21 Aralık 2016 tarihinde, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) Fırat Kalkanı Harekâtı kapsamında gerçekleştirdiği Akil Dağı Operasyonu, tarihe altın harflerle yazılmış bir destan olarak anılıyor. Akil Dağı, El Bab'ın stratejik bir tepesi olup, IŞİD militanlarının kontrolündeydi. Operasyonun amacı, bu tepeyi ele geçirerek El Bab'ın tamamen kuşatılmasını sağlamaktı.
Akil Dağı operasyonunun ilk aşamasında, özel kuvvetler birliği Baratah Köyü yakınlarında son hazırlıklarını yaptı ve sızma harekâtına başladı. Ancak, IŞİD’in dağa yerleştirdiği bubi tuzakları, mayınlar ve yoğun ateş altında, Türk askerleri büyük bir direnişle karşılaştı. Çatışmaların şiddeti arttıkça, destek kuvvetleri öğle saatlerine doğru dağa tırmanarak mevzilere ulaştı.
IŞİD’in karşı saldırıları arasında, üç bombalı araç kullanılarak yapılan saldırı, Türk askerlerinin en büyük kayıplarını verdiği an oldu. Bu hain saldırı sonrasında 17 kahraman askerimiz şehit düştü. Ancak, Türk askerinin kararlılığı ve cesareti sayesinde, IŞİD’in saldırıları başarısızlıkla sonuçlandı ve Akil Dağı, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kontrol altına alındı.
17 şehit, Fırat Kalkanı Harekâtı sırasında tek bir operasyonda verilen en ağır kayıplardan biri olarak tarihe geçti. Şehit düşen askerlerimiz için Türkiye’nin dört bir yanında cenaze törenleri düzenlendi, isimleri okullara ve yerleşkelere verildi. Operasyonu yöneten ve şehit düşen Bülent Albayrak’ın ismi, Akil Dağı’na verilerek “Albayrak Tepesi” olarak anılmaya başlandı.
Bu destansı mücadele, Türk askerinin cesaretini ve fedakarlığını bir kez daha gözler önüne serdi. Akil Dağı’nda yazılan bu destan, sadece bir askeri zafer değil, aynı zamanda Türk milletinin birlik ve beraberliğinin simgesi oldu.
Akil Dağı’nda Yaşananlar
Fırat Kalkanı harekâtında terör örgütü IŞİD’i Akil Tepesi’nde ezen Mehmetçik, yaşadıklarını güvenlik uzmanı Abdullah Ağar’a anlatmıştı:
Güvenlik uzmanı Abdullah Ağar, yaralı askerlerin anlattıklarını şöyle yazmıştı:
Koskoca yaşamların koca yüreklilerin kısacık hikayesi: “Büyük maç çıkacak” biliyoruz. 20 Aralık’ı 21 Aralık’a bağlayan gecenin birinde ikisindeyiz. Bütün ağırlıklarımızı atıp, sadece savaş mühimmatımızı yanımıza aldık. Birkaç lokma da yiyecek bir şey. “Aç kalalım, donalım” çok da vay vay, yeter ki Akil Dağı’nı ve oradaki tahkim hastaneyi alalım. Gece yarısından sonra sızmaya başladık. Adım adım gıdım gıdım.
Her taraf pislik dolu: Mayın, bubi-tuzak, EYP, GEYP… Dikenli teller bile her yerde. Çamur, kaygan bir de. Hepsine rağmen bastık herifleri. Kızılca kıyamet koptu… Göğüs göğüse gırtlak gırtlağa girdik birbirimize… Tutunamadılar bile. Korkuyla panikle kaçıştılar dört bir yana, saklanmaya, saklandıkları yerlerden taramaya çalıştılar. Biz de onları göme göme ele geçirdik hastane bölgesini. Bunların hepsini de gece 3-6 aralığında güneş doğmadan yaptık.
Sağ kalan DEAŞ kaçtı, kaybolup gittiler karanlıkla. Sonra güneş doğdu. Ve bir tek lokma dahi kursağımızdan geçmeden, her şey yeniden başladı. Öyle yoğundu ki! Ne varsa attılar ellerinde. “Havan, roket, ZSU 23, Doçka, Biksi…” Saatlerce hiç durmadı. Roketler havanlar mermiler paralandı içimizde, her bir yanımızda, tepemizde.
Bırakın mermiyi, onlarca roket geçti başlarımızın üstünden, yanlarımızdan, böğrümüzden. Özellikle havan atışları üzerimizde etkili oldu. Öğlene kadar yaşadığımız bu mermi sağanağında 4 şehit, 15 yaralı verdik. Tahliye ettik, gönderdik .. . şehit ve gazilerimizi. Bu bile kendi içinde çok zordu ve bu koşullarda çatışmaya devam ettik, Komandolarımız geldi sonra.
Yanımıza gelişleri bile çok sancılı, sıkıntılı ve tehlikeliydi. Mermi yağmuru altında yaptılar sızmalarını, yaklaşmalarını. Onların gelişiyle bir an olsun nefes almak istedik ya, o da olmadı. Onlar da direkt daldılar çatışmaya, hep beraber vuruşmaya başladık. Ocaklarımızla Fırtınalar da çalıştı gün boyunca.
Her yerde DEAŞ’lı bulmaya, görmeye, vurmaya çalıştık. Bir de canlı kalkan sorunu var her bir yanda. Her bir tarafa kamera yerleştirmiş, canlı kalkanlar ölsün, vurulsun, biz de çekelim diye uğraşıyorlar. İstiyorlar ki; “Türkler sivilleri öldürüyor.” Özellikle Araplar’a bu mesajı vermek istiyorlar.
“Türkler Arapları öldürüyor” demek istiyorlar; “Şeytan / bunlar!” Çünkü onlar en çok Araplara, Araplarla bizim aramızda düşmanlığa oynuyorlar. En çok da Sünni Araplara. Üstüne bir de bütün dünyaya. Çok soğuktu hava. Kar yağmaya başladı. Islak ıslak soğuk soğuk.Zaten yaştık, çamurluyduk, kanlıydık. DEAŞ sustu bir ara. Onlar susunca biz de sustuk.
Zaten tepeyi tutmuş, artık elimizde kalsın diye savunuyorduk. Dün gece hiç uyumamıştık. Gündüz de uyumamıştık. Artık acıdan, yorgunluktan, uykusuzluktan, çatışmanın hışmından, hırstan, gözlerimiz yanıyordu. Akşam yine uyumayacaktık. Gece de uyumayacaktık. “Nöbetleşe uyuyalım” dedik.
Fırsat bulmuş, ağırlık yapmasın diye yanımıza aldığımız azıcık yiyeceği hem paylaşıyor, hem ufak lokmalarla yiyorduk. Kar ise yağmaya devam ediyordu. Bir de üşüyorduk.
Sonra tekrar atışmalar başladı. Bir de nefes aldırmayan patlamalar. Ama biz, Akil Dağı’nın hengamesine çoktan alışmıştık.
Akil Dağı öyle bir yer ki; üstündesin, 15 metre aşağısını göremiyorsun. Dış bükey alan, dipler hepten ölü bölge. Bir de çok geniş, tüm alanı tutmak çok zor. Herkes bir yerde, çatışmalar devam ediyor. Özellikle az kişiyiz, zaten sızma yaptık, uçtayız, kalplerine saplanmışız, bir de sızma az kişiyle yapılır, hâlâ sızmanın o safhasındayız. Üstüne bir de her taraf ev. Ve hemen her evden ateş geliyor. Ortalık bir kez daha kızılca kıyamet. Bir de kar yağışı.
Pus. Hayalet! Ve bir bombalı araç çıktı Aramıza daldı. Sonra iki boğuk patlama daha.
10 şehit, 20 yaralı.
İşte bu kadar. Tabur komutanımız, canımız, binbaşımız da şehit oldu. Biz gırtlak gırtlağa savaştık. Göğüs göğüse, bıkmadan, yılmadan, usanmadan… Filmlerde kahramanlar hiç ölmez, bilirdik de, gerçek savaşlarda hep kahramanlar ölür… Biz bunu Bab’da bir kez daha yaşadık. (Bab, Akil Dağı, Hikmet Hastanesi bölgesinde yaşanan çatışmalarda yaralanan Mehmetçiklerin anlattıklarından derlenmiştir.) Başın sağ olsun Mehmetçik. Başımız sağ olsun. Ruhun da şad olsun. Hakkını ödeyemeyiz.