Küresel dengeler yeniden kuruluyor

Bercan TUTAR – 26 Mart 2024

 

Moskova saldırısı ve BMGK’nın Gazze için ateşkes kararı Batı’da ve Batı dışı dünyada hiçbir şeyin artık eskisi gibi ol(a)mayacağının işaretleri…

Rusya’nın başkenti Moskova’daki konser salonuna yönelik saldırı ile BM Güvenlik Konseyi’nde Gazze’de ateşkes ile ilgili alınan kararı birlikte düşünmek lazım. İki gelişme de ABD liderliğindeki Batılı Siyonazi ittifakının Gazze ve Ukrayna’da saplandıkları bataktan kurtulma çırpınışları olarak okunmalı.

Tarihe şimdiden 22 Mart 2004 saldırısı olarak geçen Moskova’daki katliam ile 25 Mart 2004 tarihli ABD’nin çekimser kaldığı Gazze için ateşkes kararı küresel jeo-politikadaki gidişat hakkında şok şey ifade ediyor.

Özetle söylemek gerekirse ABD ve Avrupa’nın yeni dünyanın üç kurucu siyasi aktörü Türkiye, Çin ve Rusya’ya karşı 2013’ten bu yana her türlü araçla saldırdığı ve kuşatmaya çalıştığı stratejileri çöküyor.

Yeni bir yol ayrımında bulunan Atlantik bu aktörlere ve onlara destek veren dünyaya karşı yeni bir Modus Vivendi siyaseti izliyor. Asgari müştereklerde buluşmaya dayalı bu siyaset çerçevesinde ABD, Rusya, Çin ve Türkiye ile uzlaşmak yani düştüğü darboğazdan kurtulmak için zaman kazanmaya ayarlı bir strateji izliyor.

DEAŞ saldırısı böyle bir içeriğe sahip. Rusya’ya bir bakıma hem gözdağı veriyorlar hem de “Gel DEAŞ’a karşı savaşalım. Ukrayna ve Gazze’deki siyasetini Batı’ya göre yeniden dengele” şeklinde bir kirli teklif sunuyorlar.

Tabi Rus lider Vladimir Putin bu DEAŞ teranesini elinin tersiyle itti. DEAŞ ile değil onu azmettiren ve onlara bu saldırının siparişini veren gerçek güç ile hesaplaşacağını vurguladı.

Çünkü Putin, ABD ve Avrupa’nın her cephede gerilediğini ve dara düştüğü, bu dardan kurtulmak için de terör dâhil her tür kirli yöneteme başvuracağını gayet iyi biliyor.

Zaten Çin ve Rusya, Ukrayna konusunda ortak hareket edeceklerini ve ABD’nin Ukrayna bahanesiyle NATO’yu Baltık ve Pasifik’e kadar genişleterek sadece Moskova’yı değil Pekin’i de kuşatmak istediğinin farkında. Kartlar artık açık oynanıyor.

Geldiğimiz aşamada ABD’nin eli giderek zayıflıyor. Bu zayıflığın en bariz real-politik göstergeleri DEAŞ saldırısı ile BMGK’deki Gazze için alınan ateşkes kararıydı.

ABD’nin 2013’ten bu yana aynı anda Rusya, Çin ve Türkiye’ye karşı sürdürdüğü II. Soğuk Savaş’ı kaybettiğinin en önemli göstergelerinden biri de Washington’un Avrasya Kraliçesi olarak bilinen ve bu üç ülkeye yönelik stratejilerini belirleyen Victoria Nuland’ın görevden alınmasıdır.

28-29 Ocak 2024’te Türkiye’yi ziyaret edip ardından Ukrayna ve Avrupa’ya geçen Nuland, Amerika’nın Asya ve Avrupa’yı kapsayan siyasi işlerinden sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak yaptığı son açıklamalarda “Rusya’nın Ukrayna’da durdurulması için bazı sürprizlerle karşılaşmasının gerektiğini” söylemişti.

Nükleer saldırı ve terörizm kaosu gibi her tür taktik ve yöntemle Rusya’ya karşı bütün Avrupa ve ABD’nin yeni bir strateji izlemesini savunan Nuland’ın direktifleri doğrultusunda hareket eden kimi Alman generallerin Kırım köprüsüne ve bazı sivil hedeflere yönelik saldırı planlarına dair konuşmaları medyaya sızmış ve büyük bir skandala yol açmıştı.

DEAŞ saldırısı bu bağlamda Rus medyasında “Nuland’ın sürpizi” olarak tanımlanıyor. Fakat ABD, Nuland’ın izlediği Avrasya politikasının çöktüğünü görünce onu görevden aldı. Nuland bir bakıma ABD dış politikasındaki felaketlerin kraliçesi olarak tarihe geçti. Zaten Amerikan medyası bile Nuland’ın 6 Mart’ta görevden alınması kararını “ABD’nin Ukrayna stratejisinin çöküşü” diye yorumladı.

Çünkü Nuland’ın Irak’tan Suriye’ye, Çin’den Ukrayna’ya, Rusya’dan İsrail’e kadar 30 yıldır ABD dış politikası üzerindeki etkisi felaket oldu. Bu felaketin artık sürdürülemez noktaya geldiği anlaşılıyor. Çünkü bazen büyük politika değişiklikleri önceden tahmin edilir ve hatta sadece bürokratik kararlarla sembolize edilir. Nuland’ın gidişi de böyle bir değişimi-hezimeti sembolize ediyor ABD için.

Ya da Nuland kendisi batan gemiden ayrılmaya karar verdi. Şunu hemen vurgulayalım ki Nuland’ın ayrılması sadece şu anki ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin değil Clinton, Oğul Bush, Obama ve Trump gibi başkanların dönemindeki Ukrayna ve Ortadoğu’daki politikaların da sefil başarısızlıklarına işaret ediyor.

Nuland ile simgelenen ABD’nin Ukrayna politikası Rusya’yı tecrit edip yaptırım altına almak ve ona diz çöktürmekti. Böylece bu stratejinin Moskova’da bir rejim değişikliğini tetiklemesi bekleniyordu.

Nuland’ın yani ABD derin devletinin izlediği Ortadoğu politikası ise İsrail’in, Suudi Arabistan’la varılan anlaşmayla taçlanan İbrahim Anlaşması yoluyla bölgede Pax Americana’yı yeniden teyit etmesi ve Filistin sorununu sessizce halının altına süpürmesi için İsrail’e verilen sarsılmaz desteğe dayanıyordu.

Geldiğimiz aşamada bu iki strateji de iflas etti. Gazze ve Filistin’in iradesini kıramadılar. Putin’i tecrit edip deviremediler. Hatta son seçimlerden de görüldüğü üzere yüzde 88’e yakın oy alan Vladimir Putin daha da güçlendi.

İki cephede de kaybeden ABD ve müttefikleri şimdi kuyruğu dik tutmaya çalışırken bir yandan da can havliyle son hamlelerini de gerçekleştirmeye çalışıyor. Fakat ne yapsalar da eski görkemlerini ve caydırıcılıklarını kaybetmiş durumdalar. Artık yaptıkları her hamleyle daha da maskara duruma düşüyor, oyunları deşifre oluyor, suçüstü yakalanıyor, çünkü kazdıkları kuyuya kendileri düşüyor.

Son saldırı ve Gazze’de ateşkes kararı gibi gelişmeler buna işaret ediyor. Özellikle Gazze’deki soykırım stratejisi ve Moskova’da DEAŞ üzerinden Rusya’nın kalbine yönelik katliam hamlesi, ABD ve müttefikleri için adeta jeo-politik bir intihar girişimi oldu. Bu intihar hamlelerinden sonra ne Batı’da ne de Batı dışı dünyada hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak/olamayacak. Bu bağlamda köklü küresel dönüşümlerin arifesinde bulunuyoruz. Dünyanın yavaş yavaş dengesine oturmaya başladığı yeni bir süreç başlıyor.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

bercan tutar banner

Bercan TUTAR – 26 Mart 2024

 

Moskova saldırısı ve BMGK’nın Gazze için ateşkes kararı Batı’da ve Batı dışı dünyada hiçbir şeyin artık eskisi gibi ol(a)mayacağının işaretleri…

Rusya’nın başkenti Moskova’daki konser salonuna yönelik saldırı ile BM Güvenlik Konseyi’nde Gazze’de ateşkes ile ilgili alınan kararı birlikte düşünmek lazım. İki gelişme de ABD liderliğindeki Batılı Siyonazi ittifakının Gazze ve Ukrayna’da saplandıkları bataktan kurtulma çırpınışları olarak okunmalı.

Tarihe şimdiden 22 Mart 2004 saldırısı olarak geçen Moskova’daki katliam ile 25 Mart 2004 tarihli ABD’nin çekimser kaldığı Gazze için ateşkes kararı küresel jeo-politikadaki gidişat hakkında şok şey ifade ediyor.

Özetle söylemek gerekirse ABD ve Avrupa’nın yeni dünyanın üç kurucu siyasi aktörü Türkiye, Çin ve Rusya’ya karşı 2013’ten bu yana her türlü araçla saldırdığı ve kuşatmaya çalıştığı stratejileri çöküyor.

Yeni bir yol ayrımında bulunan Atlantik bu aktörlere ve onlara destek veren dünyaya karşı yeni bir Modus Vivendi siyaseti izliyor. Asgari müştereklerde buluşmaya dayalı bu siyaset çerçevesinde ABD, Rusya, Çin ve Türkiye ile uzlaşmak yani düştüğü darboğazdan kurtulmak için zaman kazanmaya ayarlı bir strateji izliyor.

DEAŞ saldırısı böyle bir içeriğe sahip. Rusya’ya bir bakıma hem gözdağı veriyorlar hem de “Gel DEAŞ’a karşı savaşalım. Ukrayna ve Gazze’deki siyasetini Batı’ya göre yeniden dengele” şeklinde bir kirli teklif sunuyorlar.

Tabi Rus lider Vladimir Putin bu DEAŞ teranesini elinin tersiyle itti. DEAŞ ile değil onu azmettiren ve onlara bu saldırının siparişini veren gerçek güç ile hesaplaşacağını vurguladı.

Çünkü Putin, ABD ve Avrupa’nın her cephede gerilediğini ve dara düştüğü, bu dardan kurtulmak için de terör dâhil her tür kirli yöneteme başvuracağını gayet iyi biliyor.

Zaten Çin ve Rusya, Ukrayna konusunda ortak hareket edeceklerini ve ABD’nin Ukrayna bahanesiyle NATO’yu Baltık ve Pasifik’e kadar genişleterek sadece Moskova’yı değil Pekin’i de kuşatmak istediğinin farkında. Kartlar artık açık oynanıyor.

Geldiğimiz aşamada ABD’nin eli giderek zayıflıyor. Bu zayıflığın en bariz real-politik göstergeleri DEAŞ saldırısı ile BMGK’deki Gazze için alınan ateşkes kararıydı.

ABD’nin 2013’ten bu yana aynı anda Rusya, Çin ve Türkiye’ye karşı sürdürdüğü II. Soğuk Savaş’ı kaybettiğinin en önemli göstergelerinden biri de Washington’un Avrasya Kraliçesi olarak bilinen ve bu üç ülkeye yönelik stratejilerini belirleyen Victoria Nuland’ın görevden alınmasıdır.

28-29 Ocak 2024’te Türkiye’yi ziyaret edip ardından Ukrayna ve Avrupa’ya geçen Nuland, Amerika’nın Asya ve Avrupa’yı kapsayan siyasi işlerinden sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak yaptığı son açıklamalarda “Rusya’nın Ukrayna’da durdurulması için bazı sürprizlerle karşılaşmasının gerektiğini” söylemişti.

Nükleer saldırı ve terörizm kaosu gibi her tür taktik ve yöntemle Rusya’ya karşı bütün Avrupa ve ABD’nin yeni bir strateji izlemesini savunan Nuland’ın direktifleri doğrultusunda hareket eden kimi Alman generallerin Kırım köprüsüne ve bazı sivil hedeflere yönelik saldırı planlarına dair konuşmaları medyaya sızmış ve büyük bir skandala yol açmıştı.

DEAŞ saldırısı bu bağlamda Rus medyasında “Nuland’ın sürpizi” olarak tanımlanıyor. Fakat ABD, Nuland’ın izlediği Avrasya politikasının çöktüğünü görünce onu görevden aldı. Nuland bir bakıma ABD dış politikasındaki felaketlerin kraliçesi olarak tarihe geçti. Zaten Amerikan medyası bile Nuland’ın 6 Mart’ta görevden alınması kararını “ABD’nin Ukrayna stratejisinin çöküşü” diye yorumladı.

Çünkü Nuland’ın Irak’tan Suriye’ye, Çin’den Ukrayna’ya, Rusya’dan İsrail’e kadar 30 yıldır ABD dış politikası üzerindeki etkisi felaket oldu. Bu felaketin artık sürdürülemez noktaya geldiği anlaşılıyor. Çünkü bazen büyük politika değişiklikleri önceden tahmin edilir ve hatta sadece bürokratik kararlarla sembolize edilir. Nuland’ın gidişi de böyle bir değişimi-hezimeti sembolize ediyor ABD için.

Ya da Nuland kendisi batan gemiden ayrılmaya karar verdi. Şunu hemen vurgulayalım ki Nuland’ın ayrılması sadece şu anki ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin değil Clinton, Oğul Bush, Obama ve Trump gibi başkanların dönemindeki Ukrayna ve Ortadoğu’daki politikaların da sefil başarısızlıklarına işaret ediyor.

Nuland ile simgelenen ABD’nin Ukrayna politikası Rusya’yı tecrit edip yaptırım altına almak ve ona diz çöktürmekti. Böylece bu stratejinin Moskova’da bir rejim değişikliğini tetiklemesi bekleniyordu.

Nuland’ın yani ABD derin devletinin izlediği Ortadoğu politikası ise İsrail’in, Suudi Arabistan’la varılan anlaşmayla taçlanan İbrahim Anlaşması yoluyla bölgede Pax Americana’yı yeniden teyit etmesi ve Filistin sorununu sessizce halının altına süpürmesi için İsrail’e verilen sarsılmaz desteğe dayanıyordu.

Geldiğimiz aşamada bu iki strateji de iflas etti. Gazze ve Filistin’in iradesini kıramadılar. Putin’i tecrit edip deviremediler. Hatta son seçimlerden de görüldüğü üzere yüzde 88’e yakın oy alan Vladimir Putin daha da güçlendi.

İki cephede de kaybeden ABD ve müttefikleri şimdi kuyruğu dik tutmaya çalışırken bir yandan da can havliyle son hamlelerini de gerçekleştirmeye çalışıyor. Fakat ne yapsalar da eski görkemlerini ve caydırıcılıklarını kaybetmiş durumdalar. Artık yaptıkları her hamleyle daha da maskara duruma düşüyor, oyunları deşifre oluyor, suçüstü yakalanıyor, çünkü kazdıkları kuyuya kendileri düşüyor.

Son saldırı ve Gazze’de ateşkes kararı gibi gelişmeler buna işaret ediyor. Özellikle Gazze’deki soykırım stratejisi ve Moskova’da DEAŞ üzerinden Rusya’nın kalbine yönelik katliam hamlesi, ABD ve müttefikleri için adeta jeo-politik bir intihar girişimi oldu. Bu intihar hamlelerinden sonra ne Batı’da ne de Batı dışı dünyada hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak/olamayacak. Bu bağlamda köklü küresel dönüşümlerin arifesinde bulunuyoruz. Dünyanın yavaş yavaş dengesine oturmaya başladığı yeni bir süreç başlıyor.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.