
Prof. Dr. Celalettin Yavuz, Güvenlik Politikaları Uzmanı – 11 Nisan 2025
ABD’nin sıra dışı Başkanı Trump, dünyayı meşgul etmeye devam ediyor? Ticaret savaşları Nisan 2025 ayı ile birlikte fiilen başladı. İlk ve en önemli hedefi Çin oldu. Tabii ki 2018 yılında olduğu gibi bu savaş sadece Çin’le sınırlı kalmayacak gibi. Trump, Türkiye dahil pek çok ülkeye yeni gümrük tarifelerinin geçerli olacağını, Tv kanalları önünde pankartlı sunumla ilan etti.
Küresel Ticaret savaşları başlamış iken Türkiye, hangi önlemleri aldı ya da ne gibi önlemler alabilir diye bir soru akla gelince bu konuya odaklanıldı.
Trump, Gümrük Tarifelerini Neden Yükselterek Ticaret Savaşı Tehdidini Tekrarlıyor?
Trump, 2017-2021 dönemindeki ilk başkanlığı sırasında önce ABD ile Çin arasındaki ticaretteki 420 milyar dolarlık açığı görünce, Çin’e “ABD’den daha fazla ürün ithal etmezse bazı Çin mallarının ithalatındaki gümrük tarifelerini yükselteceğini” söylemiş, ancak Çin dinlememişti. Bunun üzerine de 2018’de ilk Ticaret savaşlarını başlatmıştı.
Burada asıl sorun, özellikle soğuk savaş sonrası ABD’nin dizginlenemeyen kamu borçlarındaki devasa artıştır. Trump 2017’de başkan olduğu sırada kendisinden önceki Demokrat Başkan Obama’yı “müsriflik”le eleştirmiş, o dönemde 30-31 trilyon dolar civarındaki kamu borcunu azaltmaya çalışmıştı. 2021’de başkanlık Biden’a geçtiğinde borç 31 trilyonun üzerinde iken, bu yıl 36.2 trilyon dolara ulaştı. Bir taraftan Biden yönetimini sıkça eleştirirken, diğer taraftan da Rusya-Ukrayna savaşında Ukrayna’ya silah, mühimmat ve hizmetler için yapılan 106 milyarlık “yardımları”, 350 milyar dolarlık borç olarak iddia etti ve Ukrayna’dan “değerli toprak elementleri” kaynaklarını işleterek bunu tahsil edecek.
ABD’nin 2024 yılı dış ticaret açığı 1.3 trilyon dolar. Önlem alınmazsa daha da büyüyecek. Eğer Çin’in önderliğinde diğer ülkeler ABD dolarını uluslararası ticarette “değişim” aracı olarak kullanmaktan vazgeçerse, ABD’de ekonomi tamamen çökebileceği gibi, iç istikrarın da alabildiğine bozulması kuvvetle muhtemel.
Soğuk savaş sonrası ayaklarını yorganına göre uzatmayan ABD, ürettiğinden çok daha fazlasını tüketir hale geldi. Özellikle Liberallerin “daha fazla kar” maksadıyla Dünya Ticaret Örgütü bünyesinde gümrük tarifelerini düşürme çabaları yanında, ucuz işçilik maliyeti sebebiyle işletmeler de ağırlıklı olarak Uzakdoğu olmak üzere, çeşitli coğrafyalara taşınmışlardı. Böylece başka ülkelerdeki firmaları Amerikan olsa bile, ABD’de işsizlik arttığı gibi, devlet de taşınan firmalardan alacağı vergilerden mahrum kalıyordu. Enflasyon karşısında ezilmeme kaygısıyla “dünya değişim aracı” haline gelen Amerikan doları da sıkça basılmaya başlandı.
Ancak dolar değer kaybetmeye devam ediyordu. Değişim aracındaki bu değer kaybı da ABD’yle Ticaret yapan ülkelerin, Amerikan mallarının ithalatında gümrük tarifelerini yükseltmesine sebebiyet vermişti.
Trump, aslında dolar basarak değer kaybına sebebiyet veren esas suçlunun ABD olduğunu telaffuz etmeyip, ABD ürünlerine yüksek tarife uygulayan ülkelere “Ya bu tarifeleri bizimle anlaşarak makul bir düzeye indirin, yoksa biz de sizin ürünlerinize benzer tarifeleri uygularız!” şeklinde tehditte bulundu. Üstelik bu ülkeler sadece son yıllardaki ekonomik ve askeri gücündeki gelişmelerle ABD’nin tek kutupluluğunu tehdit eden Çin değil, başta komşuları Kanada ve Meksika ile NATO ittifakı içerisindeki Avrupalı ülkeler de var. Keza Uzakdoğu’da Çin’i çevreleme konusunda ittifak halinde olduğu Avustralya, Güney Kore ve Japonya bile…
Trump, bu “kısasa kısas” girişimiyle ille de her ülkeye yüksek tarife uygulama niyetinde değil. Tarifelerini belirlediği ülkelerin yetkililerinin ABD’ye gelerek bizzat kendisinin de bulunduğu bir ortamda “pazarlık” sonucu anlaşma yapmak istiyor. Eğer doğru ise Trump’ın söylediğine göre anlaşma yapmak isteyen ülkelerin sayısı 8 Nisan 2025 itibariyle 75’i bulmuş.
Trump, Ticaret Savaşları ile Başarılı Olabilir mi?
Trump, 2023 yılı itibariyle 27 trilyonu aşan GSYİH’sı ile dünyanın ilk sırasında bulunan ABD’nin “tüketici gücü”ne güveniyor. Öte yandan ikinci sıradaki Çin’in 2023’teki GSYİH’sı ise 18 trilyon dolara yakın ve giderek hızla yükseliyor. Ancak 1.4 milyarı aşan nüfusuna rağmen Çin’in tüketimi, 340 milyonluk ABD’den çok daha az.
Bu durumda ABD ekonomisi öksürürse küresel ekonomi en azından grip olur. Yıllık 3.4 trilyon dolarlık ithalat ile başı çeken ABD’nin bu durumunu gören Trump, ABD’deki tüketicilerin bu gücünü diğer ülkelere dayatarak Amerikan ekonomisini düzeltmek istiyor.
Ancak gümrük tarifesi uygulanacak ülkelerin çoğunda, bir kısmı da ABD’li işadamları tarafından kurulan ve ABD’deki üretim merkezlerine ara malı satan firmalar da var. Ünlü Amerikan bilgisayarı veya cep telefonunu ele alalım. Bunların ara mallarının çoğu Tayvan, Güney Kore, Japonya, Çin, Çek Cumhuriyeti vb ülkelerden ithal ediliyor. Şayet bunlara yüksek tarifeli gümrük vergisi uygulanırsa, ABD’de üretilen bilgisayar veya telefonun üretim maliyeti çok yükseleceğinden Amerikan tüketicilerinin tercihi daha ucuz olan Çin, Japon ve Güney Kore gibi ülkelerin ürünlerine kayabilecektir. Çünkü her halükarda bu ülkelerin benzer ürünleri ABD’ye nazaran daha ucuza mal edilmektedir.
Gümrük tarifeleri konusunda Trump yönetiminde de fikir birliği yok. Tesla otomobillerinin patronu ve kabine üyesi Musk, bu yüksek tarifelere karşı ve Trump’a bu fikri veren Danışmanı Nawarro ile de sosyal medya üzerinden şiddetle tartışıyor.
Trump’ın tarifeleri uygulamaya başladığı ilk gün hem ABD’de, hem de küresel çapta finans alanında, borsa ve emtia fiyatlarında çok ciddi dalgalanmalar yaşandı. ABD’nin birçok kentinde Trump aleyhine gösterilere başlandı.
Çin, Kanada ve AB gibi ABD’nin uygulamaya ilk başlayacağı ülkeler “misilleme” yapılacağını açıkladılar. Özellikle Çin derhal tepki vererek kendisi de yükseltince Trump, Çin’e %125 oranında tarife uygularken, diğer ülkelere 90 gün süre verdiğini açıkladı. Bu gelişme Beyaz Saray tarafından “ABD’ye bir yumruk attığınızda, Başkan Trump daha sert şekilde karşılık verecektir!” ifadesiyle duyuruldu.
Küresel Ticaret öngörülemez bir geleceğe mahkum olurken, liberalizm ya da neoliberalizmin sona ermek üzere olduğu, onun yerine “korumacılık”la karşı karşıya kalınabileceği ihtimali güçlendi. Bu durumda ABD’de ekonomik durgunluk yaşanacağına kesin gözüyle bakılırken, bu büyük ekonomi sebebiyle diğer ihracatçı ülkelerde de sıkıntıların büyüyebileceği değerlendirmeleri yapılmaktadır.
Bu tür sorunlar sonunda bir çok ülkede hükümetlerin değişmesi, zayıf devletlerde rejim değişikliği ve hatta kamuoyunun dikkatini kötü giden ekonomiden başka yöne çekmek maksadıyla özellikle komşu ülkelerle çatışma ihtimali dahi yükselebilecektir.
Türkiye Küresel Ticaret Savaşlarına Hazır mı?
İlki 2018’de Çin’e, hatta Rahip Brunson davasında Türkiye’ye de uygulanan “Ticaret Savaşları” konusunda Türkiye’nin gerekli önlemi aldığı söylenemez. Daha o dönemde az sayıdaki ihraç ürününe uygulanan yüksek tarife sebebiyle TL’nin yabancı kurlar karşısında %70-75’ler civarında değer kaybettiği unutulmadı.
Önlem almak yerine, özellikle Ekim 2021’de Merkez Bankası Başkanı da bir gecede değiştirilmek suretiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur!” şeklindeki, ekonomi biliminin hiç bir kuralına uymayan tezi sonucu Türkiye büyük bir ekonomik girdabın içine girdi. İlginçtir ki Erdoğan’ın bu tezine karşı ekonomi danışmanları, bakanları, ekonomist vekiller, ticaret ve sanayi odaları, hatta ittifak ortakları bile ikna edici sözler söyleyemediler. O dönemde Türkiye’nin 128 milyar dolarının bu yolla buharlaştığı sıkça tekrarlanmıştı.
2023 Genel Seçimleri öncesi ekonomi heyetinin başına getirilen Mehmet Şimşek yurt içinde ve yurt dışında harıl harıl toplantılar yaparak yabancı sermayeyi ülkeye çekmeye çalışsa da sadece borsa, devlet tahvili ve yüksek banka faizleri vasıtasıyla, yani “sıcak para” ile döviz toplayabildi. Bunlar yapılırken de ücretliler ile emeklilerin maaşları enflasyon karşısında eritildi, “orta direk” yok edildi. Ancak gene de daha önce eksilere inen Merkez Bankası döviz rezervi 61 milyar dolara kadar çıkartılmıştı.
Trump’ın Nisan ayı başlarında yüksek tarife uygulaması başlatacağı bilinmesine rağmen, “Cumhurbaşkanlığı koltuğu” uğruna bir “İmamoğlu türbülansı” yaratıldı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla Türk ekonomisinin ne kadar kırılgan olduğu bir kez daha görüldü. Binbir zahmetle ve ücretliler ile emekliler üzerinden ödenen yüksek faizlerle çekilen sıcak para çekilince, Merkez Bankası ve bankalar 40 milyar doların üzerinde döviz satmak mecburiyetinde kaldılar. Türkiye’nin kredi riski (cds) 226’lardan 377’ye yükseldi.
Bu iki örnek, Türkiye’nin küresel ticaret savaşlarına karşı fiili ekonomik önlemler ile mental olarak hazır olmadığını açıkça göstermektedir.
Bir diğer örnek de, son yıllarda Türkiye’nin tüketim malları ithalatındaki yükselen artıştır. 2025’in ilk üç ayında bile toplam ithalat %4.6 artarken, tüketim malı ithalatı %10 artışla 13.4 milyar dolara ulaştı. Sebebi ise, dövizin baskılanmasıyla TL’nin suni olarak değerlendirilmesi sonucu, yurt dışındaki tüketim mallarının cazip hale düşen fiyatlarıdır. Özellikle de son 5 yılda toplam ithalatın %64’lük artışına karşılık binek otolarının %400’lük artışı düşündürücüdür. Oysa otomobil ihracatı bir zamanlar Türkiye’nin ihracattaki lokomotifi idi.
TL’nin değer kazanması sonucu ihracatta sorunlar arttı. Bir diğer ihracat lokomotifi tekstil ihracatı da Çin ve Bangladeş’in ucuz maliyetli ürünleri karşısında bilhassa AB’de zemin kaybetmeye başladı. Bu sebeple bazı fabrikalar Mısır’a taşındılar.
Dünyanın sayılı yat üreticileri arasına giren tersanelerimizde de ihracat yıllık %40’lık düşüş yaşandı. Bu kayıp, sektörde işçilerin %10’unun işsiz kalmasına sebebiyet verdi.
Türkiye Küresel Ticaret Savaşlarının Olumsuz Etkilerini Nasıl Minimize Edebilir?
2018’de çok büyük bir darbe yediği halde bundan ders almayan Türkiye’nin, Trump’ın bu döneminde de söylem dışında, elle tutulur bir önlem alabildiğini söylemek mümkün değil.
Oysa bazı ülkeler buna çoktan hazır hale gelmişler. Özellikle Çin, ABD’ye karşı derhal misillemede bulunduğu gibi, küresel çapta ticaret ağlarını ince ince örmüş. Bunun yanında bankalara ellerindeki ABD dolarlarının kontrollü bir şekilde satılması talimatı verildi. Çin mallarının pazar kaybını asgaride tutmak maksadıyla Yuan’ın değeri bir günde peş peşe 5 kez düşürülerek ihracatçıya kolaylık sağlandı.
AB, misilleme karşılığı yanında toplantı üstüne toplantı yaparak yeni Avrupa Güvenlik Mimarisi kurma çalışmalarına başladı. ABD’ye bağımlılığı azaltmak maksadıyla savunma sanayiine ağırlık verilecek. Yapay zeka sektörünün geliştirilmesi için teşvikler arttırıldı.
Almanya, bu gelişmelerin sonunda olası çatışma ihtimaline karşılık savunma imkan ve kabiliyetlerini, bu yöndeki sanayiini geliştirme kararı alırken, bir önceki hükümetin büyük ortağı SPD, erken genel seçimler sonunda hükümete girmeyeceğini söylemiş olsa da, ticaret savaşları ile gerilen ortamda, ilk sıradaki Hıristiyan Birlik partileri ile koalisyona grime kararı aldı.
Endonezya ise yerli üretimin tüketilmesi için bir kampanya başlatma kararı aldı. Bunları arttırmak mümkündür.
Ya Türkiye? Sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Şimşek’in “Bu süreci en iyi okuyan, en iyi yöneten, en güçlü konumda bulunan ülkelerden birisi Türkiye’dir.” benzeri sözleri var. Ancak yukarıdaki bazı örnekler bunun pek de doğru olamayacağını açıkça göstermektedir.
2018 sonrası bazı araştırmacılar konu hakkında bilimsel makaleler yazmışlar. Ancak yeni dönem için elle tutulur bir öneri getiren de yok. Türkiye’nin ihraç ürünlerini cazip hale getirmek için TL’nin değeri düşürülebilir mi? Düşürülürse ödemeler dengesi nasıl sağlanacak? Yani tam anlamıyla iki ucu pisli değnek…
Tüm bunlar var iken ve adeta yumurta kapıya dayanmış iken, Türkiye hala İmamoğlu türbülansı ile uğraşıyor. Ne yazık ki iktidar da ana muhalefet de küresel Ticaret savaşlarının neler getirebileceği üzerine kafa yormaktan çok uzak. Tabii ki Ticaret ve üretimle ilgili odalar, üniversiteler de… Ya TBMM’ye ne demeli? Neden Meclis’te bu konuda olağandışı ve özel bir oturum düzenlenmez?
Tez zamanda iktidar ve ana muhalefet mevcut kavgayı bırakıp, ülkenin ihtiyacı olan önlemleri alma konusunda bir araya gelmelidir. Keşke bu konuda da MHP Genel Başkanı Bahçeli, “Terörsüz Türkiye” projesinde olduğu gibi içerdeki kavganın en azından dondurularak, Ticaret savaşlarına karşı önlem almak maksadıyla Meclis’i işaret etse!
Başta lüks tüketim malları olmak üzere, ithal ürünler yerine yerli ürünlerin tüketilmesi özendirilmelidir.
En büyük ihracat pazarı AB’nin kaybedilmemesi için gereken önlemler alınmalıdır.
İktidar yanlısı ve diğer ticaret ve sanayi odaları, işadamları dernekleri bu ciddi konu üzerinde çözüm önerileri üreterek hükümetle paylaşmalı, iktidar bu konuda onları da teşvik etmelidir.
Çok güzel tespitler.
Biz enerjimizi birbirimizle savaşmada bitirince ortada bile kalamayacağız.
Bencilliğin kurbanı olacağız.
Ama yerli ve milliyiz!
Biz emekliler ve ücretliler “yerli ve milliyiz!” ama, bol keseden lüks tüketim malları için dışarıya döviz saçanlara ne demeli?
Hocam, böyle bir yorumu, ekonomistlerden geçmişte merkez bankası ve maliye bakanlığı yöneticiliği yapmış bürokratlardan beklerdim. Üniversitemizin ilgili bölümlerinden bile yol gösterici ufuk açıcı bir görüş yok.
Teşekkürler
Mustafa Bey, düşünen ve doğru olduğuna inandıklarını yazabilmek için bir fırsat bulan, milletine ve devletine karşı sorumluluk sahibi bir yurttaş olarak en azından kendi adıma “Tarihe not düşmek” için çabalıyorum.
Bay prof.u dikkatle okudum.
Yoğun emekle yazılmış bir makale ama, böyle değerlendirmeler yapabilmek için,DEVLET YÖNETİCİLERİNİ,her bakımdan tanımak gerekir iddiasındayım.
Türkiye, 1947 yılından bu yana,çok kısa bir Ecevit dönemi hariç; diğer devletlerin yönetim ve gelişimine benzer şekilde yönetilmemiştir!..Hal,böyle olunca, Türkiye yöneticilerinden gelecek tedbirleri beklemek,hayal kurmaktan ya da akademik dünya ile yönetici niyet davranışları arasındaki uçurumu göremeyecek kadar saf olmaktan öteye geçemiyor!..
Bir sayfadan akademisyenin olarak en azından bir çözüm önerisi getirmeye çalıştım. Sizin kahvede konustugunuz çözüm yolunu da yaziver lütfen, biz de aydınlandım.
Yukardaki yorumuma,sayın Prof.cevap verirse,TARAFSIZLIK VE MAKULİYET KONUSUNDAKİ FİKİRLERİMİ,YAZMAK İSTİYORUM…
Yazmanı beklediğimi daha önce yazmıştım.
Sayın,Prof.um,
Üzgünüm ki; sizi hayal kırıklığına uğratacağım;kahvelerde,vatan kurtaran emekli tiplerden değilim!..
Alınganlık, bilimadamlarına ters olmalı.
Ülkenin uçuruma gidişini,huzur içinde izleyemiyorum!..
Yani; YABANCI KAYNAKLI EMİR-KOMUTA MERKEZLERİNİN İSTEKLERİNE GÖRE; ülke yöneten siyasetçilere tahammül edemiyorum!..
Atatürk’ün sevdiğim sözlerinden biridir;
Sakarya savaşında veya büyük taarruz sırasında,Fevzi Çakmak paşaya söylemiştir.
BAZEN;BEKLEMEYE TAHAMMÜL,YOKTUR;BAZEN DE İYİ SONUÇ ALMAK İÇİN,BEKLEYİP GÖRMEK GEREKİR!..
Atatürk’ün beklemesinin sonuçları görülünce de Çakmak paşa, Atatürk’e sarılarak,SENİ BİZE ALLAH GÖNDERDİ,KEMAL demiştir!..
Em. amiral Türker Ertürk’ü, okuldan tanımam; bizden hayli küçük olmalı; O’nun yorum ve çıkışlarını genelde iyi buluyorum.
Bu sebeple,hem kendi isteği ile istifa etmiştir hem de hapislere girmiştir.Mamaafih; beni de attılar!..
Peki; Atilla Kıyatgiller,nerede?
Sayın Cihat Yaycının da son çıkışını alkışlıyorum.
Tamam; siz de sakin ve makul olarak yazın, biz de elden geldiğince, okuyalım!..
Tabii ki; Demirelin, hatta; Özalın hükümet dönemlerinde değiliz.
Ama,bana göre; 1944 yıllarından daha feci şekilde,ABD’nin insafına terkediliyor ve esir muamelesi görüyoruz!..
Sahi;İstiklal kahramanımız İNÖNÜ, KÖY ENSTİTÜLERİNİ BUDAMAK İÇİN,Hasan Ali Yüceli,kimin/kimlerin isteği ile görevden,neden almıştı?!..
Saygılar…
Sayın admin,
Teşekkür ederim…
Saygılar…