Yaratılmışların en şereflisi olan insan, dünyaya gelişinden ergenlik çağına kadar olan süreçte en saf hali olan çocukluk dönemini yaşar. Çocuk olarak bu dönemi anne-babalı da geçiren olur, anne-babasız da geçiren olur, annesiz de geçiren olur, babasız da geçiren olur; hepsinde ortak nokta çocuğun saf ve pak halidir; hepsinde çocuğun hayatta kalmasına, bakılmasına, korunmasına ve gözetilmesine dayalı hakları vardır.
“Çocuk Hakları” Meselesi
Başka bir ifade ile uluslararası belgelerin de ortaya koyduğu üzere her çocuğun yaşama hakkı vardır, gelişme hakkı vardır, korunma hakkı vardır. Çocuk hakları da bunların etrafında şekil alıyor.
Ancak Batı’da bunların devreye girmesi 20. yüzyıl ile kendini göstermeye başlamıştır. 1924 Cenevre Çocuk Hakları Belgesi, 1959 Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Hakları Bildirgesi ve nihayetinde 1989 BM Çocuk Hakları Sözleşmesi ile Batı’da çocuk hakları kayda alınıyor. 1924’te beş maddelik bildirge ile Batı’da çocuk hakları ilk defa ele alınıyor. Bildirge’nin işe yaramamasına binaen 1959’da yeni bir bildirge ile çocukların korunması ve bakımı başta olmak üzere “çocuk hakları”nın kapsamı daha da genişliyor. Nihayetinde 1989’da BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ile çocukların hayatlarına dair tüm boyutlar ele alınıyor; çocukların mutlu, sağlıklı ve güvenli bir hayat sürmesi için gerekli olanlar ortaya konuyor.
Bunlarla yetinilmeyip Çocuk Satışı, Çocuk Fahişeliği ve Çocuk Pornografisi ile İlgili İhtiyari Protokol (2000), Çocukların Silahlı Çatışmalara Dâhil Olmaları Konusundaki İhtiyari Protokol (2000) ve Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin Başvuru Usulüne İlişkin İhtiyari Protokol (2011) adları ile Sözleşme’ye ek protokoller kabul ediliyor. Böylece çocukların hayatını koruma ve bakımları yanında her türlü istismarlarının da kapısı korunmak isteniyor.
İblis’in Sofrası Olarak “Epstein Sapkınlığı”
“Görünen” tüm koruyucu-önleyici adımlara rağmen, görünen o ki Batı’da çocukların hakları meselesi iblisin sofrasına meze edilmiş durumda. Eski istihbarat şeflerinden Robert David Steele’ne atfedilen “Satılmak üzere çocuk yetiştiren insanlar var ve bunların satışı nüfus kağıtları olmadan yapılıyor. Bu, ‘çocuklar kolayca öldürülebilir, kimse onların nerede olduğunu sormaz’ demektir. Aynı zamanda uçaklar dolusu çocuk ithal ediyoruz, yine hiç belgesi olmayan çocuklar. Adrenalize kan, satanist dünyasının kan içme törenleri var” şeklindeki ifadeler, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin kâğıt üstünde ve pek işe yaramayan bir sözleşme olduğunu haber veriyor.
Steele’ne atfedilen sözler, dünyada 4 milyon çocuğun kaçırıldığı ve bunların 1 milyonunun fuhuş ile ilgili olduğunu ve 100 bininin de Avrupa’da kayıp olduğu gerçeği ile daha iyi anlaşılıyor. UNICEF’in araştırmalarına göre de sadece ABD’nin Irak işgali sırasında 1 milyon çocuk kaçırılıyor, Afganistan işgalinde de yine 1 milyonu aşkın çocuk kayıplara karışıyor. Benzer bir şekilde, 2018-2020 arasında Avrupa’da 18 bin civarı Suriyeli çocuğun kayıp olduğu rapor ediliyor. Filistin’deki kayıp çocuklar ise zaten malum olan mesele!
Bu çocukların akıbetinin ne olduğu sorusu “Epstein Sapkınlığı”nın görünür olmasına kadar tam olarak idrak edilemiyordu. Şimdi daha iyi anlaşılıyor ki saf dimağlar, iblise tapınma ayinlerinin bir parçası olarak kullanıyormuş hem de en üst düzey (!) kişiler (!) tarafından. Yani BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin fiiliyatta pek anlamı yokmuş; çocukların korun(a)madığı ortadaymış! Böyle olduğu içindir ki (1999 Marmara Depremleri’ne yönelik benzer şüphelerin dile getirilmesine atıfla) Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı “(6 Şubat) Deprem felaketinde ailesinden ayrı düşen 1912 çocuğumuzdan biri bile kayıp değil” vurgusu yapmak durumunda kalıyor, Türkiye’nin çok şükür çocuklarını koruduğunun altını çiziyor. Bununla birlikte; insanlık adına sorun büyük, çünkü mesele iblisin karanlık şebekelerinin çocuklarla ilgili sapkınlığı meselesidir.
Meselenin Kaynağı ve İblisle Mücadele
Meselenin kaynağı, ilahi olanın tahrif edilmişliğinin uzantısı olarak sapkın inançlara uzanıyor. İlahi olanı tahrif edenlerin kurduğu iblis sistemine dahil olanlar, bu sapkınlığa istisnasız tabi olmak durumundadır ki dünyada kendilerine şan, şöhret, makam, para, saltanat vs her türlü imkân/güç verilsin ve “dünya krallıkları”nı yaşasınlar. Başka bir ifade ile “3 yaşın altındaki çocuklara tecavüz ederseniz birşey olmaz, 3 yaşından büyükse ölüm cezası verilir; bu ceza da birinci yüzyıldan beri kaldırılmıştır” diyen iblisle bütünleşmiş hannesin hükmünü uygulamalı ve çocuk öldürme ve istismar etme ayinlerinde kendinden geçmeli ki dünyada kendisine “yer verilsin”, “… erkekten kadına, çocuktan emzikte olana kadar hepsini öldür”meli ki “seçkin olsun veya seçkinlerle olsun”!
Mesele inanç meselesi olduğu için iblisle ve iblisin bu ve benzer sapkınlığı ile mücadele de inanç temelli olmalıdır. Bu nedenle iblisle mücadele iblise benzemeden olmalıdır, çünkü düşmana benzeyen düşmana kaybetmiş olur. Bunun içindir ki Gazze’deki mücahitler düşman ile düşmana benzemeden cihad ediyorlar. Bunun içindir ki güvenlik güçlerimiz iblisin uzantısı olan terörle mücadelede ince işçilikle nokta atışları yapıyorlar, çünkü hedefe ulaşmak için her yol mübah değil!
Sonuç olarak; ortada bir iblislik var ve bu iblislik Batı tarafından tahrif edilen ve sapkınlık derekesine inen pis ve lanetlenmiş işler. Bu sapkınlıkların nesnelerinden biri de saf ve masum çocuklar. Bu nedenle, “insanlık adına” bu iblislerle mücadele etmek, her insan için insan olma adına zorunluluktur. Bu mücadeleden beri durmak veya mücadelede iblise benzemek, iblisin uşağı olmak demektir.