Abdullah YILMAZ – 29 Ekim 2024
Sonra onların ardından nasıl davranacak neler yapacaksınız görelim diye sizi yeryüzünde onların yerine geçirdik. (Yunus / 14. Ayet)
Deney isimli bir film var.
Belli kriterlere göre seçilmiş 20 kişi bir hapishane ortamında belli kurallara göre 14 gün geçirecektir. Bu yirmi kişinin sekizi gardiyan, on ikisi mahkum olarak belirlenir ve olaylar gelişir. İşin sonunda herkese eşit oranda büyük bir para ödülü de verilecektir.
Ekipteki iki kişi daha işin başındayken, özetle mülakat aşamasındayken tanışıp kaynaşırlar ve bu 2 kişiden 1’i gardiyan olur. Bu arkadaşın zamanla hayvani özellikleri ortaya çıktıkça gardiyanların başı olur.
Normalde çok beyefendi, iyiliksever bir kişilikken, aslında bir deneyden ibaret geçici makam onu adeta bir canavara dönüştürür. Mahkumlar üzerinde, özellikle de o arkadaşı üzerinde gün geçtikçe akla gelmedik işkenceleri ortaya koyuyor. Neticede iş çığırından çıkar ve deneyi yapanlar kontrolü kaybeder…
Günümüzdeki makam budalalarını da buradan bakarak yorumlayabilirsiniz. Geçici dünya makamlarını elde ettiklerinde başka türlü varlıklara dönüşürler. Altı üstü 14 günlük gardiyanlık!
İnsanoğlu bu, çiğ süt emmiş her şey beklenir derler de bu kadarı da beklenir mi? Bekleniyormuş!
Bir kişinin nasıl bir kişilik taşıdığını şan şöhret, makam mevki sahibi olduğunda çok daha iyi anlayabiliyoruz. “Oğlum senden adam olmaz” hikayesini de bilmeyen yoktur. Vali olduktan sonra babasına yaptığı kulaklarımıza küpedir.
Şahsiyetsiz, karaktersiz onca tip eline geçirdikleri yetkilerle insanlara adeta kürek mahkumu muamelesi yaşattığını görüyor duyuyoruz. Devletin verdiği veya başka türlü makamlar, kimsenin zevkine zulüm yapacağı, ego tatmin edeceği yerler değildir. Sözümüzün tesiri olur mu bilmem ama en azından söyleyelim kayıtlara geçsin!
Boyuna posuna namına şöhretine baktığınızda büyük adam sanırsınız ama davul sesinin uzaktan hoş geldiği gibi işin arka planı çok farklıdır. Vitrin başka tezgah başka! Rol keseceği yerde başka, rolsüz ortamda başka! Astların yanında başka, üstlerin yanında başka! Böyle tipler yetersizlerdir ve kendileri gibi yetersiz tiplerle çalışmayı severler. Liyakat aramazlar, kör itaat ararlar. Devletin verdiği emanet olan o makamı babasının malı sayarlar. Bütün bunların bir hesabının olduğunu düşünebilecek kadar da kapasite sahibi değillerdir!
Devlet imkanıyla şahsi husumetlerin cezası kesilmez! Devlet imkanlarıyla kişisel pr yapılmaz! Devletin imkanları ile ego tatminine dünyanın her yerinde namussuzluk derler. Namussuz tiplerden de kimseye hayır gelmez!
Asıl Hedef Dua Olmalı…
Devlet vatandaş için vardır. Dolayısıyla devlet görevlisi de bir nevi vatandaşa hizmetkardır. Bunun için belli bir ücret alır. Müslüman bir idarecinin parayı hak etmekle beraber dua almak gibi bir derdinin de olması gerekir. O zaman işin tadı lezzeti değişir.
Nasıl ki dünya hayatı geçici ise devlet görevi veya makamlar da gelip geçicidir. “Mahkeme kadıya mülk değildir” derler. Hiçbir makam herhangi bir kişiye ilelebet teslim edilmez, edilemez. O halde görevi layıkıyla yapmanın yanı sıra hoş sada ile ayrılmak en güzelidir. Ayrıca makam ve mevkilerin de imtihanın bir parçası olduğunu akıldan çıkarmamak çok faydalı olacaktır.
Dinimizde Müslüman olan adil yöneticiye itaat emri vardır. Adil yöneticiler ayrıca övülmüşlerdir. Hadis-i Şeriflerde üç kişi bir yolculuğa çıkarken bile aralarından bir lider seçilmesi tavsiye edilmiştir. Dolayısıyla bir yerde işlerin yürüyebilmesi için yönetim mekanizması önemlidir. Bu durumda da yöneticilerin işlerini kolaylaştırmak aslolandır.
Son söz, Allah’ın yardımı olmadan yaptığımız hiçbir işte başarılı olmamız mümkün değildir. Başarı için Allah’ın yardımını dilemeliyiz. Başarılı olduğunda kendimizden bilip, kibir gurur yapmamalıyız. Zira bir anda her şey tersine dönebilir. Bir başkasının nasibini de kıskanıp ayak kaydırmak için türlü entrika çevirmek de insanı vebal sahibi yapar. Nasibe razı gelmek gerekir ve neler yapacağımız ile nasıl davranacağımızı takip eden bir yüce merci olduğunu unutmayalım, vesselam…
Bu yazıyı her kim okursa okusun, yazının sonunda kendi dışında herkesi bu kapsamda değerlendirecektir. Keşke birde dönüp kendimize bakabilsek, kendimizden başlayabilsek. sadece kendimizi terazinin bir kefesine koyup ölçsek, biçsek, tartsak… yöneticiliği kibirli olmak şartıyla kabullenen bir zihniyetin maalesef esareti altındayız… Oysa ne güzel yazmışsınız, işin diğer ucunda yaptığınız uğraşın maddi karşılığı ile manen sizi zenginleştirecek, tok tutacak dua alma keyfi, tarif edilemez bir duygu… ellerinize emeğinize sağlık…
Katkıda bulunduğunuz için teşekkür ederim.
Abdullah Yılmaz