Çivisi Çıkmış Bir Dünyada Bize Düşen

rabia yavuz

Rabia YAVUZ – 23 Ekim 2023

 

Son haftalarda Filistin’de yaşanan soykırım dünyanın gözü önünde yıllardır olduğu gibi tekrar ve tekrar yaşanıyor. Yıllardır yaşanmakta olan zulmün şiddeti ve sıklığı artınca ancak gözlerimiz yeniden bölgeye dönüyor ama dikkatlerimiz nerede ondan emin olmak kolay değil. Ölümün ve yıkımın bu kadar hızlı ve yakından takip edildiği bir çağ daha önce hiç olmamıştı. Her haberle birlikte sadece izlemenin ve bir şey yapamamanın çaresizliğini daha derinden hissediyoruz. Her haberle beraber bir boşluk açılıyor içimde. O boşluktan bana bakan çaresizlik hızlıca suçluluğa dönüşüyor. Üstelik bunu geç fark ediyorum.

 

Her kayıp bir yanıyla yaşayanlara hayatta olma suçluluğu bırakabilir. Hepimiz endişe, korku, çaresizlik, karamsarlık, suçluluk ve öfke gibi birçok duyguyla baş başayız son günlerde. Duygular farklı ve geçişli olsa da benim terapi odasında gözlemlediğim en yoğun kişisel deneyim; kendini suçlama. Ne için mi? Hayatta olduğu için; yiyecek yemeği, kalacak evi, gidecek hastanesi ya da okulu olduğu için. Kendimizi suçladığımızda ise yorgunluk, iştahsızlık, aşırı uyuma ya da uykusuzluk gibi birçok tepki geliştirebiliyoruz. Kendini suçlama tuzağı bizi bir kısır döngü içine hapseder bu duygu düşünce ve davranış silsilesi içinde.

 

Hem terapide hem kendi hayatımda faydasını gördüğüm şey ise; duygularımızı paylaşmak. Duygularımızı bastırmadan bize ne söylediklerini duymak. Buna sadece kendimizin değil etrafımızdakilerin de ihtiyacı var. Dinlemeye, konuşmaya ve paylaşmaya başladığımızda göreceğiz ki; elbette böylesine korkunç bir zulüm yaşanırken kendimizi çaresiz ve endişeli hissedebiliriz. Ben kötülüğün bu kadar yaygınlaştığı bir dünyada kendimi çaresiz hissettiğimde Boşnak halkının lideri Aliya İzzetbegoviç’in cümlelerinde güç bulurum. Yeryüzündeki en acımasız soykırımlardan birini yaşamış Boşnak halkının lideri diyor ki: “Tuhaftır ama insanoğlunun kötülükle savaşı kazanması mümkün değildir, tarih bize öğretmiştir ki kötülükle savaş kazanılabilecek bir savaş değildir. Buna rağmen insanoğlu kötülükle savaşmak zorundadır, zira şerefi oradadır. İnsanoğlunun şerefi kötülükle savaşmasındadır”. Bilge liderin de dediği gibi insan kötülükle savaşı kazanamayacağını bile bile şerefini korumak için bu mücadeleden vaz geçmemelidir. Zulmün ve kötülüğün bizi çaresiz, bedbin ya da edilgen bir halde bırakmasını istemiyorsak gücü, sabrı, direnişi belki de devşireceğimiz yer şerefimiz olacaktır. İnsan olmanın ve insan kalabilmenin mücadelesinin şerefi.

İlginizi çekebilir!  Sosyal Yardımların Finansmanı için Türkiye Zekât Fonu

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

Rabia YAVUZ – 23 Ekim 2023

 

Son haftalarda Filistin’de yaşanan soykırım dünyanın gözü önünde yıllardır olduğu gibi tekrar ve tekrar yaşanıyor. Yıllardır yaşanmakta olan zulmün şiddeti ve sıklığı artınca ancak gözlerimiz yeniden bölgeye dönüyor ama dikkatlerimiz nerede ondan emin olmak kolay değil. Ölümün ve yıkımın bu kadar hızlı ve yakından takip edildiği bir çağ daha önce hiç olmamıştı. Her haberle birlikte sadece izlemenin ve bir şey yapamamanın çaresizliğini daha derinden hissediyoruz. Her haberle beraber bir boşluk açılıyor içimde. O boşluktan bana bakan çaresizlik hızlıca suçluluğa dönüşüyor. Üstelik bunu geç fark ediyorum.

 

Her kayıp bir yanıyla yaşayanlara hayatta olma suçluluğu bırakabilir. Hepimiz endişe, korku, çaresizlik, karamsarlık, suçluluk ve öfke gibi birçok duyguyla baş başayız son günlerde. Duygular farklı ve geçişli olsa da benim terapi odasında gözlemlediğim en yoğun kişisel deneyim; kendini suçlama. Ne için mi? Hayatta olduğu için; yiyecek yemeği, kalacak evi, gidecek hastanesi ya da okulu olduğu için. Kendimizi suçladığımızda ise yorgunluk, iştahsızlık, aşırı uyuma ya da uykusuzluk gibi birçok tepki geliştirebiliyoruz. Kendini suçlama tuzağı bizi bir kısır döngü içine hapseder bu duygu düşünce ve davranış silsilesi içinde.

 

Hem terapide hem kendi hayatımda faydasını gördüğüm şey ise; duygularımızı paylaşmak. Duygularımızı bastırmadan bize ne söylediklerini duymak. Buna sadece kendimizin değil etrafımızdakilerin de ihtiyacı var. Dinlemeye, konuşmaya ve paylaşmaya başladığımızda göreceğiz ki; elbette böylesine korkunç bir zulüm yaşanırken kendimizi çaresiz ve endişeli hissedebiliriz. Ben kötülüğün bu kadar yaygınlaştığı bir dünyada kendimi çaresiz hissettiğimde Boşnak halkının lideri Aliya İzzetbegoviç’in cümlelerinde güç bulurum. Yeryüzündeki en acımasız soykırımlardan birini yaşamış Boşnak halkının lideri diyor ki: “Tuhaftır ama insanoğlunun kötülükle savaşı kazanması mümkün değildir, tarih bize öğretmiştir ki kötülükle savaş kazanılabilecek bir savaş değildir. Buna rağmen insanoğlu kötülükle savaşmak zorundadır, zira şerefi oradadır. İnsanoğlunun şerefi kötülükle savaşmasındadır”. Bilge liderin de dediği gibi insan kötülükle savaşı kazanamayacağını bile bile şerefini korumak için bu mücadeleden vaz geçmemelidir. Zulmün ve kötülüğün bizi çaresiz, bedbin ya da edilgen bir halde bırakmasını istemiyorsak gücü, sabrı, direnişi belki de devşireceğimiz yer şerefimiz olacaktır. İnsan olmanın ve insan kalabilmenin mücadelesinin şerefi.

İlginizi çekebilir!  Bölgesel çatışmalar zaten başlamış

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

rabia yavuz

Rabia YAVUZ – 23 Ekim 2023

 

Son haftalarda Filistin’de yaşanan soykırım dünyanın gözü önünde yıllardır olduğu gibi tekrar ve tekrar yaşanıyor. Yıllardır yaşanmakta olan zulmün şiddeti ve sıklığı artınca ancak gözlerimiz yeniden bölgeye dönüyor ama dikkatlerimiz nerede ondan emin olmak kolay değil. Ölümün ve yıkımın bu kadar hızlı ve yakından takip edildiği bir çağ daha önce hiç olmamıştı. Her haberle birlikte sadece izlemenin ve bir şey yapamamanın çaresizliğini daha derinden hissediyoruz. Her haberle beraber bir boşluk açılıyor içimde. O boşluktan bana bakan çaresizlik hızlıca suçluluğa dönüşüyor. Üstelik bunu geç fark ediyorum.

 

Her kayıp bir yanıyla yaşayanlara hayatta olma suçluluğu bırakabilir. Hepimiz endişe, korku, çaresizlik, karamsarlık, suçluluk ve öfke gibi birçok duyguyla baş başayız son günlerde. Duygular farklı ve geçişli olsa da benim terapi odasında gözlemlediğim en yoğun kişisel deneyim; kendini suçlama. Ne için mi? Hayatta olduğu için; yiyecek yemeği, kalacak evi, gidecek hastanesi ya da okulu olduğu için. Kendimizi suçladığımızda ise yorgunluk, iştahsızlık, aşırı uyuma ya da uykusuzluk gibi birçok tepki geliştirebiliyoruz. Kendini suçlama tuzağı bizi bir kısır döngü içine hapseder bu duygu düşünce ve davranış silsilesi içinde.

 

Hem terapide hem kendi hayatımda faydasını gördüğüm şey ise; duygularımızı paylaşmak. Duygularımızı bastırmadan bize ne söylediklerini duymak. Buna sadece kendimizin değil etrafımızdakilerin de ihtiyacı var. Dinlemeye, konuşmaya ve paylaşmaya başladığımızda göreceğiz ki; elbette böylesine korkunç bir zulüm yaşanırken kendimizi çaresiz ve endişeli hissedebiliriz. Ben kötülüğün bu kadar yaygınlaştığı bir dünyada kendimi çaresiz hissettiğimde Boşnak halkının lideri Aliya İzzetbegoviç’in cümlelerinde güç bulurum. Yeryüzündeki en acımasız soykırımlardan birini yaşamış Boşnak halkının lideri diyor ki: “Tuhaftır ama insanoğlunun kötülükle savaşı kazanması mümkün değildir, tarih bize öğretmiştir ki kötülükle savaş kazanılabilecek bir savaş değildir. Buna rağmen insanoğlu kötülükle savaşmak zorundadır, zira şerefi oradadır. İnsanoğlunun şerefi kötülükle savaşmasındadır”. Bilge liderin de dediği gibi insan kötülükle savaşı kazanamayacağını bile bile şerefini korumak için bu mücadeleden vaz geçmemelidir. Zulmün ve kötülüğün bizi çaresiz, bedbin ya da edilgen bir halde bırakmasını istemiyorsak gücü, sabrı, direnişi belki de devşireceğimiz yer şerefimiz olacaktır. İnsan olmanın ve insan kalabilmenin mücadelesinin şerefi.

İlginizi çekebilir!  Üniversite Senin Neyine Vesayet!

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.