31 Mart Seçim Sonuçlarının Batı’da Yol Açtığı Zafer Sarhoşluğu…

Bercan TUTAR – 26 Nisan 2024

 

31 Mart seçim sonuçlarının Batı’da yol açtığı zafer sarhoşluğu…

‘Türkiye artık siyasi açıdan bir risk oluşturmuyor…’

 

Ukrayna ve Gazze’de bataklığa saplanan ABD, geleneksel hegemonya araçlarını ve müttefik sistemini başta Doğu Avrupa ve Ortadoğu olmak üzere yeniden tahkim edip güçlendirme kararı aldı. Benzer bir stratejik rota değişikliği Asya-Pasifik’te de devreye sokulmuş durumda. Filipinler, Vietnam, Hindistan, Avustralya, Japonya ile Asya-Pasifik NATO’su bağlamında Çin’e karşı yeni bir askeri ve siyasi yapılanma stratejisinin taşları döşeniyor. Aynı zamanda Tayvan sorunu, yüksek teknolojideki rekabet ve ekonomik soğuk savaş başlıklarında da Çin ile yeni bir yumuşama dinamiği gündeme alınmış durumda.

Benzer bir yaklaşımı daha çok ‘bekle gör’ bağlamında Ukrayna savaşında da test ediyorlar. ABD aslında Rusya’nın ilan edilmemiş zaferini hazmetmeye çalışıyor. Her ne kadar Ukrayna, Tayvan ve İsrail’e yeni yardım paketleri onaylansa da Ukrayna’daki krizin artık bir sonuca bağlanma hazırlıkları için son çalışmalar yapılıyor.

Ukrayna’daki müzakerelerin başarısı ve Rusya ile barışın sağlanması karşılığında Kiev’i toprak tavizi vermeye, bir bakıma Ukrayna’nın doğusunda Rusya’nın işgali altındaki bölgelerin artık Rus toprağı olarak kabul edilmesi sürecine doğru adımlar atılıyor.

Haliyle Rusya ve Çin’e karşı istediğini bulamayan ve mevcut müttefiklerini dahi kaybetme riski artan ABD, bir yandan Moskova ve Pekin ile mücadelesini sıcak cephelerden diplomatik ve ekonomik cephelere doğru kaydırıyor. Bir yandan da bu iki başkent ile stratejik ilişki kurmuş Türkiye ve Suudi Arabistan gibi eski müttefiklerini yeniden kazanma ve bunlarla yeni bir sayfa açma çalışmalarını hızlandırıyor. Yani Çin ve Rusya’ya diş geçiremeyince Türkiye ve Suudi Arabistan’ı yeniden yanına çekerek mücadelesini farklı bir formatta sürdürmeye gayret ediyor.

Bu nedenle Amerikan yönetimi Türkiye başta olmak üzere Suudi Arabistan ve Hindistan gibi aktörlerle var olan pürüzleri en aza düşürme siyasetinde kritik adımlar atıyor.

Burada gözler en fazla Türkiye’ye ve Türkiye ile ABD arasındaki ilişlerin nasıl seyredeceğine odaklanmış durumda. Çünkü ABD, Türkiye olmadan 21. Yüzyıldaki hedeflerine ulaşamayacağının farkında. Ancak Türkiye de ABD ile 21. Yüzyıldaki hedeflerine varamayacağının farkında. Bu paradoksun nasıl aşılacağı merak konusu. Türkiye ile ABD arasındaki yeni ilişki formatının eskiden olandan daha farklı olması gerekiyor. Aksi takdirde kazanan tekrar ABD ve Batı ittifakı olacaktır.

Yeni ilişkilerin mahiyeti ve geleceği konusunda reel-politik kozları ağır basan aktör diğerine karşı hamle üstünlüğünü ele geçirecek. Çünkü biliyoruz ki ABD’nin hegemonik ilişki tarzı eşitlik ve dengeden çok hiyerarşik bir imperiuma dayanıyor.

Bugünlerde Avrupa ve ABD tarafından Türkiye’ye karşı mavi boncuk stratejisi izleniyor. Amerika ile kritik temaslar devam ediyor. 9 Mayıs’ta ABD Başkanı Joe Biden ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında bir görüşme var.

Türkiye’yi ekonomik kıskaca alan Batı dünyası son günlerde teşvik edici pozitif açıklamalarıyla ülkemizin motivasyonunu artırmaya çalışıyor. Örneğin Amerikalı derecelendirme kuruluşlarından peş peşe olumlu açıklamalar geliyor. Kredi muslukları yeniden açılıyor. Dünya Bankası’ndan art arda yeni kredi paketleri ilan ediliyor. Ülkemize sıcak para akışı hızlanıyor. Türkiye’nin risk primini 100’e kadar düşürdüler. Yani yabancı yatırımcılara “Türkiye artık siyasi açıdan risk oluşturmuyor. Bizim için güvenli bir liman, gidin yatırım yapın” diyorlar.

Daha önce ülkemizin NATO ve Avrupa Konseyi gibi Batılı ittifaklardan atılmasını isteyen siyasiler şimdi yeniden “Türkiye bizim için vazgeçilmez bir müttefik” retoriğini çiğnemeye başladı. Batı medyasında Türkiye karşıtı düşmanca söylem yavaş yavaş eriyor. Ancak bir şey değişmiş değil. Türkiye’nin Batılı ittifaklardaki eskiden beri gördüğü ‘sığıntı’ muamelesi devam ediyor. Ekonomik olarak Türkiye’ye diz çöktüren ABD ve Avrupa’nın nihai hedefi “Erdoğansız Türkiye Projesi”ydi. Bu amaca da CHP’nin birinci parti olduğu 31 Mart 2024 mahalli seçimlerinde çok yaklaştılar.

Bu nedenle hayli rahatlamış görünüyorlar. Ekonomik hedeften sonra siyasi hedeflerine de ramak kalmış durumda. Batılılara göre Erdoğan riski kalmadı. 2028’den sonra Türkiye’yi istedikleri gibi yeniden dizayn sürecini devreye sokacaklarını söylüyorlar. Bugünkü adımları da hazırlık aşaması olarak görüyorlar. Kısaca ölümü gösterip Türkiye’yi sıtmaya razı ettiklerine inanıyorlar. Erdoğan faktöründen dolayı kaygıları tamamen yok olmasa da Batı’daki Türkiye’ye karşı hissedilen zafer sarhoşluğu artık giderek daha da somutlaşıyor. Her ne kadar Reis, “Biz bitti demeden hiçbir şey bitmez” dese de her adımda hemen her gün Batı’daki zafer sarhoşluğu duygusunu bizler de iliklerimize kadar hissediyoruz.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

Bercan TUTAR – 26 Nisan 2024

 

31 Mart seçim sonuçlarının Batı’da yol açtığı zafer sarhoşluğu…

‘Türkiye artık siyasi açıdan bir risk oluşturmuyor…’

 

Ukrayna ve Gazze’de bataklığa saplanan ABD, geleneksel hegemonya araçlarını ve müttefik sistemini başta Doğu Avrupa ve Ortadoğu olmak üzere yeniden tahkim edip güçlendirme kararı aldı. Benzer bir stratejik rota değişikliği Asya-Pasifik’te de devreye sokulmuş durumda. Filipinler, Vietnam, Hindistan, Avustralya, Japonya ile Asya-Pasifik NATO’su bağlamında Çin’e karşı yeni bir askeri ve siyasi yapılanma stratejisinin taşları döşeniyor. Aynı zamanda Tayvan sorunu, yüksek teknolojideki rekabet ve ekonomik soğuk savaş başlıklarında da Çin ile yeni bir yumuşama dinamiği gündeme alınmış durumda.

Benzer bir yaklaşımı daha çok ‘bekle gör’ bağlamında Ukrayna savaşında da test ediyorlar. ABD aslında Rusya’nın ilan edilmemiş zaferini hazmetmeye çalışıyor. Her ne kadar Ukrayna, Tayvan ve İsrail’e yeni yardım paketleri onaylansa da Ukrayna’daki krizin artık bir sonuca bağlanma hazırlıkları için son çalışmalar yapılıyor.

Ukrayna’daki müzakerelerin başarısı ve Rusya ile barışın sağlanması karşılığında Kiev’i toprak tavizi vermeye, bir bakıma Ukrayna’nın doğusunda Rusya’nın işgali altındaki bölgelerin artık Rus toprağı olarak kabul edilmesi sürecine doğru adımlar atılıyor.

Haliyle Rusya ve Çin’e karşı istediğini bulamayan ve mevcut müttefiklerini dahi kaybetme riski artan ABD, bir yandan Moskova ve Pekin ile mücadelesini sıcak cephelerden diplomatik ve ekonomik cephelere doğru kaydırıyor. Bir yandan da bu iki başkent ile stratejik ilişki kurmuş Türkiye ve Suudi Arabistan gibi eski müttefiklerini yeniden kazanma ve bunlarla yeni bir sayfa açma çalışmalarını hızlandırıyor. Yani Çin ve Rusya’ya diş geçiremeyince Türkiye ve Suudi Arabistan’ı yeniden yanına çekerek mücadelesini farklı bir formatta sürdürmeye gayret ediyor.

Bu nedenle Amerikan yönetimi Türkiye başta olmak üzere Suudi Arabistan ve Hindistan gibi aktörlerle var olan pürüzleri en aza düşürme siyasetinde kritik adımlar atıyor.

Burada gözler en fazla Türkiye’ye ve Türkiye ile ABD arasındaki ilişlerin nasıl seyredeceğine odaklanmış durumda. Çünkü ABD, Türkiye olmadan 21. Yüzyıldaki hedeflerine ulaşamayacağının farkında. Ancak Türkiye de ABD ile 21. Yüzyıldaki hedeflerine varamayacağının farkında. Bu paradoksun nasıl aşılacağı merak konusu. Türkiye ile ABD arasındaki yeni ilişki formatının eskiden olandan daha farklı olması gerekiyor. Aksi takdirde kazanan tekrar ABD ve Batı ittifakı olacaktır.

Yeni ilişkilerin mahiyeti ve geleceği konusunda reel-politik kozları ağır basan aktör diğerine karşı hamle üstünlüğünü ele geçirecek. Çünkü biliyoruz ki ABD’nin hegemonik ilişki tarzı eşitlik ve dengeden çok hiyerarşik bir imperiuma dayanıyor.

Bugünlerde Avrupa ve ABD tarafından Türkiye’ye karşı mavi boncuk stratejisi izleniyor. Amerika ile kritik temaslar devam ediyor. 9 Mayıs’ta ABD Başkanı Joe Biden ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında bir görüşme var.

Türkiye’yi ekonomik kıskaca alan Batı dünyası son günlerde teşvik edici pozitif açıklamalarıyla ülkemizin motivasyonunu artırmaya çalışıyor. Örneğin Amerikalı derecelendirme kuruluşlarından peş peşe olumlu açıklamalar geliyor. Kredi muslukları yeniden açılıyor. Dünya Bankası’ndan art arda yeni kredi paketleri ilan ediliyor. Ülkemize sıcak para akışı hızlanıyor. Türkiye’nin risk primini 100’e kadar düşürdüler. Yani yabancı yatırımcılara “Türkiye artık siyasi açıdan risk oluşturmuyor. Bizim için güvenli bir liman, gidin yatırım yapın” diyorlar.

Daha önce ülkemizin NATO ve Avrupa Konseyi gibi Batılı ittifaklardan atılmasını isteyen siyasiler şimdi yeniden “Türkiye bizim için vazgeçilmez bir müttefik” retoriğini çiğnemeye başladı. Batı medyasında Türkiye karşıtı düşmanca söylem yavaş yavaş eriyor. Ancak bir şey değişmiş değil. Türkiye’nin Batılı ittifaklardaki eskiden beri gördüğü ‘sığıntı’ muamelesi devam ediyor. Ekonomik olarak Türkiye’ye diz çöktüren ABD ve Avrupa’nın nihai hedefi “Erdoğansız Türkiye Projesi”ydi. Bu amaca da CHP’nin birinci parti olduğu 31 Mart 2024 mahalli seçimlerinde çok yaklaştılar.

Bu nedenle hayli rahatlamış görünüyorlar. Ekonomik hedeften sonra siyasi hedeflerine de ramak kalmış durumda. Batılılara göre Erdoğan riski kalmadı. 2028’den sonra Türkiye’yi istedikleri gibi yeniden dizayn sürecini devreye sokacaklarını söylüyorlar. Bugünkü adımları da hazırlık aşaması olarak görüyorlar. Kısaca ölümü gösterip Türkiye’yi sıtmaya razı ettiklerine inanıyorlar. Erdoğan faktöründen dolayı kaygıları tamamen yok olmasa da Batı’daki Türkiye’ye karşı hissedilen zafer sarhoşluğu artık giderek daha da somutlaşıyor. Her ne kadar Reis, “Biz bitti demeden hiçbir şey bitmez” dese de her adımda hemen her gün Batı’daki zafer sarhoşluğu duygusunu bizler de iliklerimize kadar hissediyoruz.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.