37 kez görüntülendi.
dr eray güçlüer kapak

Dr. Eray GÜÇLÜER – 30 Ocak 2025

 

Toplumun temeli olan aile; geleceğimizi inşa eden en değerli müessesedir. Bireylerin ve toplumların yaşamında en hayati rolü her zaman aile oynar. Değerlerimizin, geleneklerimizin ve kültürümüzün nesilden nesile taşındığı yer ailedir. Bireyin sosyalleştiği ve ait olduğu toplumun değerlerini içselleştirdiği en güvenilir yer aile yuvasıdır. Pandemi döneminde, ailenin ve aile içi dayanışmanın ne kadar hayati olduğuna tanık olduk. Komşuluk ilişkilerimizin, kuşaktan kuşağa aktardığımız kadim aile değerlerimizin büyük bir öneme sahip olduğunu bir kez daha fark ettik.

GÜNÜMÜZDE AİLEYE YÖNELİK RİSKLER VE TEHDİTLER

Günümüzde aile kavramı, küresel ölçekte pek çok tehlike ve riskle karşı karşıya bulunmaktadır. Son yıllarda, sosyal medya ve dijital platformlar üzerinden “aile” adı altında farklı yaşam tarzlarının yaygınlaştırılmaya çalışıldığına, hatta çocukların buna adapte edilmek istendiğine şahit olmaktayız. Bu sapkın içerikli akımlar, toplumsal değerlerimizi ve aile yapımızı tehdit eden unsurlardır. Gelişen teknolojilere ve sosyal medya ortamlarının etkisine bağlı olarak aile bireyleri arasındaki iletişim giderek azalmakta ve dijital bağımlılık artmaktadır.

Sözde modern dünyanın getirdiği hızlı yaşam tarzıyla beraber insanlar giderek yalnızlaşmakta, annelik ve babalık itibarsızlaşmaktadır. Medyanın aileyi değersizleştiren yayınları ve yaklaşımı, aile yapısını zayıflatma riskini doğurmakta, cinsiyetsizleştirme gibi sapkın marjinal ideolojilerin küresel ölçekte dayatılması ve aile kurmayı gereksiz gören söylemler, toplumsal bağlarımızı zedeleyen unsurlar arasında yer almaktadır. Gençler, evliliklerini ve aile kurmayı ertelemekte, çocuk sahibi olmayı seçenlerin sayısı ise her geçen gün azalmaktadır. Evliliklerin azalması, boşanmaların ve tek ebeveynli ailelerin artması gibi sorunlar aile kurumunun ve değerlerinin zayıflamasına sebep olmaktadır.

Bu eğilimler hem çekirdek ailenin hem de geniş aile yapısının geleceği açısından endişe verici bir görüntü ortaya koyuyor. Tüm bu süreçlerin sonucunda bütün dünyada olduğu gibi çok fark edemesek de ülkemizin geleceğini etkileyen ciddi nüfus ve demografik dönüşümler yaşamaktayız. Bu nedenle bugün, aile kurumunun korunması ve güçlendirilmesi her zamankinden daha fazla önem arz etmektedir.

İlginizi çekebilir!  Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Yunanistan'da kritik zirve!

TÜRKİYE’NİN DEMOGRAFİSİ DEĞİŞİYOR

Küresel ölçekteki eğilime paralel olarak, ülkemizde de evlilikler ve doğum oranları git gide azalıyor. Bunun yanı sıra boşanma oranları, ilk evlenme yaşı, ilk anne olma yaşı, tek ebeveynli aile sayısı, yalnız yaşayan birey sayısı gibi göstergeler her geçen yıl daha da artıyor. Ülkemizde 2024 yılı itibariyle ilk evlilik yaşı erkeklerde 28.3, kadınlarda 25.7’dir. Bu oran 2001’de erkeklerde 26 iken, kadınlarda 22,7’ydi. İlk doğumda ortalama anne yaşı ise 27’dir. Evlenme oranları azalırken hiç evlenmeyen birey sayısı da artmaktadır.

Doğurganlık hızı dünya genelinde 2,32 iken, Türkiye’de ülke tarihinin en düşük oranı 1,51’e kadar geriledi. Nüfusun kendini yenileyebilmesi için ise bu rakamın 2,1 olması gerekiyor. 2,1 eşiğinin üzerinde olan sadece 10 ilimiz var. Doğum hızı 1,5 düzeyinin altında 51 ilimiz var. Çalışan kadınların doğurganlık hızı 1,38, çalışmayan kadınların ise 1,72. Bu durumun pek çok sonucu var. Doğurganlık hızı azalırken yaşlı nüfus da giderek artıyor. Türkiye’de 65 yaş üstü yaşlı nüfus oranımız %10,2. Şu an, Türkiye’nin ortanca yaşı 34. Aslında hâlâ genç bir ülkeyiz. Ancak etkili tedbirler alınmazsa 2100 yılına gelindiğinde bu yaşın 60’a çıkacağı öngörülüyor.

Yani nüfusun yarısı 60 yaş ve üstü olacak. Gençlerin azalması ve yaşlı nüfusun artması ise daha az çalışanın daha fazla emekliyi desteklemesi demek. Bakıma ihtiyaç duyan çocukların sayısı azalırken yaşlı bakımına bağlı ihtiyaçların artması demek. Sosyal hizmetler ve sağlık hizmetlerindeki bütçe ihtiyacının artması demek. Sosyal güvenlik sistemi dengesinde oluşacak sorunların yanı sıra, iş gücü piyasasında sıkıntılar yaşamak demek. Ayrıca genç nüfusun azalması, özellikle ülkemizin güvenliğini sağlayan askerlik sistemimiz için de riskler oluşturabilir. İşte tüm bu olumsuz değişim ve dönüşümler Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi ülkemiz için “varoluşsal tehditler” olarak karşımıza çıkmaktadır.

AİLE BAKANLIĞI ÇALIŞIYOR

Türkiye’de bütün bu risk ve tehditlerin farkında olan bir kurum var. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı. Başta sayın Bakan Mahinur Özdemir Göktaş olmak üzere bütün ekibi sorunları tespit ve çözüm üretmek için gece gündüz durmadan çalışıyorlar. Zaten yukarıdaki analiz ve bilgileri bakanlığın açık kaynaklarından aldım ki burada yazamadığım çok fazla çalışma ve bilgi var. Yaklaşan demografik tehlikelerin farkında olan bu enerjik ekip tarafından strateji oluşturabilmek, aile sağlığını korumak ve nüfus politikalarını belirlemek için bakanlık bünyesinde Aile ve Nüfus Politikaları Daire Başkanlığı kuruldu.

İlginizi çekebilir!  İçimizdeki Uşaklar Yeni Bir İhanete Kalkışır mı? – Mustafa Yıldız

Bunun yanı sıra ülkemizdeki doğurganlığın düşüş nedenlerini daha iyi anlamak ve uygun politikalar geliştirmek amacıyla 12 ilimizde saha araştırmaları yapılmasını ön gören TÜİK ile ortak bir araştırma projesi başlatılmış durumda. Geçen yıl başlatılan yaşlı profil araştırmaları devam ederken Yaşlı Destek Programı (YADES) ile yaşlılarımızın ihtiyaçlarına birebir çözümler üretilmeye çalışılıyor. Ayrıca Nüfusa ilişkin kurumsal yapıların, hukuki düzenlemelerin, sosyal politika ve hizmetlerin eş güdüm ve koordine içinde yürütülebilmesi için Nüfus Politikaları Kurulu oluşturulmuş durumda.

Aile ile ilgili veri üretme, araştırma ve politika geliştirme faaliyetlerinin ihtisaslaşmış tek bir merkezden yönetilebilmesi için 25 Kasım 2024 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Aile Enstitüsünün kurulmuş olması da son derece sevindirici bir gelişme. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının önem verdiği bir diğer husus ise Dijital Bağımlılıkla Mücadele. Bunun için çok yönlü sosyal araştırmalar yapılıyor.  Özellikle çocuklarımızı; istismar, akran zorbalığı, zararlı içerikler ve nefret söylemi gibi risklere karşı korumak, onların sosyal, duygusal ve akademik hayatlarında görebilecekleri olası zararları önlemek için Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Eylem Planı hayata geçirildi.

Bu kapsamda Dijital bağımlılıkta 13 yaşa kadar kısıtlama 13-16 arası ebeveyn onayı olacak şekilde kademeli bir düzenlemeyi içeren yasa hazırlama çalışmaları tamamlanmak üzere. Daha pek çok hususu sayabilirim ama mevzuyu daha fazla uzatmadan gerek yeni yaşam tarzlarından ve gerekse dijital ortamlardan kaynaklanan Türk aile yapısına ve toplumumuza yönelik risk ve tehlikelerin farkında olan ve bizim için çalışan güçlü bir kurumun olduğunu bilmek biraz da olsa içimi rahatlatıyor.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.