Batı’nın Türkiye’ye yönelik ‘çaresiz stratejileri…’
Filistin ve Irak’taki cephelerden hem İsrail devlet terörü hem de terör örgütü PKK ile saldırıyorlar….
Bercan TUTAR – 26 Aralık 2023
11 Eylül 2001’deki saldırılardan sonra ‘terör ile savaş’ bahanesiyle ‘Imperium Americana’ projesini devreye sokup çağımızın ‘Yeni Roma’sı olmaya kalkan ABD yönetiminin bu çerçevede giriştiği Afganistan ve Irak işgalleri hezimetle sonuçlandı. Dünyada tek küresel hegemon hamlesi akamete uğrayan ABD’nin gerileyişi devam ediyor. Son olarak Asya-Pasifik’te Çin’e, Ukrayna’da da Rusya’ya karşı istediği başarıyı elde edemeyen ABD yönetimi direksiyonu yeniden Ortadoğu’ya kırdı. Ortadoğu demek İsrail üzerinden kaos ve soykırım politikalarının yeniden aktive dilmesi demek. Nitekim 7 Ekim’den bu yana 82 gündür Gazze’deki masum çocuk ve kadınların üzerine ölüm kusan İsrail’in başlattığı soykırım ve etnik temizliğin arkasında ABD’nin bölgeye yönelik ‘grand stratejileri’ bulunuyor.
Kuşku yok ki ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik en büyük master planı ise Türkiye’nin yeniden vesayet altına alınmasıdır. Bu kapsamda Batılı Siyonazilerin desteğini arkasına alan İsrail’in estirdiği terör ve vahşetin temel hedefinin Türkiye olduğunu unutmayalım.
Çünkü bu soykırım projesi bir bürün olarak İslam dünyasının direniş iradesini kırmayı amaçlıyor. İslam dünyasının direniş iradesini ise kim ne dersin sadece Türkiye temsil ediyor. Çünkü Batı dünyası Türkiye’yi hâlâ İslam dünyasının ‘çelik çekirdeği’ olarak görüyor.
‘Teröre karşı savaşta’ ağır bir stratejik yenilgi alan ABD, Türkiye’nin imparatorluk reflekslerinin budanmadan zafere ulaşamayacağını acı bir şekilde yeniden tecrübe etti. 2009’dan bu yana önce İslam dünyasını sonra da bu yolla Rusya ve Çin’i kuşatıp küresel hegemonyasını yeniden tesis etmeyi düşünen ABD’nin önündeki en büyük engel hâlâ Yeni Türkiye.
Bu bağlamda Suriye, Irak, Doğu Akdeniz, Karadeniz, Kuzey Afrika, Balkanlar, Orta Asya ve Kafkasya’daki cephelerden çok yönlü saldırılara maruz kalan Türkiye’ye karşı son olarak Filistin cephesi yeniden aktive edildi.
Türkiye bunun farkında. Şair, yazar ve düşünür olarak büyük değer verdiğim İbrahim Tenekeci’nin bir sohbetimizde dile getirdiği tespitle dile getirirsek eğer Türkiye, Selçuklu veya Osmanlı olduğu dönemlerden bu yana tarih boyunca hep Haçlılar, Moğollar, Bizans, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Çarlık Rusyası, Fransa, İtalya ve İngiltere gibi zamanının en güçlü ülkeleriyle savaşmış bir aktördür.
Bu tarih şimdi yeniden tekerrür ediyor. Karşımıza önce FETÖ, DEAŞ, PKK ve YPG gibi terör örgütlerini çıkardılar. Sonra Irak, Suriye, İsrail, Ermenistan ve Yunanistan gibi ikincil aktörlerle geldiler. Ardından bir bütün olarak Avrupalı ülkeleri üzerimize saldılar. Fakat bunlar Türkiye’nin ayarında güçler değildi. Hepsi de teker teker hezimete uğradı.
Bundan sonra artık sahneye bu güçlerin arkasındaki asıl aktör olan ABD çıkmak zorunda. Nitekim tarihi ve jeo-politik gidişat bunu gösteriyor. Zaten 2009’dan bu yana ABD ile örtülü bir savaş halindeyiz. İlk muharebeleri biz kazandık. ABD Türkiye karşısında son 14 yıldır tarihi stratejik yenilgiler aldı. Fakat savaş daha bitmiş değil. Daha doğrusu savaş resmen başlamış da değil. Zira ABD, Türkiye’yi doğrudan karşısına almaya cesaret edemiyor.
15 Temmuz 2016’dan sonra ABD’ye karşı askeri olarak da hamlelere başladık. Suriye, Irak, Libya ve Karabağ cephelerinde büyük başarılara imza atan Türkiye, Filistin cephesinde de ABD ve destekçilerini yine hezimete uğratacaktır.
Bu çerçevede Filistin cephesinde Türkiye’nin asıl rakibi İsrail değil ABD ve Avrupa’dır. Haliyle olası bir İsrail, Ermenistan, Yunanistan veya Suriye gibi ikincil aktörlerle savaşın nasıl sonuçlanacağını en iyi ABD biliyor. Bu aktörlerin Türkiye’ye karşı askeri anlamda bir şansları yok.
Eğer Türkiye girdiği bağımsızlık yolunda başarıya ulaşmak istiyorsa çağımızın en büyük gücü ile amansız savaşını devam ettirmelidir. Sineklerle uğraşmak yerine doğrudan bataklığı hedef almalıdır. Nitekim Başkan Erdoğan ve ekibi bunu yaptığı için Batı’nın etekleri tutuşmuş halde.
Üstelik zaman bizim lehimize düşmanlarımızın ise aleyhine işliyor. Bir bakıma Henry Kissinger’ın ABD için dile getirdiği ‘Kissenger Kabusu’ denilen olasılık gerçekleşiyor.
Kissinger, küresel hegemonyasını devam ettirmek için ABD’nin aynı anda büyük iki veya üç güçle savaşmaması gerektiği uyarısında bulunmuştu. Fakat ABD ve Avrupa şu an başta Türkiye olmak üzere Rusya ve Çin gibi aktörlerle de aynı anda savaşıyor.
Bu da ABD’nin ağır hezimetler yaşamasına yol açıyor. Bu jeo-politik hakikati en iyi gören ülkelerden olan Türkiye, yaptığı hamlelerle ABD’nin bölgemizde ve küresel alanda kan kaybını daha da hızlandırıyor. Nitekim Türkiye’yi yanına çekemeyen ABD’nin stratejik gücü giderek zayıflıyor. Çoğu analiste göre Amerika stratejik açıdan Vietnam’ın 1975’teki çöküşüne eşdeğer ve belki de ondan daha yıkıcı bir konumda bulunuyor.
Bu konumdaki bir ABD’nin Türkiye karşı fazla hareket alanı yok. Bu yüzden yeniden örgüt terörü veya İsrail’deki gibi devlet terörü gibi kartlarla Türkiye’yi sıkıştırmak isteyen ABD’nin payına yine hayal kırıklığı ve hezimet düşecektir. Bu saatten sonra ABD’nin devreye sokacağı hiç aktör veya koz Türkiye’yi durduramaz. ABD’nin bizzat kendisi gelmeli. Bu da cesareti yetmiyor. Çünkü 2014’ten sonra küresel ve bölgesel aktörlerden kurulu büyük bir ittifakla Türkiye’ye saldırdı. Fakat başaramadılar. Bütün saldırıları akamete uğradı. Bu yüzden ABD, Türkiye’nin kendi hinterlandındaki mukayeseli üstünlüğünü hiçbir silahla ve ittifakla alt edemeyeceğini iyi biliyor.
Geriye tek seçenek kalıyor. Türkiye’yi klasik terör kumpaslarıyla oyalayıp ülkeyi kutuplaştırıp içeriden fethetmek. Bunun en masrafsız yolu da seçimler. Fakat son genel seçimlerde de gördük ki bu plan ve koz da artık işe yaramıyor.
Bu nedenle yeniden çaresiz strateji konumundaki teröre sardılar. Hem Filistin üzerinden İsrail devlet terörü ile hem de Irak’tan PKK örgütü terörü ile yeniden saldırıya geçtiler. Bu iki cephedeki iki tür terör saldırılarının da arkasında aynı aktör ve aktörler var. Fakat ne yapsalar da sonuç alamayacaklar. Türkiye düşmanları için her yerde geri sayım başladı.