Ferhat ÜNLÜ – 11 Eylül 2024
Aslında yazıya dünya için her şeyin kötüye gitmeye başladığı tarih: 11 Eylül ana fikriyle özetleyebileceğim bir başlık da düşünmedim değil. Ne var ki; yaşadığı dönemde büyük bir popülariteye erişmiş ünlü İngiliz romancı Charles Dickens’ın İki Şehrin Hikâyesi adlı romanının girizgâhında dediği gibi “Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık…” diyebileceğimiz bir devirde her şeyin ne zaman kötüye gitmeye başladığı sorusunun da pek çok öznel cevabı vardır.
Bana kalırsa 11 Eylül 2001 terör saldırıları, 21. Yüzyıl tarzı hibrit savaşların tetikleyicilerinden biridir. Dilerseniz biraz yakından bakalım.
11 Eylül saldırıları, her şeyden önce küresel kapitalizmin siyasal hegemonyasının 21. Yüzyıl’da, geride bıraktığımız yüzyıldaki gibi olmayacağını göstermiştir. Tarihin en büyük terör saldırısı ABD kapitalizminin şatosunu yerle bir etmiştir.
Tarihin kırılma anları vardır, 11 Eylül işte o anlardan biriydi. ABD kapitalizminin sembolü olan İkiz Kuleler’e, askeri sembol olan Pentagon’a ve siyasi sembol Washington DC’ye saldırı planlanmıştı. Bu saldırılardan ilk ikisi gerçekleşti. İkiz Kuleler’e saldırılarda 2 bin 977 kişi hayatını kaybetti, 25 bin kişi de çeşitli şekilde yaralandı. Koordineli dört saldırı sonucunda New York’un dünyaca ünlü simgesi ikiz kuleler yıkılırken, Pentagon’un bir bölümü hasar gördü ve bir uçak da şehrin dışında düştü.
EL KAİDE, NASIL BUMERANGA DÖNDÜ?
CIA ve FBI arasındaki koordinasyon eksikliği ve istihbarat zaafı saldırıların önceden haber alınıp önlenememesine neden oldu. Ama daha derinlemesine bir bakış, işin istihbarat zaafından çok daha öte boyutunu; vaktiyle ABD’nin Ruslara karşı kullandığı El Kaide’nin, zamanla kendisi için bir bumeranga dönüşmüş olmasını gösteriyordu.
11 Eylül saldırıları olduğunda Pakistan Gizli Servisi ISI’in o zamanki başkanı General Mahmud Ahmed, CIA Başkanı George Tenet’e Taliban Lideri Molla Ömer’in güvenilir biri olduğunu söylüyordu. O sıralar Taliban 11 Eylül saldırılarının sorumlusu Usame bin Ladin’i kontrolündeki topraklarda himaye ediyordu. ABD derin devleti, Pakistan’ın arabuluculuk çabalarına kulak asmadı ve 7 Ekim 2001 tarihinde Afganistan’a girdi. Hatta ondan önce Pakistan’ı “Eğer bizimle işbirliği yapmazsanız sizi Taş Devri geri göndeririz” diye de tehdit etti. Oysa Afganistan topraklarında barınan El Kaide, bir Bumerang gibi ABD’yi vurmadan önce, Sovyet işgali döneminde ABD’nin Ruslara karşı kullandığı bir enstrümandı. Taliban’ın ideolojisi Pakistan tarafından oluşturulduysa, birlikte hareket eden El Kaide’nin finansmanını CIA zoruyla sağlayan da Suud’du. ABD, El Kaide’yi Afrika’daki elçiliklere 1998’de saldırmasından sonra artık düşman bellemişti. El Kaide, 11 Eylül saldırılarını üstlendi. ABD de zaten saldırılardan El Kaide’yi sorumlu tuttu.
SAVAŞI DÜŞMAN COĞRAFYASINA YIĞMAK
11 Eylül’den sonra ABD, savaşı düşman coğrafyasına yığdı, 23 yıllık bu savaş sürecinde yaklaşık 1 milyon kişi öldü. Mezkûr strateji gereği önleyici saldırı adı altında sözüm ona bir savunma konsepti başlatıldı. Bu süreç 20 yıl boyunca devam etti. Ve ABD Afganistan’dan 2021’de tamamen çekildi. Bu yirmi yıllık savaşta yaklaşık 926 bin kişi öldü. ABD terörle mücadeleye toplam 8 trilyon dolar harcadı.
11 Eylül’ün hem küresel, hem de ABD ölçeğindeki önemli etkilerinden biri, Yurtseverlik Yasası’nın çıkmasıdır. 11 Eylül’den sonra ABD’de çıkan milliyetçi bir yasa, ABD’nin küresel çaptaki güvenlikçi, baskıcı politikalarına payanda oldu. ABD vatandaşları da dâhil şüphelileri izlemek için kullanılan Patriot Act’i (Yurtseverlik Yasası) belirleyici hale geldi.
Resmi adıyla ‘Amerikan Yurtseverlik Yasası’, 11 Eylül terör saldırılarından bir ay sonra 2001 Ekim’inde kabul edildi. Yasa, ülkeye yönelik muhtemel terörist saldırıların önlenmesi için, güvenlik kuvvetlerinin yetkilerini genişletiyor, hatta yeni yetkiler tanıyordu. Bu yasa halen yürürlükte.
11 EYLÜL VE KOMPLOLAR
11 Eylül tarihi değiştiren türden bir terör saldırısı olduğu için ve vaktiyle ABD de El Kaide’yi beslediği için 2001 saldırılarını Amerika Birleşik Devletleri’nin, İsrail’in, hatta Japonya’nın tertiplediği bile söylendi. Gerçi Japonların Pearl Harbor kamikaze saldırısı sicili var, ama 1945’te atom bombasıyla ehlileştirildiler!
İkiz Kuleleri’nin bir toz bulutu eşliğinde domino taşı gibi düşmesi saldırının uçak çarpmasıyla değil, içeriden patlatmayla gerçekleştirildiği yönünde iddiaların ortaya atılmasına sebep oldu. ABD derin devleti bu işin failiydi bu tezleri ortaya atanlara göre. Ölenler arasında tek bir Yahudi’nin bile olmadığı da söylendi ki, hilafı hakikat. Bu yüzden saldırıda Mossad’ın da parmağı var denildi. Daha da uçup bu saldırıları İkinci Dünya Savaşı’nın intikamını almak isteyen Japon kamikazeler yaptı diyenler bile çıktı. İnsan bu tür durumlarda eğer sağlıklı bilgiye ulaşamazsa komploya sarılır. Zihin böyledir, eğer olayları yeterince bilgiyle mantıklı bir şekilde açıklayamazsa hemen komploya sarılır.
Toparlarsak… 11 Eylül, son 23 yılda küresel çapta pek çok olumsuz gelişmenin miladı olmuştur. Boşuna değil, 11 Eylül 2001 saldırıları konusunda dünya için her şeyin en kötüye gitmeye başladığı tarih dememiz.
DEVLETLER DEĞİL, KÜRESEL SERMAYE KÂRLI ÇIKTI
Çünkü o tarihten bu yana dünyada bir kontrollü kaos süreci başladı. Küresel anlamda İslamofobi ve genel olarak yabancı düşmanlığı arttı. Medeniyetler Çatışması ve Tarihin Sonu gibi tezler bu olay nedeniyle ortaya atılmaya başlandı. Yeni nesil Amerikan milliyetçileri olan yeni-muhazafakârlar bu dönemden sonra etkinliğini artırmaya başladı. Evanjelistler 11 Eylül’den sonra güçlenmeye başladı.
Saldırılar sayesinde ABD Yurtseverlik Yasası gibi devleti güçlendiren yasalar çıkarmış olsa da sonuçları itibarıyla 11 Eylül’den kârlı çıkan, ulus devletler değil, küresel sermaye olmuştur. Zira 11 Eylül, büyük Amerikan imparatorluğunun gerileme döneminin de başlangıcıdır. Bu gerileme, 2015’lerden sonra ve 2020-2022 pandemisiyle birlikte çöküşe dönüşmüştür. 11 Eylül, 21. Yüzyıl savaşlarının miladıdır ve dünyada en çok ABD için her şeyin kötüye gitmeye başladığı dönemin başlangıcıdır.