Bercan TUTAR – 16 Nisan 2024
İran misillemesiyle şirazeden çıkanlar!
Tahran’ın saldırısı sanıldığı gibi İsrail’i güçlendirmedi onu ve Batılı ortaklarını daha da zayıflattı
İran’ın İsrail’e yönelik misillemesi sadece Gazze’nin değil kendini yerli ve milli olarak pazarlayan ulusal medyamızın büyük bir kısmının da Siyonazi zihniyetinin ve ideolojisinin işgali altında olduğunu ortaya çıkardı.
İran-İsrail gerilimini uluslararası jeo-politik dengelerin merceği yerine “havai fişek gösterisi, tiyatro ve karşılıklı oyun” diye pazarlayıp İran’a dair kinlerini kusmada sınır tanımayan bazı kalemler Siyonist sosyal medya trollerini aratmayan yorum ve tarafgirlikleriyle dikkat çekti.
Yerli Amerikan gramofonlarımızın en büyük gerekçesi İran’ın sonuçsuz, etkisiz, yetersiz ve kontrollü hatta onların deyişiyle söylersek danışıklı saldırısının İsrail’in önünü açarak küresel çapta dibe vurmuş Netanyahu karşıtı algıyı bertaraf etmesi, Gazze’deki barbarlığı unutturup soykırım suçlusu İsrail’i yeniden kurban ve mağdur konumuna yükseltmesiydi.
Beyni ve aklı Batı’nın narkotik kavramlarıyla uyuşmayanların bu Siyonazi propagandasına teslim olması ve bunun maşası haline gelmesi elbet imkânsızdı. Bu durum basitçe İran’ın bazı konulardaki yanlışlarına duyulan tepkiyle açıklanacak kadar basit de değil. İran karşıtı bu çıkarımlar, Tahran ile Ankara’nın Suriye, Irak, Azerbaycan, Yemen, Ermenistan, Erbil, PKK ve YPG gibi konularda yaşadığı görüş ayrılıkları veya rekabet ile de açıklanamayacak kadar derin bir ideolojik körlüğe veya düşmanlığa işaret ediyor.
Bazı kalemler neredeyse İran’ı Gazze’deki soykırımda İsrail’in işbirlikçisi ilan edecek kadar ileri gitti. Bu saldırlar ve saldırı dili İran’ın yedinci ayına giren Gazze’deki soykırım sürecince izlediği ikircikli ve hayal kırıklığı yaratan pasif tavrıyla da meşrulaştırılamaz.
Evet, İran’ın milli siyasetimizle örtüşmeyen birçok yanlışı var. Evet, İran’ın ümmet anlayışımıza ters gelen yüzlerce hatası var. İçeride ve etkin olduğu Yemen, Irak, Suriye, Lübnan ve hatta Afganistan’da Şii milliyetçiliğine ağırlık veren jeo-politik bir duruş sergileyen İran, Sünni İslam dünyasına karşı ise Filistin ve Kudüs davasını kullanışlı bir koz olarak devreye sokan bir strateji izliyor.
Oysa her şeyden önce İran’ın İsrail’e eğer Gazze’de ateşkes kabul edilirse misilleme hakkından vazgeçeceğini bildirdiğini herkes unutmuş gibi. Bu teklif İsrail tarafından kabul edilmedi.
İran’a saldırmak için Siyonist olmanın lüzumu yok. Vuracaksanız, eleştirecekseniz İran’ı Batı’ya ve İsrail’e hizmet etmeden vurun. Siyonazileşmeden onların taşeronluğuna soyunmadan eleştirin.
Burada şunu da vurgulamak gerekir ki bazı sert eleştiriler de iyi niyetli beklentilerin karşılanmamasından kaynaklanan ve masum görülebilecek türdendi. İran’ın İsrail’in barbarlıklarına esaslı bir yanıt vermesini bekleyenler hayal kırıklığı yaşadı. Dağ adeta fare doğurdu. Saldırının yeri, zamanı ve nasıl yapılacağı konusunda ABD’nin bilgilendirilmesi de büyük bir tepkiye yol açtı.
Fakat bu yine de İran’ın da İsrail gibi lanetlenmesini gerektirmez. İsrail ve İran’ı eşitleyen bir bakış açısı nereden bakılırsa bakılsın Siyonist anlayışın izlerini taşır.
Oysa yapılması gereken reel-politik açıdan bu misillemenin analiz edilmesiydi. Zira komplocu ve ideolojik bakış açısı sadece tek neden ve tek sonuçtan ilerler. Tek bir bakışı genelleştirir veya ajite eder. Farklı faktörleri, dinamikleri, imkân ve kabiliyetleri göz ardı eder. Çünkü analiz çok faktörlü nedenler ve sonuçlar değerlendirmesidir.
Duygusal, ideolojik ve Batılı akıl yerine farklı dengelere dayalı bir analitik akılla hareket edersek Siyonist mantığın bize dayattığı görsellere ve çarpıtılmış istatistiki verilere dayalı optik rasyonaliteyi aşarak bize ait bir yoruma ve değerlendirmeye ulaşabiliriz.
Bu açıdan bakılırsa İran’ın yetersiz görülen ve eleştirilen misillemesi her şeyden önce İsrail’in kendisini savunmak için başkalarına ihtiyacı olduğunu ve nasıl karşılık vereceğini seçme özgürlüğüne sahip olmadığını gösterdi. Bu bağlamda misilleme İsrail’in dokunulmazlığına son vererek Batı’nın caydırıcılığına ağır bir darbe indirdi.
İsrail’in 2 Nisan’da Şam elçiliğinde öldürdüğü Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahedi’yi Hamas’ın 7 Ekim 2023’teki Siyonist mitolojiyi alt üst eden Aksa Tufanı saldırısının arkasındaki isim olarak gördüğünü ve bu nedenle hedef aldığını da unutmayalım. Buna rağmen İran, eğer Gazze’de ateşkes sağlanırsa Zahidi’nin intikamını almayacaklarını ve misillemeden vazgeçeceklerini söyledi. İsrail’in buna yanıtı 10 Nisan’da Hamas lideri İsmail Heniyye’nin üç oğlu ve dört torununu öldürerek yanıt vermek oldu.
Yani Gazze’deki soykırımı tırmandırmakta ve ateşkese yanaşmamakta kararlı bir İsrail var karşımızda. İran’ın misillemesi bu bağlamda birçok Batılı analizci tarafından bizim yerli analistlerin aksine İsrail’e bir gözdağı olarak okunuyor.
Tam da dışarıda ve içeride Netanyahu’nun liderliğine karşı muhalefetin arttığı, baş destekçisi ABD Başkanı Joe Biden ile arasındaki görüş ayrılıklarının artık gün yüzüne çıktığı, İsrail yanında ABD’nin de hızla dünya kamuoyunun desteğini kaybettiği, Tel Aviv’in Batı’da bile dışlanmış bir devlet haline geldiği ve rehinelerin canlı olarak geri gönderilmesini sağlayacak bir anlaşma yapılması yönünde gerçek bir ateşkes baskısının arttığı bir dönemde İsrail, İran’ın Suriye’deki elçiliğine saldırdı.
Bazı eleştirmenlerin de dile getirdiği gibi İsrail’in, varlığı için savaştığı mitini sürdürmek için bir kez daha kurbanı oynaması gerekiyordu. Netanyahu’nun bunun ne anlama geldiğini çok iyi bilerek kumar oynadığı konusunda herkes hemfikir.
Ancak bütün bunları bilen ve gören ABD, İran misillemesinde yine de İsrail’i desteklemek zorundaydı. ABD, Netanyahu’nun ne yaptığını da biliyordu. Çünkü İsrail Amerika’yı son 14 yıl içinde en az üç kez İran’a yönelik bir saldırıya sürüklemeye çalıştı.
Bu nedenle ABD, İranlılara doğrudan saldırıyla hiçbir ilgilerinin olmadığını ve bunu yalnızca uçaklar havadayken bildiklerini söyledi. İran zamanını bekledi. Rusya’nın konsolosluk saldırısını kınayan açıklamasının ABD, İngiltere ve Fransa tarafından veto edilmesiyle Güvenlik Konseyi’nde yaşananlardan sonra harekete geçti İran. Bir kez daha Gazze’de ateşkes olması halinde İsrail’i vurmayacağını söyledi. Bu da göz ardı edildi.
Saldırı zamanı geldiğinde ABD’ye ve bölge ülkelerine önceden bilgi verildi. Çünkü İran’ın topyekûn bir savaşı tetiklemeden çok İsrail’i doğrudan vurabileceğine dair bir emsal oluşturmaktı.
İsrail’i vurabileceğini göstermek istiyordu. ABD’ye, İran’ın Körfez’de kalıcı olan ve Hürmüz Boğazı’nı kontrol eden bir güç olduğunu anlatmak istiyordu. İsrail’e boyun eğen her Arap rejimine aynı şeyin kendilerinin de başına gelebileceğini anlatmak istiyordu.
Sadece bir avuç roket hedefe ulaştı ama gönderdikleri her mesaj da hem Siyonist rejime hem de destekçisi Batılı Siyonazilere iletildi. Bu nedenle İran’ın misillemesi her açıdan bir stratejik başarıydı ve İsrail’in bölgedeki Amerikan jandarması rolüne zarar verdi.
Önceden haber verilen saldırı ABD’ye de verilen bir mesajdı. İsrail’e balistik füzelerle saldıran İran Batı’nın bölgedeki hedeflerine de saldırabilecek kabiliyette olduğunu gösterdi.
Bazı yorumcular da İran’ın haber vermeden bir saldırı gerçekleştirmesi halinde sonucun çok farklı olacağına işaret ediyor. İsrail’in İran’ın insansız hava araçlarını düşürmesine ABD, İngiltere, Fransa ve Ürdün yardım etti. Buna kimileri Suudi Arabistan ve Mısır’ı da ekliyor.
Neredeyse Batı ve Ortadoğu bloku aynı anda büyük ve maliyetli bir savunma ittifakıyla hareket etti. Bunun karşılığında ise İran 170 ucuz insansız hava aracını kullandı ve 30 seyir füzesinden 25’i İsrail tarafından düşürüldü. Onlar yemdi. Asıl silahlar balistik füzelerdi ve bunların da büyük kısmı Batı ülkeler tarafından düşürüldü. Balistik füzelerin çok az bir kısmı İsrail’in savunmasını aşarak güney İsrail’deki Nevatim hava üssünü vurdu.
İsrail askeri sözcüsü Daniel Hagari, füzelerin hafif yapısal hasara yol açtığını söyledi. Hiçbir zaman gerçek hasarı bilemeyeceğiz ama İran’ın vekil güçlerini kullanmadan İsrail’deki hedefleri uzaktan vurabilecek kapasiteye sahip olduğu mesajı önemliydi.
Ayrıca kullanılan silahlar gerçek ateş gücünün ucuz birer örneğiydi. İran aynı şeyi ABD’ye ve bölgedeki müttefiklerine yapabileceğinin de işaretini vermiş oldu bu saldırıyla.
Çaresiz kalan Netanyahu İran’a saldırırsa ABD ile zayıf ilişkisi daha da kötüye gidecek. ABD İran ile savaş istemiyor. Çünkü ABD otuz yıl içinde beşinci kez dış politikanın önemli bir direğinin ellerinde ufalanacağına inanıyor.
Çünkü İran’da savaş ile rejimi değiştirme girişiminin de Afganistan’da Taliban’ı devirme stratejisi, Irak işgali, Libya’da Muammer Kaddafi’yi devirme projesi, Beşar Esad’ı devirme ve İsrail’in işgaline destek kararı ile Gazze’yi ilhak planı gibi fiyaskoyla sonuçlanmasından korkuyor ABD.
İran’ın 13 Nisan’daki saldırısından sonra İsrail’in yaptığı en aptalca şey, Ürdün hava kuvvetlerinden aldıkları ve insansız hava araçlarını ve seyir füzelerini düşürmelerine yardımcı olan işbirliğini kamuoyu önünde övmekti.
İsrail gerçek müttefikleri olduğu gerçeğini kutluyor olabilir, ancak bunu yaparak dostlarının meşruiyetini ölümcül bir şekilde baltalıyor.
Sonuç olarak çok eleştirilen İran misillemesi sanıldığı gibi İsrail’i güçlendirmedi. Onu daha da zayıflattı. ABD, İsrail’e ilk kez karşılık vermemesini söyledi. İsrail’in kendisini savunmak için başkalarına ihtiyacı olduğunu ve nasıl karşılık vereceğini seçme özgürlüğüne sahip olmadığını ortaya koydu.
Ayrıca BMGK’da Rusya ve Çin’in İran’dan yana tavır koyması da dokunulmaz İsrail’e dayalı bölgesel dengelerin sarsılacağına işaret ediyor. Olaylara zihinlere zerk edilen Batılı narkotik kavramlar ve emperyal optik rasyonalite kriterlerine göre değil Türkiye, Rusya, Çin ve İran gibi bölgesel statükoya meydan okuyan aktörlerin reel-politik ve jeo-politik stratejilerinin merceğinden bakmakta fayda var.
Yoksa DEAŞ ve Batılı ülkeleri veya Hamas ile İsrail’i denk askeri ve siyasi aktörlermiş gibi ideolojik anlamda eşitleyen emperyalist tuzağa düşeriz. Bu emperyalist tuzağa şimdi de amaçları ve stratejileri bakımından İsrail ve İran’ı eşitleyerek her iki aktörü de aynı nefretle lanetleyen yerli kalemler düşüyor. Ya Amerikan gramofonları olarak bunu bilinçli yapıyorlar ya da birer kullanışlı aptal olarak bu yemi yutuyorlar. Her iki halde de emperyalist stratejinin değirmenine su taşıyorlar.