Haydar AS – 11 Eylül 2024
Ahlaklı, dürüst ve ilkeli insanlardan oluşan bir toplum olmaktan uzaklaşırken, bütün değerlerini kaybetmiş sapkınlıklarla dolu ahlaksız bir toplum olma yönünde ilerlemekteyiz maalesef.
Gün geçmiyor ki tüylerimizi diken diken eden bir hadise ile karşılaşmayalım.
Toplum olarak nereye gidiyoruz soran yok. Sorgulayan yok…
Özellikle genç kuşakları etkisi altına alan inanç, kültür ve ahlaktaki çöküntü yarınlarımız için şimdiden S.O.S vermektedir.
Her türlü değerleri yozlaştırıp, maddeye tapan bir toplum yolunda ilerlememiz geldiğimiz durumu özetler nitelikte aslında.
Sokakta uzatılan her mikrofona çocuk denecek yaştaki gençlerimizin yapmış oldukları sapkın konuşmalar hepimizin kanını dondururken bu tür durumlar için elimizden bir şey gelmemesi hepimizin içini acıtıyordur muhtemelen.
Bu tür sapkınca yozlaşının ilk adresinin aile yapısının bozulması olarak görmek gerekir diye düşünmekteyim.
Mutluluğu aile ortamında bulamayan bu çocuklar izbe köşelerde kendi gibilerle kimlik arayışı içine girerek sözde mutluluk inşa etmeye başlıyorlar.
Sonuç;
Tecavüz…
Uyuşturucu bağımlılığı…
Hırsızlık…
Cinayet…
Evlilik dışı ilişkiler…
Babası belli olmayan çocuklar…
Ve en önemlisi bu yaşananlara karşı kayıtsız kalan bizler…
Bu konuda sokakta orda burada uyarılarıyla duyarlılık gösteren bir kaç kişiye de “seni ne ilgilendiriyor” diye tepki gösteren bizler.
Oysa hepimizi ne kadarda çok ilgilendiriyormuş diye kendimize geldiğimizde iş işten geçmiş olacak farkında değiliz.
Diyarbakır’da meydana gelen masum bir çocuğun hayattan koparılmasını bile siyasi saiklere göre değerlendirmemiz insanlık olarak geldiğimiz son noktaya ayna tutar niteliktedir.
Çocuğun katledilişinden daha çok, ailenin siyasi görüşünün konuşulduğu bu olay toplumsal çöküntü içinde olduğumuzun en bariz örneğidir.
Sonuç olarak ortada katledilen masum bir çocuk varken ve bunun sosyolojik nedenlerini araştırmak varken bizlerin “olay yerinin kaç metre uzakta olduğu, kaç dakikada gidildiği” gibi gereksiz tartışmalar içine girmemiz, toplumsal duyarlılıktan ne kadar çok uzaklaştığımızın bir göstergesi değil mi sizce?
Çanakkale’de, Dumlupınar’da, Antep’te, Urfa’da düşman çizmesi altında ezilmeyelim diye canı pahasına mücadele eden atalarımızın bize bıraktığı bu mirası, bu defa düşmanlar toplumun değer yargılarını zaafa uğratarak, kolay yoldan ülkeyi ele geçirme yolunu seçtiler.. ve nispeten de başarmadılar mı sizce?
Sırf batı hayranlığı yüzünden Milletimizin manevi damarlarına peş peşe yapılan saldırılara seyirci kalarak hepimiz sorumlu değil miyiz bu durumdan?
Sonuç olarak aile müessesini yok eden gayrı meşru yaşamları normalleştirip hoş görüyle bakmamız bu sonun başlangıcı olmuştur diye düşünüyorum.