Ferhat ÜNLÜ – 17 Kasım 2023
20. Yüzyıl’ın ikinci yarısı boyunca, hele de Soğuk Savaş’ın sona erdiği 1991’den sonra dünyanın siyasi, askeri, istihbari ve ekonomik açıdan hegemon ülkesi olan Amerika Birleşik Devletleri, cebir ve hile ile elde ettiği bu üstünlüğü son çeyrek asırda kaybetmeye başladı.
Bunun da miladı esas olarak 11 Eylül 2001’dir. ABD, kendi tarihinde bir seferde iç savaşta bile görmediği bu kaybı yaşayınca mazide prototiplerini görmüş olsak bile Atlantik Ötesi’nin, ilk kez böylesine ofansif ve agresif ölçüde ‘küresel terörizm’e karşı savaş stratejisine yöneldiğini gördük. Öyle ki, dönemin ABD Başkanı George W. Bush, henüz bir yıllık iktidarı bile tam dolmadan Amerikan derin devletinin ya da daha meşru deyimle müesses nizamının bugünkü ana çerçevesini belirleyen ‘The USA Patriact Act’in, yani Vatanseverlik Yasası’nın yürürlüğe girmesini sağladı. Bu yasa, çok ama çok önemlidir. Öyle ki; günümüz ABD’sinin güvenlik ve istihbarat konseptini, bu yasanın ayrıntılarına vakıf olmadan anlamak mümkün değildir.
Yasa, o dönemde büyük tartışmalara yol açmadan Kongre’den geçmiş ve George W. Bush tarafından imzalanmıştır. Aradan on yıl geçtikten sonra, 26 Mayıs 2011’de dönemin ABD Başkanı Barack Obama da bu yasanın devamı niteliğinde, yine terörle mücadelede istihbarat kuruluşlarına yetkiler veren ve yasaya son eklemeleri içeren ‘Patriot Sunsets Extension Act of 2011’i, yani yasanın genişletilmiş son versiyonunu imzalamıştır. Yani Cumhuriyetçilerin de, Demokratların da destek verdiği bir yasadır bu. Elbette yasaya karşı çıkanlar da olmuştur. Bilhassa FBI’a telefon ve e-maillerin, finansal kayıtların izlenmesiyle ilgili geniş yetkiler verilmesine itiraz edilmiş, ancak bu itirazlar sonucu değiştirmemiştir.
VATANSEVERLİK YASASI ARTIK DEMODE OLDU
Vatanseverlik Yasası, ABD derin devletinin yıllar yıllı internet şirketleri, servis sağlayıcıları ve telekomünikasyon şirketleriyle elektronik istihbarat konusunda tam işbirliği geliştirmesini ve böylelikle şüphelilerin izlenmesini fevkalade kolaylaştırmıştır. Elbette bunlara ‘olağan’ veya ‘makul’ şüpheliler de dâhildir. Bu yönüyle yasanın, ABD’nin göçmenlerle ilgili politikaları başta olmak üzere ‘homeland security’, yani anavatan güvenliği sistemini kökten değiştirdiği ve 2001’de Afganistan’a, ama özellikle de 2003’te Irak’a girerken dillerine pelesenk ettikleri ‘demokrasi’yi güdük bıraktığına şüphe yok.
Ama işte ABD, bu yasaya dayanarak yaptığı istihbarat operasyonlarıyla savaşı kendi coğrafyasından uzaklaştırmayı başarabildi. Yasanın doğruluğu veya yanlışlığı ayrı bir tartışmanın konusu, ancak 11 Eylül’den sonra ABD’nin güvenlik ve istihbarat sisteminde önemli bir işlev gördüğü konusunda tereddüt yok. Zira Amerikan istihbarat teşkilatları, bu yasa sayesinde ülke içinde ve küresel çapta pek çok operasyon yürüttü.
Yasanın ruhuna baktığınız zaman; Nazi Almanyası’nın istihbari müktesebatının ABD istihbari müesses nizamının kurulmasında etkili olması gibi Nazi rejiminin önemli düşünürlerinden Carl Schmitt’ten ilham alındığı görülüyor.
ABD’NİN ‘ANAVATAN’ İSTİHBARAT YAPILANMASI
ABD’nin, içerideki operasyonlara imkân veren istihbarat ve güvenlik yapılanmasına biraz daha yakından bakalım: İçerideki operasyonlar ‘Homeland Security’ (İç Güvenlik) denilen güvenlik konsepti doğrultusunda yürütülür. Homeland Security, aslında ABD’yi yurt içinde terör ve başka her türlü tehditten arındırmaya yönelik politikaların bütününü anlatan bir şemsiye konsepttir. The United States Department of Homeland Security-DHS (ABD İç Güvenlik Bakanlığı) adlı kuruluş da 11 Eylül saldırılarından sonra, 2002’de kurulmuştur. Yani ABD derin devletinin güncel kodlarının 11 Eylül’den sonra belirlendiğinin altını gönül rahatlığıyla çizebiliriz.
İç Güvenlik Bakanlığı, tam 187 kuruluş ve departmanı kapsayan dev bir organizasyondur. Bu kuruluşlar arasında Ulusal Muhafızlar, Kıyı Emniyeti, Gümrük ve Sınır Koruması, Göçmenlik ve Gümrük İcra, Vatandaşlık ve Göçmen Ofisi, Birleşik Devletler Gizli Servisi, Ulaştırma Güvenlik İdaresi gibi teşkilatlar bulunmaktadır.
Bununla birlikte CIA ve FBI gibi ayrı çalışan kuruluşlar, ‘Homeland Security’in, yani Anavatan Güvenliği’nin bir parçası değildir. ABD’de ayrıca Hollywood filmlerinden, özellikle de polisiyelerden aşinasınızdır, yerel polis teşkilatları vardır. Bunlardan en büyüğü New York City Police Department, kısa adıyla NYPD’dir.
16 İSTİHBARAT KURULUŞU BİLE PARADOKSU ÇÖZEMEZ
Gelelim Vatanseverlik Yasası’ndan önce de etkin biçimde çalışan Amerikan İstihbarat Topluluğu’nun yapısına ve üyelerine… Bu topluluk, 16 ayrı teşkilattan oluşuyor. Eski Western filmleri aktörü Ronald Reagan’ın başkanlığı döneminde, 1981’de kurulan bu topluluğun 2004’ten beri başında olan kuruluşu, yani Ulusal İstihbarat Direktörlüğü’nü (Director of National Intelligence-DNI) yöneten kişi, doğrudan ABD Başkanı’na karşı sorumludur.
Elektronik istihbarat faaliyetlerini yürüten NSA (National Security Agency) istihbarat topluluğunun en önemli parçalarından biri, hatta birincisidir. Çünkü ABD, elde ettiği istihbaratın en az yüzde 70’ini, hatta daha fazlasını bu kuruluş sayesinde sağlar.
Elbette meşhur CIA de, Amerikan istihbarat topluluğunun bir başka önemli üyesidir. Zira Amerikan devletinin bütün yurt dışı istihbarat operasyonlarından sorumludur. CIA, daha çok NSA’in elektronik istihbarat ile sağladığı bilgilerle dünya ölçeğinde insana dayalı istihbarat operasyonları (HUMINT) yürüten bir kuruluştur. Ve ABD istihbarat topluluğu içinde en yüksek bütçe de CIA’e aittir.
Evet, yazının girizgâhındaki ana fikre dönerek toparlayalım: ABD; 20. Yüzyıl’ın ikinci yarısı boyunca siyasi, askeri, istihbari ve ekonomik açıdan dünyanın ‘hegemon’ ülkesi idi. Ama artık değildir ve bir küresel imparatorluk olarak ayrıcalıklarını kaybetmemek için her türlü siyasi, askeri, istihbari ve ekonomik operasyonu yürütmesi işten bile değildir. Elbette buna karşı çok kutupluluğun merkezi olan Türkiye gibi ülkelerin yeni güvenlik stratejileri üretmesi de işten bile değil artık. Bu da ABD’nin 21. Yüzyıl’daki en büyük istihbarat paradoksudur.