fatih ünlü iyilik eden iyilik bulur

Fatih ÜNLÜ – 02 Ağustos 2024

 

Bugünkü yazımızda usta çırak konusunu  kısaca ele almaya çalışacağız. Neden durduk yerde bu usta çırak meselesini gündeme getirdik? Düşününce, bunun aslında çok önemli bir nedeni  var:

Çünkü hangi işi yapıyorsak yapalım, bunu mümkünse mükemmel bir surette  liyakatle  yapmamız, en azından güzel bir şekilde yapmamız gerekiyor. Bu hem kendimize hem de topluma karşı bir vazifemiz.

İşlerimizi güzel yapabilmenin, liyakat sahibi olabilmenin önemli bir yolu da tevazuyla işi konunun  inceliklerini iyi bilenlerden, ustalardan öğrenmemizden geçiyor.

Bu klasik bir usta çırak ilişkisi biçiminde olabileceği gibi daha çok vukuf sahibi bir amirin, iyi bir akademisyenin, uzmanın yanında yetişme, ehil insanların bulunduğu ortamlarda çalışma, üstatları örnek alma ve iyi insanların sohbetinde bulunma vs. şeklinde de olabilir.

İnsanlar özellikle belirli bir yaştan sonra doğrudan kaynaklardan öğrenme yöntemini daha çok tercih ediyor olabilirler ama en verimli öğrenme şekli sanki hala yüz yüze öğrenme, konuşarak, görerek, gerekirse tartışarak birebir  öğrenmedir.

Yolda  çok vakitler yitireceğimize, işi doğrudan bir bilenden öğrenmek akıllıca bir yaklaşımdır. İş üzerinde kafa yorma işini ihmal etmezseniz, diğer öğrenme yöntemlerinin de verimini  artırır bu yaklaşım.

ABD’de çok uzun zaman önce çok başarılı yöneticilerin ortak özelliğini saptamak  için bir araştırma yapmışlar. Birçok faktöre bakmışlar. Üniversite eğitiminin kalitesi denilse, başarılı yöneticiler arasında çok iyi okullardan mezun olanlar da varmış, olmayanlar da. Diğer kriterler de öyle, belirleyici faktörler bunlar değilmiş.

Neticede yapılan mülakatlarda bu başarılı yöneticilerin ortak bir yönlerini saptamışlar. Hepsi de zamanında çok iyi amirlerle, çok iyi yöneticilerle  çalışmış kimselermiş. Ve iyi yöneticiliğin nasıl yapılabileceğini birebir onlardan görerek öğrenmişler.

Evet, iyi bir usta – çırak ilişkisiyle, çalışılan alanda en iyi şekilde yetişmeye; çok iyi yetişince ve üretken olununca da eşsiz eserlere giden yol açılır.

İyi ustalar zamanında iyi birer çırak  ve iyi birer kalfa oldukları için sonuçta iyi birer usta da olmuşlardır.

Sonraki nesillere -gökteki yıldızlar gibi- hep doğru yolu gösteren ve onlara muallim olan sahabe-i kiram da (Allah hepsinden razı olsun) Peygamberimizin (s.a.v.) sohbetini başlarının üzerinde bir kuş varmış gibi aşırı bir dikkat ve apaçık bir kalple dinlerlerdi. İzaha ihtiyaç duyduklarında da bunu dile getirir, saygı içerisinde farklı fikirleri rahatça ifade ederlerdi.

Biliyorsunuz, “yıldızlar gibi” tabiri  sahabe-i kiram için çok kullanılır. Bu yıldızların görsel estetiğinden öte  asıl o zamanın şartlarında çöl gecelerinde kaybolmamanızı sağlayacak, doğru yolu gösterecek rehber yıldızlar olmalarına da işaret eder.

Bir gün ben de çölde akşamın geç bir vakti yıldızların ve galaksimizin muhteşem manzarasına şahit olmuştum. Buradan telmihle şunu söyleyebiliriz. Sahabe-i kiram efendilerimiz hem eşsiz güzel bir hayatı yaşayarak gösterirler hem de kendilerine uyanları hep doğru yola iletirler. Öğrenme adabında da onlar örneğimizdirler.

Çünkü hem büyük bir iştiyakla ve saygıyla öğrenmeye çalışırlar hem de farklı fikirleri varsa bunu rahatça ifade ederler ve öğrendiklerini de hemen başkalarına öğretmeye çalışırlar.

Dikkat edilirse, Peygamber efendimizin (s.a.v.) eğitim yönteminde aynileştirme değil özgür  bir ortamda insanın kendi iyi ve en iyi özelliklerinin ortaya çıkarılması vardır.

Sevgi ve saygıya dayalı bir  usta çırak ilişkisi birçok farklı alanda da ustalaşmanın anahtarıdır. İşin temelinde  sevgi, hürmet ve gayret varsa insanın önü açılır. Hürmet bahsinde, meşhur tulûat sanatçısı Dümbüllü İsmail Efendi hocası Kel Hasan Efendi’nin kavuğunu önce kendi kafasında ısıtıp da sonra kendisine verirmiş ki ustasının kafası üşümesin.

Bu gibi örnekler aslında  büyüklerimizin üstatlara verdiği kıymetle de alakalıdır. “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” der Hz. Ali Efendimiz kerremallahu vehhe.

Bazen çırak ustaya hizmet eder, bazen de Peygamber Efendimiz aleyhisselamın arkadaşlarına hizmet etmesi gibi usta talebelerine hizmet eder.

Bu çerçevede, Peygamberimizin öğrettiği eşsiz hakikatler karşısında Kuran-ı Kerim’in yüce emrine uygun şekilde arkadaşlarını hiç mihnet altında bırakmaması da muhteşem  bir güzel ahlak ve eğitim metodu örneğidir. Peygamber efendimiz için yapılan eşsiz fedakârlıklar ise iman kaynaklı ve gönüllü yapılmış fedakârlıklardır.

Evet, Mü’minin bir şiarı da insanları mihnet altında bırakmadan iş yapmasıdır. Ve yaratılmışlara hep teşekkür etmekle birlikte mutlak mihneti yalnız Allah’a karşı duymasıdır.

Konuya devam ederiz inşaAllah. Usta – çırak bahsinde şu tespitleri de arz edip bugünkü yazımızı bitirelim:

Yunus Emre, tesiri çağları aşan Üstad Yunus Emre olmuştur ama bunda dergahına yaptığı hizmetin ve mürşidi olan Taptuk Emre’nin ve diğer üstatlarının  paylarını inkar edebilir miyiz?

Yine Kays (Mecnun) gibi bir âşık, âşık-ı sadık olmuştur ama onun olgunlaşmasında mâşukası Leyla’nın payını ve onun vesile olduğu güzel halleri yok sayabilir miyiz?

Allah’a emanet olun.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.