
Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 17 Şubat 2025
DEM Parti’nin oluşturduğu ‘İmralı Heyeti’nin 28 Aralık 2024’te İmralı Adası’nda mahkumiyetini çeken PKK elebaşısı Öcalan’la ilk görüşmesinin ardından haftalar geçti. Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan’dan oluşan bu heyete yerine kayyum atanan Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk de katıldı ve heyet TBMM’de mevcut siyasi partilerle görüşmeler yaptı. Daha sonra İmralı heyeti 22 Ocak 2025’te tekrar Öcalan’ı ziyaret ettiler. Bu ziyaret sonunda basına sızan bazı bilgiler olsa da, henüz PKK terör örgütüne “Silahları bırakın!” çağrısı gelmedi. Ancak bu yazının kaleme alındığı sırada İmralı Heyetinin Irak’ın kuzeyinde Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nden Mesut ve Neçirvan ile KYB lideri Bafel Talabani ile görüşeceklerinin planlandığı bilinmekteydi. Bu analizde PKK terör örgütünün sonlandırılması yolunda hangi aşamaya gelindiği, örtüşen ve çatışan hususların neler olduğu da açıklanmak suretiyle nihai bir değerlendirme yapılmaya çalışıldı.
İktidar Ortakları Arasında Bile Sorunun Adı Konusunda Uzlaşma Yok
MHP Genel Başkanı Bahçeli 22 Ekim 2024’te, ‘Terörsüz Türkiye’ söylemiyle, ‘umut hakkı’nın verilebilmesi için Öcalan’ın TBMM’ye gelerek DEM Parti grubunda PKK terör örgütüne “Silahları bırakın!” çağrısı yapmasını teklif etti. Teklif, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından uzunca bir süre kucaklayarak sahiplenmeyince bir kaç kez tekrarlandı. Keza çağrı üzerine DEM Parti’nin İmralı ile görüşme talebine Adalet Bakanlığı da haftalar sonra onay verebildi. Bahçeli hem ilk, hem de sonraki konuşmalarında Öcalan’ı Meclis’e çağırırken, aynı konuşmalarda ‘Türk-Kürt kardeşliği”ne vurgu yaptığı gibi, aynı zamanda Türkiye’de bir “Kürt sorunu” olmadığını, PKK terörü sorunu olduğunun altını çizdi.
İşte dananın kuyruğunun koptuğu ayrışma noktası bu “Kürt sorunu” kavramında. Zira MHP yanında İyi Parti ve Zafer Partisi de “Kürt sorunu yoktur!” derken, Ak Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan daha 2005’te bir Kürt sorununun mevcut olduğunu Diyarbakır’daki bir mitingde dile getirmişti. Hatta başbakan olarak bu sorunu çözme sorumluluğunu da üstlendiğini söylemişti.
İktidarın iki ortağı arasındaki bu uzlaşmazlık konusunda yukarıda belirtilen üç siyasi parti dışında, Ana muhalefet Partisi CHP dahil TBMM’de mevcut tüm partiler Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi “Kürt sorunu”nun varlığı konusunda uzlaşabilmektedirler.
‘Türk-Kürt Savaşı’ İddiaları Konusunda da Ayrışma
Şayet Öcalan’ın çağrısı gerçekleşirse yapılacak düzenleme nasıl olacaktır? Daha doğrusu ikili görüşmelerde bile Ak Parti ile MHP, “Kürt sorunu” kavramı ve özellikle DEM Parti tarafından ileri sürülen “halkların savaşı” konusunda nasıl uzlaşacaklardır?
DEM parti hemen her konuşmada konuyu “Kürt sorununun köklü kalıcı çözümü için demokratik bir Türkiye’nin inşası!” şeklinde dillendiriyor. Daha 12 Şubat 2025’te DEM Partili Van Belediye Başkanı Abdullah Zeydan “terör suçu” sebebiyle mahkum olunca DEM Parti Eşbaşkanı Hatipoğlu, “DEM Parti olarak, Kürt halkı olarak, Türkiye halkları olarak, bu ülkenin aydınları ve demokratları olarak, bizler bu ülkenin onurlu muhalefetini yürütenler olarak, onurlu bir barıştan yanayız!” demiş ve bu sözleriyle, PKK terörü yerine sanki ülkede bir Türk-Kürt iç savaşı olduğunu ima etmiştir.
Yani ‘Kürt sorunu’ üzerinde iktidarın kendi içerisinde bile bir uzlaşma yok iken, bu kez DEM Parti, Kandil, hatta Öcalan’ın söylemlerinde de açık ya da yarı gizli bir şekilde bir “Türk-Kürt savaşı” olduğu çeşitli imalarla ileri sürülmektedir.
Öcalan’a Strateji Yapma Fırsatı mı Verildi?
26 yıldır cezaevinde olan, uzunca bir süredir ziyaretçilerle de görüştürülmeyerek tecrit edilen Öcalan, Bahçeli’nin çıkışıyla küllerinden yeniden doğacak bir hale gelmiş olmalıdır. Zira her ne kadar terörle silahlı mücadele alabildiğince sıkı bir şekilde yapılıyor olsa da, şu anda ipler en azından %50 oranında Öcalan’ın ellerinde gibidir. Sorunun çözümünde Türkiye Cumhuriyeti’nin kendisini işaret etmesiyle de bir numaralı aktör konumuna yükseldiğini görüyor olmalıdır.
İşte bu “baş aktör” hiç de işi aceleye getirmemekte, adeta dantel örer gibi strateji geliştirmektedir. Bunu İmralı Heyeti’yle bildirdiği 7 maddelik mesajında “Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirmek tarihi bir sorumluluk olduğu kadar tüm halklar için de kader belirleyici bir önem ve aciliyet kazanmıştır!” ifadelerinden anlamak mümkündür. Öcalan ‘Türk-Kürt kardeşliği’ derken, PKK terörünün varlığını değil, bir Türk-Kürt kavgası olduğuna dikkat çekmek istemektedir. Muhtemelen bunu heyete de söylemiş olacak ki, DEM Parti de ısrarla ve özellikle bunun üzerine gitmektedir.
Aynı mesajında “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim!” diyerek, sorunun çözümünde en etkili kişinin kendisi olduğunu da vurgulama çabası içerisindedir.
Öcalan’ın mesajından bir diğeri de “Bütün bu çabalarımız, ülkeyi hak ettiği düzeye taşıyacak ve aynı zamanda demokratik bir dönüşüm için de çok kıymetli bir kılavuz olacaktır!” şeklindedir. Bu ifadeden neyi kast etmektedir? Acaba Türkiye’de Kürtlerin mevcut demokrasiden yararlanamadığını, ikinci sınıf vatandaş gibi mi görüldüğünü ima etmektedir? Eğer böyle ise buna inanmak mümkün değildir. Zira özellikle Irak ve İran sınırlarına bitişik veya yakın illerde PKK’nın caydırması sonucu neredeyse hiçbir ‘Türk’ işadamı kalmamışken, Türkiye’nin hemen her ilinde ‘Kürt’ işadamı mevcuttur ve hiçbir kısıtlama bulunmamaktadır.
Askeri okullar dahil devlete ait hiçbir devlet okulu ve üniversitelerinde de bu sınırlama yoktur. Üniversite öğretim üyelerinde, rektörlerde, bakanlıkların genel müdürlükleri gibi üst düzey bürokraside, milletvekili, meclis başkanı, başbakan, bakan, cumhurbaşkanı yardımcısı ve hatta cumhurbaşkanı olmaları yönünde de bir Kürt-Türk ayrımı yoktur.
DEM Parti’den PKK’nın Suriye Uzantısı PYD/YPG’ye Karşı Gösterilen Hassasiyet
DEM Parti, sadece Türkiye’deki Kürtleri değil, özellikle Suriye’deki sözde “Kobani Yönetimi”ni de koruma ve kollama telaşı içerisindedir. DEM Parti Eşbaşkanı Hatipoğlu sıkça ‘4 ayrı ülkede 4 parça Kürt varlığı’ söylemi ile aslında Türkiye, İran, Irak ve Suriye’deki Kürtlere dikkatleri çekmeye çalışmakta, Suriye’de ABD desteğinde özerkliğe doğru ilerleyen “Kobani yönetimini” demokrasiye örnek göstererek, bu yapıya dokunulmamasını vurgulamaktadır.
Öcalan’ın silah bırakma çağrısını ağırdan alması, DEM Parti’nin kamuoyu oluşturma çalışma gayretleriyle birleştiğinde, Öcalan’ın ağır ama emin adımlarla kendi lehine bir strateji geliştirmekte olduğunu çağrıştırmaktadır.
DEM Parti Eşbaşkanı Hatipoğlu, Öcalan’ın “Barışı Ankara’da, İstanbul’da, Amed’te konuşmalıyız!” dediğinden hareketle, Osmanlı Devleti ve peşinden Türkiye Cumhuriyeti’nin 100 yıllardır kullandığı Diyarbakır’ı ‘Amed’ adıyla anarak ayrı bir dayatma içerisine girmektedir. DEM Parti’nin diyalog ve barış için hazır olduğunu söylerken, devletin ve iktidarın henüz çözüm konusunda bir adım atmadığını, bunun için ilk şartın “Öcalan’ın üzerindeki tecritin kaldırılmasının” gerektiğini, böylece güven artırıcı somut adımların atılmasına başlanabileceğini ifade etmektedir. Anlaşılan o ki, İmralı bu kez 2013’teki “Çözüm Süreci”nden farklı bir stratejiyi, “Madem ki çözümün mimarı benim, o halde isteklerim gerçekleşirse bu işe girerim!” der gibidir.
İmralı Heyeti’nin Irak’taki Temasları ve Öcalan’ın Stratejileri Konusunda İstişare
İmralı Heyeti üyeleri Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder, beraberlerinde Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır dahil 8 kişilik bir heyet halinde Habur sınır kapısından Irak’ın kuzeyine geçtiler. 16 Şubat’ta Mesut Barzani ile görüşen heyet, Neçirvan Barzani Münih Konferansı’nda olduğu için bu görüşme 17 Şubat’a ertelendi. Aynı heyetin bir günlük erteleme sonunda Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Başkanı Bafıl Talabani ve Politbüro Üyesi Kubat Talabani ile de 18 Şubat’ta Süleymaniye’de görüşmesi, hatta Irak Cumhurbaşkanının eşi Şanaz İbrahim Ahmed ile bir araya gelmesi de planlanmış.
Kandil’deki PKK elebaşılarından en az biriyle de gizli bir görüşmenin muhtemel olduğu bu ziyaretlerde Öcalan’ın Türk kamuoyuna açıklanmayan mesajlarının iletilmesi sürpriz sayılamaz.
Mesut Barzani ile yapılan görüşme sonunda bir açıklama yapılmamakla birlikte, bir süre önce Suriye’deki YPG’nin elebaşısı Mazlum Abdi – Barzani görüşmesinin de basına yansımayan hususlarının gündeme getirlmiş olması kuvvetle muhtemeldir.
Buraya kadar gerçekleşen görüşmelerden anlaşıldığına göre Irak, Suriye ve Türkiye’deki Kürtlerin temsilcileri, Öcalan’la birlikte hareket etme konusunda sorun çıkarmaz iken, nasıl bir strateji belirlenmesi gerektiği konusunda da yoğun bir istişare içerisindedirler.
İmralı Heyeti’nin Irak ziyaretinin ardından tekrar İmralı’ya giderek Öcalan’a bu bölgedeki Kürt liderlerin düşüncelerini aktarması beklenmektedir. Bu görüşme sonrasında PKK’nın silah bırakması çağrısı yapması için Türkiye Cumhuriyeti’nden taleplerinin daha açık bir şekilde kamuoyuna duyurulması için beklenecektir.
Sonuç
Türkiye’de iktidar tarafında PKK’nın tasfiyesi konusunda İmralı Heyeti’nin Türkiye’de ve Irak’ta yapmış olduğu gibi yoğun bir istişare mekanizmasının işletilip işletilmediği bilinmemektedir. Ancak 2009’daki “Demokratik Açılım” ve 2013’teki “Çözüm Süreci”ndeki gibi yanlışlar tekrarlanmayarak terörle silahlı mücadeleye devam edilmektedir. Şayet Öcalan Kandil’e “silah bırakın” derse, bu işlemin kesinleştiği kanıtlanana kadar silahlı mücadeleye devam edilmesi de önemlidir.
Burada bir diğer önemli husus da ABD’de Trump yönetiminin Suriye’den askerlerini çekip çekmeyeceği ve PKK/YPG’ye desteğinin devam edip etmeyeceği yönündeki kararıdır. Şayet ABD askerlerini ve desteğini çekerse, o zaman PKK’nın silah bırakma olasılığı daha da yükselir.
PKK’nın silah bırakması halinde MHP Genel Başkanı Bahçeli, “45 yıllık terörü söndüren” bir devlet aklı olarak tarihte hak ettiği yeri alır. Tabii çoğumuz arzu etmese de Öcalan da öyle…
Tüm bunları ümit etmenin çok erken olduğu düşünülebilir. Ancak Irak hükümetinin PKK’yı terör örgütü olarak tanıması, Irak’ta inşasına başlanan “Kalkınma Yolu” projesinin yükselen sinerjisi, silahlı mücadele sonunda PKK’nın oldukça yıpranması, küresel ölçekte artan gerilim üzerine Türkiye’ye farklı bakmaya başlayan Avrupa ülkelerinin PKK’yla mesafeli tutumları, Suriye’de beklenmedik şekilde rejim değişikliğinin yaşanması, PKK konusunda en duyarlı siyasi partilerden MHP’nin bu işe önayak olması, Ana muhalefet Partisi CHP’nin de uygun bulması, hatta başlangıçta kem küm eden Kandil’deki elebaşılar ile KCK’nın Avrupa temsilciliğinin de Öcalan’ın isteğinin yerine getirilebileceği yönündeki son söylemleri, umutları bir hayli yeşertmiştir.
Bundan sonra herkes Öcalan’ın neler söyleyeceğini beklemeye başladı. Şayet Öcalan’ın istekleri içerisinde Irak Kürdistan Yönetimi ve/veya Suriye’de ABD desteğindeki gibi de Facto özerk PYD/YPG tarzı bir istek ile yeni Anayasa’nın ilk 4 maddesinde değişmeyi gerektiren hususlar yer alırsa, o zaman Bahçeli ve MHP de ciddi bir testten geçmiş olacaktır. Sonuç itibariyle PKK terörünün bitmesini ve bölgede kardeşlik hukukunun yeniden yerleşmesini ülkede beklemeyen yok gibidir.
Not: 10 yıl aradan sonra yeniden kalp kapakçığı operasyonu geçiren MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli’ye acil şifalar dileriz.
Problemin güzel bir analizini yapmışsınız. Buna eklenecek bir şey görmüyorum. Sadece şunu vurgulamak istiyorum, Kürtler eşit vatandaşlık peşinde değil, bağımsız Kürdistan peşindeler. Bu hedefe varacak federe bir eyalet te anladığım kadarıyla uygun bulunacak.
Burada benim dikkatimi çeken husus, Bahçelinin çabalarının Erdoğan tarafından soğuk karşılandığıdır.
Günümüzde rejim kapsamında Kürt sorunu yoktur Kürt milliyetçiliği sorunu var sorunun çözümü demokratik özgürlük anayasal üniter TC hukuki revizyonda halkın katılımıdır bugünki tek adam rejimi çözüm üretemez sonuç alamaz selam ve sevgiler
Teşekkürler Vedat Ağam.