Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 17 Ocak 2025
Eğer izlemeyen varsa DEM Parti’nin 16 Ocak 2025 tarihli basın açıklamasını dinlemesini öneririm. Terörü tasfiye maksadıyla ilk kıvılcımı çakan MHP Genel Başkanı Bahçeli özellikle izlemeli. İlki MHP ile olmak üzere siyasi partilerle görüşmelerini tamamlayan İmralı Heyeti ve öncesinde DEM Parti, ilk açıklamalarında Bahçeli’den çok daha farklı telden çaldı ve söyledi!
DEM Parti’ye Göre Terör Yok, ‘Halklar’ (Türkler ve Kürtler) Arası Savaş Var
İtiraf etmeliyim ki DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan Fransa’da gördüğü “İletişim” eğitiminin ve Paris’teki çalışmalarının hakkını veriyor. Son derece hassas konulara yaklaşımı oldukça diplomatik. Örneğin konuşmasının başında “Hastaneler dahi bombalandı, on binlerce Gazzeli hayatını kaybetti. Gazetecilerin ve hastanelerin hedef alındığı bir vahşetten bahsediyoruz. İşte bu vahşetin sona ermesi için atılan adımları memnuniyetle karşıladığımızı, ancak yetersiz bulduğumuzu ifade edelim!” diyerek Gazze’deki katliama değinirken, katliamın faili İsrail ve Netanyahu’dan hiç bahsetmedi. Ardından da sanki aynı vahşet Türkiye’de de yapılıyormuş gibi ‘Kürt sorunu’na geçmesi çok manidar olan Doğan’ın konuşmasından satır başları şöyledir:
Barış ve çözümün halklar arasında yapıldığına vurguyla Türklerle Kürtlerin çatıştığını veya savaştığını ima etti. ‘Farklı kimlikli halkların yaşadığı Türkiye’de, bu halkların, Türkiye’nin gerçekten barışı isteyip istemediğini sorduğunu dillendirdi. Türkiye’nin 40 yıldır terörle mücadelesinde (savaş diyerek) patinaj yaptığını, bu yöntemi bırakması gerektiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Diyarbakır’daki Ak Parti il kurultayındaki “Yeni bir şey söylemek lazım!” şeklindeki sözünü ele alarak; “Çözüm; savaşla, şiddetle olmamalı. Öcalan da mesajında bunu söylüyor!” diyerek değerlendirdi. Özellikle Mersin’deki Akdeniz Belediyesine kayyum atanmasına vurgu yaparken, sözde düzmece bir oyun ve gizli tanıkla belediyelere “Anayasa’ya aykırı” kayyum ataması yapıldı diyerek eleştirdi. “Çözüm” istenirken, diğer yandan DEM partili belediyelere kayyum atayan iktidara “çözüm için samimi misin?’ diye de sordu.
İktidara tehdit dilini bırakarak, “eşitlerin dilini kullan!” önerisi yapan Doğan, burada da mücadele sanki Türklerle Kürtler arasındaymış gibi bir algı yönetimi yaptı. ‘Barış anlaşması/barış görüşmesi’ ifadeleriyle, sözde Türkler ve Kürtler arasında barışı işaret ediyor. Devamında ise ‘Barışın bir tarafı’ Öcalan’a tecritin kaldırılarak, doğrudan halklara seslenmesini önerdi. Doğan’ın bir diğer şartı da Suriye’de Rojova (PYD/YPG)’ya dokunulmaması üzerineydi.
Burada belediyeler konusunda bir paragraf açalım: Belediyelerimiz mutlaka Sayıştay denetlemesine tabi tutulmalı, suçlu belediyelerin yetkilileri hakkında istisnasız hukuki işlem yapılmalıdır. Belediyeler, aynı zamanda halkın karşısındaki devlettir. Gerekirse Belediyeler Kanunu’nda da iyileştirmeler yapılarak, keyfi harcamaların önüne mutlaka geçilmelidir.
Doğan’dan bir gün sonra da İmralı Heyeti, ‘Tüm siyasi partilerde Kürt sorunundan kaynaklı çatışmalı/gerilimli süreci geride bırakma ortak arzusu ve irade bulunduğunu açıkladı. Bu arada heyet başkanı Önder’i, “Çatışmalı süreçte hayatını kaybeden, sağlığını kaybeden bütün şehitler ve gaziler bütün ülkemizin onurudur!” şeklindeki ifadesi üzerine Nobel Barış Ödülü’ne aday gösteren aylaklar, Önder’in, PKK’nın kayıplarını da hesaba katabileceğini unutmaktadırlar.
Bahçeli, “terörsüz Türkiye” ve “Türkiye’de Kürt sorunu yok!” derken, DEM Parti tam aksine “Türkiye’de terör değil, Türkler ve Kürtler arasında bir çatışma/savaş var!” algısı yaratıyor. Yani taraflar farklı telden çalarak adeta 180 derece farklı paradigmalara sarılıyorlar. Üzerinde az da olsa uzlaşılan iki söylem; “emperyalistlerin bu işe karışmaması!” ile “kardeşlik!” Burada bile tam mutabakat yok. Zira Bahçeli Türk vatandaşlığının kardeşliğine vurgu yaparken, DEM Parti ‘Türk-Kürt halkları kardeşliğine!’ Yani “Körler, sağırlar birbirini ağırlıyor!” Kısacası ‘Çatışmaların Çözümlenmesi’ disiplinine göre tarafların uyumlu bir noktaya gelemediği açık.
Sonuç olarak paradigmaları örtüşmeyen taraflar çözüme ‘amasız, fakatsız’ yaklaşamıyor. Biz gene de iktidara “Yukarı Mezopotamya’nın su kaynakları ve petrolünün Türkiye’nin hakimiyeti altında bulunması gerektiği unutulmamalıdır!” diyerek, tarihe not düşeceğiz!
Hocam tesbitleriniz çok doğru,devletimiz silah bırakma ve örgütün teslim olması ve fes edilmrsi derken,adamlar ne silahtan nede teslim olmaktan bahsetmiyorlar.
Hala süreç ve Kürt sorunundan bahsediyorlar.bana göre samimi değiller rol yapıyorlar.tek çare silahları ile birlikte gömülmeli.
👋👋👋
Sayın hocam, tarafların ortak görüşü yok. Sizin de belirttiğiniz gibi DEM sözcüleri, taraflar arasında barıştan bahsediyor. Öncelikle Öcalan’ın serbest kalması gerektiğini ifade ediyorlar. Bence bu işe Türk milletinin en hassas olduğu Abdullah Öcalan ile başlamak büyük hata idi vatandaşa şehit ailelerine gazilere nasıl anlatacaksın bunu.
Korkum olmayacak tavizlerin verilmesi.
Saygılarımla.
Mustafa Hocam, şayet terör sona erecekse şehit yakınları biraz burulsalar da anlayışla karşılarlar. Çünkü terörün sona ermesi demek, yeni şehitler verilmeyecek demektir. Ancak görünenlere göre teröristler henüz “Yeter, pes ediyoruz!” dememiştir.
Tam yakalanmak diye buna denir; terör bir savaş gibi gösterilmeye çalışılıyor ve barış da bu savaş durumunu öne çıkarmak için kullanılıyor. İşin rengini savaşa değiştirince, AB ve ABD terörü destekliyor olmayacak ve olay BM götürülecek. Zoka bu… uyardınız, sağolun
Aynen öyle en yakışıklı kardeş. Biz de gerçeği milletimizle paylaşmaya çalışıyoruz. İyi akşamlar.