Ceyhun BOZKURT – 03 Ocak 2024

 

Son iki yazımda Şeyh Said isyanını yazdım. Üçüncü bölümünü de ayrı bir yazı olarak okuyacaksınız. PKK terör örgütüne yakın kaynaklar dahil olmak üzere çok sayıda kaynak taradım. Taramaya devam ediyorum.

Bu yazıyı öne çekmemin nedeni, Şeyh Said isyanıyla da benzer olan güncel gelişmeler…

Başlayalım.

Tarih değişiyor ama emperyalist oyun ve piyonları değişmiyor.

Tarih 1925…

Kurtuluş Savaşı kazanılmış, yeni devletimiz kurulmuş.

Türkiye artık bu süreçte önündeki engelleri kaldırarak elde edemediği kazanımlar için mücadele vermeye başlamış.

Mesele Musul mücadelesi.

Türkiye ile İngiltere kapışıyor.

Özet olarak aktaracak olursak, İngilizler diyor ki, “Musul bizim kontrolümüzde Irak’ın olsun, çünkü burada ağırlıkla Kürtler ve Araplar yaşıyor”.

Türkiye ise, “Musul’da Türk de var ve Türk, Kürt, Arap beraber yaşıyor. Kürtler bize düşman değil, kardeş. Bu nedenle Türkiye’ye bağlanmaya karşı çıkmazlar” diyor.

İngiltere kendi kontrolündeki Cemiyeti Akvam’da lobi yapıyor, raporlar hazırlatıyor.

Türkiye ise Musul’da plebisit öneriyor. Yani oylama yapılsın ve Musul’un geleceğine Musullular karar versin diyor.

Tam o sırada Şeyh Said isyanı patlıyor.

İngilizlerin tehditlerine pabuç bırakmamak için sınıra yığdığımız askerlerimizi mecburen isyan bölgelerine kaydırıyoruz, İngilizler “Bakın Türkiye’deki Kürtler Türkiye’den rahatsız. Musul’dakiler de Türkiye’ye soğuk bakmaz. Bu nedenle Musul Türkiye’ye verilemez” diyor.

Sonuçta Cemiyeti Akvam’daki uluslararası yapıyı kıramıyoruz ve Musul elimizden gidiyor. İsyanı bastırıyoruz ama hem vatan toprağını kaybediyoruz hem de petrol yüzyılını ıskalıyoruz.

Türkiye, İngiltere ve Irak ile 1926 Ankara antlaşmasını yapıyor.

***

Gelelim günümüze.

Yani 2023-2024 yılına…

Türkiye, bölgesinde güçlenen bir ülke.

– Ruslarla diplomasi yürütüyor ve ortaklıklarını geliştiriyor,

– Karabağ vatan savaşında öz kardeşimiz Azerbaycan’ın yanında bir kaya gibi duruyor, zaferi kazanıyor,

– Kıbrıs’ta çözümsüzlüğün, özünde de Ada’yı Rum’a devretmenin değişik bir adı olan federasyon planını artık çöpe atıp, iki devletli çözümü öne çıkarıyor,

– Terörü Türkiye içinde hareket edemez hale getiriyor, yurtdışındaki terörist ve örgütlerin varlığı ile ilgili de büyük operasyonlar yapıyor ve daha büyüklerine hazırlık yapıyor,

– Mavi Vatan’da varlık gösteriyor, Ege’den bize silah gösterenlere Cumhuriyetimizin 100. yılında İstanbul boğazından Türk donanmasının 100 aracıyla mesaj veriyor vs. vs.

Bunların yanı sıra önemli ekonomik hamleler yapıyor. Örneğin;

– Mavi Vatan ve Anavatanda doğalgaz ve petrol sondaj çalışmalarını sürdürüyor, bulunan kaynakları çıkarmaya hazırlanıyor.

– Zengezur koridoru, Kalkınma Yolu Projesi gibi küresel ticareti etkileyecek projelerin ana aktörü, Kuşak ve Yol Girişimi gibi küresel projelerin de Orta Koridor’da önemli bir gücü olarak öne çıkıyor.

Savunma Sanayii gibi bağımsızlığımızın temel direklerinden birinde de dünyada adım adım zirveye ilerliyor (ki kendi uçağımızı envantere aldığımız zaman tüm dengeler değişecek).

Ek olarak bir şey daha yapıyor. Bölgesindeki ülkelerle, yani İslam ve Arap dünyasıyla da sorunlarını çözmeye başladı. Bu çerçevede ekonomik ilişkilerini artırıyor. Dünyanın gözünü diktiği Körfez sermayesiyle ortaklıklar geliştiriyor, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ile gerilimi düşürüp çok sayıda alanda anlaşmalar yapıyor. Zaten Katar ile stratejik ilişkisi devam ediyor.

Üstüne üstlük Gazze’deki İsrail soykırımına karşı duruşu ve bu konuda İslam dünyasının en önemli aktörlerinden biri haline gelmesi birilerinin tekerine çomak sokuyor.

Kim o birileri: Emperyalistler, Siyonistler.

Boşuna mı ABD’si, İsrail’i bize sürekli saldırıyor?

İşte saydığımız bu nedenler, Washington ve Tel Aviv’i neredeyse zıplatıyor.

Dünyanın en ahlaksız, alçak katillerinden olan Netanyahu çıkıp “Türkiye Kürtlere soykırım yapıyor” yalanını boşuna mı söylüyor. Kürtlerin Türkiye’ye bağlılığını ve Türkiye’nin terörle mücadelesinin nedenini kendisi de biliyor. Ama amacı besledikleri terör örgütlerine desteğe devam etmek ve Türkiye’yi zor durumda bırakmaya çalışmak.

Bu çabalarımızı kırmak için her yolu deniyorlar. İşte MİT’in son yıllarda MOSSAD’a yönelik operasyonları, nasıl içimizde ameliyat yapmaya niyetlendiklerini ama MİT duvarına tosladıklarının ispatı.

Türkiye’de MİT duvarına, Irak ve Suriye’de TSK duvarına, bölgede de Türkiye Cumhuriyeti Devleti duvarına tosluyorlar.

Ama boş durmuyorlar.

İşte günlerdir düşündüğüm mesele bu.

Türkiye’nin Arap toplumunda ve kamuoyunda imajının artmaya başladığı bir dönemde sosyal medyada “Arap düşmanlığı”nı öne çıkaracak paylaşımlar yapılıyor. Sokağa yansıyacak bazı tehlikeli girişimler de söz konusu.

Zaten yine emperyalistlerle iş tutan Arap dünyasındaki birileri de Arap kamuoylarında Türk düşmanlığını körüklüyor.

Böylece bir kendi içimize dönerken, birileri yine dibimizde yani Suriye’de, Irak’ta, Körfez’de, Filistin’de cirit atacak, biz ise kendi iç (!) sorunlarımıza döneceğiz.

Aynen 99 yıl önceki Şeyh Said isyanında olduğu gibi.

Şu notu düşmekte fayda var: Bir provokasyon varsa, tek taraflı yapılmaz. İki taraflı olduğunu unutmamak lazım. Son dönemlerde milli ve manevi değerlerimize yönelik saldırgan tutum arttı. Özellikle dinimiz İslam’a, Hazreti Peygambere ve Kurtuluş Savaşımızın komutanı, Türk milletinin ölümsüz lideri Atatürk’e yönelik karşılıklı saldırıların merkezine bakıldığında aynı kaynaktan beslenen yapılanmalar karşımıza çıkacaktır. Karşılıklı görünen ama aynı el tarafından yönetilen güçlerin operasyonlarına dur demek gerekir.

Gerekirse de Türk devletinin zor gücüyle…