WOTTV E-DERGİ
DOLAR 32,5676 0.1%
EURO 35,2470 0.18%
ALTIN 2.465,480,10
BITCOIN 1961052-2,79%
Hedef Neden Türkiye? – 1

Hedef Neden Türkiye? – 1

20 Mayıs 2024 15:41
Hedef Neden Türkiye? – 1
0

BEĞENDİM

Ceyhun BOZKURT – 20 Mayıs 2024

 

Başlıktaki sorunun yanıtını, dünya haritasına bir göz atıp haritadaki yerimizi biraz dikkatli incelediğimizde kısmen de olsa verebiliriz.

Bu sorunun yanıtını daha geniş bir çerçeveden ele alırsak Türkiye’nin coğrafi, demografik, tarihi,  dini, ekonomik parametrelerini gözden geçirmemiz gerekir. Şimdi bu parametreleri başlıklar halinde tek tek incelemekte yarar var.

1-Öncelikle coğrafi konumumuza bir bakalım.

Türkiye, 783.562 km kare yüzölçümü ve 85 milyon nüfusu ile dikkat çeken bir ülkedir.

36-42 derece kuzey enlemleri arasında yer alan ülkemiz ekvatorun kuzeyinde ılıman kuşakta yer almakta ve bütün mevsimleri yaşamaktadır.

Diğer taraftan Türkiye,  ortalama 1100 metre yükseklikte bir ülke olup bu yükseklik ılıman kuşakta yer almamıza rağmen aynı paralelde yer alan ülkelere nazaran mevsimleri daha iyi geçiren ve dört mevsimi yaşayan bir ülke olmamızı sağlamaktadır. (Deniz seviyesinden yükseğe çıkıldıkça her 100 metrede 0.5 derece fark eder bu hesaba göre Türkiye aynı enlem aralığındaki ülkelere nazaran ortalama 4-5 derece daha düşük bir sıcaklık yaşar)

Ülkemiz üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımada konumundadır.

Alp-Himalayalar dağ silsilesi ülkemize Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan girip Kuzeyde Karadeniz boyunca Kuzey Anadolu Dağları, güneyde Akdeniz boyunca Toros Dağları olarak ülkemizi doğudan batıya kıyı boyunca kat eder.  Ülkemiz, dağları, ovaları, platoları, akarsuları, vadileri ve gölleri ile Küçük Asya ismini hak edecek coğrafi çeşitlilik ve zenginliktedir.

Deniz sınırlarının uzunluğu 8333 km olup dünyada denize uzun kıyısı olan ülkeler arasındadır.

Diğer taraftan Türkiye, doğu-batı, kuzey- güney ekseninde Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları arasında doğal köprü konumundadır. Batıda Balkanlar ve Avrupa, kuzey doğuda Kafkasya ve ardında Rusya, doğuda Gürcistan, Ermenistan, Nahçıvan/Azerbaycan, İran, güney doğuda Ortadoğu ülkeleri olan Irak ve Suriye ile sınırdaştır. Yine kuzeyde Karadeniz, batıda Ege, güneyde Akdeniz ile çevrilidir. Karadeniz’i,  Akdeniz’e bağlayan boğazlar Türkiye’nin kontrolü altındadır. Bu coğrafi imkânlar Türkiye’ye stratejik üstünlükler sunmaktadır.

Başlıca enerji havzaları da Türkiye’nin yakın çevresinde yer almaktadır. Hazar petrol ve doğalgaz kaynakları ile Ortadoğu petrol ve doğalgaz kaynaklarının bir kısmının tüketici ülkelere ulaşımı Türkiye üzerinden yapılmaktadır. Zengin faunası, florası, dört mevsim, yedi iklimi ile Türkiye, zengin bir bitki çeşitliliğine sahiptir. Endemik bitki çeşitliliği bütün Avrupa’dan fazladır. Her türlü sebze, meyve ve tahıl tarımı yapılmaktadır. Orman varlığı olarak da zengindir. Bu yer üstü zenginliklerinin yanı sıra keşfedilen ve keşfedilmeyi bekleyen yeraltı maden zenginlikleri de dikkati çekmektedir.

Bu coğrafi zenginlik tarih boyunca bir çok kavmin ve milletin dikkatini çekmiş ve çeşitli medeniyetler bu coğrafya merkezli olarak dünya hakimiyeti tesis etmişlerdir.

2-Demografik açıdan bakacak olursak Türkiye, 85 milyona ulaşan nüfusu ile orta büyüklükteki ülkeler arasında yer almaktadır. AB’ye aday bir ülke olarak Avrupa Birliği ülkeleri arasında Almanya ile birlikte en fazla nüfusa sahip ülkedir. Ancak genç nüfusu ve nüfusun artan eğilimi göz önüne alındığında bu Türkiye bakımından bir üstünlüktür.

Türkiye ayrıca birinci kuşak komşu ülkelerde yaşayan soydaşlara sahiptir ve bu yakın kuşak ülkelerde diasporası mevcuttur. Çevremizde en fazla Türk soydaşımız sınırdaş olduğumuz İran, Irak, Suriye, Bulgaristan ve Yunanistan’da yaşamaktadır. Ayrıca Moldova,  Romanya, Makedonya, Kosova, Sırbistan (Sancak bölgesi) ve Bosna’da Türk asıllı soydaşlarımız yaşamaktadırlar. Gerçekte daha büyük bir kısmı İslamiyet’le tanışmadan önce Hristiyan dinini kabul etmiş, örneğin Anadolu’dan mübadele ile Yunanistan’a gönderilen Hristiyan/Ortodoks Karamanlılar gibi, bir kısmı ise  Slavlaşmış Hristiyan/Ortodoks Bulgarlar gibi, bir kısmı ise Hristiyan olup Türk asıllı olduğunu fark eden milletler Macarlar ve Gagavuzlar gibi sayabiliriz. Diğer taraftan Kuzeyde Ukrayna/Kırım’da Tatarlar, Rusya Federasyonu  içinde yer alan başta Tataristan, Başkurdistan, Yakutistan, Kabartay-Balkar, Tuva, Altay, Çuvaşistan, Dağıstan, Hakasya gibi çok sayıdaki özerk cumhuriyette çeşitli Türk toplulukları yaşamaktadırlar. Ayrıca Rusya Federasyonu içinde ve Kafkasya bölgesinde çeşitli illerde dağınık bir şekilde ama önemli sayıda Türk toplulukları yaşamaktadır.

Öte taraftan doğuda Gürcistan’daki Acara bölgesinde az sayıda, fakat Azerbaycan’da ve İran’da çok geniş ve çeşitli Türk soylular yaşamaktadır. Azerbaycan Türkleri, bizler gibi Oğuz boylarındandır.  İran’ın geniş bir kesiminde de Azerbaycan Türkü dediğimiz  Büyük Selçuklu devletini kuran Oğuz Türkleri yaşamaktadır. İran Devleti’nin nüfusunun neredeyse yarısına yakını çeşitli Türk topluluklarından oluşur.

Güneyimizde yer alan Irak ve Suriye’de yine Selçuklu ve Osmanlı bakiyesi Türkmen diye adlandırdığımız Oğuz Türkleri yaşamaktadır. Her iki ülkede (Irak+Suriye) yaklaşık 4-6 milyon arasında olduğu tahmin edilen Türk kökenli soydaşımız bulunmaktadır. Fakat, Irak ve Suriye’de yaşayan bu Türkler yaşadıkları ülkedeki Baas rejimlerinin baskısı ile maalesef dağınık bir şekilde yaşadıklarından büyük bir kısmı dilini unutmuş ve asimile olmuştur. Diğer taraftan ikinci kuşak ülkeler olarak adlandırabileceğimiz ülkelerde de Türk nüfusu bulunmaktadır.

İkinci kuşak ülkelerden Batılı ülkelere 1960’lı yıllarda işçi olarak çalışmaya gidip daha sonra orada yerleşmiş olan Türk vatandaşlarımızın o ülkelerin vatandaşlığına geçmiş bir kısmı ise çifte vatandaş olmuştur. Bu vatandaşlarımızın bir kısmı ileriki yıllarda bu ülkelerde iş güç sahibi olmuş, sanayi ve ticari alanda söz sahibi olmanın yanı sıra ülke siyasetinde de yer almışlardır. Avrupa’da başta Almanya  olmak üzere Fransa,  İngiltere,  Belçika, Hollanda, Danimarka, İsveç, Norveç, Avusturya ve İsviçre’de önemli sayıda Türk vatandaşı yaşamaktadır.

Öte taraftan Sovyetler Birliği’nin 1990 yılında dağılması ile birlikte Sovyet sınırları içinde yer alan Orta Asya’daki Özerk Türk Cumhuriyetleri bağımsızlığına kavuşmuş ve önce Türk Akraba Topluluğu ülkeler ortaya çıkmıştır. Bugün Türk Devletleri Teşkilatı çatısı altında birlikte yeni bir Türk dünyası inşa etmeye çalışıyorlar. Bu ülkelerde yaşayan kardeşlerimizde ortak dil, din ve tarihi paylaştığımız kardeşlerimizdir. Yıllar geçtikçe ortak bilinç daha kuvvetlenerek ortak paydaşlarımız ve bağlarımız güçlenecektir. Bu ülkeleri de başta aynı boydan Türkmenistan ve Azerbaycan olmak üzere,  Özbekistan,  Kazakistan,  Kırgızistan olarak sayabiliriz. Diğer taraftan  Afganistan ve Tacikistan’da ve Çin’in Doğu Türkistan diye bildiğimiz Uygur Özerk Bölgesinde de Türk kardeşlerimiz yaşamaktadır.

Ayrıca, Pakistan ve Hindistan’da yerel halkla kaynaşıp asimile olmuş Türk kardeşlerimiz vardır. Bu ülkelerde yaşayan insanlar, Türkiye Cumhuriyeti’ne çok yakınlık duyan uzak akraba kardeşlerimizdir.

Benzer şekilde Mısır, Tunus, Libya ve Ürdün’de ailesinde Türklerle akraba olmuş, büyük bir kısmı asimile olmuş Türk soylu insanlar yaşamaktadır. Buna örnek olarak Kuzey Afrika boyunca yaşamakta olan Kuloğulları’nı gösterebiliriz. Bu Türkiye’nin yakın ve uzak çevre ülkelerdeki demografik zenginliğidir.

Türkiye’nin demografik üstünlüğünü ve zenginliğini yakın ve uzak gelecekte tehdit olarak gören ülkeler Türkiye’nin bu üstünlüğünü tersine çevirmek ve Türkiye’ye sorun çıkarmak çabası içerisindedirler. Bu gücün farkında olan güçler bölgede çekim merkezi olabilecek güçlü bir Türkiye yerine parçalanmış, ufalmış bir Türkiye görmek istemektedirler. Türkiye’nin demografik avantajını koruması ve dezavantaja dönüşmemesi için gerekli tedbirleri kısa ve uzun vadeli olarak alması gerekmektedir.

3- Tarihi açıdan bakacak olursak, ülkemizin yukarıda bahsettiğimiz coğrafi cazibesi, çok eski tarihlerden itibaren birçok medeniyetin dikkatini çekmiş, Anadolu ve Rumeli merkezli bir çok medeniyet kurulmuş, gelişmiş, çevresine ve dünyaya hükmetmiştir. İstanbul merkezli kurulan bu medeniyetlerden en önemlileri sırasıyla Roma, Doğu Roma (Bizans) ve Osmanlı İmparatorluğu’dur. Her üç medeniyet de Akdeniz ve Karadeniz’i bir iç deniz haline getirmiş ve üç kıtaya yayılmıştır.

Öncesinde Anadolu Selçukluları, daha eski tarihlerde Hititler, Persler, Lidyalılar, Frigyalılar, Truvalılar ve Büyük İskender aynı coğrafyada hüküm sürmüştür. Tarım, ticaret, sanat bu coğrafyada gelişmiş, felsefe, astronomi, tıp gibi bilim dalları da yakın coğrafyamızda gelişerek dünyaya bu coğrafyadan yayılmıştır.

Daha yakın tarihlerde Çin, Hindistan ve uzak doğu ile Akdeniz ve Avrupa arasındaki ticaret, başta Anadolu olmak üzere bu coğrafyaya hakim olan ülke ve medeniyetler tarafından kontrol edilmiş para ve ticarete hakim olan da dünyaya hakim olmuştur. Tarihten günümüze geldiğimizde ticaret yollarının çeşitlenmesi ile birlikte bölge bir ara eski önemini yitirse de dünya üretim ve ticaretinin doğuya kayması ile birlikte günümüzde tekrar eski parlak günlerine kavuşma yolundadır. Bu nedenle tarih boyunca yapılan mücadele ve savaşlar bazen din eksenli olsa da aslında ekonomik temellidir. Bu nedenle tarihteki Haçlı seferleri de arka planında zenginliğe ulaşma amaçlıdır. Napolyon Bonapart’ın “Dünya tek bir devlet olsaydı baş şehri İstanbul olurdu” sözü coğrafyamızın önemini anlatmaktadır.

4- Dini açıdan baktığımızda ülkemiz ve içinde bulunduğumuz coğrafya dünyadaki tek tanrılı dinlerin ortaya çıktığı bir alandır. Ülkemiz  topraklarında  peygamberler  yaşamış, zamanın yerleşim yerlerini ziyaret etmiş dolaşmıştır.

Peygamberlerden sonra onların iman ve inanç sistemini yaymaya çalışan din büyüklerinden çeşitli dinlere mensup, sahabeler, havariler, evliyalar, azizler, halifeler, imamlar, patrikler, hahamlar Anadolu coğrafyasında ve İstanbul’da yerleşmiş ve yaşamıştır. Ülkemizde başta İstanbul’da olmak üzere bir çok yerleşim yerinde Peygamber ve sahabelere ait ziyaret yerleri ile çok sayıda evliya ve azizin  kabirleri ve ziyaret yerleri bulunmaktadır.

Yine İstanbul’da  Fener Rum Ortodoks Patrikliği olmak üzere, Efes’te Meryem Ana kilisesi,  İznik, Kapadokya, Mardin  ve Antakya/Hatay’da Hristiyan inancına ait mabetler  ve ziyaret edilen bir çok kutsal yer bulunmaktadır.

Ayrıca havari ve bir çok Hristiyan azizin yaşadığı yerler de ülkemizde bulunmaktadır.

Yine, Urfa, Konya gibi şehirler başta olmak üzere ülkemizin bir çok şehrinde başta İslam dininin tasavvuf  büyüklerine ait tekke, zaviyeler ile medrese ve külliyeler bulunmakta, ayrıca her dine ait  kutsal yerler, cami, kilise, manastır ve havralar yer almaktadır. Bu eserler ve geçmiş tarihlerde ülkemizde yaşayan büyük din adamları  ülkemizin dünya dinler tarihi açısından önemini artırmaktadır.

İstanbul, Hristiyanlık bakımından önemli olduğu kadar İslamiyet bakımından da son derece kıymetli bir şehirdir. Dünya tarihinde çok büyük bir öneme sahip olan Haçlı seferlerinin bir amacı İstanbul’un İslam baskısı altından kurtarılması, diğeri ise başta Kudüs olmak üzere diğer kutsal yerleri almaya yöneliktir. Bu nedenlerle Haçlı Seferleri ülkemiz coğrafyasında cereyan etmiştir. Haçlı seferlerinden günümüze değin Hristiyan dünyası, başta İstanbul olmak üzere Anadolu’nun Müslüman Türk dünyasınca ele geçirilmesini hiçbir zaman hazmedememiştir.

5- Ekonomik açıdan baktığımızda ülkemiz başta  tarihinden aldığı kendine güven ile coğrafyasının ve nüfusunun kendisine sunduğu avantajlarla dünyada söz sahibi ülkeler arasında yerini alması kaçınılmazdır. Son 20 yılda yaşanan bütün badirelere rağmen siyasi istikrarın verdiği ivme ile ekonomik gelişmesi emsallerine göre daha yüksek bir bir büyüme hızındadır ve Türk ekonomisi AR-GE teşvikleri ile teknolojik alt yapısını güçlendirmiş, bir çok alanda ölçek ekonomisine geçmiş, yapısal bazı sorunlarına rağmen, dünya ile her alanda rekabet edebilir hale gelmiştir.

Eğitim alanında Türkiye, 16 yıllık mecburi eğitime geçiş yapmıştır. Üniversite sayısı 208 adede yükselmiştir. Okul  yapılaşması tamamlanmış, eğitim kalitesinin her geçen gün yükselmesi için kakafoni oluşturanların haricinde yapıcı tartışmalar yapılmaktadır.

Sağlık alanında çok büyük bir değişim ve dönüşüm gerçekleşmiştir. Aile hekimliği sistemiyle her Türk vatandaşı tedaviye ulaşabilir hale gelmiştir. Başta çevre ülkeler olmak üzere Avrupa ülkelerine de sağlık turizmi ile birlikte tedavi hizmeti  verilmektedir.

Türkiye başta tarım ve tarıma dayalı sanayi olmak üzere çok çeşitli ürünleri yetiştirip satan kendine yeterli aynı zamanda tarım ürünleri ihracatçısı olan bir ülke durumundadır. Bu amaçla son yıllarda önemli kararlar alınmış ve gelişmeler yaşanmıştır. Özellikle son yıllarda tohum ıslahı ve yerli tohuma dönülmesi, havza bazında ekim ve dikim yapılması, tarımsal arazilerin bölünmesinin önüne geçilmesi ve toprak toplulaştırması,  yapılan çok sayıda baraj ve gölet ile sulu tarıma geçilmesi, sulamanın modern usullerle basınçlı yağmurlama ve damlama yöntemi ile yapılması, bu sayede erozyon ve tuzlanmanın/çölleşmenin önüne geçilmesi sayılabilir.

Hayvancılık sektöründe alınan teşvik tedbirleri ile proje destekli olarak son yıllarda 50 bin hayvan yetiştirme çiftliği kurulmuş ancak yem fiyatlarındaki yükseklik nedeniyle et üretiminde hedeflenen fiyat istikrarına ulaşılamamıştır. Bu durum Doğu bölgemizdeki hayvan yetiştiricilerinin terör nedeniyle meralara çıkamayıp ahırda hazır yem tüketimine dönmesi ve yem fiyatlarının yükselmesi sonucunu doğurmuş, yem fiyatlarının yükselmesi et üretiminde istikrarı bozmuştur. Ancak yurt içinde terörün bitme noktasına gelmesi ile birlikte mera ve yaylalar besicilerimiz için tekrar cazibe alanı haline gelmişse de köyden kente göç nedeniyle köy ve mezralarda genç insan ve çobanlık yapacak insan bulmada yaşanan zorluklarla karşılaşılmaktadır. Bu sebeple hayvancılığın gelişmesi et ve entegre ürünlerinde fiyat istikrarının sağlanması için Besicilik İhtisas OSB’ler açılarak kümelenme ile damızlık hayvan, fenni üretim ve daha ucuza yem vb. avantajlarla et ve süt gibi ürünlerinde üretim artışı ve fiyat istikrarını sağlamaya yönelik yatırımlar yapılmaya başlanmış olup, önümüzdeki bir kaç yıl zarfında yatırımların devreye girmesi ile bu hedefe ulaşılacağı tahmin edilmektedir.

Son yıllarda alınan kararlar ile termal kaynaklarının bulunduğu yerlerde son derece teknolojik Tarım İhtisas Seracılık OSB’ler açılarak tarımsal ürünlerde çok yüksek bir sıçrama yapılması beklenmektedir.

Ancak  Türkiye,  kendi dışında gelişen olumsuzluklara rağmen dünyada,  tarımda kendi kendine yeten sayılı ülkeler arasındadır.

Sanayi alanında ise Türkiye başta ithal ikamesine dayalı sanayileşmeyi benimsese de son 40 yılda ihracata dayalı rekabetçi bir politika benimsemiş, bazı dönemlerde aleyhimize dengesizlikler olsa da başta Avrupa Birliği olmak üzere  pazar çeşitlendirmesi sağlanarak bütün dünyaya mal satar hale gelmiş, bölgesel olumsuz konjonktürel gelişmelerden daha az etkilenir duruma kavuşmuştur. Sanayileşme ve sanayinin yurt çapına yaygınlaştırılması çerçevesinde bir çok il ve ilçede organize sanayi bölgeleri oluşturularak küçük esnafın bir araya gelip (KOBİ) küçük ve orta boy işletmeler haline dönüşmesi sağlanmış, günümüzde  ise AR-GE yatırımları ve teşviklerle daha büyük ölçekli işletmelere geçilmiş ve yüksek teknolojili  stratejik yatırımlara yönelmiştir.

Savunma sanayiinde helikopter, uçak, savunma füzesi, milli gemi (MİLGEM), milli denizaltı, çeşitli görevleri icra edecek gemiler, zırhlı araçlar ve mühimmatlar yerli imkânlarla yapılır hale gelmiştir.

Enerji alanında ise; yine stratejik coğrafyanın kendisine sunduğu fırsatları değerlendirerek ülkemizin enerji üreticisi ülkeler ile enerji talep eden ülkeler arasında bir enerji terminali haline gelmesi sağlanmıştır. Bu çerçevede çok sayıda proje hayata geçirilmeye başlamış, doğal gaz ve petrol boru hatları inşa edilmiş ve edilmektedir. Türkiye bir yandan enerji kaynaklarını çeşitlendirirken diğer taraftan yerli enerjide, hidroelektrik, kömür başta olmak üzere, rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynakları ile stratejik açıdan çok önemli olan nükleer enerjiye de erişme gayretlerine hız vermiştir. Bu amaçla Akkuyu’da Ruslar tarafından inşa edilen nükleer santral, üretime başlamak için gün sayarken, Sinop ve Trakya/İğneada’da belirlenen yerlerde  Rus, Çin, Japon ve Fransız firmaları ile dörder üniteden oluşan iki nükleer santral tesisi daha kurulmasına yönelik çalışmalar devam etmektedir.

Ulaştırma ve haberleşme alanında ise; Türkiye özellikle duble yol yatırımları ile geniş ve hızlı bir ulaşım ağına kavuşmuş, bir yandan da otoyol yatırımlarına devam etmiş,  çok sayıda tünel inşa ederek ulaşımı kolaylaştırmış ve mesafeleri kısaltmıştır.

Raylı sistemlere yaptığı yatırımlarla da dünyada yüksek hızlı tren ulaşımına sahip sayılı ülkeler arasına girmiştir.  Bu arada raylı sistemlere şehir içi ulaşımında da ağırlık verilmiş başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerde metro ve hafif raylı sistem yatırımları yaygınlaşmıştır. Bu arada TCDD tekrar yapılandırılarak dizel ve elektrikli lokomotif imalatı ile yük ve yolcu vagonu imalatında söz sahibi ülkeler arasına girilmiştir.

Hava ulaştırmasında çok sayıda hava limanı faaliyete girmiş hava taşımacılığı çağ atlamıştır. Milli havayolu şirketimiz THY bir dünya markası haline gelmiş, bu arada Pegasus, Atlas, Anadolu Jet, Onur gibi özel havayolu şirketleri de piyasa oyuncusu olarak önem kazanmıştır.  Bu arada Türkiye stratejik bir hamle yaparak yerli bölgesel uçak yapımı kararını almış olup bu uçağı imal etmek için gereken çalışmalar başlatılmıştır.

Deniz ticaretinde başta deniz taşımacılığı ve gemi inşa alanında çok büyük yatırımlar yapılmış, deniz taşımacılığı için Karadeniz’e Filyos, Ege’ye Çandarlı, Akdeniz’e Mersin limanları dünya ölçeğinde planlanarak yapımına başlanmıştır. Ayrıca bu limanlara demiryolu ve karayolu bağlantıları ile lojistik depo merkezleri de planlanmıştır.

Haberleşme alanında ise Türkiye, Avrupa’da sayılı haberleşme altyapısına sahip ülkelerden biridir. Ayrıca uydu imali ve uzayda yörüngeye uydu yerleştirme seviyesine gelmek amacıyla bu alanda gerekli yatırım ve atılımlara başlamıştır. Bu amaçla Gölbaşı’nda uydu fırlatma ve kontrol merkezi yapımına başlanmıştır. Halen yapımı tamamen yerli ve milli olarak Türksat 6A ve 6B uydularından 6A uydusu fırlatma tarihi belirlenmesi aşamasına gelmiştir. Diğer taraftan Türkiye’nin haberleşmede fiber optik kablo yatırımı dikkate değer boyuttadır. Yine mobil iletişimde 4,5 G haberleşmesine geçmiş, pilot bölgelerde 5 G  ile haberleşme başlamış olup ülkemiz, yakın bir zamanda (2026 yılı içerisinde) 5 G’ye geçen sayılı ülkelerden biri olmaya çok yakındır..

Şehirlerindeki kentsel dönüşüm ve değişimler, kültür, sanat ve spor alanındaki yatırımlar, çevre sağlığı, arıtma ve çöp imha ve dönüşümü vb. alanlarda gelişme sağlanmış çevre kirliliğine karşı duyarlılık yükselmiştir. Bu konudaki gelişme gelecek nesillere daha iyi bir çevre bırakma hava, deniz ve toprak kirliliğini önleyerek  hem gelecek nesillerin sağlıklı olması hem de dünya ikliminin ısınmasını önlemeye katkı bakımından önemlidir. Sahillerindeki turizm yatırımları, sahil kıyı ve kasabalarındaki yazlık ev yatırımları ile Türk insanı büyük bir değişim ve dönüşüm içerisindedir.

Devam edeceğiz….

Ceyhun Bozkurt

Ceyhun Bozkurt 1978 yılında Muş’ta doğdu.İlk, orta ve lise eğitimini Muş’ta tamamladı.Muhabirliğe, üniversite öğrenimim devam ederken 2000 yılında Aydınlık Dergisi’nde başladı. Aydınlık'ta başladıktan kısa bir süre sonra yayın hayatına başlayan Ulusal Kanal'da da televizyon muhabirliğini devam etti.Sonrasında sırasıyla Avrasya Radyo Televizyonu (ART), Yeniçağ Gazetesi, Aydınlık Gazetesi ve Yeni Birlik Gazetesinde haberler ve köşe yazıları yazdı.Kanal D'de yayını yapılan İsimsizler Dizisi'nin ilk sezonunda Senaryo Danışmanlığı görevini yaptı. Şimdilerde ise Bozkurt, SuperHaber'de köşe yazarlığı yapmaktadır.

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.