fatih ünlü iyilik eden iyilik bulur

Fatih ÜNLÜ – 15 Nisan 2024

 

Belki bu ömrümüzün sonbaharıdır. Belki yarın buradan göçüp gitme zamanıdır. Belki uzun yıllar daha buralarda Mü’min ve mesut yaşayacağızdır…

Belki bu beldelerin emaneti bize verilir. Belki de emaneti alan “emin” insanlara yardımcılar olmamız gerekir.

Her nerede ve her ne hâlde olursak olalım, Allah bize hep iyilikler versin, hayırlar ihsan eylesin. Çünkü hâlleri en güzel hâle çeviren ancak O’dur.” *

Bu güzel girişten mülhem biz de şöyle diyebiliriz:

Belki yaşadığımız bu günler ömrümüzün son demleridir, belki biraz sonra ağır bir kalp krizi ya da başka  bir sebeple bu dünyayı terk edeceğizdir.

Belki de  verdiğimiz bir sadaka vesilesi ve mahza Allah’ın fazl-ı lütfuyla şu an ömrümüze ömür katılmıştır. Katılmıştır da bu fani yurtta uzun yıllar daha eşrefi mâhluk sırlarını keşfe devam edeceğizdir…

Evet, hayatın mebdei ve müntehası Allah’tandır.  Biz Allah bizi var ettiği için varız ve O yaşattığı sürece de hayattayız.  Hayatımız o kadar ince örgülerle örülü ki o örgülere, o sebeplere mutlak güvenmemiz akıl kârı olmaz. Biz mutlak manada ancak onları bize bahşeden Allah’a güveniriz. Bizi yoktan yaratan ve bu sureta zayıf bağlarla bize güçlü bir hayat bahşeden O’dur.

Ve ecel vakti geldiğinde bizi bu dünyadan başka bir âleme alacak olan da O’dur. O vakit bu güzel hayat, daha güzel ve ebedi bir hayata dirilmek üzere bu dünya ufkunda son bulacaktır.

Vakti değişse de bu dünyadan mutlak ayrılık olan ecelin hakikati değişmez. Ayrılık, daha doğru bir deyişle kavuşma ve beklenen vuslat anı olan ecel, eninde sonunda gelir,  her kulun kapısına dayanır.

Kuran- Kerim’de Nisa Suresinin 78. Ayet-i Kerimesinde mealen şöyle buyurulur:

“Her nerede olursanız ölüm size yetişir; velev ki eflake ser çekmiş muhkem  burçlarda da olsanız.”

Fani olan fena bulur. Bu fani hayat da bir gün mutlak sona erer ve ecel muhakkak gelir. En kutlu insanlar olan Peygamberlere bile gelmiştir.

Aziz Mahmut Hüdayi hazretleri der ki:

Kim umar senden vefâyı
Yalan dünyâ değil misin
Muhammed-i Mustafâ’yı
Alan dünyâ değil misin?

. . . . .

Eğer şâh ü eğer bende
Her kişiyi salan bende
Kimse mekân tutmaz sende
Vîrân dünyâ değil misin?

En keskin hakikatlerden birisi olan ölüm birçok edebi eserde de kendine ayrı bir yer bulmuştur. Bu cümleden, Cahit Sıtkı Tarancı “Otuzbeş Yaş” şiirinde şöyle der:

Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanmadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.

Ölüm görünüşte “uyuyup da uyanmamak” gibidir ama aslında sonsuz bir alemde yeniden uyanış ve bu dünya uykusundan gerçek dünyaya geçiştir. Bu hakikati başta Peygamber efendimiz  aleyhisselam birçok büyük insan çok veciz bir şekilde ifade etmişlerdir.

“İnsanlar uykudadırlar, öldükleri vakit uyanırlar.” hadis-i şerifini hatırlayalım.

Mevlana hazretleri de çocuğun ana rahminden dünyaya geldiğinde yeni ve olağanüstü bir aleme gözünü açması gibi insanın da öldüğünde varlığının  o  ebedi hak alemine açılacağını  ifade eder…

Bu anlamda ölüm bir tür yeniden doğuştur. Ve ölümün birçok farklı yüzü vardır. Ölümün bir yüzü dehşetli ve soğuktur. Bir yüzü de yakın bir dost gibi sevimli ve munistir.

Ölümün farklı yüzlerini de ikinci yazımızda ele almaya çalışalım, müsaadenizle. Çünkü -ara ara- yazıların bazen çok uzadığı yönünde şikayetler alıyoruz.

Allah’a emanet olun.

===

* Abdullah Bera Yıldız. Yayına hazırlanan “Tüm Ümitlerin Allah’a Bağlandığı Makam” adlı kitabından.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.