17 kez görüntülendi.

İsveç’e neden onay verdik?

Yusuf ALABARDA – 24 Ocak 2024

 

Ve Türkiye İsveç’in NATO üyeliğine onay verdi.

Dün TBMM’de yapılan oylamada 287 kabul, 55 ret, 4 de çekimser oy ile Türkiye’nin uzun bir süredir bloke ettiği İsveç’in NATO’ya üyeliği kabul edildi.

Bu durumda kamuoyunda oluşmuş derin hassasiyet devreye girerek ‘O zaman neden bu kadar ayak diredik ve biz bu işten ne kazandık?’ sorularının sorulmasına sebep oldu.

Dünden bugüne bir çizgi çekerek değerlendirmemizi ortaya koyalım.

Türkiye NATO’nun genişlemesi kapsamında bugüne kadar hep kolaylaştırıcı ülke konumunda oldu. Polonya gibi Doğu Avrupa ülkelerinin de Litvanya gibi Baltık ülkelerinin de Arnavutluk ve Bulgaristan gibi Balkan ülkelerinin de NATO’ya giriş süreçlerinde Türkiye her daim müspet rol oynadı.

Konu İsveç ve Finlandiya’ya geldiğinde ise Türkiye her iki ülkeye yönelik eleştirilerini masaya taşımakta tereddüt etmedi. Özellikle İsveç’in yaklaşık yarım asırdır devam eden PKK ile olan ilişkisi ve İsveç Parlamentosundan onaylı Suriye YPG’sine verilen maddi destek ve el altından sunulan silah destekleri Türkiye’nin itirazı ile karşılaştı.

Özetlersek;

  • İsveç’in PKK ve FETÖ’ye açtığı alan ve verdiği maddi ve siyasi destek,
  • Savunma Sanayii alanında İsveç’in Türkiye’ye yönelik uyguladığı ambargo,
  • İsveç’in terör ile mücadele şekli.

Yukarıda saydığımız üç hususa dair İsveç bugüne kadar birçok olumlu adım attı. Türkiye’ye yönelik savunma sanayii ürünlerinde uyguladığı ambargoyu kaldırdı, terörle mücadele yasasını ve bununla ilintili anayasa değişikliğini hayata geçirdi, İsveç bütçesinden resmi olarak Suriye’deki PYD’ye verilen maddi destek sonlandırıldı.

Peki İsveç’in sokaklarındaki manzara ne söylüyor?

Terörle mücadele yasasının değiştirilmesi de dahil ortaya koyulan tüm bu değişikliklerin bir gün içerisinde İsveç’in PKK terör örgütü ile olan ilişkisini elbette sonlandırmaz çünkü PKK ile İsveç arasındaki girift ilişki dün başlamadı ve yarın da sona ermez. İsveç Başbakanı Olof Palme’nin dahi öldürülmesinde parmağı olan PKK, o günlerden bugünlere gelene kadar İsveç’te oldukça önemli bir alan kazandı.

Bugün Suriye, Irak ve Türkiye’den kaçan her bir PKK sempatizanı ya da üyesi on kişiden yedisinin direkt adresi İsveç. PKK ideolojisi zaman içerisinde kazanılmış İsveç vatandaşlıkları sayesinde İsveç siyasetine de şekil verir hale gelmiş durumda.

İsveç Parlamentosundaki İran asıllı Kürt Milletvekili Amineh Kakabaveh’nin tek bir oy ile İsveç’in başbakanlık koltuğuna Magdalena Andersson’u oturttuğunu unutmayalım.

Kakabaveh sosyal medya hesabından yaptığı açıklamayı ‘Kürtlerin hakları ve kendi kaderini tayin hakkı mücadelesi hakkında yapıcı tartışmalar ve görüşmeler sonrasında açıklama’ başlığı ile duyurdu.

Mezkûr bildiride ‘YPG/YPJ veya PYD bünyesinde savaşan veya bunlara sempati duyan özgürlük savaşçılarının bazı devlet aktörleri tarafından terörist olarak sınıflandırılması kabul edilemez Rojava’da özerk yönetim Orta Doğu için önemlidir ve onları desteklemeye devam etmek istiyoruz. Savaştan sonra yeniden yapılanma önemlidir ve İsveç bunu desteklemelidir. Siyasi parti PYD, özerk yönetimde öncü bir role sahiptir ve meşru bir muhataptır’ ifadeleri bulunmaktaydı.

Tüm bunları neden açıklama gereği duydum?

PKK ve etnik bölücü hareket İsveç’te sanıldığı gibi sadece sokaklarda değil İsveç Parlamentosunda da son derece etkin bir konumdadır ve bu süreç en az yarım asırlık bir geçmişe sahiptir. Türkiye ortaya koyduğu baskı ile İsveç’e anayasal değişiklik dahil yaptırtmış olsa da bunun sonuç vermesi dünden bugüne o kadar kolay olmayacaktır.

Peki Ünal Çeviköz’ün ve birilerinin ısrarla öne sürdüğü gibi Türkiye bu konuda zorlayıcı hamleler yapmadan İsveç’in üyeliğine evet deseydi İsveç Türkiye’ye yönelik uyguladığı ambargoları kendiliğinden kaldırır ve terörle mücadele yasası dahil değiştirir miydi?

Hiç kuşkunuz olmasın asla değiştirmez ve ambargoları da kaldırmazdı.

Bugün dahi ambargo süreçlerine ne kadar süre ile geri dönmeyeceğinin garantisi yoktur lakin savunma sanayisi açısından acil ihtiyaç duyduğumuz ekipmanların da ivedilikle tedarik edildiği bir döneme girmiş olduk.

Gelelim işin ABD ile olan tarafına ve F-16 satışına.

Bu vakitten sonra Türkiye karşısında ABD çok önemli bir sınava tabii. Şayet Türkiye’ye yönelik F-16 satışı Kongre bahanesi ile gerçekleşmezse, Türkiye ile ABD arasındaki derin çatlak daha da derinleşecektir. ABD ile Türkiye arasında İsveç’in NATO’ya kabulü konusunda neler görüşüldü, Sayın Fidan ve Blinken bu konuda hangi garantileri birbirlerine sundular?

Bunları da bir sonraki yazımızda okuyabilirsiniz.

Kalın sağlıcakla.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

yusuf alabarda

Yusuf ALABARDA – 24 Ocak 2024

 

Ve Türkiye İsveç’in NATO üyeliğine onay verdi.

Dün TBMM’de yapılan oylamada 287 kabul, 55 ret, 4 de çekimser oy ile Türkiye’nin uzun bir süredir bloke ettiği İsveç’in NATO’ya üyeliği kabul edildi.

Bu durumda kamuoyunda oluşmuş derin hassasiyet devreye girerek ‘O zaman neden bu kadar ayak diredik ve biz bu işten ne kazandık?’ sorularının sorulmasına sebep oldu.

Dünden bugüne bir çizgi çekerek değerlendirmemizi ortaya koyalım.

Türkiye NATO’nun genişlemesi kapsamında bugüne kadar hep kolaylaştırıcı ülke konumunda oldu. Polonya gibi Doğu Avrupa ülkelerinin de Litvanya gibi Baltık ülkelerinin de Arnavutluk ve Bulgaristan gibi Balkan ülkelerinin de NATO’ya giriş süreçlerinde Türkiye her daim müspet rol oynadı.

Konu İsveç ve Finlandiya’ya geldiğinde ise Türkiye her iki ülkeye yönelik eleştirilerini masaya taşımakta tereddüt etmedi. Özellikle İsveç’in yaklaşık yarım asırdır devam eden PKK ile olan ilişkisi ve İsveç Parlamentosundan onaylı Suriye YPG’sine verilen maddi destek ve el altından sunulan silah destekleri Türkiye’nin itirazı ile karşılaştı.

Özetlersek;

  • İsveç’in PKK ve FETÖ’ye açtığı alan ve verdiği maddi ve siyasi destek,
  • Savunma Sanayii alanında İsveç’in Türkiye’ye yönelik uyguladığı ambargo,
  • İsveç’in terör ile mücadele şekli.

Yukarıda saydığımız üç hususa dair İsveç bugüne kadar birçok olumlu adım attı. Türkiye’ye yönelik savunma sanayii ürünlerinde uyguladığı ambargoyu kaldırdı, terörle mücadele yasasını ve bununla ilintili anayasa değişikliğini hayata geçirdi, İsveç bütçesinden resmi olarak Suriye’deki PYD’ye verilen maddi destek sonlandırıldı.

Peki İsveç’in sokaklarındaki manzara ne söylüyor?

Terörle mücadele yasasının değiştirilmesi de dahil ortaya koyulan tüm bu değişikliklerin bir gün içerisinde İsveç’in PKK terör örgütü ile olan ilişkisini elbette sonlandırmaz çünkü PKK ile İsveç arasındaki girift ilişki dün başlamadı ve yarın da sona ermez. İsveç Başbakanı Olof Palme’nin dahi öldürülmesinde parmağı olan PKK, o günlerden bugünlere gelene kadar İsveç’te oldukça önemli bir alan kazandı.

Bugün Suriye, Irak ve Türkiye’den kaçan her bir PKK sempatizanı ya da üyesi on kişiden yedisinin direkt adresi İsveç. PKK ideolojisi zaman içerisinde kazanılmış İsveç vatandaşlıkları sayesinde İsveç siyasetine de şekil verir hale gelmiş durumda.

İsveç Parlamentosundaki İran asıllı Kürt Milletvekili Amineh Kakabaveh’nin tek bir oy ile İsveç’in başbakanlık koltuğuna Magdalena Andersson’u oturttuğunu unutmayalım.

Kakabaveh sosyal medya hesabından yaptığı açıklamayı ‘Kürtlerin hakları ve kendi kaderini tayin hakkı mücadelesi hakkında yapıcı tartışmalar ve görüşmeler sonrasında açıklama’ başlığı ile duyurdu.

Mezkûr bildiride ‘YPG/YPJ veya PYD bünyesinde savaşan veya bunlara sempati duyan özgürlük savaşçılarının bazı devlet aktörleri tarafından terörist olarak sınıflandırılması kabul edilemez Rojava’da özerk yönetim Orta Doğu için önemlidir ve onları desteklemeye devam etmek istiyoruz. Savaştan sonra yeniden yapılanma önemlidir ve İsveç bunu desteklemelidir. Siyasi parti PYD, özerk yönetimde öncü bir role sahiptir ve meşru bir muhataptır’ ifadeleri bulunmaktaydı.

Tüm bunları neden açıklama gereği duydum?

PKK ve etnik bölücü hareket İsveç’te sanıldığı gibi sadece sokaklarda değil İsveç Parlamentosunda da son derece etkin bir konumdadır ve bu süreç en az yarım asırlık bir geçmişe sahiptir. Türkiye ortaya koyduğu baskı ile İsveç’e anayasal değişiklik dahil yaptırtmış olsa da bunun sonuç vermesi dünden bugüne o kadar kolay olmayacaktır.

Peki Ünal Çeviköz’ün ve birilerinin ısrarla öne sürdüğü gibi Türkiye bu konuda zorlayıcı hamleler yapmadan İsveç’in üyeliğine evet deseydi İsveç Türkiye’ye yönelik uyguladığı ambargoları kendiliğinden kaldırır ve terörle mücadele yasası dahil değiştirir miydi?

Hiç kuşkunuz olmasın asla değiştirmez ve ambargoları da kaldırmazdı.

Bugün dahi ambargo süreçlerine ne kadar süre ile geri dönmeyeceğinin garantisi yoktur lakin savunma sanayisi açısından acil ihtiyaç duyduğumuz ekipmanların da ivedilikle tedarik edildiği bir döneme girmiş olduk.

Gelelim işin ABD ile olan tarafına ve F-16 satışına.

Bu vakitten sonra Türkiye karşısında ABD çok önemli bir sınava tabii. Şayet Türkiye’ye yönelik F-16 satışı Kongre bahanesi ile gerçekleşmezse, Türkiye ile ABD arasındaki derin çatlak daha da derinleşecektir. ABD ile Türkiye arasında İsveç’in NATO’ya kabulü konusunda neler görüşüldü, Sayın Fidan ve Blinken bu konuda hangi garantileri birbirlerine sundular?

Bunları da bir sonraki yazımızda okuyabilirsiniz.

Kalın sağlıcakla.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.