Bercan TUTAR – 21 Mayıs 2024
Küresel siyaseti kaza, suikast ve darbelerle dizayn stratejisi
Reisi kazası ve Fico’ya suikast girişiminin arka planı
Küresel statükoya hükmeden ABD ve Avrupa liderliğindeki Atlantik bloku ile bu statükoya meydan okuyan Rusya ve Çin ekseni arasındaki mücadele sadece Ukrayna’daki savaş ve Gazze’deki barbar soykırım katliamlarıyla sınırlı değil.
Sıcak cephe dışında Rusya-Çin eksenine yakınlığı ile bilinen veya bu eksene Atlantik’in merceğinden bakmayan ülkelere ve liderlerine yönelik suikastlar, sokak hareketleri, protestolar, siyasi kazalar, iç savaşlar, ideolojik ve mezhepsel gerginlikler ile sandık, hukuk, meclis veya yargı darbeleri şeklindeki her tür siyasi silah devreye sokuluyor. Artık beşinci kol faaliyetleri sonuç vermediği için hedef seçilen ülkeye ve kendilerine engel olarak görülen liderlere karşı askeri, siyasi, diplomatik, ekonomik, sosyal, kültürel, mezhepsel, etnik ve psikolojik her tür enstrüman doğrudan devreye sokuluyor.
Bu bağlamda son bir iki hafta içinde İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin soru işaretleriyle dolu helikopter kazası, Slovakya Başbakanı Fico’ya yönelik saldırı girişimi yanında Suudi Arabistan veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’a yönelik suikast girişimi yapıldığına dair propaganda ile yurt dışındaki bazı çevrelerce ikinci 15 Temmuz hazırlığı olarak nitelenen Ankara emniyetindeki ses getiren 15 Mayıs’taki tutuklamalar ve ülke genelince yapılan aramalar; küresel emperyal merkez ile onun emrindeki uluslararası veya yerel ulusal odakların siyasi ve sosyo-psikolojik dizayn faaliyetleri olarak yorumlanıyor.
Kuşku yok ki Batı ile Rusya ve Çin gibi aktörlerin güç savaşı Avrupa’dan Ortadoğu’ya, Asya’dan Latin Amerika’ya ve Uzakdoğu’dan Afrika’ya hemen hemen dünyanın dört bir yanında ulusal ve bölgesel krizlerle ve istikrarsızlığı da derinleştiriyor.
15 Mayıs’ta Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde ve üst düzey yetkililerin evlerinde aramalar yapıldı. Baskınlar sonucunda bir grup polis “suç işlemeye kumpas kurmak” şüphesiyle gözaltına alındı. Ardından ülke çapında FETÖ üyelerine yönelik baskınlar düzenlendi ve gözaltılar oldu. Rusya-Çin eksenindeki bazı uzmanlar ve medya kuruluşları ses getiren bu tutuklamaları 15 Temmuz sonrası ikinci darbe girişimi olarak okudu.
Fakat şu anki küresel mücadelede en çok ses getiren gelişme 19 Mayıs’ta İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin hayatını kaybettiği helikopter kazası oldu. Reisi ile birlikte Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın da aralarında bulunduğu 8 kişinin hayatını kaybettiği kazaya zorlu hava koşullarının yol açtığı açıklandı. Ancak dünya kamuoyu kazanın çetin hava şartlarından ziyade zorlu siyasi koşullardan kaynaklandığı düşüncesinde.
Benzer şekilde uluslararası kamuoyu, 15 Mayıs’ta kabine toplantısı çıkışında uğradığı silahlı saldırıda ağır yaralanan Slovakya Başbakanı Robert Fico’nun da şahsi nedenlerle değil Ukrayna savaşındaki ABD ve Avrupa’yı sinirlendiren siyasi tutumu nedeniyle hedef alındığı kanısında.
Aslında 2024’ün küresel mücadele açısından hayli fırtınalı geçeceği belliydi. Zira bu yıl içinde gezegenimizdeki nüfusun neredeyse yarısına ev sahipliği yapan onlarca ülkede genel seçimler var. Şimdiye kadar bazıları yapıldı bazıları da yapılacak. Seçimler nedeniyle bu yıl dünya genelinde 50’den fazla ülkede halk, seçimler için sandık başına gidecek.
Rusya’daki genel seçimlerden sonra Türkiye’deki yerel seçimler de bitti. ABD’deki başkanlık seçimleri başta olmak üzere 50’den fazla ülkede yüz milyonlarca insan sandık başına gidecek. Tayvan, ve İngiltere’den, Pakistan, Hindistan, El Salvador ve Güney Afrika’ya kadar birçok ülkede başkanlık ve meclis seçimi yapılacak.
Küresel emperyal merkez hedef seçtiği ülkelerdeki seçimleri yakından izliyor. Kendi çıkarlarına uygun sonuçların çıkması için her tür manipülasyonu denemekten geri kalmıyorlar.
Çünkü sandık darbesi de en az suikast ve siyasi darbeler kadar etkili artık. Nitekim Malezya’da 19 Kasım 2022’de yapılan genel seçimlerdeki darbeyle ülkeyi 60 sene boyunca yöneten UMNO (Birleşik Malezya Partisi) öncülüğündeki BN koalisyonu seçimi kaybetti. Çin yanlısı tutumu nedeniyle hedef alınan UMNO yerine ABD ve Avrupa ile daha yakın ilişkilere sahip Enver İbrahim başbakanlığa seçildi.
Seçilmek de bazen yetmiyor. Örneğin Ekim 2021’de yolsuzlukla suçlanan Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz sırf Rusya’ya savaş açmadığı için istifaya zorlandı.
Yine Ukrayna savaşında Rusya’ya destek veren Pakistan Başbakanı İmran Han 5 Mayıs 2022’deki meclis darbesiyle saf dışı edildi.
Çin ile yeni bir sayfa açmaya hazırlanan Japonya’nın en etkili siyasi liderlerinden eski başbakan Şinzo Abe bile 8 Temmuz 2022’de Nara şehrindeki bir siyasi etkinlikte konuşurken öldürülerek oyun dışı bırakıldı.
Atlantik ile Asya-Pasifik hattı arasındaki savaşın en sıcak cephelerinden biri de Batı Afrika ve Kuzey Afrika ülkeleri. Güç mücadelesi nedeniyle 2020’den bu yana Mali, Çad, Gine, Burkina Faso, ve Nijer’de darbeler gerçekleşirken Fildişi Sahilleri ülkedeki Amerikan askerlerini kovma kararı aldı.
Bu anlamda 17 Nisan 2019 Sudan’da 30 yıl ülkeyi yöneten Çin ve Türkiye ile iyi ilişkilere sahip eski Devlet Başkanı Ömer el Beşir darbeyle görevden uzaklaştırıldı. Ardından 25 Ekim 2021 tarihindeki ikinci darbe yapıldı ve ülke iç savaşa sürüklendi.
Benzer şekilde Arap Baharı’nın fitilini ateşleyen Tunus’ta da emperyal merkez bütün ipleri ele geçirmek için 27 Temmuz 2021’de Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said eliyle meclis darbesi gerçekleştirdi. Seçimle işbaşına gelen başbakan azledildi ve meclis başkanı görevden alındı.
Küresel güç mücadelesinde Haiti dahil her ülke çok kritiktir. Haiti Devlet Başkanı Jovenel Moise’nin 7 Temmuz 2021’de maruz kaldığı suikast ve son dönemlerde küresel merkezin çete kaosuyla ülkeyi esaret altına alması bunun bir kanıtı.
Çünkü küresel emperyalist merkez sıkıştığı yerde suikast, darbe, ekonomik ve sosyal krizlerle kaza görünümlü operasyonlara başvurmayı temel stratejisi olarak benimsemiştir. Örneğin 11 Eylül 2001 saldırılarından önce ve sonraki süreçte iki kritik strateji için iki önemli suikast devreye sokuldu. İlki 9 Eylül 2001’de Şah Mesut suikastıydı. Afgan halkı arasında yaşayan bir efsane haline gelen Mesut, 11 Eylül’den iki gün önce öldürüldü. Böylece ABD’nin Taliban üzerinden kurguladığı operasyonun önü açıldı.
İkincisi de 14 Şubat 2005’teki Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri’ye yönelik suikasttı. Bu yolla Suriye’nin Lübnan’dan çıkarılması sağlandı ardından da 2006’da Lübnan savaşının düğmesine basıldı.
Böylece Arap Baharı’nın tohumları ekildi, DEAŞ’ın önü açıldı. Arap Baharı ile Ortadoğu’da hızla yükselen Türkiye’nin önünün kesilmesi için Mısır, Lübnan, Suriye, Libya ve Yemen’de halkın demokrasi talepleri karşı darbeler ve iç savaşlarla kesildi. Bu ülkeler kaosa sürüklenerek İsrail’e karşı durabilecek bölge ülkeleri istikrarsızlaştırıldı. Tunus’tan Suriye’ye kadar Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika hattında sadece Türkiye ayakta kalabildi.
Hâsılı kelam emperyalist merkez şu an Ukrayna ve Gazze’de bataklığa saplanmış durumda. Bu nedenle planlarını bozan Türkiye, Macaristan, Slovakya, İran, Katar ve dünyanın herhangi bir yerindeki ülkelere karşı her tür hamleyi yapmaktan çekinmeyeceklerdir.
Son dönemlerde hedef alınan ülkelerin ve liderlerin maruz kaldığı kaza, suikast, darbe girişimi, psikolojik operasyonlarla sokak hareketleri ve ekonomik saldırıları bu paradigmadan okumakta fayda var. Olan biten her şey bir şekilde Batı’nın Gazze ve Ukrayna’daki sıkışmışlığıyla ve Atlantik’in kâbusu haline gelen Çin-Rusya ekseninin artan nüfuzuyla bir şekilde ilgili görünüyor.
Son dakika haberlerini kaçırmamak için hemen TIKLAYIN