
Deniz İSTİKBAL – 17 Mart 2025
1945-2025 arası 80 yıllık dönem ABD’nin küresel iktisadi hegemonyasının olduğu süreç şeklinde tanımlanabilir. Sovyetler Birliğinin dağılımıyla birlikte siyasi olarak da rakipsiz kalan ABD serbest ticari modeli tüm dünyaya neredeyse kabul ettirdi. Bu kabul edişe direnen çok az ülke maliyetlere katlanmak zorunda kaldılar. Kuzey Kore, Laos ve Türkmenistan gibi kapalı ekonomiler istenilen düzeyde refah düzeylerini artıramadılar. Bu örneklere kıyasla küresel ticaret tarihte hiç olmadığı seviyelere yükselerek rekor kırdı. Günümüzde ise ABD öncülüğünde başlayan ticaret savaşları ve kısıtlamalar serbest ticari modele tehdit oluşturuyor.
Ayrıca Çin’in iktisadi olarak yükselişi ve güçlenmesi son 80 yılda hiç olmayan bir olguyu öne çıkarıyor. Öne çıkan olgu ABD’nin iktisadi hegemon olarak sorgulanması. Bu sorgulanma Çin’in iktisadi kalkınma modelini ve ticari rekabet gücünün örnek alınmasını içeriyor. Buradan hareketle Çin’in iktisadi yükselişine yakından bakılabilir.1980’de dünya ekonomisinden Çin’in aldığı pay yüzde 2’in biraz üzerinde iken günümüzde bu rakam yüzde 20’lere geldi. ABD’nin aldığı pay ise yüzde 30’lardan yüzde 25’in altına geriledi. Brezilya, Endonezya, Türkiye ve Güney Kore gibi ülkelerde Çin’e benzer şekilde paylarını artırdılar. Batılı gelişmiş ülkelerde de ABD’ye benzer şekilde dünya ekonomisinden daha az pay almaya başladırlar (Grafik 1).
GRAFİK 1. DÜNYA EKONOMİSİNDE ÇİN’İN PAYI (%)
Kaynak: IMF
1949-2025 dönemi Çin’in iktisadi olarak birçok başarıya imza attığı tarih aralığı oldu. Bu başarıların en önemli bileşenleri arasında yoksulluktan kurtarılan 800 milyonluk nüfus kritik bir rol üstlendi. 2025’te dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olarak 19,53 trilyon dolarlık milli geliri ikinci ve 39,44 trilyon dolarlık satın alma gücüyle birinci sırada Çin yer alıyor. Küresel düzeyde “Made in China” markasıyla teknolojik gelişimi arkasına alan ülke dördüncü sanayi devriminin global trendlerini belirleyebiliyor. IMF, Dünya Bankası ve diğer uluslararası kuruluşlar tarafından yeni sanayileşmiş bir ülke olarak tanımlanan Çin yeni nesil teknolojik trendleri yaratıyor ve rakiplerine karşı küresel rekabet gücünü kuvvetlendiriyor.
İmalat Sanayinde Küresel Liderlik
Dünyanın en büyük imalat sanayine sahip ülke her geçen yıl Batılı rakiplerine kıyasla küresel ekonomiden ve ticaretten aldığı payını artırıyor. 2024’te 4 trilyon dolar ihracat ve 3 trilyon dolar ithalat gerçekleştiren ülke tarihte görülmemiş şekilde 1 trilyon dolarlık dış ticaret fazlası veriyor. Küresel merkez bankalarında bulunan 12,5 trilyon dolarlık rezervin yüzde 25’ten fazlasını kendi merkez bankasında biriktiren Çin 3,22 trilyon dolarlık rezervi kontrol ediyor.
Küresel imalat sanayi üretiminin yüzde 35’ini ve üretim değerinin yüzde 29’unu gerçekleştiren Çin ekonomisi 2008’den itibaren imalat sanayi süper gücü olarak tanımlanıyor. Satın alma gücü açısından dünyanın en büyük ekonomisine dönüşen Çin’in küresel krizleri birer fırsata çevirdiği de bir realite olarak karşımıza çıkıyor. Salgın döneminde Batılı ülkeler iktisadi sektörlerde üretimi yavaşlatırken Çin küresel talebi karşılamak için üretim fabrikalarını ve tedarik hatlarını kapatmadı. Özellikle dünyanın en büyük yüksek teknoloji ihracatçısı olarak elektrikli araçlara, yenilebilir enerji ve iletişim gibi alanlarda imalat sanayine ciddi teşvikler verdi.
Teknolojik Yatırımlar ve AR-GE
Hatta üretim süreçlerinde azaltmaya izin vermeyecek şekilde firmaları cezalandırma yollarını seçti. Satın alma gücü açısından 620 milyar dolara yakın AR-GE harcaması gerçekleştiren ülke Japonya, Almanya, Güney Kore, İngiltere ve Fransa’nın toplam AR-GE harcamasından daha fazla kaynağı bu alana aktarıyor. AR-GE’ye aktarılan kaynaklar ardından orta-yüksek teknoloji sektörlerinde Çin’i küresel bir oyuncu haline getiriyor. Çin Komünist Partisi Başkanı Xi Jinping’in vurguladığı haliyle “Çin Rüyası” gerçeklik haline dönüşüyor ve “Made in China” markası global rekabet gücünü artırıyor.
1949’ta Çin Halk Cumhuriyet’i kurulduğunda ülke iç savaş ve 2. Dünya Savaşının yıkıcı etkileri nedeniyle müthiş bir karmaşa halindeydi. O tarihlerde “Çin Rüyası” terimini tartışmak ve ileri sürmek pek mümkün gözükmüyordu. Fakat günümüzde Çin mallarının meydana getirdiği rekabet gücü ve tüketim hacmi ABD ile başlayan Ticaret Savaşlarının temelini oluşturdu. Dünyanın en büyük 500 şirketinin 150’ye yakınını elinde bulunduran Çin global ticaretinde en büyük aktörüne dönüştü. Ayrıca finansal büyüklüğe göre dünyanın en hacimli bankaları da artık Çin’de bulunuyor.
Ülke ekonomisinin bir parçası olarak inşa edilen devasa şirketler ihracata odaklanıyor ve imalat sanayinin bel kemiğini oluşturuyorlar. Benimsenen bu politika yabancı firmaları Çin’de yatırıma yönlendiriyor. Bugün toplamda Çin’de 3 trilyon dolarlık doğrudan yabancı yatırımcı stoku olduğu ve Çin’in de yurtdışına 2,3 trilyon dolar yatırım yaptığı biliniyor. Latin Amerika’dan Avrupa neredeyse her ülkeye yatırım yapmış olan Çinli firmalar rakiplerini hızla geride bırakıyor. Günümüzde BYD’nin elektrikli araçlarda meydana getirdiği sarsıcı etkiye bu açıdan yaklaşıldığında süreç daha iyi analiz edilebilir.
Dünyanın en büyük işgücü (800 milyon) havuzuna sahip ülke olan Çin 6,3 milyondan fazla milyonere ev sahipliği yapıyor. Refah açısından yıllık ortalama 13 trilyon dolarlık varlığı kontrol ettiği düşünülen ülke Kuşak ve Yol Girişimi ile ülkelere yatırım yapıyor. Uluslararası tahminler Çin’in Yeni İpek Yolu Projesi için 1 trilyon dolar yatırım yaptığına işaret ediyor. Yatırımlar Avrupa’dan Afrika ve Latin Amerika’ya kadar dünyanın neredeyse her bölgesine uzanıyor. 2015’te açıklanan “Made in China 2025” hedefleri çerçevesinde yapılan atılım, reform ve yatırımlar günümüzdeki Çin’in inşasının nasıl gerçekleştiğini gösteriyor. Yeni bir kalkınma modelini inşa eden Çinli firmalar Çin Komünist Partisinin de meşruiyetine ve gücüne ciddi anlamda katkı sağlıyorlar.
“Made in China” Markasının Yükselişi
Avrupa Merkez Bankası raporlarında Çin’in yarı iletken ürünlerde küresel bir aktör olduğu vurgulanırken Made in China markası artık tüketiciler tarafından daha olumlu algılanıyor. Pew Araştırma Merkezi tarafından 12 ülkede yapılan araştırmalar artık Çin mallarının teknoloji merkezli kaliteli olarak algılandığına işaret ediyor. Alman, Japon ve Güney Kore mallarında olduğu gibi Çin’in de ürünlerinde bir algı değişimi yaşanıyor. Dünya Ticaret Örgütü de benzer şekilde “Made in China” etiketini taşıyan ürünlere yönelik talebin her geçen yıl arttığını vurguluyor ve Çin’in iktisadi yükselişine dikkat çekiyor.
2000’lerin başında tekstil ve düşük teknoloji üreten bir ülke olarak Çin günümüzde dünyanın en yüksek teknoloji ihracatçısı. Çin otomotiv markaları verilen desteklerle artık ortalama değil kaliteli araçları küresel otomotiv sektörüne sunuyor. 2024’te Çin 31,3 milyon araç üretirken bunun yaklaşık 6 milyonunu ihraç etti. Almanya, ABD, Japonya ve Güney Kore’nin ürettiği toplam araçlardan daha fazla araç üreten Çin küresel rekabeti yeniden tasarladı. BYD, SAIC, Chery, JAC ve Changan gibi küresel otomotiv devleri de “Made in China” markasının önde gelen itici güçlerinden oldular. Çin firmalarının hâkim olduğu akıllı telefon pazarında da benzer bir eğilim hâkim güç haline geldi.
ABD-Çin Rekabeti ve Küresel Dengeler
Sonuç olarak küresel ekonomide önemli değişimler 21. yüzyılın ilk çeyreğinde daha önce Birinci Dünya Savaşı öncesi dönemde olduğu gibi meydana geldi. Global bir savaş öncesi ABD ve Almanya dünyanın en büyük imalat sanayi güçleri oldular ve ardından çatışma çıktı. Günümüzde ise ABD-Çin arasında ticaret savaşları olarak isimlendirilen süreç yaşanıyor. Farklı çatışma bölgelerinde de Çin ve ABD değişik tarafları destekliyor ve silahlandırıyor. Siyasi gerilimlere kıyasla iktisadi hegemonya ise Çin lehine olacak şekilde gelişimini sürdürüyor ve ABD daha agresif politikaları devreye alıyor.