Haydar AS – 14 Ağustos 2024
Önceki yazımda özetle ülkemizde tarımsal üretimin sıkıntılarından bahsetmiştim.
Meğerse bu konuda muzdarip olan ne çok insan varmış.
Sektörün paydaşlarından kime dokunsan hepsi dertli…
Üreten dertli, tüketen dertli,
Gübreci dertli, ilaççı dertli,
Pazarcı dertli, marketçi dertli…
Hatta hükümet bile dertli!
Her türlü desteği veriyorum daha ne yapayım modunda hükümet…
Bu konuda mutlu olan yok velhasıl…
Özellikle iki yıldır enflasyonist baskının girdi fiyatlarını azdırması bu huzursuzluğun temeli olurken, bir başka neden ise üretim planlamasının doğru dürüst yapılamaması olarak görülmektedir.
Son günlerde üreticinin elinde kalan domates ve karpuz üretimini plansız üretime en güzel örnek olarak sunabiliriz.
Halbuki bu tür üretimlerin planlamasını yapmak zor olmasa gerek.
Ülke olarak üç aşağı beş yukarı domates tüketimimiz bellidir, bunun üzerine de ihracat rakamlarımızı ekleyip ortaya bir rakam çıkarıp bu rakam doğrultusunda çiftçiyi yönlendirmek zor olmasa gerek.
Benzer problemler sık sık patates ve soğanda da karşımıza çıkmaktadır. Gerçi bu ürünler domatese göre daha dayanıklı olduğu için tüccarların depolayarak arz talep dengesini istedikleri gibi şekillendirip fırsatçılık yapmalarına müsait ürünler olarak da görebiliriz.
Hububat üreticisini hiç sormayın!
Geçen yıla göre girdilerin %50 ile %90 arasında artmasına rağmen bu yıl açıklanan alım fiyatlarının geçen yıla göre %18 civarında olması çiftçiyi kara kara düşündürmektedir.
Çiftçilere “ekilmedik alan bırakmayın” sloganıyla başlatılan sezonun sonunda, ekilmedik alan bırakmayan çiftçi maalesef borç batağına girmiş durumda.
Girdiler o kadar can yakıyor ki, Türkiye’nin hububat deposu olarak bilinen Urfa’da çiftçilerin büyük bölümü bu yıl yüksek maliyetlerden dolayı ikinci ürün olan Mısır ekimini yapmayıp tarlayı boş bıraktılar.
Urfa demişken, çiftçinin bir başka sorunu da elektrik.
Yıllardır çiftçinin üzerine bir kabus gibi çöken elektrik dağıtıcısı firma, hükümetin telkinlerine bile aldırış etmeden üreten çiftçinin canını okumaya devam ediyor.
Hükümet telkinleri diyorum hatta bazen baskı söz konusu olmasına rağmen hiç bir yetkili, çiftçi ile dağıtım şirketi arasındaki sorunu çözemedi maalesef.
Adeta dokunulmazlık zırhına bürünmüş bu firma çiftçinin kabusu olarak faaliyetine devam etmektedir.
Bu sorunların bana göre en önemli sebebi ülkemizde ciddi anlamda çiftçi örgütlenmesinin olmamasıdır.
Var olan birkaç STK ise çiftçinin haklarını korumak yerine sırtını hükümetlere dayayarak varlığını sürdürmektedir.
Hatırlarsanız, Avrupa Birliği çiftçileri sene başında sanırım bir ek vergi için eylem yaparak başarılı olup vergiyi kaldırmışlardı. Bu durum çiftçinin örgütlü olmasının en bariz örneğidir.
Bizim çiftçimiz eylem yapmayı, devletine bir başkaldırı olarak görür.
Kısık ses olarak kaderci tavrını korur ama bu arada bıçak kemiğe dayanmış benden söylemesi.
Allah korusun, çiftçiyi üretimden vazgeçirip küstürmenin bedeli çok ağır olur.
Bugünü yarın etmeden acil çözüm bekleniyor…