Batı’nın ‘Putinsiz Rusya’ hayali bir başka bahara kaldı…

Bercan TUTAR – 19 Mart 2024

 

Batı için altı yıllık yeni bir kâbus dönemi daha başladı…

Rusya’da halk 15-17 Mart tarihlerinde devlet başkanlığı seçimleri için sandık başına gitti. Üç gün süren devlet başkanlığı seçimlerinde beklendiği üzere bir sürpriz yaşanmadı ve resmi olmayan sonuçlara göre seçimi Vladimir Putin kazandı. Sandık çıkış anketlerine göre oyların yaklaşık yüzde 88’ini alan Putin, 5. kez Rusya Devlet Başkanı seçildi. Seçimlere katılım oranı yüzde 74,22 oldu. 71 yaşındaki Putin bu görevi 2030’a kadar sürdürecek. Yapılan anayasa değişiklikleri sonucu Putin 6. dönem de, devlet başkanlığına aday olabilecek. Yani 2036’ya kadar da ülkeyi yönetebilecek. Putin, 4 yılı başbakanlıkta olmak üzere, 24 yıldır fiili olarak Rusya’yı yönetiyor. Bu Putin’in, Sovyetler Birliği’ni 31 yıl yöneten Stalin’den sonra Rusya’yı en uzun süre yöneten lider olması demek. Yeni altı yıllık dönem sonunda ise Putin, 18. yüzyılda Büyük Katerina’dan bu yana herhangi bir Rus liderden daha uzun bir süre ülkeyi yöneten lider olarak tarihe geçecek.

Rusya’daki seçimi 129 ülkeden 1115 uluslararası gözlemci ve uzman izledi. Buna rağmen Batı medyası Rusya’daki seçimleri anti-demokratik göstermede her tür manipülasyonu yapmaktan geri durmadı. Oysa ABD’de 2020 yılında yapılan son başkanlık seçimlerinde yalnızca 40 yabancı gözlemci hazır bulunmuş ancak hiç kimse sonucun meşruiyetini sorgulamamıştı.

2012 ABD başkanlık ve kongre seçimleri sırasında da çeşitli eyaletlerde AGİT gözlemcilerinin hapis cezasına çarptırılma cezası nedeniyle sandık merkezlerine yaklaşmaları yasaklanmıştı. Avrupa devletlerinin bu seçim gözlemcileri o dönemde de ABD’deki seçimlerle ilgili bu açık usulsüzlükler karşısında herhangi bir sistematik ihlali not etme cesaretini gösteremedi.

Batı’da meşruiyetin tek kaynağı kendi halkının görüşleri olduğundan kimse diğer halkların görüşlerine değer vermiyor. Oturdukları yerden Rus, Çin, İran veya Türk halkının yaptığı tercihleri küstahça yargılayıp eleştirme hakkını kendilerinde görebiliyorlar.

AGİT’in 1990 yılında kurulan Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Bürosu (ODIHR), Rusya’ya ve diğer eski sosyalist ülkelere demokratik bir hükümet biçimine geçişlerinde “yardım etme” görevini kendisine doğrudan görev olarak belirlemişti. Yani Rusya ve diğer Orta Asya ülkelerinin içişlerine müdahaleyi tamamen meşru bir faaliyet olarak ilan etmişti Avrupa Birliği… Bu çerçevede Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu da Batılı resmi ve sivil toplum kurumları yoluyla başka ülkelerin iç işlerine ve demokratik seçim süreçlerine müdahale etmeyi bir norm haline getirdi.

Bununla da yetinmeyene Avrupa Parlamentosu vekilleri AB’ye üye olmayan ülkelerin iç politikasına müdahale edip kendi görüşlerini rapor haline getirmeye başladılar. Oysa asıl görevleri üye ülkelerle ilgili raporlar hazırlayıp konuşmalar yapmaları gerekiyor.

Bunun dışında resmi olarak tarafsız kalması gereken uluslararası kuruluşların faaliyetlerine gelince de durum pek farklı değil. Gerçek şu ki, AGİT’te, AP veya Avrupa Konseyi’nde NATO ve AB ülkeleri sayı bakımından tamamen baskın durumda. AGİT’in ve Avrupa Konseyi’nin bu alandaki tüm çalışmaları kısa sürede dar bir güçler grubunun çıkarları için bir araç haline geldi.

Bu, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra formüle edilen karşılıklı seçim gözleminin temel ilkesini yok etti: Yabancı gözlemcilerin temel avantajı, olaylara karşı tutumlarının tarafsız olmasının gerekli olmasıydı. Artık onlar sadece Rusya’nın ve diğer egemen devletlerin iç politikalarıyla ilgili olarak Batı’nın çıkarlarını temsil ediyorlar. Bu tür seçim gözlemlerinin giderek, sonucun sürecin özüne göre değil, Batı ile dış ortakları arasındaki güç dengesine göre belirlendiği siyasi bir oyuna dönüşmesi şaşırtıcı değil.

Şaşırtıcı olmayan şey ise Vladimir Putin’in Rusya’da sandıkta zafer oldu. Rusya’yı 24 yıl boyunca yöneten Putin döneminde ABD’de beş farklı başkan, İngiltere’de ise yedi ayrı başbakan görev yaptı.

Putin şimdi yeni hükümeti atayacak. Atayacağı isimler Batılı odaklar tarafından bir veraset planına ve gelecekteki politikalara yani kendisinden sonra gelecek aktör ve kadrolara ilişkin ipuçları açısından yoğun bir şekilde incelenecek, yorumlanacak.

Çünkü Batı medyası sürekli olarak modern Rusya ve SSCB’nin yalnızca dört liderinin devlet başkanlığı görevinden sağ kurtulduğunu geri kalanların doğal veya başka nedenlerden dolayı öldüğüne vurgu yapıyor sürekli.

Putin’i dışarıdan deviremedikleri için Kremlin içinde bir başkaldırı ve darbe olasılığına bel bağlıyorlar. Böylece ‘Putinsiz Rusya’ hayalini gerçekleştireceklerini umuyorlar. Oysa vurgulanması gereken gerçek Batı için 6 yıllık yeni bir kâbus döneminin daha başladığıdır. Çünkü Putin’in Ukrayna’daki savaş stratejisi Batı ile daha geniş ve uzun vadeli bir çatışmayı içeriyor. Ukrayna’da üçüncü yılına giren savaştan sonra Putin yeniden taarruza geçerken Batı’nın ise kararsızlığı, zayıflığı ve dikkatinin dağıldığı görülüyor. Bakalım Batı dünyası bu 6 yılı nasıl atlatacak? Dayanabilecekler mi? Dayanabilseler bile Batı için kâbus bitmeyecek? Zira Rusya anayasası Putin’e 2030’da bir 6 yıl daha yani 20236’ya kadar iktidarda kalma imkânı veriyor? Batı için her yol hezimete çıkıyor. Tek şansları var o da Putin ile çok kutuplu yeni bir dünya için uzlaşmak.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

bercan tutar banner

Bercan TUTAR – 19 Mart 2024

 

Batı için altı yıllık yeni bir kâbus dönemi daha başladı…

Rusya’da halk 15-17 Mart tarihlerinde devlet başkanlığı seçimleri için sandık başına gitti. Üç gün süren devlet başkanlığı seçimlerinde beklendiği üzere bir sürpriz yaşanmadı ve resmi olmayan sonuçlara göre seçimi Vladimir Putin kazandı. Sandık çıkış anketlerine göre oyların yaklaşık yüzde 88’ini alan Putin, 5. kez Rusya Devlet Başkanı seçildi. Seçimlere katılım oranı yüzde 74,22 oldu. 71 yaşındaki Putin bu görevi 2030’a kadar sürdürecek. Yapılan anayasa değişiklikleri sonucu Putin 6. dönem de, devlet başkanlığına aday olabilecek. Yani 2036’ya kadar da ülkeyi yönetebilecek. Putin, 4 yılı başbakanlıkta olmak üzere, 24 yıldır fiili olarak Rusya’yı yönetiyor. Bu Putin’in, Sovyetler Birliği’ni 31 yıl yöneten Stalin’den sonra Rusya’yı en uzun süre yöneten lider olması demek. Yeni altı yıllık dönem sonunda ise Putin, 18. yüzyılda Büyük Katerina’dan bu yana herhangi bir Rus liderden daha uzun bir süre ülkeyi yöneten lider olarak tarihe geçecek.

Rusya’daki seçimi 129 ülkeden 1115 uluslararası gözlemci ve uzman izledi. Buna rağmen Batı medyası Rusya’daki seçimleri anti-demokratik göstermede her tür manipülasyonu yapmaktan geri durmadı. Oysa ABD’de 2020 yılında yapılan son başkanlık seçimlerinde yalnızca 40 yabancı gözlemci hazır bulunmuş ancak hiç kimse sonucun meşruiyetini sorgulamamıştı.

2012 ABD başkanlık ve kongre seçimleri sırasında da çeşitli eyaletlerde AGİT gözlemcilerinin hapis cezasına çarptırılma cezası nedeniyle sandık merkezlerine yaklaşmaları yasaklanmıştı. Avrupa devletlerinin bu seçim gözlemcileri o dönemde de ABD’deki seçimlerle ilgili bu açık usulsüzlükler karşısında herhangi bir sistematik ihlali not etme cesaretini gösteremedi.

Batı’da meşruiyetin tek kaynağı kendi halkının görüşleri olduğundan kimse diğer halkların görüşlerine değer vermiyor. Oturdukları yerden Rus, Çin, İran veya Türk halkının yaptığı tercihleri küstahça yargılayıp eleştirme hakkını kendilerinde görebiliyorlar.

AGİT’in 1990 yılında kurulan Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Bürosu (ODIHR), Rusya’ya ve diğer eski sosyalist ülkelere demokratik bir hükümet biçimine geçişlerinde “yardım etme” görevini kendisine doğrudan görev olarak belirlemişti. Yani Rusya ve diğer Orta Asya ülkelerinin içişlerine müdahaleyi tamamen meşru bir faaliyet olarak ilan etmişti Avrupa Birliği… Bu çerçevede Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu da Batılı resmi ve sivil toplum kurumları yoluyla başka ülkelerin iç işlerine ve demokratik seçim süreçlerine müdahale etmeyi bir norm haline getirdi.

Bununla da yetinmeyene Avrupa Parlamentosu vekilleri AB’ye üye olmayan ülkelerin iç politikasına müdahale edip kendi görüşlerini rapor haline getirmeye başladılar. Oysa asıl görevleri üye ülkelerle ilgili raporlar hazırlayıp konuşmalar yapmaları gerekiyor.

Bunun dışında resmi olarak tarafsız kalması gereken uluslararası kuruluşların faaliyetlerine gelince de durum pek farklı değil. Gerçek şu ki, AGİT’te, AP veya Avrupa Konseyi’nde NATO ve AB ülkeleri sayı bakımından tamamen baskın durumda. AGİT’in ve Avrupa Konseyi’nin bu alandaki tüm çalışmaları kısa sürede dar bir güçler grubunun çıkarları için bir araç haline geldi.

Bu, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra formüle edilen karşılıklı seçim gözleminin temel ilkesini yok etti: Yabancı gözlemcilerin temel avantajı, olaylara karşı tutumlarının tarafsız olmasının gerekli olmasıydı. Artık onlar sadece Rusya’nın ve diğer egemen devletlerin iç politikalarıyla ilgili olarak Batı’nın çıkarlarını temsil ediyorlar. Bu tür seçim gözlemlerinin giderek, sonucun sürecin özüne göre değil, Batı ile dış ortakları arasındaki güç dengesine göre belirlendiği siyasi bir oyuna dönüşmesi şaşırtıcı değil.

Şaşırtıcı olmayan şey ise Vladimir Putin’in Rusya’da sandıkta zafer oldu. Rusya’yı 24 yıl boyunca yöneten Putin döneminde ABD’de beş farklı başkan, İngiltere’de ise yedi ayrı başbakan görev yaptı.

Putin şimdi yeni hükümeti atayacak. Atayacağı isimler Batılı odaklar tarafından bir veraset planına ve gelecekteki politikalara yani kendisinden sonra gelecek aktör ve kadrolara ilişkin ipuçları açısından yoğun bir şekilde incelenecek, yorumlanacak.

Çünkü Batı medyası sürekli olarak modern Rusya ve SSCB’nin yalnızca dört liderinin devlet başkanlığı görevinden sağ kurtulduğunu geri kalanların doğal veya başka nedenlerden dolayı öldüğüne vurgu yapıyor sürekli.

Putin’i dışarıdan deviremedikleri için Kremlin içinde bir başkaldırı ve darbe olasılığına bel bağlıyorlar. Böylece ‘Putinsiz Rusya’ hayalini gerçekleştireceklerini umuyorlar. Oysa vurgulanması gereken gerçek Batı için 6 yıllık yeni bir kâbus döneminin daha başladığıdır. Çünkü Putin’in Ukrayna’daki savaş stratejisi Batı ile daha geniş ve uzun vadeli bir çatışmayı içeriyor. Ukrayna’da üçüncü yılına giren savaştan sonra Putin yeniden taarruza geçerken Batı’nın ise kararsızlığı, zayıflığı ve dikkatinin dağıldığı görülüyor. Bakalım Batı dünyası bu 6 yılı nasıl atlatacak? Dayanabilecekler mi? Dayanabilseler bile Batı için kâbus bitmeyecek? Zira Rusya anayasası Putin’e 2030’da bir 6 yıl daha yani 20236’ya kadar iktidarda kalma imkânı veriyor? Batı için her yol hezimete çıkıyor. Tek şansları var o da Putin ile çok kutuplu yeni bir dünya için uzlaşmak.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.