Doç. Dr. Kemal OLÇAR – 14 Ocak 2025
ABD bir ülke midir ya da büyük sermayeye sahip bir şirket midir? Ülke olmayı gerektirecek millilik, yerellik, toplumsal sözleşme, acıda-tasada birlik, ortak tarihi geçmiş, müşterek bir dil, ortak inanç sistemi vs. adına Amerika adı verilen kıtada var mıdır, tartışılır.
Federal üniteler ve hatta ABD vatandaşı olan her birey bu büyük şirketin bir kurumu ve çalışanı gibidir. Amerika’ya katma değer (kar) sağladığın sürece vatandaşsın, şirkete kar ettirdiğin oranda vatandaşlık haklarından yararlanabilirsin. O yüzden çalışamayan Amerikalılar sokaklarda yaşamak zorundadır.
Evsiz (homeless) kavramını hayata geçiren 1492-1776 arası tarihlerde Avrupa’dan göç etmiş ve kendilerine WASP (Beyaz Anglo-Sakson Protestan-White Anglo-Saxon Protestant) denen maceracı/tüccar bireylerdir. İşte bu tipolojinin torunları hala diğer ülkeleri gasp eden, soyan, topraklarına el koyan insan karakterindedir. Bu sebeple eyalet üniteleri yerle yeksan olsa da Pensilvanya, Teksas, Washington’da yaşayanları asla ilgilendirmez.
O yüzden ABD bir ülkeden ziyade özel bir şirkettir. Kaliforniya’da çıkan yangın düştüğü yeri yakacaktır. Ve hiç kimse cebinden o bölgede yaşayanlara tek sent göndermeyeceğinden anlı şanlı ve elit yaşayanlar bir anda evsiz durumuna düşebileceklerdir. Amerika’da işiniz veya paranız yoksa uzun süre yaşama şansınız yoktur. O yüzden Amerikalı terör örgütleri (PKK, FETÖ vs.) ile bile ittifak kurmaktan çekinmez, yeter ki ABD çıkarlarına hizmet etsin.
Teknik olarak ABD federal bir devlettir. Her eyaletin yasama, yargı ve yürütme mekanizmaları vardır. Amerikan anayasası federal ünitelerin otonomik yapılarını garanti altına almıştır. Birleşmelerinin en önemli gerekçeleri finansal ortaklık, güvenliğin tesis edilmesi ve müşterek dış işleridir.
Diğer tüm faaliyetler eyaletlerin yetki ve sorumluluğundadır. En önemli sorunları eğitim, kültür, sağlık, altyapı ve iç asayiş konularında standardizasyon sağlayamamalarıdır. Amerikan halkının en önemli önceliği de yani toplumsal sözleşmesinin çekirdek prensibinde hürriyetin muhafazası, özel mülkiyetin doğal hak olması ve kişisel servetlerin korunması vardır. Bireyciliğin toplumsalcılığın çok önünde yer alması Amerikalının vazgeçebileceği bir durum değildir.
Oysa temel tartışma adil bir toplumun özel irade (bireysel çıkarlar) ile genel irade (toplumsal çıkarlar) arasında bir denge oluşturması ile kurulabileceği yönündedir. Çünkü millet tanımı uyumluluk, fedakârlık, ortaklık, bilinçli aidiyet, yardımlaşma duygusu vb. sosyolojik verilerle anlamlandırılabilir. Devlet kavramı da egemenliği toplum adına kullanan ve tam yetkili mekanizma ya da hükmetme sistemi şeklinde ifade edilebilir. Bu tanımlamalar kapital düzenin vahşi kar maksimizasyonu olgusuna kurban edilmek üzeredir.
Oysa Türkiye 2500 yıllık bir devlet geleneğine sahip ülke olmanın avantajıyla topraklarında kanayan her yaraya mümkün mertebe merhem olmaya çalışmaktadır. Deprem, sel, yangın, büyük kazalar vb. olaylar meydana geldiğinde Kızılay, ilgili ilgisiz tüm bakanlıklar, askeri birimler, sivil toplum kuruluşları ve bireyler birbirleriyle yarışacak halde olayın meydana geldiği yere hızla ulaşıp vatandaşını yalnız bırakmamaktadır. Vatandaşının evsiz, işsiz, Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Müslüman, Hristiyan vs. olduğuna bakmadan bu ülke çatısı altında yaşayan herkesin ayrımsız yanında olur.
Hatta vatandaş bile olmaya gerek yoktur, Türkiye topraklarına sığınmış iseniz tüm vatandaşların sahip olduğu haklara sahip olabilirsiniz. Ülkeler rejimler sistemi içinde elbette en uygun olanı tercih ederler, ancak insan merkezli ve toplumsal çıkarların da gözetildiği, etik ve ahlaki değerlere odaklandığı, refahın eşit dağıldığı, hukukun üstünlüğünü önemseyen yönetimler her şeyden daha önemlidir.
Sonuçta büyük bir yangında Amerikan Federal Hükümeti ciddi bir sınamayla karşı karşıya kalabilir. Amerikalıların önceliklerini dikkate almayan yönetimlerin dış politika kararları da sorgulanabileceği ve kilitlemeler olabileceği açıktır.