ferhat ünlü kapak 2025

Ferhat ÜNLÜ – 13 Şubat 2025

 

Amerika Birleşik Devletleri’nin 249 yıllık tarihi boyunca başkanlık koltuğuna oturmuş 47. kişi olan Donald Trump’ın siyaset tarzının kodlarını çözmek şimdilerde istihbaratçılardan astrologlara, siyasetçilerden ekonomistlere pek çok kesimin üzerinde kafa yorduğu bir mesele. Çünkü Trump’ın koltuğa oturduğu üç hafta içinde şurası net biçimde anlaşıldı ki, şayet dünya ABD Başkanı’nın davranış şifrelerini çözmezse ekonomik, hatta askeri manada küresel bir savaşa gidebilir.

Metnimizin sonunda varacağımız noktayı baştan dile getireyim. Tümdengelim bazen daha işlevsel bir metottur. ABD Başkanı; bir tür ‘periferik’, yani çevresel emperyalizm dediğim yeni nesil bir emperyalizm konseptini uyguluyor. Bu, ABD için de yeni. Trump; bunu yıllar yılı yönettiği şirketlerinin yönetim tarzı ile yapıyor, CEO mantığıyla… ‘Ekonomik olarak bana en az maliyetli ve en yüksek kârlı yatırıma yöneleyim’ stratejisinin tezahürü bu.

Mezkûr periferik emperyalizm konseptinin, hemen ilk bakışta ABD çevresine konuşlanmış Kanada, Meksika ya da Kıta Avrupası’ndan ziyade Amerika kıtasına yakın olan Grönland gibi ülke ve bölgelere yöneldiği görülüyor.

Trump işadamı yönüyle “Kaynaklarımızı Orta Doğu ve Uzak Doğu’da değil, çevremizde harcayalım” diyor. Diyor, ama öte yandan dile getirdiği insanlık dışı Gazze formülleri de CEO mantığının tamamen dışına çıkıp İsrail ile yaptığı gizli siyasal anlaşmanın izdüşümü.

Ekonomist yönüyle Trump, “Askeri kaynaklarımızı Orta Doğu gibi belalı coğrafyalar ya da Uzak Doğu gibi askeri sevkiyatımızın zor olduğu bölgelerde yapacağımıza öncelikle çevremizde yapalım” diyor, fakat siyaseten iktidarda tutunabilmek için İsrail, Yahudi Lobisi ve Evanjelistlerle yaptığı zımni anlaşma doğrultusunda küresel emperyalizme de kapı aralıyor.

Trump’ın çevresel emperyalizm anlamında ilk hedefi Kanada. Neredeyse 10 bin metrelik sınıra sahip olduğu Kanada’yı 51. Eyalet yapmak istiyor. Burası dünyanın en uzun sınırı: 8 bin 891 kilometre. Bizim Suriye sınırı ile mukayeseli düşünün, 877 kilometre, yaklaşık on katı.

 

‘KANADA’YI MANDALAŞTIRMAK, GRONLAND’E ÇÖKMEK’

Sonra; Danimarka Başbakanı’nı arıyor “Grönland’e bizi verin” deme cüretini gösteriyor. Ki ondan beklenen bir tarz. Kanada’yı uydulaştırma, Grönland’e çökme taktiği; hep ‘çevresel emperyalizm’in tezahürü.

Donald Trump, “Önce Amerika” (America First) diyerek iktidara geldi. Ve ilk işi çevresel emperyalizmin ekonomik silahlarını devreye almak oldu. Meksika Körfezi’ni Amerika Körfezi yaptı. Elon Musk’ın Twitter’ı ne kadar X olduysa bu da o kadar Amerika Körfezi olur. Ama önemli değil, “Ben yaptım oldu” anlayışı ile hareket ediyor ve etmeye devam edecek.

İlginizi çekebilir!  Trump’ın Sürgün (Soykırım) Planı ve Fırat Nehri – Ceyhun Bozkurt

Trump; kendi paralel ekonomi evreninde yaşıyor. Kanada’yı mandalaştırmak, Grönland’in doğal kaynaklarına çökmek, hasım ilan ettiği ülkelere ek vergiler getirmek bu evrenin kuralları içinde doğal bir şey! Bununla birlikte tüm gemileri yakan bir strateji de değil bu. Misal Çin’den önce gücünün yeteceği Kanada ve Meksika’ya daha ağır vergi getirdi. Komşularına yüzde 25, Çin’den yapılan ithalata yüzde 10 oranında ek gümrük vergisi koydu. Kanada’dan istediğini aldı, vergiyi erteledi; ama Demokles’in Kılıcı gibi vergileri sürekli elinde tutuyor.

ABD Lideri, kendi ekonomi yasalarından şaşmaz. Çünkü çocukluğundan itibaren para yönetiyor. Bu, onun için hem avantaj, hem dezavantaj.

Çünkü tarih boyunca ülkelerin ve devletlerin, güvenlik ve para ikileminde kaldığında (bazen bu ikisi birbiriyle iç içe geçmiştir, bir bütündür) daha ziyade güvenliği tercih ettiğini görürüz. Güvenlik son tahlilde hep galebe çalar, çünkü güvenlik yoksa kapital de güvende olmaz. Bu, bir bireyin ekonomisinde de böyledir, aileninkinde de, devletinkinde de… Ancak zamanla devletler için parasal güç, güvenliğin de garantörü haline gelmiştir.

İmdi… Bunu makro ölçekle küresel sisteme uyarlarsak Üçüncü Dünya Savaşı riskinin azalmasının, ekonomik baskının siyasal güvenlikle dengelenmesine bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Mesela Orta Doğu’da tansiyon düşerse, Gazzeliler kendi topraklarına insanca yerleşirse bir sorun yok; ancak bunun aksi daha büyük ihtimal gibi görünüyor. Trump, İsrail yönetimiyle zımni anlaşması gereği, Gazze’deki Müslümanların yurtlarından sürülüp Körfez ülkelerine doğru gitmesini istiyor, dayatıyor. Bunun Hitler’in vaktiyle “Yahudilere Madagaskar’ı verelim” demesinden farkı varsa bile negatif yönde var, ondan çok daha kötü.

Dünya savaşı riskinin azalması ayrıca Ortodoks Doğu’da tansiyonun düşmesine de bağlı. Risk elbette tamamen Trump’ın iktidardaki performansına endeksli değil; ancak bu, en önemli parametre.

 

EMPERYALİZM, İÇ SAVAŞ RİSKİ DOĞURABİLİR

Donald Trump döneminde Amerika Birleşik Devletleri içinde ne olacağı sorusunun cevabı ise daha şimdiden öngörülemeyecek ölçüde belirsiz. Mesela Trump, ekonomik güdülerle çevresel ve siyasal güdülerle küresel emperyalizme yönelip parasal/politik fetihlere çıkarken ülkesini ansızın bir iç savaşta bile bulabilir. Bu; hatırı sayılır bir ölçüde Amerikan derin devletinin 11 Eylül sonrası geçirdiği evrimin ne kadar korunacağına bağlıdır.

ABD, 11 Eylül 2001’de kendi tarihinde bir seferde iç savaşta bile görmediği bu kaybı yaşayınca mazide prototiplerini görmüş olsak bile Atlantik Ötesi’nin, ilk kez böylesine ofansif ve agresif ölçüde ‘küresel terörizm’e karşı savaş stratejisine yöneldiğini gördük. Öyle ki, dönemin ABD Başkanı George W. Bush, henüz bir yıllık iktidarı bile tam dolmadan Amerikan müesses nizamının bugünkü ana çerçevesini belirleyen ‘The USA Patriact Act’in, yani Vatanseverlik Yasası’nın yürürlüğe girmesini sağladı.

İlginizi çekebilir!  Hata Yapmanın Yok Etmediği…

Yasa, 11 Eylül saldırılarından yalnızca bir buçuk ay sonra, 26 Ekim 2001’de yürürlüğe konuldu. CIA ile FBI başta olmak üzere tüm Amerikan istihbarat kuruluşlarına ileri derecede gözetleme ve operasyon imkânı veren, istihbari açıdan derin bir yasa bu.

Trump da 2 milyon memuru emekli etmeyi planlarken, ancak 40 binini; yani yüzde ikisini emekli edebildi. Emekli olmayanlar Amerikan bürokrasisi içinde Vatanseverlik Yasası’nın uygulanmasıyla ilgili boşluklara, sorunlara sebep olabilirler. Bazı memurlar iş yavaşlatırsa Trump, zamanla sistemi işletmekte zorlanmaya başlar.

 

TRUMP, MEMURU KARŞISINA ALIRSA…

İmdi… ABD’nin, içerideki operasyonlara imkân veren istihbarat ve güvenlik yapılanmasına biraz daha yakından bakalım. Bakalım ki, Trump’ın geniş bir memur kitlesini karşısına alarak yapacağı hatanın nelere mal olabileceğini daha kolay kestirebilelim:

11 Eylül’den sonra kurulan The United States Department of Homeland Security-DHS (ABD İç Güvenlik Bakanlığı) tam 187 kuruluş ve departmanı kapsayan dev bir organizasyon. Bu kuruluşlar arasında National Guard (Ulusal Muhafızlar), The United States Coast Guard (Kıyı Emniyeti), U.S. Customs and Border Protection (Gümrük ve Sınır Koruması), U.S. Immigration and Customs Enforcement (Göçmenlik ve Gümrük İcra), United States Citizenship and Immigration Services (Vatandaşlık ve Göçmen Ofisi), The United States Secret Service (Birleşik Devletler Gizli Servisi)  ve The Transportation Security Administration (Ulaştırma Güvenlik İdaresi) gibi teşkilatlar yer alıyor.

CIA ve FBI ayrı. Bir de oradaki memur kadrosunu hesaba katın. Dolayısıyla Trump’ın karşısına almak şöyle dursun, dışarıda güçlenebilmek için içeride memnun etmesi gereken geniş bir kamu personeli kesimi ve aileleri var. Buradan da süreci belirleyecek olanın Trump’ın o meşhur bıçkınlığı olduğunu söyleyebileceğimiz noktaya geliriz. İlk iktidar döneminde Trump ile ilgili Kapitalizm’in şatosundaki bıçkın CEO başlıklı bir yazı yazmıştım SABAH’ta. Trump’ın bıçkınlığının nereye yöneleceği gerçekten de dünyayı birinci derecede etkileyecek. Bu bıçkınlığın ABD içine yansıdıkça dünyayı rahat ettireceğini, ama kafayı kaldırdıkça dünyayı şimdi olduğundan daha kötü hale getirebileceğini ve dolayısıyla bizi adım adım büyük savaşa götürebileceğini öngörmek için kâhin olmaya gerek yok.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.