
Fatih ÜNLÜ – 26 Şubat 2024
Bir önceki yazımızda, yönetim süreçlerinde görünen, somut unsurlar kadar işin özüne, mâna yönüne, maneviyatına da dikkat edilmesinin önemini ve buna en çok dikkat etmesi gerekenlerin de liderler ve toplumu yönlendirme imkanına sahip kimseler olduğunu belirtmiştik. Dünyada iyi liderlerin yönetim sorumluluğunu üstlenmelerinin önünde de birçok mani bulunduğunu da ifade etmiştik.
Evet, siyaset ve yönetim mekanizmasının en iyiyi seçmesinin ve etkin çözümler üretmesinin önünde birçok engel var. Bunların analizi çok daha detaylı bir yazının konusu elbette ama biz burada örnek olarak ve bir giriş mahiyetinde birkaç temel sorunu irdeleyeceğiz.
Bu engeller nelerdir?
İlk başta, dünyada gücü elinde tutan gruplar ülkeleri, özellikle Türkiye gibi kritik ülkeleri kendi hallerine kolayından bırakmıyorlar. İktidar ya da muhalefet kendi amaçlarına uygun liderleri öne çıkarmaya çalışıyorlar.
Onların amaçlarına uyan liderler de haliyle halkın ve ülkelerinin yararından çok onların işine yarayacak adımları atıyorlar.
Bir vesileyle kendilerine uymayan iyi yetişmiş liderleri de suikast ve itibarsızlaştırma dahil birçok yöntemle etkisiz hale getirebiliyorlar. Vazifesini ifa ettikten sonra başına gelecekleri önemsemeyen liderler de var kuşkusuz.
Dünyadaki bu etkin çevreler ve organize yapılar, bu süreci illaki hainler bularak yürütmüyorlar. Belirli ölçüde bu da vardır elbette ama belki bundan daha çok önce zihnen, kalben ve yaşam tarzı olarak kendilerine yakın yetiştirilmiş elit gruplar üzerinden toplumlara tesir ediyorlar. Bu elitler arasında -bilerek ya da bilmeyerek- ülkesinden çok başkalarının çıkarlarına hizmet edenlerin sayısı da hatırı sayılır düzeyde.
Yine bu gibi çevreler insanların, özellikle liderlerin -keşfettikleri- reflekslerine hitap ederek, hırslarını ve zaaflarını devreye alarak ve siyasal ortamı bozarak -doğrudan veya dolayı- liderlik süreçlerini etkileyebiliyorlar ve en iyiden ziyade kendilerinin istediği kararların alınmasına çalışıyorlar. Böylece siyaset nadiren kendi mecrasında akıyor ve bu önemli mekanizmanın toplum için en iyi kararların alınmasına katkısı da çok sınırlı kalıyor.
Siyasi mücadele ortamının bozulmasına, idealden uzaklaşmasına hep belirli çevrelerin komplosu gözüyle bakamayız elbette. Bu arazların bir kısmı da işin tabiatı gereği ortaya çıkıyor. Birçok istisnası ve çaresi olmakla birlikte siyaset ve yönetim nefsi, egoyu, beni çok öne çıkartabilen bir süreç.
Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam’ın bir savaştan dönerken “Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz.” diyerek gelen soru üzerine nefis terbiyesini “büyük cihad” olarak adlandırması gibi, süreçte nefis terbiyesi zayıfsa, menfi bir rekabet ortamı ve birçok zorlu sorun meydana geliyor.
İşin tabiatında olan mezkûr durumlar bir yana, yukarıda bahsettiğimiz organize yapıların bu tür dinamikleri istedikleri yönde çok etkin kullandıkları da şüphe götürmez bir gerçek.
Siyasi süreçlerde de en iyiye mani birçok unsur var. En büyük sorunlardan birisi de siyasi faaliyetlerin çok ciddi bir mali kaynağı gerektirmesi. Parti merkezi, il ve ilçe teşkilatlarının giderleri, tanıtım, çalışma vs. açısından çok ciddi bir kaynağa ihtiyaç duyan bir siyasi mekanizma, haliyle parası, mali kaynağı olanlara alan açıyor. Mali destek sağlayanlar arasında istisnai olarak beklentisiz kişiler bulunsa da, beklentisi olanlar ağırlıkta olduğu için siyaset zamanla bir al-ver ilişkisine sürüklenebiliyor. Ve neticede sermayenin siyaset üzerinde tesiri orantısız büyüyor.
Bu çok önemli handikapa ilaveten, birçok ülkede bir kısmı esoterik ve farklı yerlerden yönlendirilen organize yapılar yönetim mekanizmasını kendi amaçları için kullanmaya çalışıyor ve süreçlerin tabii mecrasında akmasını engelliyorlar. Bunun bizdeki bir örneği FETÖ ve yaptıklarıydı.
Yine bahsettiğimiz organize çevreler, kendilerine aykırı buldukları ve giderek büyüyen hareketleri de prematüre bir şekilde ortaya çıkarmak için ortamı zorluyorlar, o hareket de çeşitli sebeplerle bundan kaçınamazsa, vaat ettiklerini yapamayacak şekilde sadece kısmi bir güç elde edip gelecekteki potansiyelini de heba ediyor.
Siyasetin bir diğer önemli sorunu da çoğu zaman imajlar üzerinden siyaset yapılması. Siyaseti yönlendirme noktasında, -tarihi veya güncel- insanlar çoğu zaman bir liderin gerçeğine değil de daha çok onunla ilgili oluşturulan imaja taraf oluyorlar.
Bu da bazı durumlarda yapay ve manipüle edilebilecek sevgilere sebep oluyor. Ve eleştiriye tahammülü olmayan, birbirine çabucak düşebilecek bir tarafgirlik biçimi ortaya çıkıyor. Bu durumda, karşılıklı didişmeden ziyade o liderlerin gerçek halleriyle tanınmaları birçok sorunu baştan halledebiliyor.
Siyasette imaj oluşturma, parlatma gibi haller kısmen işin tabiatında var. Ama burada kastımız, gerçekten farklı bir imajın oluşturulması. Bu da bir istikamet gösterilirken, geminin başka yönde demir almasıyla sonuçlanabiliyor bazen.
Veya tersinden ülkesinin kaygısını çeken iyi yetişmiş, gayretli liderlerin imajı çeşitli yöntemlerle bozulabiliyor ve onların inandırıcılıklarına ağır darbeler vuruluyor. Bunun birçok örneği var. Bunlardan birisi de merhum Necmettin Erbakan Hocamızın siyasi hayatı süresince başına gelenlerdir.
Yıllar önce, çok önemli bir ansiklopedinin 1973 baskısına ve daha sonraki tamamlayıcı ciltlerine bakma imkanım olmuştu. 1973 baskısında Necmettin Erbakan maddesinde çok olumlu ifadeler yer alırken, Hocanın siyasette kendini gösterdiği daha sonraki yılları kapsayan ek ciltteki maddede ise çok eleştirel cümleler vardı.
Elbette insanlar eleştirilebilir, eleştirilmeli de. Ama aynı kişiyle ilgili iki yakın dönemde bu kadar farklı bir yaklaşımın gösterilmesi, bildiğimiz eleştiriden ziyade bazı çevrelerin “tekerine çomak sokma” süreciyle ilgili olduğunu tahmin edebiliriz.
Hasılı kelam, yukarıda arz ettiğimiz faktörler ve benzerleri, yönetim kademelerine en iyi, en ehil kimselerin seçilmesine ve en doğru kararların verilmesine büyük bir engel teşkil edebiliyor. Oysa iyi yönetim ve liyakat ayrılmaz iki kavramdır.
Bahsettiğimiz bu maniler, ulus devletlerin sorunlara etkin çözümler üretmelerine de haliyle engel oluyor. Çünkü etkin çözümler de liyakati gerektirir. Neticede, iyi liderler ihtiyaçtan daha az yetişince, mevcut liderler kendilerine göre yardımcılar buluyorlar ve zincirleme bir etkinlik sorunu ortaya çıkabiliyor.
Bu gibi düğümleri ise ancak ihlas, feraset, ehliyet ve gayret çözebilir. Ülkesini ve geleceği düşünen insanlara düşen de iktidar ya da muhalefet kim başa gelirse gelsin rotanın hayırlı bir yere gideceği bir ortamı oluşturabilmektir.
Pekala, iyileşme nasıl başarılabilir?
Peygamber Efendimiz aleyhisselam şöyle buyurur:
“İnsanlardan iki sınıf vardır ki onlar salâha ererlerse insanlar da salâha ererler; onlar fesada girerlerse insanlar da fesada girerler: Bunlar âlimler ve âmirlerdir (yöneticilerdir, liderlerdir).” (Kenzu’l-ummal, 10/191)
Tekrar olacak ama önemli olduğu için vurgulayalım: İçinde bulunduğumuz kritik dönemde de dünyanın “iyi” liderlere ihtiyacı var, dünyanın iyi âlimlere, iyi fikir adamlarına, düşünürlere, aydınlara ve “iyi” insanlara, öncülere ihtiyacı var.
Hz. Muhammed aleyhisselam gibi insanların kaygısını çeken, güzel ahlak sahibi, yetkin insanlar yetiştiren ve istişareye dayalı etkin bir idari mekanizma kuran; Hz. Yusuf aleyhisselam gibi olayların yorumuna vakıf, gerekli tedbirleri zamanında alan ve her ikisi gibi kendi ülkeleri yanında diğer beldelere de hayır vesilesi olan liderlere ihtiyaç var.
Tabii ki dünyanın “iyi” toplumlara da ihtiyacı var. Yine Peygamberimizin (s.a.v.) bir hadis-i şerifinde geçer:
“Nasılsanız, öyle idare olunursunuz.” “Kema tekunu yuvella aleykum.”
Yani toplumun iyiye liyakati de yine kendi halleriyle ilgilidir. Birbirini tamamlayan bu iki hadisi şeriften çıkarabileceğimiz bir sonuç da şudur:
Yöneticiler ve âlimler hayırlı ve doğru olana yöneldiklerinde bu topluma da çok hızlı yansır, sirayet eder. Toplum iyiye yöneldiğinde de benzer bir durum ortaya çıkar, daha doğru insanlar başa gelirler, toplumdaki o iyi hava her yana ve her kesime yansımaya başlar. İyilik iki taraftan da başlayabilir, şüphesiz tersi de öyledir.
Yine sohbetlerinden çok istifade ettiğimiz Sezai Uğurlu ağabey “Hâl sâridir.” sözünü çok sık dile getirirdi. Hâl hassaten liderlerde ve öncülerde olursa çok sâridir, sirayet eder, toplumun manevi şahsiyetine, “şahsi manevisi”ne işlemişse de hâl çok saridir, bunlar vesilesiyle kısa sürede inanılmaz hayırlar ve iyileşmeler meydana gelebilir.
Siyasetin ve yönetim süreçlerinin bahsettiklerimizin ötesinde birçok farklı sorunu daha var elbette ve bu önemli konuyu iki kısa yazıda kapsayabilmek şüphesiz imkânsız. Biz bir giriş yapabildiysek, kendimizi vazifemizi yapmış sayacağız.
Allah’a emanet olun.