Bercan TUTAR – 19 Aralık 2023
İşgalci ve sömürgeci bir mantıkla Filistin’i haritadan silmek için 75 yıldır her türlü Nazizmi, vahşet ve barbarlığı uygulayan Siyonist İsrail rejimi ve destekçisi Batılı ülkelerin planları akamete uğruyor. 7 Ekim’den bu yana “Hamas’ın sadece ismi kalacak. Hamas’a ait ne varsa tarihten silinecek” diyerek Gazze’ye yönelik soykırım saldırılarına başlayana İsrail, umduğunu bulamadı. Tam tersiyle karşılaştı.
Gündemden neredeyse düşen Filistin devleti meselesi yeniden dünyanın bir numaralı hedefi haline gelirken ‘yetimler ordusu’ Hamas sadece Gazze’de değil bütün Filistin’de halkın en büyük savunucusu ve temsilcisi konumuna yükseldi.
Hamas’ın direnişi ve Gazze halkının iradesinin kırılamayışı İsrail’in Filistin’de 1948’den bu yana devreye soktuğu işgal ve etnik temizlik planlarını çökertiyor. İşgalin 75’inci yılında ve Gazze’ye yönelik saldırıların ise 75’inci gününde İsrail ve destekçisi batılı Siyonaziler her yönden sıkışmış durumda.
Çünkü Middle East Eye’dan Farid Tamallah’ın da geniş bir şekilde dile getirdiği gibi İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarında temel politikası Filistinlileri sistematik şekilde sınıflandırmak yoluyla birbirinden ayrıştırmaya, bölmeye ve asimilasyona uğratmaya dayanıyordu.
Ne var ki 75 yıldır İsrail’in Filistinlileri kontrol etmeye ve bölmeye yönelik onlarca yıllık sınıflandırmaya dayalı soykırım politikası Hamas’ın 7 Ekim’deki Aksa Tufanı taarruzu ile hezimete uğradı.
İsrail ve destekçileri hep şimdiye kadar ‘Hamas ile savaştıkları’ manipülasyonuna başvuruyordu. Ancak Hamas’ın bulunmadığı Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da da devreye giren etnik temizlik ve soykırım planları İsrail zulmünün sadece Hamas’ı değil bütün Filistinlileri kapsadığını bir kez daha deşifre etti.
Hamas ile savaştığını söyleyen İsrail’in bebekleri, kadınları ve yaşlıları ayırım gözetmeden topluca katletmesi; Filistinli aileleri evleriyle birlikte topluca yok etmesi; hastaneleri ve okulları bombalaması; alt yapıyı tahrip etmesi; su, elektrik, gıda ve ilaca izin vermemesi; Siyonazilerin ‘Biz Hamas ile savaşıyoruz’ iddialarını kökünden çürüttü.
İsrail ve Batılı destekçilerinin gerçek yüzlerinin ortaya çıkması İsrail hükümetlerinin uzun süredir devam eden Filistinlileri bölmek ve aralarında rekabet yaratmak için sınıflandırma projesine de ağır darbeler indirdi.
Onlarca yıldır İsrail işgal rejimi Filistinlileri farklı kategorilere ayırıyor, onları İsrail’in güvenlik sistemine tabi tutuyor ve onları ortak bir siyasi amaç doğrultusunda tek bir millet şuuruyla birleştirebilecek iradeyi hedef alarak ulusal dokuyu parçalamaya çalışıyor.
Oysa İsrail saldırganlığıyla karşı karşıya kalan Filistinliler arasında hiçbir ayrım yok. İşgalci İsrail yönetimi sistematik soykırım için Filistinlileri dört kategoriye ayırıyor.
1) İlk kategori, 1948 Filistinlileri veya İsrail’in kullanmayı sevdiği isimle ‘İsrailli Araplar’ kategorisi. Bunlar İsrail vatandaşlığına sahip.
2) İkinci kategori Doğu Kudüs’teki Filistinliler. Bunlara Kudüslüler deniliyor.
3) Üçüncü kategori Batı Şeria’daki Filistinliler. Bunlara ‘işgal altındakiler’ deniliyor.
4) Dördüncü kategoride ise ‘Gazzeliler’ diye isimlendirilen Filistinliler yer alıyor.
Bu sınıflandırma ve kategorizasyon özellikle Filistinliler arasında herhangi bir sosyal, politik veya ekonomik iletişimi engellemek için tasarlandı. Böylece Filistin halkının adı yok sayılarak sonra da Filistin’in ulusal iradesini yok etmeyi hedefleyen soykırım, asimilasyon, işgal ve etnik temizlik stratejisi devreye sokuldu.
İki milyondan fazla Filistinli İsrail vatandaşlığına sahip ve 1948’deki Nakba sırasında topraklarında kalan yerli Filistinlilerin torunları. Bu Filistinlilerle Batı Şeria ve Gazze’de yaşayanlar arasında evlilikler 2003’ten bu yana yasak.
İkinci kategorideki Filistinliler ‘Kudüslüler’ diye niteleniyor, İsrail’in 1967’de Kudüs’ü işgal etmesinden önce Kudüs’te yaşayan Filistinliler bunlar. İsrail yasalarına göre onlar “yerleşiktir” ve Kudüslüler ama vatandaş değiller. Ellerinde, Kudüs’te ikamet etmelerine ve İsrail ile Batı Şeria’da seyahat etmelerine olanak tanıyan mavi bir Kudüslü kimlik kartı taşıyorlar. Ürdün pasaportu ve yurt dışına seyahat etmelerine olanak sağlayan ‘laissez-passer’ adı verilen İsrail seyahat belgesi de bulunuyor. Kudüslülerin herhangi bir Filistin belgesini taşımaları yasak.
Başka bölgelerden gelen Filistinlilerle evlenen Kudüslülerin eşleriyle Kudüs’e yerleşmelerine de izin verilmiyor. Bu tür sebeplerden dolayı oturma izninden mahrum bırakılan çok sayıda insan var.
İsrail’in üçüncü kategorisinde yer alan ve işgal altındaki Batı Şeria’da yaşayan Filistinliler ise Filistin Yönetimi tarafından verilen yeşil bir kimlik kartına sahipler. Batı Şeria’daki İsrail Sivil İdaresi tarafından verilen özel ve geçici izinler haricinde Kudüs de dahil olmak üzere Yeşil Hatt’ın ötesindeki 1948 topraklarında ikamet etmeleri veya bu topraklara girmeleri yasak.
Üstelik çok sınırlı izinler ve sıkı koşullar dışında Gazze Şeridi’ne girmelerine de izin verilmiyor. Bu doğrudan Gazze ve Batı Şeria’daki Filistinliler arasında büyük siyasi, ekonomik ve sosyal bölünmelere yol açıyor. Batı Şeria’daki Filistinliler yurt dışına İsrail havalimanlarından seyahat edemiyorlar ancak İsrail’in doğrudan kontrolü altındaki Ürdün sınır kapısı olan Allenby Köprüsü’nden geçmek zorundalar.
Son olarak, farklı Filistinli gruplar arasında Gazze Şeridi’nde rehin alınan 2,3 milyon Filistinli en sıkı kısıtlamalar altında yaşıyor. 2007’den bu yana boğucu bir ablukayla ve on binlerce kişinin hayatına mal olan çok sayıda İsrail saldırısıyla karşı karşıya kaldılar.
Gazze halkının Filistin Yönetimi tarafından verilen bir Filistin kimlik kartı ve Filistin pasaportu var. Çok az istisna ve sınırlı izinler dışında Yeşil Hatt’ın ötesine veya Batı Şeria’ya seyahat etmeleri yasaktır. Mısır sınırındaki Refah kapısı aracılığıyla dış dünyaya bağlanıyorlar. Bu sınır kapısı, kuşatmanın başladığı 2007 yılından bu yana Mısırlı yetkililer tarafından düzenli olarak kapatılıyor.
Resmi bir yasal kısıtlama olmamasına rağmen Gazze halkı pratikte Batı Şeria’daki Filistinlilerle evlenemiyor çünkü oraya gidemiyorlar. Aynı zamanda Batı Şeria sakinlerinin Gazze’ye girmesine de izin verilmiyor.
Hareket özgürlüğü hakkı gasp edilen Gazzeliler ‘güvenlik blokajı’ altına alınıyor. İsrail’in sınıflandırmaları o kadar aşırı ki “sınıflandırma içinde sınıflandırma” var. Bunun bir örneği, Batı Şeria’da direniş ceplerinin oluştuğu Cenin ve Nablus gibi belirli şehirleri hedef alınmasıdır. İsrail güçleri bu şehirlere şiddetli baskınlar ve askeri saldırılar düzenleyerek yaşayanların tamamını toplu cezalandırmaya tabi tutuyor.
Öte yandan İsrail, Filistin yönetimine yakın bazı isimlere siyasi, güvenlik, sosyal ve ekonomik durumlarına göre bazı ayrıcalıklar sağlıyor. ‘VIP Filistinliler deniliyor bunlara. Bunlara İsrail’e girmelerine ve Ben Gurion Havaalanı’ndan yurtdışına seyahat etmelerini sağlayan kartlar veriliyor. Özel muamele görüyorlar ve seyahat ederken kontrol noktalarında ve geçiş noktalarında Filistin nüfusunun geri kalanından ayrı bir hattan geçiyorlar.
Ayrıca İsrail de “BMC” denilen “İş Adamı Kartı” taşıyan Filistinliler de var. Filistinli büyük yatırımcılara ve iş adamlarına veriliyor bu kartlar. Bu kartla İsrail’e girme ve Tel Aviv havaalanında seyahat etme hakkı tanınıyor. BMC kart sahipleri, örneğin kişisel araçlarıyla İsrail’e girme hakkı da dahil olmak üzere, sınıflandırma sistemindeki en yüksek ayrıcalıklara sahip kesim olarak biliniyor.
İsrail, kapsamlı sınıflandırma politikasıyla Filistin’in sosyal dokusunu parçalamak ve halkını bölünmüş halde tutarak ulusal bilincini yok etmek istedi. Ancak Hamas’ın yetimler ordusu Siyonistlerin bu 75 yıllık planlarını tuzla buz etti. Parçaladıkları ve işgal ettikleri Filistin ruhu yeniden canlandı ve yeniden daha gür şekilde bütünleşti. Şimdi Filistin halkı daha da kenetlenerek bir bütün olarak İsrail’in işgal ve soykırım politikalarına karşı direniyor. Dünyadan da büyük destek görüyorlar. Hâsılı kelam, Filistin’e ve Filistinlilere karşı devreye sokulan bütün barbar ve şeytani planlar bir bumerang gibi İsrail’e ve destekçisi Batı’ya geri dönüyor.