fatih ünlü iyilik eden iyilik bulur

Fatih ÜNLÜ – 25 Mart 2024

 

Bir önceki yazımızda İslam’ın bir güzel ahlak ve edeb medeniyeti olduğunu belirtmiş ve buna  dair Peygamberimiz aleyhisselamın hayatından örnekler vermiştik.  Peygamberimizin hem bir beşer hem de  bir yönetici olarak temel prensibi elden geldiği kadar insanlara iyilik etmek ve gereken durumların bir kısmında bile  ceza vermekten kaçınmak olmuştu. Onun kendi  nefsi için bir kimseye kızdığı görülmemişti. Ve öfkelendiği nadir anlarda da ancak Allah için öfkelenmiş ve konu bir hak veya toplum düzeni olduğunda o yanlışlığı düzeltmek için hemen harekete geçmişti. Bunun bir örneği de aşağıdaki olaydır:

O dönem Medine’ye bir grup insan gelir. Bunlar Medine’nin havasına, suyuna alışamazlar ve hastalanırlar, vücutlarında yaralar çıkar. Sonra  bunlar iyileşsinler diye havası ve suyu çok temiz olan ve develerin otlatıldığı yere, develere çobanlık yapan  sahabenin yanına gönderilirler. Bu kişiler çobanın ev sahipliğinde orada gerçekten iyileşirler ama sonra dehşetli bir nankörlüğe saparlar. Ve o deve çobanı sahabeyi öldürüp develeri de çalarak kaçarlar.

Peygamberimiz (s.a.v.) bunu haber aldığında hemen bir müfreze çıkartır ve o canileri yakalatıp çobanı öldürdükleri yerde onlara kısas uygular. Peygamberimiz aleyhisselamın Hz. Vahşi’nin durumunda olduğu gibi pişmanlık varsa, af yolunu  seçtiği durumlar çoktur ama burada dehşetli bir kötülük söz konusu olduğu için bu şakileri cezasız bırakmamış ve hükmü hızla uygulamıştır.

Bu olayı da Peygamberimizin yüce ahlakının ve affediciliğinin yanı sıra toplumun hakkı söz konusu olduğunda adaleti temin etmedeki kararlı tavrına bir örnek olarak arz ettik.

Böylesi dehşetli kötülüklerin cezasız kalması şüphesiz kötü niyetlileri cesaretlendirir ve topluma kötülük olur. Toplumsal huzurun temini hem adaletli bir düzen hem de iyiliklerin yaygınlaştırılması ve kötülüklerin önlenmesiyle mümkün olabilir. Kötülüklerin önlenmesi de bazen yine iyilikle; zaruri, kaçınılmaz durumlarda ise hak edilen cezaların hızla tatbikiyle temin edilebilir.

Peygamberimiz gibi eşsiz bir muallimin yanında yetişen ashab-ı kiramın hayatında da birçok güzel ahlak ve edeb örneği vardır.

Hz. Ebubekir’in (r.a.) işkence altındaki köleleri sahiplerinden satın alıp onları işkenceden kurtarması, azad etmesi ve onları kardeşi gibi görmesi, Hz. Ali ve muhterem ailesinin (r.anhum) her seferinde yiyeceklerini muhtaç kimselere vermeleri sebebiyle günlerce yiyecek bir şey olmadan sadece suyla oruç açmaları, Hz. Ömer’in (r.a.) halifeyken  yanlışlıkla bir sahabeye vurunca, bir yıl boyunca para biriktirerek onu Umre’ye gönderme istemesi, Hz. Osman’ın (r.a.) düğün masrafları için kalkanını sattığını öğrendiği Hz. Ali’nin (r.a.) kalkanını kıymetinden satın alıp sonra  tekrar ona düğün armağanı olarak hediye etmesi gibi…

Ve bir savaşta şehit olmak üzere olan ve çok susadıkları için su isteyen sahabelerin kendilerine su getirilince, başka su isteyen yaralıları duyduklarında suyu önce onlara göndermeleri ve ardından hepsinin birer birer şehit olmaları gibi ashabı kiramın hayatında ve İslam tarihinde eşsiz güzel ahlak, diğergamlık ve edeb tabloları mevcuttur.

İslam’la tanışınca yapı itibarıyla başlangıçta da erdemli olan, şecaatli olan kimseler bu özelliklerini zirveye taşımışlar, bir sebeple yanlış haller içinde olanlar da bu hallerini düzelttikleri gibi birçok güzel hâllere de erişmişlerdir.

Mevcut Durum

İslam gerçekten eşsiz bir güzel ahlak ve edeb medeniyetidir. Tarihte Müslüman olmayan kimseler arasından bile bunu ikrar eden birçok kişi vardır.

Pekala, bu hakikatin izlerini şu anda Müslümanların hallerinde görebilir miyiz? Dinini yaşayan Müslümanların hallerinde -durumlarına göre- az veya çok elbette görebiliriz. Ama hepsi için konuşursak, doğrusu biraz zor.

Bunun da birçok sebebi var. İlk başta İslam’ı yaşama bir süreçtir. -Sözümüz başta kendi nefsimize- İslam’ın tüm güzellikleri kişide bir anda tebarüz etmeyebiliyor, Dini yaşama bir emek, bir olgunlaşma, kemalat istiyor.

Hucurat Suresinin 14. Ayeti kerimesinde mealen şöyle buyurulur:

Bedeviler: “İman ettik” dediler. De ki: “Siz henüz iman etmediniz fakat “İslam olduk, teslim olduk.” deyin; çünkü iman henüz gönüllerinize yerleşmedi.

Eğer Allah’a ve Peygamberine itaat ederseniz, Allah yaptığınız iyiliklerin sevabından bir şey eksilmez; doğrusu Allah çok bağışlar, çok merhamet eder.”

Günümüzde de çeşitli sebeplerle imanın henüz gönüllerine (ve dolayısıyla işlerine) yerleşmediği Müslümanların sayısı az değildir. İlk başta çoğu insana İslam  gerçek manasıyla öğretilemiyor, o kişi inandığı Dinin detaylarını bilmiyor, yaşayan örnekleri de ya hiç görmemiş ya da çok az görebilmiş  ve  mütemadiyen farklı akım ve rüzgarlara maruz kalıyor. Nefsler de zaten terbiye edilmeye muhtaç. Dolayısıyla, ayıplamadan önce bu gibi durumları giderecek tedbirleri almak lazım.

Bu durumun ortaya çıkmasının birçok tarihi sebebi de var kuşkusuz. İslam’ın eşsiz güzel ahlak ve edeb örneklerinin günümüzde daha az görülmesinin tarihi nedenlerini  son dönemlere odaklanarak incelemeye çalışalım:

Geçtiğimiz yüzyılda İslam dünyasının ekserinin ağır bir yenilgi almasıyla, İslam coğrafyasında insan yetiştiren kurumlar -önemli ölçüde- tahrip oldular. Bu da örnek Müslümanların yetişmesinde en büyük engellerden birisini oluşturdu.

Geleneği olan, mahallelere kadar erişimi olan yaygın kurumlar tahrip olunca, örnek insanlar, Dinlerini yaşayan Müslümanlar azaldılar. İslam tabiri caizse topluma yön verme gücünü geçici olarak kaybetti. Yetişebilenler ya informel ortamlarda kendi çabalarıyla veya istisnai şartlarda yetişebildiler.

Doğrusu, Birinci Dünya Savaşından  önce de İslam dünyasında siyasi zayıflamadan  ve güç kaybından dolayı Batı hayranlığı, kendi değerlerinden uzaklaşma, kurumların kendilerini yenileyememesi  gibi sorunlar belirli ölçüde elbette mevcuttu fakat asıl yıkıcı darbe bu savaştan sonra insan yetiştiren kurumların ta tümden yıkılması ya da ağır zarar  görmeleri veya tahrif edilmelerinden sonra meydana geldi.

Daha önceleri, bazen güçlü bazen zayıf ama her yerde bulunabilen ve Müslüman insan ve yaşayan örnekler yetiştiren kurumlar ve altyapılar hem zor zamanlarda  hem de  yükseliş dönemlerinde toplumdaki iyi yönleri ve yetenekleri ortaya çıkarabiliyorlardı.

Tapduk Emre dergahını düşünelim. Eğer Yunus Emre o dergahta yetişmeseydi, muhtemelen köyünde kabiliyetlerini tam ortaya çıkaramamış kendi halinde söz ehli birisi olarak hayatını tamamlardı. Ama Tapduk Emre dergahında, ilim, edeb ve söz söylemesini öğrendi, birçok beceri kazandı, güzel hâllerine hâller kattı  ve tesiri yüzyıllarca devam eden büyük bir şair, bildiğimiz Yunus Emre oldu.

Sonraki dönemlerde de Aziz Mahmut Hüdayi hazretleri gibi birçok büyük zatın yanı sıra  birçok dergah, medrese, Ahilik müessesesi ve diğer yapılar insan yetiştirme ve onu doğru olana yönlendirme faaliyetlerini başarıyla devam ettirmişlerdir….

Meslek Ehli Maneviyat Önderleri

İslam tarihinde topluma örneklik eden ve insan yetiştiren birçok kıymetli maneviyat liderinin bir özelliği de aynı zamanda bir meslek sahibi olmaları ve topluma yük olmamanın yanısıra onlara hizmet ederek hayatlarını sürdürmeleriydi.

Bu malumunuz, peygamberlerin de (aleyhimüsselam) bir özelliğidir. Peygamber efendimiz de hem çobanlık ve tüccarlık hem de toplumun bütün sorunlarını çözecek bir şekilde idarecilik yapmıştır.

Bu dediğimize bazı örnekler verecek olursak; Ahmet Yesevi hazretleri ve Şah-ı Nakşibend hazretlerinin de hocası olan Emir Külal hazretleri çömlekçilik yaparlarmış. Emir Külal ismindeki Emir seyyidliğine,  Külâl (Çömlekçi) de mesleğine işaret ediyor.

Yine bu örnekler arasında birçok önemli maneviyat  ehlinin de hocası olan Somuncu Babanın yanı sıra, Terzi Baba, Eskici Baba gibi örnek insanlar sayılabilir. Farklı İslam coğrafyalarında bu gibi birçok örnek insan yaşamıştır.

Neticede toplumlar, iyiyi güzel gören ve kötülüğe de mani olan bir atmosferde birçok yaşayan örneği bizzat görebilmiş ve onlardan güzel ahlak ve yol yordam öğrenebilmiştir. Bu açıdan aşağıdaki olayı bir örnek olarak arz edelim ve bugün için konumuzu toparlayalım:

Bu olayı Akra radyodan dinlemiştim. İsimleri ve bazı detayları hatırlayamıyorum ama olayın akışı net olarak aklımda. Dolayısıyla hatırladığım kadarıyla anlatmaya çalışacağım.

Tasavvuf erbabı olan mühim bir zat -adına Abdullah Efendi diyelim- bir gün çarşıya uğrar. Çarşıda bal ve arı ürünleri satmak için yeni dükkan açan arkadaşına da hayırlı olsuna ziyarete gider. Arkadaşı onu büyük bir hürmetle karşılar. Güzel bir sohbetten sonra Abdullah Efendi oradan ayrılır. Bu tabloyu  civarda bulunanlar da görmüşlerdir.

Bir süre sonra o zat çarşıya tekrar uğrar. Balcı arkadaşının yanına da gider. Selam ve hal hatırdan sonra arkadaşına “Nasılsın, işler nasıl?” diye sorar. Arkadaşı da “Efendim sağolun, sayenizde çok iyi.” der. “Hem siz hem de diğer kimseler çok güzel alışveriş yapıyorsunuz. İşlerim çok iyi.”

Bu alışverişten haberi olmayan Abdullah Efendi şaşırır ve detayları arkadaşından sorar. O da bir önceki ziyaretlerinden sonra bir kişinin sürekli gelerek “Abdullah efendi 2 kilo  bal istiyor.”, “Abdullah Efendi üç kilo bal istiyor.” diye sık sık kendisi adına alışveriş yaptığını  söyler.

Anlaşılan, Abdullah Efendinin arkadaşı yanındaki yüksek itibarını gören çevredeki bir gözü açık bunu suistimal etmek istemiştir.

Biriken borcu öğrenen Abdullah Efendi “Benim bundan haberim yoktu ama meraklanma, çaresine bakarız.” der. Tam o sırada o kişi tekrar gelir. “İşte tekrar geliyor Efendim.” der. Abdullah Efendi de “Bu sefer de istediklerini verelim ve gönderelim, mahcup etmeyelim.” der. Ve hemen arkaya geçer. O kişi aynı şekilde Balcıdan bir miktar bal alır ve gider.

Abdullah Efendi birikmiş tüm bu bal borçlarını arkadaşına öder ve “Bu kişi tekrar geldiğinde “Bizim Abdullah Efendiye layık evsafta balımız yok evladım.” diyerek onu gönderirsiniz der. O da zaten bir kaç kez bu cevabı duyunca durumu anlar.”

Evet, ne güzel yaşayan bir edeb örneği. Sıcağı sıcağına oraya gelmişken o kişiyi yakalatıp ceza verdirmiyor veya paylayıp mahcup etmiyor ve sorunu suhuletle,  kişinin ayıbını da yüzüne vurmadan hallediyor.

İşte bir önceki yazımızda Peygamberimiz aleyhisselamın güzel hallerini örnek almış kendisi de örnek bir tavır! Böyle örnek insanların ve örnek hâllerin çok olduğu bir toplumda iyilik elbette hızla çoğalır ve zamanla olaydaki o gözü açık kimse bile insafa gelip bütün yanlışlarından dönebilir…

Konumuz çok tafsilatlı. Müsadenizle mevcut durumun analizine bir sonraki yazımızda devam edelim.

Allah’a emanet olun.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.