Yusuf ALABARDA – 29 Ocak 2024
Bölgesel çatışma ortamı riski artar cümlelerini artık kullanmamaya başlasak iyi olur.
Neden mi?
Çünkü bölgesel çatışmalar zaten başlamış da ondan. Dilerseniz İngiliz The Economist tarafından yayınlanan aşağıdaki haritaya bakarak söylediklerimi teyit edebiliriz.
07 Ekim’den bu yana bölgede birbirine saldırmayan birkaç ülkeden birisiyiz. Yemen’deki Husiler denizdeki birçok unsura, ABD öncülüğündeki koalisyon Yemen ve Irak’a, İran, Irak, Suriye ve Pakistan’a, Pakistan İran’a, İsrail, Suriye ve Lübnan’a…
Biraz daha zorlarsak Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün de bu döngüye rahatlıkla girebilir dediğimiz bir anda dün ABD’nin Suriye-Ürdün sınırındaki üssüne dronlar ile bir saldırı gerçekleştirildi. Üç ABD özel askeri firma mensubunun bu saldırılarda öldürüldüğü gelen bilgiler arasında.
ABD medyası tarafından ısrarla ‘soldier’ yerine ‘servicemen’ yani asker yerine, kontratlı çalışan ibaresinin seçilmesinden bunu anlayabiliyoruz.
Bu çok şeyi değiştirir mi?
Bizim için hayır lakin öldürülen personel örneğin ABD vatandaşı değil de Nepalli ise ABD kamuoyunda tartışma ABD’nin İran’a tavizi üzerinden okunur, ABD askeri ise yansıması farklı olur.
Irak’ın işgal edildiği yıllarda Felluce’de öldürülen dört özel askeri firma çalışanının intikamı ABD tüm Felluce’yi yerle yeksan edilerek almıştı.
Bugün ise ABD’nin istediği şartlar sahada yok.
ABD iç kamuoyu ise 2024 tarihinde yapılacak seçimlere çoktan kilitlenmiş durumda ve Cumhuriyetçiler Biden yönetimini direkt İran’a saldırması için kışkırtıyorlar. Trump daha şimdiden üzerine basa basa ‘ben olsaydım kimse bu saldırıya cüret edemezdi’ diye elinde mikrofon dolaşmaya başlamış bile.
Saldırıyı kim neden yapmış olabilir?
Geçtiğimiz günlerde Irak Başbakanı Sudani’nin Irak’ta bir DEAŞ tehdidi kalmadığı gerekçesi ile ABD askerlerinin çekilmesini talep eden açıklamasının hemen ardından İran, Erbil ve İdlib’e balistik füzeler ile saldırmıştı. Bu saldırı adeta Irak’tan çıkmak istemeyen ABD’nin ekmeğine yağ süren bir saldırı mahiyetinde olmuştu.
İşte böylesi bir ortamda ABD Suriye’deki YPG’yi Esed’in safına asker yazarak Suriye’den çıkmayı düşünür olmuştu ki son saldırı ABD’yi Suriye’de tutma konusunda son derece önemli bir milat oluşturdu.
Tüm bunların dışında İsrail aylardır ABD’yi kolundan tutup İran’a saldırtma siyasetini ısrarla tekrarlıyor ve elinden geleni ardına koymuyor. Türkiye Dışişleri Bakanı Fidan’ın konuya dair bölgesel bir çatışmanın felaket olacağına dair ikazlarını bu zaviyeden anlamak lazım gelir.
Şimdi ne olacak?
ABD saldırılardan İran’ı sorumlu tutarken, İran konuyla bir ilişkisinin olmadığını iddia ediyor. Geçtiğimiz hafta İran dini otoritesi Hamaney ise hamaseten de olsa Suriye ve Kirman’daki saldırılara karşılık verileceğini duyurmuştu.
ABD şimdi Hamaney’in açıklamalarını dikkate aldığında pekâlâ olayı İran üzerine yıkabilir.
Peki bu saldırılar İran’ın işine yarar mı?
Halihazırda yaramaz zira İran gerilimi tırmandırmama yönünde ABD’ye yönelik son derece dikkatli adımlar atıyor. ABD’ye ve İsrail’e öfke duyduğu anlarda dahi saldırılarını Erbil, İdlib ve Pakistan’a gerçekleştiriyor.
Bu saldırılar İsrail’in ABD’yi yanında çatışmaların içerisine çekme siyaseti ile direkt uyumlu çünkü İsrail uzunca bir zamandan bu yana ABD’yi kendine destekleyen ülke konumundan çıkartarak, kendi yanında savaşan ülke konumuna sürüklemek istemekte.
Şimdi ABD bu saldırıya karşılığı Suriye’deki İran yanlısı vekil unsurlar üzerinden verse ABD kamuoyu asla tatmin olmayacak, Tahran’a direkt ve şiddetli bir saldırı gerçekleştirse İran, Lübnan’dan Suriye’ye Yemen’den Hürmüz boğazına varıncaya kadar sert bir karşılık vererek bölgesel çatışmaları bölgesel harplere dönüştürebilecek.
Bu takdirde ABD İran’a ait donanma unsurlarına ve kritik önemdeki İran tesislerine ve/veya önemli devrim muhafızları birliklerine ve onun komutanlarına saldırabilir.
Esasında Biden yönetiminin 2024 seçimlerine giderken böyle bir başarı hikayesine de acil ihtiyacı var.
Kim bilir ABD yönetimi bir taşla birkaç kuşu da vurma şansını elde etmiş olabilir?