fatih ünlü iyilik eden iyilik bulur

Fatih ÜNLÜ – 15 Temmuz 2024

 

Milli Futbol Takımımız 2024 Avrupa Futbol Şampiyonasında çeyrek finalde elendi. Elendi ama 2-1 yenildiği son Hollanda maçını rahat kazanabilirdi de. UEFA’nın tavrı, 1-0 geriye düşünce bazı Hollandalı oyuncuların sportmenliğe hiç yakışmayan çok sert faulleri ve hakemin bunların bir kısmını görmemesi, görmek istememesi maç boyunca işimizi zorlaştırdı.

Mesela, maçın bir bölümünde bir oyuncu Arda’yı arkasından açıkça itti, diğer bir oyuncu kramponla Mert’e -kırmızı kartlık olduğu söylenen- bir faul yaptı, bir başka bir oyuncu da çok sert bir hareketle Samet’i sakatladı. İncelenmesinde fayda olan pozisyonlar ise incelenmedi. Tüm bunlar sinirleri geren ve rahat oynamamızı güçleştirebilecek hususlardı.

Bir de biz 1-0 öndeyken ikinci yarıda uzunca bir süre için aşırı defansif oynayıp Hollanda’nın devamlı atak yapmasına müsaade edince ne yazık ki ardı ardına iki gol yedik.  Oyuncu değişiklikleriyle son dakikalardaki çok etkili atak futbolumuz da çok net gol pozisyonlarına vesile oldu ama bunlar gole çevrilemeyince kazanabileceğimiz bir maçı kaybetmiş olduk.

Çocukken çok oynamak dışında doğrusu futboldan çok anlamam fakat ara ara izlediğim maçlardan şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Tek veya az farklı galibiyeti sürdürmeyi amaçlarken çekingen ve fazla defansif davranan takımların bilahare birkaç gol yiyip sonradan da bunu telafi etmeye vakitlerinin kalmadığı birçok maç vardır.

Oysa maçta biz de savunmayı ihmal etmeden ölçülü atak futbol oynasak, devamlı savunmaya çekilmesek, topu daha çok kazanmaya çalışıp daha çok oyun kurmaya çalışsak, sonuç da daha farklı olabilirdi. Ama olmadı, hayırlısı…

Fakat kazanılan başarı da az değil. Turnuvaya katılmaya hak kazandık,  sonra da Turnuvada çeyrek finale çıktık. Çeyrek finalde de çok faül yapan, sert oynayarak oyuncuların sinirleri geren, ara ara da hakem tarafından kollanan önemli bir takımı elimizden kaçırdık… Bunlar da doğrusu önemli başarılar.

Bu şartlarda Milli takımımızı can-ı gönülden tebrik etmemiz lazım, elbette tüm bu olanlardan gereken dersleri de çıkararak.

Bu gibi turnuvalarda UEFA vs. gizli tarafgirlik yapabilir, hakemlerden bir kısmı gizli açık adaletli davranmayabilir -ki bunlar ne yazık ki ara ara oluyor- ama net bir üstünlük ortaya konulduğunda tüm dengeler değişebilir. Net farkta tarafgir davranacak olanların bile eli kolu bağlanır. Bu kez de bazı rakipler sakatlayıcı sert futbol oynayabilirler. Ama iyi bir hazırlıkla tüm bunların çaresi bulunabilir.

Teknik olarak birçok husus zaten not edilmiştir. Ben de şunu ekleyeyim. Arda gibi topu çok iyi kullanan oyuncularımızın ceza sahasının dışında topla daha çok buluşturulması lazım. Bu konuda senaryolu antrenmanların daha çok yapılması lazım.  Birçok oyuncumuz çok iyi pas atıyor, bazıları kaleyi de kolay görüyor. Kale önü için de farklı senaryolarla daha çok pratik yapılmasında fayda var. Zaten kullanılan on topun beşi, altısı tehlike oluştursa, yeter.

Bu nokta da şu hususu da belirtelim. Montella’nın teknik direktörlüğünde Milli Takımın oyun tarzına yöneltilen bir eleştiri de forvetsiz sistem adı verilen yaklaşım. Forvet İngilizce “forward” – “ileri” kelimesinden geliyor. Fiilen forvetsiz zaten olmaz ama verilen ağırlık önemli; özellikle de sağ forvet, sağ yardımcı forvet, sol forvet, sol yardımcı forvetin devamlı pasla besleyeceği santrafor çok önemli.

Bir de eğer gününde değillerse, oyunda istendiği gibi oynayamayan oyuncularımıza bir sinyalle biraz vakit verip toparlanamazlarsa da onları oyunda tutmamak lazım.

Merhume Alev Alatlı’nın da çok önemsediğini belirttiği bir ekonomi kavramı var. Fırsat maliyeti.  İngilizcesi “opportunity cost”. Bu kavram, kaynakların sınırlı olduğu bir ortamda, her tercihin -vazgeçilen seçeneklerle alakalı- bir maliyetinin olduğunu ifade ediyor. Yani -iktisatta ve diğer alanlarda- siz bir işi yapmakla hangi diğer işten vazgeçmiş oluyorsunuz, bir şeyi tercih etmekle, neyi kaçırmış oluyorsunuz? Buna fırsat maliyeti deniliyor.  Futbol özelinde de, sözgelimi  birisini oyunda tutmanız kimin oyun dışında kalmasına sebep oluyor ve buna değiyor mu? Değiyorsa sorun yok ama değmiyorsa… Hızla önlem almak teknik ekibin işi. Çünkü kritik zamanlarda kaçınılmayan ihmallerin ciddi bir bedeli oluyor.

Bu vesileyle şunu da belirtelim. Yazılarımızda alanımız olmayan konularda da arz-ı kelam ediyoruz ama konu üzerinde biraz düşünerek, imkan varsa araştırarak ve sadece fikir vermek babında bunu yapıyoruz. Çünkü biliyoruz, işin içinde olanlar kadar olmasa da işin dışında olanlarında da bazen işin püf noktasını görme ve yakalama ihtimali var. Bu da bazen şimdiye kadar görülememiş önemli bir nokta olabiliyor, dolayısıyla otorite tavrını takınmadan dıştan bakış ve yapılan yorumlar da  hayati bir önemi haiz.

Bu anlamda, Milli Takımımıza şunu önerebiliriz: Teknik olarak kıdemli futbol adamlarının yanı sıra futbol dışından da sözgelimi çok iyi matematikçilerden, psikologlardan, sosyologlardan, iyi stratejisyenlerden, vatandaşlarımızdan, üniversite öğrencilerinden vs. fikir, değerlendirme ve yeni taktikler almaya çalışmaları çok iyi olur; Milli Takımın önümüzdeki on yılına dair çalıştaylar, fikir egzersizleri gibi etkinlikler de çok yararlı olur. Malum, bu tür etkinlikler ihlasla, samimiyetle yapılırsa gerçekten çok fayda sağlar. “Dostlar alışverişte görsün” kabilinden olursa ya da içeriği iyi çalışılmazsa faydası da elbette sınırlı kalır.

Her alanda olduğu gibi futbolda da sistematik ve “yerinde” çalışmanın önemi zaten aşikar. Ama bunun dışında motivasyon ve coşku gibi unsurlar da bizim ruh âlemimizde ayrı bir öneme sahip. O ruhu yakalayabiliyorsak durum bambaşka noktalara taşınabiliyor. O coşku, o motivasyon nasıl oluşuyor? Bu konu üzerinde de daha detaylı çalışmak lazım. Yakın zamanda 6-1 yenildiğimiz Avusturya’yı çeyrek finale yükselme maçında 2-1  yenme başarısını gösterdik. Bunda teknik hazırlık kadar moral, odaklanma ve motivasyonun da bir katkısı vardır hiç şüphesiz. Moralimiz bozulduğunda da çabuk dağılıyorsak, bu da tabiatıyla çok önemli bir risk.

Tüm bunların ötesinde bir de her işimizde olduğu gibi bütün mücadelelerimizde bizim için yapılan hayır dualar hayati derecede önemlidir. Toplu duaya mazhar olmak apayrı bir imtiyazdır, ayrıcalıktır.

Hatırlarsınız, Galatasaray UEFA kupasını kazandığı 2000 yılındaki yarı finalde Leeds United takımıyla mücadele etmişti. Galatasaray ilk maçı 2-0 kazandı fakat Taksim’de çıkan olaylarda 2 İngiliz holigan bıçaklanarak öldürüldü. Bu şartlarda ikinci maç müthiş bir baskı altında geçti. Ve çok zor şartlarda oynanan maç 2-2 sonuçlanınca Galatasaray finale çıktı.

O dönem Galatasaray için çok dua edildiğine birkaç örnekle ben de şahit oldum. Bunun birisini yad-ı cemil olarak anlatayım. O maçı rahmetli Vahid Tarhan amcamızın da olduğu bir ortamda seyretmiştik. Yakın zamanda rahmeti Rahman’a kavuşmuş olan Özgül Tarhan teyzemizin kocası olan Vahit amcamız çok dindar ve oturaklı, ağır bir insandı.

2-2 sonuçlanan Galatasaray – Leeds maçında kalemize doğru bir tehlike oluştukça Vahid amca hemen ayağa kalkıyor ve yavaşça ekrana doğru ilerleyerek “La havle vela kuvvete illa billah” zikrini okuyarak duasını yapıyordu. Onun vakarla yaptığı bu dualar gerçekten çok sevimli bir görüntü oluşturuyordu.

Bilip de duanın tesirini reddedecek insan yoktur. Çünkü siz duayla gücü her şeye yeten ve en adil olan Allah’tan istiyorsunuz.  Sizde duanın diğer türü olan fiili gayret, fiili dua varsa, hayır ve hasenat varsa, size yapılan sözlü duaların da müthiş bir tesiri olur. Ama sizde o altyapı ve gayret yoksa, duanın tesiri de haliyle sınırlı kalır. Çünkü Allah sonsuz adalet sahibidir, Adil’dir.

Bir önceki cümlemizde “hayır, hasenat varsa” dedik. Ben bu konularda yetkili olsam, hem bereketi olsun, hem de içten dualara vesile olsun diye maçlar öncesinde Federasyon olarak, birçok -diyelim on bin, yüz bin- ihtiyaç sahibine yardımcı olmaya çalışırdım,  onlara ikramlarda bulunurdum. Şahsen bu tür yardımlarda bulunan futbolcularımız zaten vardır, onlar da imkânları ölçüsünde bu hayr ü hasenatı artırabilirler. Neden böyle diyoruz? Çünkü bu aslen bir toplumsal vazifenin bir ucundan da bizim tutmak demek. Bir de işlerin maddi yönlerinin yanı sıra manevi yönlerinin de en az onlar kadar önemli olduğunun idrakinde olmak demek…

Bu çerçevede, son söz olarak şu hususu da arz edip yazımızı bitirelim.  Milli Takımımız açısından en kritik hususlardan birisi de bizce temsil konusudur. Milli takımımız hem evleviyetle aziz milletimizi hem de bir manada başarımızla sevinecek, başarısızlığımızla üzülecek  diğer aziz milletleri temsil ediyor.

Olaylara aşırı anlam yüklemenin mahzurlarını bilmekle birlikte, ideal şartlarda ve müspet bir rekabet ortamında temsil yönüyle futbolun ve benzeri faaliyetlerin sosyalleşme ve bütünleşmedeki müspet katkısını da yok sayamayız.

Allah’a emanet olun.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.