ABD’den Sonra Avrupa’da da İç Savaş ve Kaos Riski Artıyor

Bercan TUTAR – 17 Temmuz 2024

 

9 Haziran’daki Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde 27 Avrupa ülkesinde müesses nizamın savunucusu sosyal demokrat veya muhafazakâr partilerin temsil ettiği liberal merkez çökmüştü. Aşırı sağ ve sol partiler dengeleri sarsan sonuçlara ulaşmıştı sandıklarda.

Ardından 30 Haziran ve 7 Temmuz tarihlerinde Fransa, 4 Temmuz’da ise İngiltere’de seçim yapıldı. İki büyük Avrupa ülkesindeki seçimlerden de sağ önemli oranda oy aldı. Fakat seçimleri sol partiler kazandı. Fransa’da sol ittifakın oluşturduğu Halk cephesi, İngiltere’de de İşçi Partisi oyların ve vekil sayılarının çoğunu alarak birinci geldi. Bu sonuçlar iki ülke içinde şaşırtıcıydı. Çünkü iki ülkede de sağcı partilerin aldığı oy oranıyla çıkardıkları vekil sayısı arasında uçurumlar vardı. Bunu görmezden gelen kartel medyası ile tarafgir siyasi analistler dengeleri sarsan sağ için hemen ölüm ilanları hazırladı. Oysa gerçekleri çarpıtmak öyle kolay değil.

Avrupalıların ve özellikle de Fransa ile İngiltere’de halkın nasıl oy kullandığı ve bu oyların sonuçlarıyla ile ilgili büyük şüpheler uyanmış durumda.

Fransa’daki seçimlerin ikinci turunda Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un liberal merkezci partisi ile aşırı sol konfederasyonun yaptığı ittifak, ne yapıp edip Marine Le Pen’in Ulusal Cephesi’nin statükoyu sarsan yükselişini zorla da olsa durdurabildi. En azından yaptıkları ittifak ile sağın ülke yönetimini ele geçirmesini güç bela da olsa engellediler. Soldaki Yeni Halk Cephesi yüzde 26 oy ile Fransa Parlamentosu’nda şu anda 577 sandalyeden 188’ini alarak en büyük blok konumunda. Macron’un partisi ise yüzde 25 oy 161 sandalye kazandı. Bayan Le Pen’in partisi ve müttefikleri de yüzde 37 oy almalarına rağmen 142 sandalye ile üçüncü oldu. Bu nasıl olabildi?

Ham oy sayısı gerçekleri anlatıyor. Sağcı partiler daha yüksek oy almalarına rağmen daha az vekillik elde etti. Bu nasıl oldu? Le Pen’in partisi ve müttefikleri, Haziran sonundaki ilk turda olduğu gibi ikinci turda da en çok oy alan taraf oldu ve oyların yaklaşık yüzde 37’sini aldı. Sol kanat ittifakı yaklaşık yüzde 26 ile ikinci olurken, Macron’un merkezci partisi yaklaşık yüzde 25 ile üçüncü oldu.

Macron ve sol muhalefet, Le Pen’in partisini iktidardan uzak tutmak için Fransa’nın seçim sistemindeki hileleri başarıyla kullandı. Ancak Ulusal Cephe’nin artan popülaritesini besleyen hayal kırıklıklarını ve hoşnutsuzlukları bastıramadılar. Tersine, Le Pen popülaritesini iktidar gücüne dönüştürme noktasına her geçen gün daha da yaklaşıyor.

Sandıktan çıkan en önemli mesaj Fransız seçmenlerin yeni bir sol politika yönelimini onaylamadığıdır. Daha fazla seçmen merkez sağdaki partileri tercih etti. İktidardan mahrum bırakılmasına rağmen, Le Pen’in partisi seçim oyununda daha etkili hale geldi ve üç ana parti yarıştığında 11 sandalyeden 10’unu kazandığı ortaya çıktı.

Benzer bir olgu Britanya’da 4 Temmuz seçimlerinde de yaşandı. İşçi Partisi, Parlamento’da 650 toplam sandalyeden 411 sandalye kazandı, ikinci sıradaki Muhafazakârlar ise 121 sandalye kazandı. Ancak Başbakan Keir Starmer bunu toplam oyların yalnızca yüzde 33,7’sini alarak başardı.

Nigel Farage’ın isyancı ve aşırı sağcı Reform partisi ise oyların yüzde 14,3’üne karşı sadece 5 sandalye kazandı. İngiltere’nin İşçi Partisi, Muhafazakârlar ve merkez sol Liberal Demokratları gibi merkezdeki partileri çoğunluk seçimlerini kazanmada daha ‘akıllı’ bir strateji izliyor. Bu sayede Liberal Demokratlar, 5 vekil elde eden Reform partisinden daha az oy almasına rağmen 72 sandalye elde etti.

Bu sonuçlar Batı dışı dünyaya karşı demokrasi havarisi kesilen Fransa ve İngiltere’deki seçim sisteminin yolsuzluğunu ve hırsızlığını açıkça ortaya koyuyor. Oysa hırsızlıklar ve hileyle müesses nizamın içine girdiği krizi daha fazla perdeleyemezler. Aşırı sağ ne yapsa da demokratik yollarla iktidarı alamayacağını gördüğü an, o sistemi isyan ederek devirecektir. Eğer iktidardaki küreselci liberal demokratlar gücü barışçıl ve demokratik yollarla devretmezlerse o zaman muhalefet de oy yerine şiddete başvuracaktır. Bu da toplumsal barışın baltalanmasına ve kaosa davetiyedir. Haliyle tıpkı ABD’de artan kutuplaşma ve Donald Trump’a düzenlenen suikast girişimin de gösterdiği gibi Amerikan halkındaki kaos korkusunun bir benzerini de Avrupalı halklar yaşıyor. Genel kanı, yakın zamanda barışçıl güç devrini başaramayan Avrupa ülkelerinin iç savaşa sürüklenme ve şiddet sarmalına kapılma riskinin giderek artacağı yönünde. Gidişat bunu gösteriyor.

bercan tutar

Bercan TUTAR – 17 Temmuz 2024

 

9 Haziran’daki Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde 27 Avrupa ülkesinde müesses nizamın savunucusu sosyal demokrat veya muhafazakâr partilerin temsil ettiği liberal merkez çökmüştü. Aşırı sağ ve sol partiler dengeleri sarsan sonuçlara ulaşmıştı sandıklarda.

Ardından 30 Haziran ve 7 Temmuz tarihlerinde Fransa, 4 Temmuz’da ise İngiltere’de seçim yapıldı. İki büyük Avrupa ülkesindeki seçimlerden de sağ önemli oranda oy aldı. Fakat seçimleri sol partiler kazandı. Fransa’da sol ittifakın oluşturduğu Halk cephesi, İngiltere’de de İşçi Partisi oyların ve vekil sayılarının çoğunu alarak birinci geldi. Bu sonuçlar iki ülke içinde şaşırtıcıydı. Çünkü iki ülkede de sağcı partilerin aldığı oy oranıyla çıkardıkları vekil sayısı arasında uçurumlar vardı. Bunu görmezden gelen kartel medyası ile tarafgir siyasi analistler dengeleri sarsan sağ için hemen ölüm ilanları hazırladı. Oysa gerçekleri çarpıtmak öyle kolay değil.

Avrupalıların ve özellikle de Fransa ile İngiltere’de halkın nasıl oy kullandığı ve bu oyların sonuçlarıyla ile ilgili büyük şüpheler uyanmış durumda.

Fransa’daki seçimlerin ikinci turunda Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un liberal merkezci partisi ile aşırı sol konfederasyonun yaptığı ittifak, ne yapıp edip Marine Le Pen’in Ulusal Cephesi’nin statükoyu sarsan yükselişini zorla da olsa durdurabildi. En azından yaptıkları ittifak ile sağın ülke yönetimini ele geçirmesini güç bela da olsa engellediler. Soldaki Yeni Halk Cephesi yüzde 26 oy ile Fransa Parlamentosu’nda şu anda 577 sandalyeden 188’ini alarak en büyük blok konumunda. Macron’un partisi ise yüzde 25 oy 161 sandalye kazandı. Bayan Le Pen’in partisi ve müttefikleri de yüzde 37 oy almalarına rağmen 142 sandalye ile üçüncü oldu. Bu nasıl olabildi?

Ham oy sayısı gerçekleri anlatıyor. Sağcı partiler daha yüksek oy almalarına rağmen daha az vekillik elde etti. Bu nasıl oldu? Le Pen’in partisi ve müttefikleri, Haziran sonundaki ilk turda olduğu gibi ikinci turda da en çok oy alan taraf oldu ve oyların yaklaşık yüzde 37’sini aldı. Sol kanat ittifakı yaklaşık yüzde 26 ile ikinci olurken, Macron’un merkezci partisi yaklaşık yüzde 25 ile üçüncü oldu.

Macron ve sol muhalefet, Le Pen’in partisini iktidardan uzak tutmak için Fransa’nın seçim sistemindeki hileleri başarıyla kullandı. Ancak Ulusal Cephe’nin artan popülaritesini besleyen hayal kırıklıklarını ve hoşnutsuzlukları bastıramadılar. Tersine, Le Pen popülaritesini iktidar gücüne dönüştürme noktasına her geçen gün daha da yaklaşıyor.

Sandıktan çıkan en önemli mesaj Fransız seçmenlerin yeni bir sol politika yönelimini onaylamadığıdır. Daha fazla seçmen merkez sağdaki partileri tercih etti. İktidardan mahrum bırakılmasına rağmen, Le Pen’in partisi seçim oyununda daha etkili hale geldi ve üç ana parti yarıştığında 11 sandalyeden 10’unu kazandığı ortaya çıktı.

Benzer bir olgu Britanya’da 4 Temmuz seçimlerinde de yaşandı. İşçi Partisi, Parlamento’da 650 toplam sandalyeden 411 sandalye kazandı, ikinci sıradaki Muhafazakârlar ise 121 sandalye kazandı. Ancak Başbakan Keir Starmer bunu toplam oyların yalnızca yüzde 33,7’sini alarak başardı.

Nigel Farage’ın isyancı ve aşırı sağcı Reform partisi ise oyların yüzde 14,3’üne karşı sadece 5 sandalye kazandı. İngiltere’nin İşçi Partisi, Muhafazakârlar ve merkez sol Liberal Demokratları gibi merkezdeki partileri çoğunluk seçimlerini kazanmada daha ‘akıllı’ bir strateji izliyor. Bu sayede Liberal Demokratlar, 5 vekil elde eden Reform partisinden daha az oy almasına rağmen 72 sandalye elde etti.

Bu sonuçlar Batı dışı dünyaya karşı demokrasi havarisi kesilen Fransa ve İngiltere’deki seçim sisteminin yolsuzluğunu ve hırsızlığını açıkça ortaya koyuyor. Oysa hırsızlıklar ve hileyle müesses nizamın içine girdiği krizi daha fazla perdeleyemezler. Aşırı sağ ne yapsa da demokratik yollarla iktidarı alamayacağını gördüğü an, o sistemi isyan ederek devirecektir. Eğer iktidardaki küreselci liberal demokratlar gücü barışçıl ve demokratik yollarla devretmezlerse o zaman muhalefet de oy yerine şiddete başvuracaktır. Bu da toplumsal barışın baltalanmasına ve kaosa davetiyedir. Haliyle tıpkı ABD’de artan kutuplaşma ve Donald Trump’a düzenlenen suikast girişimin de gösterdiği gibi Amerikan halkındaki kaos korkusunun bir benzerini de Avrupalı halklar yaşıyor. Genel kanı, yakın zamanda barışçıl güç devrini başaramayan Avrupa ülkelerinin iç savaşa sürüklenme ve şiddet sarmalına kapılma riskinin giderek artacağı yönünde. Gidişat bunu gösteriyor.