Prof. Dr. Faruk Taşçı – 10 Nisan 2024

 

Ramazan Ayı bitti, Bayram günlerinin içindeyiz. Olanlar oldu, ölenler öldü! Temel soru şu: Acaba Ramazan Ayı ile toplumsal dayanışma mı daha çok görüldü yoksa toplumsal çatışma mı önde idi? Bu sorunun cevabı biraz da insanın yapısıyla ilgili.

İnsan garip bir varlık; bünyesinde iyiyi de barındırıyor kötüyü de, güzelde insanda çirkin de, insan faydalı da olabiliyor zararlı da. Hal böyle olunca insan iyi, güzel ve faydalı yönüyle başka oluyor, kötü, çirkin ve zararlı yönüyle başka oluyor. Bunların neticesi olarak, mesele kitlesel boyuta varınca da ya “toplumsal dayanışma” ortaya çıkıyor ya da “toplumsal çatışma”.

Haset ile Ortaya Çıkan Toplumsal Çatışma

Toplumsal çatışma söz konusu olduğunda diğer sebeplerin de sebebi olabilen haset var. Haset, başkasının elinde olanların yok olma arzusu. Bu nedenle başkasının elinde olan tozdan bile rahatsızlık duyma, acı çekme hali. Hal böyle olunca, başkasının elindeki nimetin gitmesi için her şeyi yapabilme durumu; bunun için de eldeki tüm imkânları çekinmeden kullanabilme deliliği, Hz. Yusuf’u (as) kuyuya atmak gibi. Hatta zirve haset/çi olarak, “bende olmasın ama yeter ki ondan da olmasın” çılgınlığı!

Çünkü haset, kin, nefret ve düşmanlıktan besleniyor. Toplumda başkasından din, mezhep, dil, ırk, renk, cinsiyet, statü, zenginlik-fakirlik vs. nedenlerle nefret etmek, hasedin tarlası. Bu yönüyle haset, “nefret edilen varsa, yok edilmeli veya susturulmalı” anlayışının ta kendisi. Bunun içindir ki “Ve haset ettiği zaman, haset edenin şerrinden (Allah’a) sığınırım” ilahi duası öğretilmiş Kur’an’da. Bunun içindir ki Hz. Peygamber’in (as) “Hasetten sakının; ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi haset de bir insanın bütün iyiliklerini, erdemlerini yer, bitirir” ikazı var. Bunun içindir ki Hz. Ömer’in (ra) “Hasetçinin dileğine uygun gelecek her kaderden Allah’a sığınırız.” duası var. Bu anlamda haset, tam da toplumsal çatışma alanına sevk mekanizması. Yani; kin/nefret varsa haset var, haset varsa toplumsal çatışma var!

İlginizi çekebilir!  Karı̇yer ve Özel Yaşam Arasındaki Denge

Haset, aynı zamanda büyük ve güçlü görünme arzusunun sonucu; “her şeye hâkim olmalıyım” safsatasının yansıması, bir güç hastalığı! Bunun içinde “baş olma” veya “makam” sevdası da var. Bu nedenle, bu arzunun/maksadın yerine gelmesinin önünde kim/ler varsa veya öyle olduğu düşünülüyorsa hasede maruz kalır ve gerekirse yok edilir; kimi zaman ekonomik anlamda kimi zaman siyasi anlamda. Bazen de canıyla ödetilir. Öte yandan, toplumlarda birden çok hasetçi olabildiği için, hasetçiler arasında “güç savaşı” olunca da bu durum, geniş toplumsal çatışmalar olarak görülmeye ve toplumsal çatışmanın taraftarları da belirmeye başlıyor. Buna da toplumun “kutuplaşması” deniyor.

Kibir, kendini beğenme, hırs gibi insanı kendinden eden özellikler de hasedin kaynağı. Kendini büyük görme ve kendini beğenme, hırs ile de birleşince, haset fırtınasının esmesi kaçınılmaz oluyor. Bu anlamda haset, bencil, sadist, hedonist tiplemelerin elindeki en keskin silah! Silahın hedefi, hasetçinin “ben merkezli” ilahlık profiline zarar veren herkes! Haset, bir nevi, ben merkezli profilin saygınlık duygusuna yönelik tehdidi bertaraf etme çabası. Çünkü saygınlık duygusu, başkasının kişide nasıl iz bıraktığı derdinin sonucunda kişide çıkan beğenmişlik hali; başkası, saygınlık duygusunu beslemiyorsa haset edilmeye layık. Bu nedenle, hasetçi için başkası ile çatışmak kaçınılmaz!

Toplumsal Çatışmadan Dayanışmaya Geçiş İçin Gıpta

Hasedin sonucunda, dünya kana boyanabiliyor, çünkü baş olanlar, kendilerinin yerine başkasının gelmesini istemiyorlar; bir nevi firavunluk yapmak suretiyle başkasına yaşam hakkı tanımıyorlar. Bir nevi, kadere müdahale etme noktasına geliniyor. Haset ile kardeşlik ve dayanışma bağları kesiliyor, çünkü haset aynı zamanda gıybet, iftira gibi çirkin kapıları açıyor ve bunlar kardeşler arasında dayanışmayı bitiriyor ve çatışma zemini doğuyor. Hasetlik eden, hatayı hiçbir zaman kendinde görmüyor, daima başkasında arıyor. Bu nedenle başkası, hasetçi için “çatışılması” gereken kişi. Yani hasetçiler başkalarının elinden bir şey kapmak, başkalarının şu ya da bu şekilde hakkını yemek ve rahatını kaçırmak istiyor.

İlginizi çekebilir!  Komplo Hikayeleri 1: Gölgenin İzinde

Bu tarz toplumsal çatışmalara düşmemek veya düşüldüğünde çıkmak için elde keskin ve etkili silah/panzehir olarak “gıpta” var. Gıpta, özetle, başkasındaki nimetini ve imkânını hakir görmeden, garipsemeden “Allah mübarek eylesin; bize de başkalarına da hayırlısı ile nasip etsin” halet-i ruhiyesi. Dolayısıyla gıptada “önce başkası” var.

Öyle ki gıptada sadece kendisine değil başkasına da dua var; başkasının elindekinin artması için dua ile desteklemek var; tam da Ramazan Ayı’nın özü. Gıptada imkânı olmayan veya sıkıntıda olan başkalarına da dua etmenin yanında fiilen destek imkanlarını devreye sokmak var, zekât gibi, sosyal yardım gibi. Tam da Ramazan Ayı’nın gereği, yani bir toplumsal dayanışma imkânı.

Sonuçta, zor soru şu: Ramazan Ayı geçti ve Bayram’a kavuşmak nasip oldu. Ramazan Ayı boyunca acaba bireysel manada ve kitlesel olarak toplumda, cemiyetlerde, cemaatlerde, topluluklarda vs. hâkim olan haset ateşi mi gıpta nuru mu oldu? Ateşin yakıcılığından kaçıp gıptanın ısıtıcılığa geçen güzel insanlar ve güzel toplumlara selam ve hayırlı bayramlar olsun.

 

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.