celalettin yavuz 800-563 yeni

Prof. Dr. Celalettin Yavuz, Güvenlik Politikaları Uzmanı – 21 Nisan 2025

 

Türkistan’daki Türk devletleri Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’ni tanımasına ilişkin ilk değerlendirmeleri 8 Nisan 2025 tarihli World of Türkiye adlı e-gazetemizde “Kıbrıs, Türk Dünyası ve Suriye Derken Türk Dış Politikası Nereye?” başlıklı analizde paylaşmıştık.

Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) üyesi olan bu kardeş ülkelere geçen süre içerisinde hak edilmedik derecede hakaretler yağdırıldı. Moğolların istilası sonrası birbirinden kopan, Rus ve Sovyet baskısı altında yüzyıllarca kalan, soğuk savaşın bitişiyle birlikte ilk kez bir araya gelen Turan milletlerinin (Türklerin) arasına nifak sokulmak istenir gibidir.

Bu kardeş ülkelerin GKRY’yi tanımış olmasında “Türkiye’nin de ihmali” olabileceğini  göremeyecek kadar ilgisiz uzmanlar Türk devletlerine haksızca dil uzatınca konu bir kez daha ele alındı.

Türk Devletlerinin GKRY’yi Tanımalarının Gerekçeleri

3-4 Nisan 2025 tarihlerinde Özbekistan’ın başkenti Semerkant’ta Avrupa Birliği (AB) ile Orta Asya ülkeleri arasında “I. AB-Orta Asya Zirvesi” gerçekleşti. Bu tip üst düzey toplantılar aniden değil, bir yıl öncesine kadar uzanan ince bir koordinasyon sonucunda planlanarak gerçekleşir.

Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in ev sahipliğindeki zirveye bölge ülkelerinden Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan cumhurbaşkanları ile AB tarafından da AB Konseyi Başkanı Antonio Kosta, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve AB bağlısı finans çevrelerinin temsilcileri katıldılar.

Bu ülkelere “ulaşım, kritik hammaddeler, su kaynakları, enerji, iklim ve uydu interneti” vb alanlardaki projeler için AB 12 milyar Euro tutarında yatırım sözü verdi. Ancak yatırım karşılığında bazı şartlar da vardı. Semerkant Bildirisi olarak bilinen kapanış bildirisinde şu ifade Türkiye ve KKTC açısından son derece önemliydi:

Tüm Devletlerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne, tüm uluslararası ve bölgesel forumlarda saygı göstermeyi ve bu ilkelere aykırı herhangi bir adımdan kaçınmayı taahhüt ettik. Aynı ruhla, BM Güvenlik Konseyi’nin 541 (1983) ve 550 (1984) sayılı kararlarına olan sağlam bağlılığımızı yineledik. Bölgesel işbirliği çerçevesine katılımın, AB ve Orta Asya ilişkilerinin güçlendirilmesi için gerekli kalmaya devam eden bu uluslararası ilkelere tam saygı göstermesi gerektiğini vurguladık. Bu bağlamda, Türkmenistan, uluslararası yükümlülüklerini daimi tarafsızlık statüsünün ilkelerine sıkı bir şekilde uygun olarak uyguladığını hatırlatır!”

Bu metinde Orta Asya ülkelerince yukarıda taahhüt edilen BM Konseyi’nin 541 ve 550 sayılı kararları Kıbrıs’la ilgili olup şöyledir: “BM’ye üye tüm Devletlere, ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne saygı gösterme’ ile ayrıca ‘Adada, Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti dışında herhangi başka bir hükümeti (o tarihlerde bağımsızlığını da ilan etmiş olan KKTC kast edilerek) tanımama” çağrısıdır.

Bu akdedilen Semerkant bildirisine göre KKTC’nin tanınması mümkün değildir. Zira KKTC’nin bağımsızlık ilanının hemen ardından 18 Kasım 1983’te BM Güvenlik Konseyi’nde kabul edilen 541 sayılı karara karşı sadece Pakistan karşı oy kullanırken, Ürdün de çekimser kalmıştı. 11 Mayıs 1984’te ise BM Güvenlik Konseyi’nde Pakistan’ın karşı oyu ve ABD’nin çekimser kaldığı 550 sayılı karar da kabul edildi.

Semerkant Zirvesi ile birlikte TDT üyesi Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan (gözlemci) ve üye olmayan Tacikistan, KKTC’nin bağımsızlığını reddetme ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kıbrıs’ta “işgalci” olduğunu ileri süren BM Güvenlik Konseyi kararına katılmaktadırlar. Yani Kıbrıs’ta tek meşru hükümet, Rum kesimindeki “Kıbrıs Cumhuriyeti”dir.

Türk Devletleri GKRY’yi Daha Önce Tanımış ama ‘Türkiye’nin Haberi Yok!’

Aslında Özbekistan’ın GKRY’ye büyükelçi ataması 19 Aralık 2024’te gerçekleşmiş. Üstelik Özbekistan Büyükelçisi 21 iki gün sonra Güney Kıbrıs Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Stavru ile bir görüşmüş, Güney Kıbrıs-Özbekistan İş Birliği Derneği’nin kuruluş toplantısı yapılmış.

Benzer şekilde 21 Şubat 2025’te Kazakistan Büyükelçisi Jumakanov da güven mektubunu Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı’na sunmuş. Hatta 6 Mart’ta, Kazakistan Dışişleri Bakanı Murat Nurtleu, ziyaret ettiği adada Güney Kıbrıs Dışişleri Bakanı Konstantinos Kombos ile görüşmüş, Kazak Bakan, 2024’te Güney Kıbrıs’ın Kazakistan ekonomisine 227 milyon dolarlık yatırım yaptığından söz etmiş. Keza Mart 2025 itibarıyla, 367 Güney Kıbrıs sermayeli şirket Kazakistan’da kayıtlı imiş. İki ülke arasında doğrudan uçuşların başlatılması görüşmeleri yanında Güney Kıbrıs-Kazakistan İş Birliği Derneği de iki ülke ilişkilerini geliştirmek maksadıyla yoğun bir mesai içerisinde.

İlginizi çekebilir!  Ne Yapmalı?

Kırgızistan ise 27 Eylül 2024’te New York’ta BM Genel Kurulu’nun 79. Toplantısı esnasında GKRY ile diplomatik pasaport sahiplerini vize gerekliliklerinden muaf tutan bir anlaşma imzalamış. Oysa 5 Kasım 2024’te Kırgızistan Cumhurbaşkanı Caparov, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmesinin ardından, Türkiye’ye olan 62,3 milyon dolarlık borçlarının silindiğini açıklamıştı.

Semerkant zirvesinden bir kaç gün önce de 31 Mart 2025’te, Roma’daki Türkmenistan Büyükelçisi Toli Komekov, Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanına güven mektubunu sunmuş. Bu haberi de Türkiye’nin değil de, 2 Nisan 2025’te Rum ve Rus haber ajanslarından öğrenmek kısmet oldu ne yazık ki…

Anlaşılan o ki Semerkand Bildirisi’nden önce Orta Asya’da dördü Türk devletleri olan beş ülke Türkiye’yi ve KKTC’yi dışarıda tutan hazırlıkları bitirmişler. Tüm bunlar yaşanırken yere göğe sığdıramadığımız Dışişleri Bakanlığı, MİT Başkanlığı ve özellikle devletin haber kaynakları yaya kalmış! Burada akla “Hayır kalmamıştır, bilinçli olarak Türk kamuoyundan gizlenmiştir!” diye düşünen olabilir. Sanki bu gerekçe daha mı iyi?

Türkiye’nin bu beş Orta Asya ülkesinde de büyükelçiliği bağımsızlıklarının ilk yılından itibaren mevcuttur. TRT’nin bağlantıları da mevcuttur. Ancak acaba 4 Nisan Semerkand Bildirisi o günlerde TRT TV kanalları bir yana, TRT’nin haber sitelerinde bile yayınlandı mı? Şahsen bunu aradım ama bulamadım.

Anadolu Ajansı’nın 4 Nisan 2025 tarihli bir haberinde zirveden söz ediliyor ancak bildirinin yukarıda belirtilen en can alıcı metninden söz edilmiyor! Anlaşılan o ki, alttaki ana başlık altında daha ayrıntılı açıklandığı üzere, devletin haber kurumlarını yönetenlerle aramızda Anayasa’nın “haber alma özgürlüğü” ve TRT Kanununun anlamı konusunda ciddi farklar var. Bu tür “önemsiz” haberleri sıradan haber kaynaklarına bırakmışlar gibi…

Konu, bazı dikkatli izleyicilerin dışında Türk kamuoyunun dikkatine oldukça geç intikal etti. Türk kamuoyunun çoğunluğu konuyu 11-13 Nisan 2025 tarihleri arasında Antalya Diplomasi Forumu’na katılan KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Türk Devletleri Teşkilatı üyelerini “Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde elçilik açan kardeş devletlerimizin, aynı adımları KKTC için atmasını bekliyoruz!” şeklindeki çağrısının ardından öğrenebildi.

Türk Devletlerinin GKRY’yi Tanıması Üzerine Türk Medyasında Haddini Aşan İfadeler

Olay geç te olsa duyulduktan sonra Azerbaycan dışındaki Türk devletleri için “Kıbrıslı Türkleri sattıkları” gibi başlıklar atıldı. Kuşkusuz ki bu gelişme can sıkıcıydı ama bu ülkelerin çıkarları arasında öncelik belirleme haklarının olduğu da unutulmamalıdır.

Ortak sosyal medya grubumdan birinde, iktidar yanlısı TV kanallarına sıkça çıkan bir akademisyen, konuya son derece olumsuz ve şu şekilde yaklaşmıştı: AB’nin Orta Asya ülkelerine hiç bir yatırım yapmayacağını, yatırım bahanesiyle bu ülkelerin bütün kaynaklarına çökeceğini, sıcak para karşılığı bütün kaynaklar ele geçirince de enflasyonu yükselterek gelir dağılımını bozacaklarını, bozulan ekonominin onarımı için borç para vereceklerini, yatırım adı altında kronik ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar yaratacaklarını ileri sürdü.

Bu arada Kazakistan’da Ocak 2022 başlarındaki kalkışmayı hatırlatarak, “akaryakıt fiyatları biraz arttı diye bahane gösterip insanları sokaklara dökenlerin” yatırım maskesiyle yaklaştığını, oysa bu tarihte Türk istihbaratının Kazakistan’a ciddi destek verdiğini, İHA/SİHA fabrikalarının kurulduğu Kazakistan’ın güvenliğinin sağlanması için verilen desteklerin unutulduğunu, sınır sorunları sebebiyle savaşın eşiğine gelen Özbekistan ve Türkmenistan’ı Türkiye’nin barıştırdığını, bunların aynı ülkelerin başına tekrar gelebileceğini, o gün geldiğinde Türkiye’nin kapısının tekrar çalınacağını ve o güne kadar üzülerek izleyeceğimizi yazmıştı.

Türk akademisyenin bu sitayişle yüklü eleştirisine, Türk devletlerinden birinin vaktiyle uzun süre Ankara’da büyükelçilik yapmış olan, Türkiye sevdalısı bir büyükelçi; Orta Asya ülkelerinin BM’nin tanıdığı bir devleti tanıdığını, Kazakistan’ın eşit iki toplum üzerindeki Kıbrıs sorunun kalıcı çözümünden yana olduğunu, KKTC ile insanı ve kültürel ilişkilere hiç bir zaman engel olmadığını, sayısız gencin KKTC’de eğitim gördüğünü,  çeşitli STK’larla yer aldığını ve TÜRKSOY çerçevesinde etkinliklere katıldığını,  KKTC’yi TDT Gözlemci Üye olarak kabul ettiğini hatırlattı.

Ayrıca; Orta Asya Türklerinin KKTC’yi 12 milyar karşılığı sattığı suçlamasını da çocukça bir analiz olarak değerlendirerek, daha önce 70 miyar dolarlık yatırım yapmış olan AB’nin, bölgenin en büyük yatırımcısı olduğunu vurguladı.

İlginizi çekebilir!  PKK Terör Örgütü Çözüm Aşamasına Geldi mi? - 8 - Prof. Dr. Celalettin Yavuz

Arkasından da “Maalesef  Türkiye’de Orta Asya’yı ve ülkelerin gerçeğini iyi okuyan, bilen uzmanlar parmakla sayılı. Türkiye’de Orta Asya veya Kazakistan üzerinde araştırma yapan merkez bile yok!” diye haklı eleştirisini sıralarken, Türk devletlerini AB ile işbirliği yaptığı için eleştirenlerin, Türkiye ile AB ilişkilerinin sımsıkı olduğunu neden göremediğini soruyor. Burada da haksız sayılabilir mi? Hele de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sıkça tekrarladığı “En büyük medeniyet projemiz Avrupa Birliği üyeliği! dediği hatırlanırsa…

Aynı Büyükelçi Kazakistan’daki kalkışma esnasında “Türkiye 2-3 gündür nasıl tepki vereceğini oturup düşündü!” derken, Türkiye’nin bu zamana kadar hiçbir Türk devletlerinde o ülkelerin dilini konuşan Büyükelçi ve hatta diplomat bulamadığını, Kıbrıs meselesini anlatan tek bir toplantı veya akademik oturum bile yapılmadığını da canımızı acıtacak şekilde ekledi.

Kahramanmaraş merkezli deprem felaketinde Kazakistan’ın, en hızlı ve en çok yardım sağlayan ülkelerden biri olduğunu, diğer Türk Devletlerinin de aynı dayanışmayı sağladığını ifadeyle ders gibi olan şu cümleleri de paylaştı: “Bu tür kriz anlarında, duygusal tepkilerle hareket etmek yerine sağduyuyu ve karşılıklı anlayışı ön plana çıkarmak hepimizin sorumluluğudur. Uluslararası hukuk, diplomasi ve devletler arası ilişkiler, duygulardan ziyade akıl, denge ve karşılıklı saygı ilkelerine göre yürütülmelidir. Sizin de paylaştığınız, bu yorumların önemli bir kısmının, dost ve kardeş iki ülkenin ve Türk Dünyası ilişkilerine zarar vermeyi amaçlayan provokatif çevreler tarafından kasıtlı olarak yayıldığını gözlemliyoruz!

Emekli bir Türk Büyükelçi de “TDT konusunda yazı yazan basın allamelerinin yaptığı, uygun toprak bularak gerektiğinde uygun toprak yaratarak zorlukla dikebildiğimiz, özel koşullar nedeniyle yavaş büyüyen bir fidanı henüz meyve vermedi diye sökmeye kalkmaktır. O fidan tutmuştur. Onu sabırla güçlendirerek büyütmek yerine istediğimiz hızla büyümedi diye dibine kezzap dökmeye kalkmak kimin işine yarar?” şeklinde çok yerinde bir ifade kullandı.

Sonuç

Engin tarihinde ilk kez Türkleri gönüllü olarak bir araya getiren, uzun süreli stratejik proje olan TDT’yi yermek, üyelerini ihanetle suçlamak yarar değil zarar verir. Rum kesiminde Büyükelçilik açmasalar daha iyi olurdu ama bunun Türkiye tarafından bilinmiyor olması da mümkün değildir.

Öte yandan emekli Büyükelçi Uluç Özülker’in de dediği gibi, “Artık yeni bir Nazarbayev de yok!” Bir Diğer emekli Büyükelçi Hulusi Kılıç’ın dediği gibiTürk dünyası bir ailedir. Aile içinde dışarıya şikayet etmek, düşmanlarımızı sevindirir, tepki gösterdiğimiz aile bireyleri incir, küser. (…) Beklenti çok fazla. Türk devletleri de herhangi bir devlet gibi önce kendi çıkarları peşinde. Özel bir bağları yok, birbirine sempati var, o kadar. Bunu kabul etmek lazım. (…) Dillerimiz ayrı, kültürümüz farklılaşmış, farklı büyük devletlerin etki alanında kalmışız. Zamanla, sabırla birbirimizi yeniden keşfederiz, belki de kenetleniriz. Ama şu an beklentiler konusunda gerçekçi olmak lazım!

Türk devletlerinin bu tercihinde, Rusya ile ilişkilerin ve 2026 yılında Güney Kıbrıs’ın AB dönem başkanı olacağının da etkisi olabileceği unutulmamalıdır. Buna karşılık son 1.5 yıldır İsrail-Filistin krizi ile yatıp kalkan Türkiye’nin dış politikasında KKTC’nin tanınması için enerjisini çok da fazla harcamamış olduğu anlaşılabilmektedir.

Ne yazık ki “Lider ülke Türkiye” ve “Dünya lideri” popülist söylemleri üretecek yerde diplomasinin kurallarına göre hareket edilseydi. Keşke birinin etkisi bile bitmeden ikincisi başlatılan ekonomik krizlerle muhatap edilmeseydik. Anlaşılan o ki, “Dolar 3 lirayı geçerse yüzüme tükürün!” diyen, ama bu sözün altında ezilmesi gereken Cumhurbaşkanı baş ekonomi danışmanının, daha yenilerde bu kez de Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kuruluna seçilmesi gibi, Dışişleri Bakanlığındaki görevlendirmeler de benzer liyakat esasına dayandırılmış olmalı!

Türkiye bu konuda, Annan Planı’nı kabul etmesine rağmen Kıbrıslı Rumların adeta esiri haline gelen AB üyelerine hesap sormalıdır. Yani önce kendi mutfağını temizlemeli, iç kamuoyuna olmadık beklentilerle umut vermek yerine elle tutulur projeleri gerçekleştirmelidir.

Keşke “harika bir dış politikamız var!” diyebilseydik… Sizce diyebilir miyiz?

  1. Osman Ersöz dedi ki:

    Dört dörtlük bir makale her satırına imza atarım. Teşekkür ederim hocam bizim için gereken tüm bilgileri toplamışsın.

    1. Celalettin Yavuz dedi ki:

      Teşekkürler Osman Bey. Analizimi yapay zekadan da değerlendirmesini istedim. O da latif sözler yazdi…

    2. Ömer Kavlak dedi ki:

      Hocam çok iyi analiz,önce kendi mutfağımızı temizlemeliyiz ifadesi çok yerinde olmuştur.Teşekkürler.

  2. Uğur Atik dedi ki:

    Çok detaylı ve değerli bir analiz hocam
    partizanlaşmanın ve kendini kendinden menkul sebeplerle bir mahalleye ait ilan edip hiçbir özeleştiri vermeyen hataları yanlışları hainlikleri arşı alaya aşmış yarı cahil yandaş ve muhalif kisvesi giymiş tüm Türkiye medyası ve internet psikolojik harekatçıları okusun sizin bu yazınızı .

    1. Celalettin Yavuz dedi ki:

      Ugur Bey, öncelikle yazılarıma gösterdiğiniz ilgi ve latif sözleriniz için teşekkür ederim. Lütfen en azından beğendiğiniz yazılarımı paylasiniz.

    2. Fevzi Yavuz dedi ki:

      Bu zihniyetle asla diyemeyiz.
      Devletlerin, ileriye dönük ülke çıkarına planları olur. Bizim olduğunu sanmıyorum. Eğer olsaydı, Yunanlıya 18 adayı vermez, İsrail’i kendimize komşu yapmaz, DEAŞ eliyle 2. Kürt devletine zemin hazırlatmazdık.

  3. Atahan Çukurova dedi ki:

    Dört dörtlük bir değerlendirme olmuş

    1. Celalettin Yavuz dedi ki:

      Teşekkürler Atshsn Bey. Paylaşırsan sevinirim. Selam, saygı ve sevgiler.

  4. Mustafa Ersöz dedi ki:

    Hocam teşekkürler.
    Bizim Dış İşleri sınıfta kaldı.
    Çağın lideri diye lanse edilen Cumhurbaşkanı da bu konuda sınıfta kaldı.
    Dış ülkelere saçılan paralarla elde edilen dostluklar yürümüyor.

    1. Celalettin Yavuz dedi ki:

      Doğru söze ne diyelim Mustafa Hocam… Biz de hiç bir kişiye yalakalık ve yagdanlik yapmaksızın, milletimize devletimize karşı sorumluluklarının unutmazsınız kamuoyunun aydınlatmaya çalışıyoruz.

  5. Mehmet Emin Yenice dedi ki:

    Teşekkür ediyorum Hocam! Olayların kronolojik sırasına göre güzel bir analiz.

    1. Celalettin Yavuz dedi ki:

      Mehmet Emin Bey, yazılarıma gösterdiğiniz ilgi ve iltifatınız için teşekkürler. Lütfen özellikle gruplarınızla ve diğer sosyal medya gruplarınızla da paylaşınız.

  6. Dr. Hüseyin Teker dedi ki:

    En çok güvendiğimiz, kan ve kültür bağımız olan Asyadaki Türk devletleri dahi Kıbrıs konusunda bizimle aynı görüşte değiller. Para karşılığı güney Kıbrısı tanıyıp, Türk tarafını ret ettiler. Artık bize destek veren bir ülke yok gibi. Biz onlara çok güveniyorduk. Neden güvendiğimiz dağlara kar yağıyor? Yanlışlık nerede? Neden bunu önleyemedik?

    1. Celalettin Yavuz dedi ki:

      Hüseyin Bey, öyle sanıyorum ki analizi okumuş olsaydınız başka türlü yorum yapardınız.

  7. Veysel Daldaban dedi ki:

    Sayın Prof.Dr.Celalettin Yavuz bey,
    Bu yazınız da teşekkürü hak ediyor;ediyor da beni geren,eksik ve sanki; bilinçli bir tavırla dokunulmayan,bir Türkiye gerçeği var diye,algılıyorum!..
    Benden önce yazılmış yorumların bir kısmına ben de imza atarım…
    Bütün yorumcuların ve GKRY’ni tanıyan TDT üyesi,kardeş devletleri eleştiren,(hakaret, hariç.Yani; olumsuz duygusal tepki) herkesi saygı ile karşılarım.
    TDT üyesi devletlerin,AB şartları karşısında,hiç mi kendi düşünceleri-ahlaki ve akılcı fikirleri olmadı?
    En azından;Türkiyedeki siyaset dışı ve içi bilimadamlarına danışıp KKTC nasıl ve neden kuruldu; Türklerin uğradığı soykırım ve batının ayrımcı davranışları hakkında,bilgi edinmeleri gerekirdi!.. Ha; Türk yetkililer olaya,KAVALALI MEHMET ALİ PAŞANIN,KAVALADAKİ OSMANLI VALİLİK KÖŞKÜ olayındaki gibi davranma ihtimalleri de yok değildi!..
    Bütün;haklı gösterilecek uluslararası hukuk, ülke çıkarları falan ışığında bile,TDT ÜYESİ,kardeş devletlerin tutumunu kabul edilir bulamıyorum!..Ortada,Türkler adına,hoş bir atmosfer oluşmamıştır.
    Kendimizi kandıracak ve rahatlatacak sebepler, bizi daha da batırır!..
    Ne ki;asırlardır;Türk devletlerini yönetenlerin,öyle çok cahilliğini ve gaza gelişini hatta; BİLİNÇLİ ihanetini öğrendik- gördük ki; SAÇ-BAŞ YOLMAK,acı çekmemizi,engelleyemedi!..
    Artık,öğrendik ki;Türk yöneticilerini üzen ve kızdıran,en önemli konular arasında,BAŞKA MİLLETLERİN AKILLI VE VATANPERVER OLUŞLARI İLE BİLİM VE TEKNOLOJİDEKİ GELİŞMELERİ,ön sıralardadır!..Bu sebeple DÜŞÜNEN VE KENDİ ÇIKARLARINI KORUYAN HERKES,Türklere karşı,ayıp etmektedirler!..
    Olaya,bu pencereden bakınca Türkiyenin,siyaset ve bilimadamları ile sanaatçılarının,kendi ülke ve toplum yapılarını tanıma-anlama ve geliştirme düşüncesi ve gayreti olduğunu göremezsiniz!..Örneğin; Elazığ veya Diyarbakıra tayin olmuş,Sinoplu ya da Denizlili bir devlet memurunun başının,derde girdiği,çok olmuştur!..
    Türk dış işleri,,MSB ve MİT gibi;ciddi olması beklenen kurumlarımızda keza; üniversitelerimizde,DEVLETLERİ,MİLLETLERİ,TOPLUMLARI inceleyen ve gerekli makamlara yol gösteren bir masa veya bölüm,akademi,enstitü,düşünce kuruluşu var mıdır? Türkiyede,bir EXETER üniversitesi benzeri,neden kurulmamıştır?
    Türkleri,en iyi tanıyıp analiz eden ve torununa nasihat dolu mektuplar gönderen,1839 TANZİMAT FERMANININ hazırlayıcısı ve padişaha kabül ettiren İngiliz ajan-diplomat,LORD CANİNG’in hatıraları,müthiş derslerle doludur!..
    Kaldı ki; 1770 yılı Çeşme baskınından sonra,İstanbula davet edilip DENİZ HARB OKULU İLE İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİNİN kuruluşunu sağlayan BARON DE TOTT’un hatıraları da Türklerin nasıl yönetildiğini,en acı gözlemlerle anlatmıştır ama,orada kalmıştır!..
    Üzücü bulduğum bir durum da her yıl kutlanan,18 kasım 1773’ün yıl dönümlerinde,PADİŞAH 3.MUSTAFA İLE BARON DE TOTT’a teşekkür edilmemesidir!..
    Burada size ve sizin gibi; bir çok tehlikeyi göze alarak,derin bilgi ışığında,uyarı dolu makaleler yazan herkese,içi yanık-mutsuz bir TÜRK olarak,teşekkür ediyor ve yazılarınızın devamını diliyorum…”
    Saygılarımla…

    1. Celalettin Yavuz dedi ki:

      Sayın Daldaban, veciz sözleriniz için teşekkürler. Bence Türkiye’yi yönetenlerin, KKTC’yi Türk Devletlerine tanıtacakları yönünde neden Türk kamuoyunu yanılttıklarının cevabı gerekli. “Lider ülke” ve “Dünya Lideri” kavramları pompalanarak, “Dünya 5’ten büyüktür!” denilerek bir yere varılamıyormuş. Ekim 2021’de başlatılan “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur!” şeklindeki ucube ekonomi politikası ile en az 128 milyar dolar havaya uçtu. Son İmamoğlu türbülansı ile de 45 milyar dolar… Ve hala da devlet kaybetmeye devam ediyor. Bunlardan 12 milyar dolar pekala Türk Dünyasına yatırım için ayrılabilirdi.

      1. Veysek Daldaban dedi ki:

        Hakkısınız!..
        Teşekkür ederim…
        Saygılar…

        1. Cemal Cetinkaya dedi ki:

          Celalettin Hocam.
          Senelerce AB üyesi olacağız diye her türlü tavizi verenler.AB.Kapisini asindiracaklarina Orta Asya Turk cumhuriyetleri ileKulturel ve ticari ilişkileri geliştirirlerdi. Bugün Türk Dünyası Çok farkı Bir güç kurdu.Yeni osmanlı ve Islam devletleri hayaliyle yola çıkanların Geldiği son nokta budur.

          1. Celalettin Yavuz dedi ki:

            Cemal Bey, yazılarıma gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ederim. Lütfen gazetemize üye olunuz ve en azından beğendiğiniz yazıları/analizleri gruplarınızla paylaşınız. Teşekkürler.

  8. Ömer Barçin dedi ki:

    Hocam yazdıklarınızın tamamının altına imzamı atıyorum. MİT de göstermelik çalıştırılarak istihbaratın başına getirildikten sonra, hiç Dış İşleri Bakanlığı tecrübesi yokken Dış İşleri Bakanlığına getirilen Hakan Fidan’dan bu duruma engel olmanın dışında ne bekleyebilirdik ki ? Onu da beceremedi .

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.