Bercan TUTAR – 06 Şubat 2024
Batı başta olmak üzere dünyanın birçok yeri kaynıyor. Ukrayna hariç Batı dışındaki Filistin, Irak, Suriye, Libya, Meksika, Ekvador, Mali, Sudan ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti gibi Batı dışı ülkeler işgal, iç savaş, yabancı askeri müdahale, ambargo ile suç ve açlık terörü gibi ‘organize kaoslarla boğuşurken Avrupa ve ABD’den oluşan Batı’nın kendisi de ekonomik ve siyasi kriz temelli yeni bir isyan dalgasıyla sarsılıyor.
Sırbistan ve Belarus’a seçimler yoluyla müdahale edilmeye çalışıldı. Brezilya’da yine küresel statükonun istemediği sonuçlara yol açan seçimlerin ardından organize edilen muhalif kitleler hükümet binalarına akın etti. Amerika’da hileli bir seçimin ardından halk Kongre’yi kuşattı. Sri Lanka’da insanlar, ekonominin kötü yönetilmesi nedeniyle Başbakan’ın ikametgâhı olan Temple Trees’i işgal edip yağmaladı. Lübnan’da hükümet ekonomik iflasını açıkladıktan sonra halk bankalara akın edip paralarını zorla almaya kalktı. Akaryakıta gelen zamlardan sonra Fransa’da Sarı Yeleklilerin öncülüğünü yaptığı isyan dalgası bu yılın başından itibaren diğer Avrupa kentlerine de sıçradı.
Belçika, Yunanistan, Almanya, İtalya ve Hollanda’da çiftçiler hükümetin tarımı yok etme planına karşı ayaklandı. İzlanda’da Tencere ve Tava isyanı yaşandı.
Hâsılı kelam artan hayat pahalılığı, ayaklar altına alınan en temel sosyo-kültürel ve siyasi haklar nedeniyle insanlar hükümetlerin ve devletlerin kendilerine düşman olduğunu fark etmeye başladı. Özellikle Batı’daki manzara ve artan protesto dalgası, Avrupa halkların baskıcı, kibirli elitlerinden bıktıklarına karar verip isyan ettikleri 1848 yılıyla büyük benzerlikler gösteriyor.
Ocak 1848’de Kral’a isyan eden devrimcilerin Sicilya’da fitilini tutuşturduğu isyan dalgası kısa sürede Avrupa’yı kasıp kavurmuştu. 1848’de Sicilya’da başlayan isyan Şubat ayında Fransa’ya sıçrayarak monarşi rejimini devirdi, yerine cumhuriyet rejimi kuruldu. Mart ayında ise zincirleme reaksiyon halinde Bavyera, Piedmont, Avusturya, Baden, Danimarka, Prusya, Lombardiya, Macaristan, Venedik ve Polonya’da devrimler patlak verdi. Nisan ayında Saksonya, Transilvanya ve diğer eyaletlere yayıldı isyan dalgası.
1848 Devrimlerinden sonra çoğu yerde protestocular hedeflerine ulaştı. Krallar tahttan çekildi, bakanlar istifa etti, hükümetler düştü ve bazı ülkelerde yeni anayasalar hazırlandı. Bazı ülkelerdeki isyan hareketleri ise ordu veya dış müdahaleler yoluyla ezildi ve isyancıların çoğu öldürüldü.
Şu an Avrupa ve ABD başta olmak üzere dünyanın çoğu ülkelerinde 1848 öncesinin siyasi, ekonomik ve toplumsal havası hâkim. O zamanlarda halk krallara, aristokratlara ve feodallere karşı ayaklanmıştı. Yani yönetimi elinde tutan siyasi sınıflara ve siyasi elitlere karşı bir isyan söz konusuydu.
Bugün de yönetilen insanlar yine aynı şekilde yönetici elitlere ve siyasi sınıflara karşı isyan ediyor. Yani form değişse de üzerinden 176 yıl geçse de dünyamızın kronik sorunu olan siyasi yönetim krizi aynı mahiyet ve içerikle devam diyor. Sömürücü kişiler veya sömürülenler değişse sömürülme olgusunun özü değişmiyor. Kurbanlar ve cellatlardan oluşan yapı aynı kalıyor.
Siyasi ve ekonomik sistem ne kadar değişse de hermenötik anlayış, postmodern okuma veya post yapısalcı yaklaşım gibi felsefi ve düşünsel söylemlere rağmen zihinsel paradigmadaki yapı aynı kalıyor. Somut veya soyut dünyamızdaki hiç bir gelişme ve ilerleme kolektif, ulusal veya küresel yaralara merhem olamıyor.
Günümüz bu nedenle eskinin bir dejavusu gibi. Şu anda da insanlar eskiden olduğu gibi kibirli çokuluslu elitlerin sevilmeyen ideolojileri boğazlarına ve zihinlerine sokmasından şikayetçi.
Halklar ulusal ve dini kimliklerini silmeye çalışan elitlerin kozmolojik yaptırımlarından bıkmış durumda. Spesifik olarak çocuklar arasında eşcinselliği ve transgenderizmi teşvik etmeleri bardağı taşırıyor.
Elitlerin sahte çevrecilikleri, sahte hayvan severlikleri, yapmacık liberallikleri, muhalifleri ezme siyasetleri, nüfusun kontrolünü empoze etmeleri, her tür ırkçılığı teşvik etmeleri, ulusal sınırları koruyamamaları, tarihi tahrif etmeleri, mizah ve komediyi ortadan kaldırmaları, ekonomik geleceği ve umudu öldürmeleri insanları artık patlama noktasına getirmiş durumda. Kısaca yukarıdan aşağıya elitlerin gerçekleştirdiği çok yönlü totaliter yönetim tarzı artık dayanılmaz bir işkenceye dönüşmüş halde.
Komplo teorileri gerçekleşiyor. Halk bu komploların gerçekleştiğini görüyor. Bu yüzden dünya kamuoyu ve özellikle de Batılı halkalar AB ve ABD’nin siyasi meşruiyetine inanmıyor. Diplomatları toplantılarına katılmıyorlar. Paralarının Ukrayna ve İsrail’e akıtılmasına isyan ediyorlar. Enerji maliyetlerini nasıl artıracaklarını ve evlerde yaşamayı veya araba kullanmayı nasıl karşılanamaz hale getireceklerini planlayan Davos’taki üst elitlerinin toplantılarına öfke kusuyorlar.
Medya yoluyla başvurulan manipülasyonların hepsinden haberdarlar. Elitlerin eşcinselliği teşvik eden yetişkin veya çocuk çizgi filmleri için ne tür taklalara, ince stratejilere başvurduklarının farkındalar. İneklerin çevreye zararlı olduğu için öldürülmesi gerektiğini söyleyen elitlerin öte yandan köylüleri cırcır böceklerini beslemeye teşvik etmesindeki saçmalığı herkes görüyor.
Haliyle kendi sofralarından sığır eti eksik olmayan elitlerin her tür sığırlığı yapmasının bir nedeni olmalı? Hesap sorulmadığı için kendilerini dokunulmaz zannediyorlar. Kendilerini akıllı, seçkin ve rasyonel görüyorlar. Kibirleri ve hoşgörüsüzlükleri buradan geliyor.
Fakat hepsinden önemlisi elitlerdeki halka yönelik nefret ve ideolojik bakıştır. Halkı küçümsemeleridir. Çoğu elit bunu kendisine itiraf etmez ama bilinçaltı bu aşağılama psikolojinden oluşur.
Fakat yönetici elitlerdeki ve siyasi sınıflardaki bu halka yönelik ırkçı, şoven, despot ve psikopat anlayış artık deşifre oluyor. Bunu gören halklar hodbin elitlere yönetilenlerin rızasıyla yönetildiklerini hatırlatan tarihi dersler veriyor. Onları tahtlarından birer birer alaşağı edecekler.
Batı’yı ve Batı dışı dünyayı saran bu bilinçlenme ve isyan dalgası küresel statükoyu sarsacaktır. Yeni bir anlayışın geçici süre de olsa küresel düzeyde hâkim olmasını sağlayacaktır. Gidişat bunu gösteriyor. Çünkü fildişi kulelerinde ve sırça saraylarında kozaya sarılmış elitlerin bir bakıma ne kadar cahil ve dünyadan habersiz olduğunu görüyoruz. Bütün paralarına, bütün güçlerine, gelecekteki serflerin ve günah Keçisi seçilen Yahuda keçilerinin gerçek sayılarıyla orantısız gürültü yapmalarına rağmen yönetilen halkların sayıca onlardan üstün olduğu gerçeğinden habersizler. Bu ideolojik körlük ve cehalet felaketleri olacak. Komplo diye küçümsedikleri olguların gerçekleştiğini birer birer görecekler. Bütün siyasi elitler ve yönetici sınıflar iddialarından ve övündükleri başarılarından vurulacaklar. Küresel gidişat, tarihsel hakikatler ve aktüel toplumsal refleksler bunu gösteriyor. Çünkü bütün komplolar bir bakıma gerçektir ve birer birer de gerçekleşecektir!