Gazze’deki soykırımın suçlusu sadece Netanyahu mu?
Bercan TUTAR – 12 Mart 2024
Gazze’de 158 gündür devam eden barbarlık İsrail Başbakanı Netanyahu ile Siyonist İsrail yönetimini de aşan bir mahiyete sahip. El Cezire’de yazan Filistinli Amerikalı hukuk öğrencisi Ahmed Ibsais haklı olarak “Bu Netanyahu’nun savaşı değil, İsrail’in soykırımı” diyor. Gerçekten de Filistin’de tanık olduğumuz tarihte eşi benzeri görülmemiş bu insani felaketin sorumlusu günah keçisi olarak seçilen tek bir lidere indirgenemez. Hatta bu işin arkasında sadece İsrail de olamaz. Batılı liderlerin desteğini de aşan ve içinde bazı Müslüman ülkelerin vurdumduymazlığının da etkisinin bulunduğu yüz karası bir küresel ve kolektif uç ortaklığı söz konusu bu soykırımda. Bu nedenle 7 Ekim 2023’te İsrail ve Batılı destekçileri ilk saldırılarına başlarken vurguladığımız gibi bütün dünyanın yani hepimizin ellerinde Filistinli bebeklerin kanı var.
Suçlu sadece Netanyahu veya Bidenlar olsaydı o zaman on binlerce ölü ve sakat Filistinli çocuğun yürek dağlayan görüntüleri İsrail ve Amerikan kamuoyunda infiale yol açardı. Ancak İsrail kamuoyu çocuklarının cenazelerini plastik poşetlerde taşıyan Gazzeli babaların ya da öldürülen bebeklerinin kanlı ve parçalanmış cesetleri üzerinde ağlayan Gazzeli annelerin videolarından etkilenmiyor.
Enkaz altında kalan aç çocukları ya da insan yapımı bir kıtlığın ortasında yemek zorunda kaldıkları kuşyemlerinden zehirlenen küçük çocukları umursamıyorlar. Cumhurbaşkanları Herzog gibi herkes bütün Gazeliler yok etmek, soykırımda geçirmek istiyor. Hahamları da siyasileri de akademisyenleri ve gazetecileri de kadınları ve erkekleri de İsrail askerlerinden bebek ve kadınlar dâhil bütün Gazellileri öldürmelerini istiyor. Zaten Siyonist ve soykırımcı askerlerin Gazze’de yaptıklarını İsrailli siviller ve işgalci yerleşimciler de Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te yapıyor.
Filistinlileri öldürüp evlerine ve mallarına el koyuyor, dünyanın dört bir yanından gelip ilk ayak bastıkları Filistin’de insanların hayatlarını ve bütün varlıklarını çalıyorlar. İsrailli binlerce sivil açlıktan ölen Filistinlilere hiçbir yardımın ulaşmaması için sınır kapılarında protesto yapıyor, yardım konvoylarının geçişini engelliyor.
Hâsılı kelam, bir bütün olarak İsrail’deki işgalci yerleşimciler ve soykırımcı askerler Benyamin Netanyahu Yahudi siyasetinde yer almadan çok önce Filistinlilerin topraklarını, evlerini ve hayatlarını çalmaya başladı. Filistinliler onun başbakan olmasından çok önce açık hava hapishanelerinde açlık ve işkenceyle öldürülüyordu. İsrail ordusu Filistinlileri taciz etmeye, sakatlamaya ve katletmeye Netanyahu seçildiğinde başlamadı.
İsrail bombaları Gazze’nin her köşesini yok ederken, enkaz altında bebekler ölürken, çocuklar açlıktan ve salgın hastalıklardan kırılırken asıl suçluları görmezden gelip sadece Siyonist ve psikopat siyasi liderlere faturayı kesmek kolaycılığın da ötesinde vicdansızlık ve ahlaksızlıktır.
Yapılan vahşeti aklamak ve meşrulaştırmaktır. Bu soykırımı yapan aktörleri yetiştiren ve bir araya getiren faşist, emperyalist, köleci ve sömürgeci atmosferi yani asıl faktör ve nedenleri görmezden gelmektir. Nedenleri analiz etmeyip sadece sonuçları konuştuğumuzda ise gerçeği ıskalarız. Emperyalist ve soykırımcı Siyonist aklın ve sistemin tuzağına düşeriz.
Netanyahu, Herzog, Biden, Scholz, Macron, Meloni ve Sunak’lar; bu amansız soykırım vahşetinin sadece birer dişlisi. Eğer bataklığı kurutamazsak bu sadist ve psikopat aktörler gider başka manyaklar gelir ve 150 yıl öne başlayan bu sistematik katliamlar kaldığı yerden daha şiddetlenerek devam eder.
Nitekim hep de böyle oldu. Balfour’lar gitti Meir’ler geldi, Gurion’lar gitti Rabin’ler geldi, Şaronlar gitti Netanyahu’lar geldi. Batılı liderler için de aynı şey geçerli. Clinton’lar gitti Bush’lar ve Obama’lar geldi, Trump’lar gitti Biden’lar geldi.
Görüldüğü üzere aktörler değişse de değişmeyen tek şey işgal, kan, sürgün, katliam, vahşet ve barbarlıkla beslenen ve büyüyen sömürgeci sistem ile bu sistemin soykırımcı mahiyeti oldu.
O yüzden bedeli sadece aktörlere ve liderlere kesme kolaycılığına veya şuursuzluğuna düşmemek lazım. Bir bütün olarak bu soykırımı doğuran Batılı emperyalist ve sömürgeci akıl ile iklimi mahkûm edip yeryüzünden silmek gerekir. Bu anlayışı ve bu anlayışın yuvası olan bütün bataklıkları kurutmalıyız.
Gazze’de 158 gündür devam eden barbarlık İsrail Başbakanı Netanyahu ile Siyonist İsrail yönetimini de aşan bir mahiyete sahip. El Cezire’de yazan Filistinli Amerikalı hukuk öğrencisi Ahmed Ibsais haklı olarak “Bu Netanyahu’nun savaşı değil, İsrail’in soykırımı” diyor. Gerçekten de Filistin’de tanık olduğumuz tarihte eşi benzeri görülmemiş bu insani felaketin sorumlusu günah keçisi olarak seçilen tek bir lidere indirgenemez. Hatta bu işin arkasında sadece İsrail de olamaz. Batılı liderlerin desteğini de aşan ve içinde bazı Müslüman ülkelerin vurdumduymazlığının da etkisinin bulunduğu yüz karası bir küresel ve kolektif uç ortaklığı söz konusu bu soykırımda. Bu nedenle 7 Ekim 2023’te İsrail ve Batılı destekçileri ilk saldırılarına başlarken vurguladığımız gibi bütün dünyanın yani hepimizin ellerinde Filistinli bebeklerin kanı var.
Suçlu sadece Netanyahu veya Bidenlar olsaydı o zaman on binlerce ölü ve sakat Filistinli çocuğun yürek dağlayan görüntüleri İsrail ve Amerikan kamuoyunda infiale yol açardı. Ancak İsrail kamuoyu çocuklarının cenazelerini plastik poşetlerde taşıyan Gazzeli babaların ya da öldürülen bebeklerinin kanlı ve parçalanmış cesetleri üzerinde ağlayan Gazzeli annelerin videolarından etkilenmiyor.
Enkaz altında kalan aç çocukları ya da insan yapımı bir kıtlığın ortasında yemek zorunda kaldıkları kuşyemlerinden zehirlenen küçük çocukları umursamıyorlar. Cumhurbaşkanları Herzog gibi herkes bütün Gazeliler yok etmek, soykırımda geçirmek istiyor. Hahamları da siyasileri de akademisyenleri ve gazetecileri de kadınları ve erkekleri de İsrail askerlerinden bebek ve kadınlar dâhil bütün Gazellileri öldürmelerini istiyor. Zaten Siyonist ve soykırımcı askerlerin Gazze’de yaptıklarını İsrailli siviller ve işgalci yerleşimciler de Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te yapıyor.
Filistinlileri öldürüp evlerine ve mallarına el koyuyor, dünyanın dört bir yanından gelip ilk ayak bastıkları Filistin’de insanların hayatlarını ve bütün varlıklarını çalıyorlar. İsrailli binlerce sivil açlıktan ölen Filistinlilere hiçbir yardımın ulaşmaması için sınır kapılarında protesto yapıyor, yardım konvoylarının geçişini engelliyor.
Hâsılı kelam, bir bütün olarak İsrail’deki işgalci yerleşimciler ve soykırımcı askerler Benyamin Netanyahu Yahudi siyasetinde yer almadan çok önce Filistinlilerin topraklarını, evlerini ve hayatlarını çalmaya başladı. Filistinliler onun başbakan olmasından çok önce açık hava hapishanelerinde açlık ve işkenceyle öldürülüyordu. İsrail ordusu Filistinlileri taciz etmeye, sakatlamaya ve katletmeye Netanyahu seçildiğinde başlamadı.
İsrail bombaları Gazze’nin her köşesini yok ederken, enkaz altında bebekler ölürken, çocuklar açlıktan ve salgın hastalıklardan kırılırken asıl suçluları görmezden gelip sadece Siyonist ve psikopat siyasi liderlere faturayı kesmek kolaycılığın da ötesinde vicdansızlık ve ahlaksızlıktır.
Yapılan vahşeti aklamak ve meşrulaştırmaktır. Bu soykırımı yapan aktörleri yetiştiren ve bir araya getiren faşist, emperyalist, köleci ve sömürgeci atmosferi yani asıl faktör ve nedenleri görmezden gelmektir. Nedenleri analiz etmeyip sadece sonuçları konuştuğumuzda ise gerçeği ıskalarız. Emperyalist ve soykırımcı Siyonist aklın ve sistemin tuzağına düşeriz.
Netanyahu, Herzog, Biden, Scholz, Macron, Meloni ve Sunak’lar; bu amansız soykırım vahşetinin sadece birer dişlisi. Eğer bataklığı kurutamazsak bu sadist ve psikopat aktörler gider başka manyaklar gelir ve 150 yıl öne başlayan bu sistematik katliamlar kaldığı yerden daha şiddetlenerek devam eder.
Nitekim hep de böyle oldu. Balfour’lar gitti Meir’ler geldi, Gurion’lar gitti Rabin’ler geldi, Şaronlar gitti Netanyahu’lar geldi. Batılı liderler için de aynı şey geçerli. Clinton’lar gitti Bush’lar ve Obama’lar geldi, Trump’lar gitti Biden’lar geldi.
Görüldüğü üzere aktörler değişse de değişmeyen tek şey işgal, kan, sürgün, katliam, vahşet ve barbarlıkla beslenen ve büyüyen sömürgeci sistem ile bu sistemin soykırımcı mahiyeti oldu.
O yüzden bedeli sadece aktörlere ve liderlere kesme kolaycılığına veya şuursuzluğuna düşmemek lazım. Bir bütün olarak bu soykırımı doğuran Batılı emperyalist ve sömürgeci akıl ile iklimi mahkûm edip yeryüzünden silmek gerekir. Bu anlayışı ve bu anlayışın yuvası olan bütün bataklıkları kurutmalıyız.