
Doç. Dr. Kemal OLÇAR – 21 Şubat 2025
Dünya yeni bir jeopolitik ve jeoekonomik mücadele safhasına geçiş yapmıştır. Geleneksel yaklaşımlar ve günümüzde hala tartışılan ihtilaflı bölgeler yerini yeni alanlara bırakacak gibi gözükmektedir. Bahsedilen bölge Arktik yani Kuzey Kutup Bölgesi’dir. Ortadoğu, Doğu Avrupa, Avrasya, Pasifik gibi bölgelerde bugün meydana gelen hadiseler belki de süper güçlerin gezegenin el değmemiş ve zengin yataklara sahip alanlarının ele geçmesine yönelik taktik oyalama hamleleridir.
Bu düşünce küresel güçlerin büyük stratejileriyle de uyumludur. Paul Miller’e göre ABD’nin büyük stratejisi; liberalizme dayalı demokratik barışın küresel düzeyde inşası, ABD topraklarının bir işgale karşı korunması, küresel güçler arasındaki denge politikasının sürekliliği, sistemdeki haydut devletlerin cezalandırılması ve güçlü ittifakların kurulmasıdır.
Tudor Onea’a göre ise Rusya Federasyonu’nun büyük stratejisi; Rusya’yı yeniden büyük devlet yapmak, tek kutuplu dünyadan kurtulma, NATO ve AB’nin doğuya doğru yayılmasını engellemek, Yeni Avrasyacılık ve Akdeniz’e yerleşmek. Avery Goldstein de Çin’in büyük stratejisi olarak; tıpkı Rusya gibi ABD hegemonyasını ve tek kutupluluğu ortadan kaldırmak, gücüyle ulusal çıkarlarını uyumlaştırmak ve iktisaden yayılmaktır.
Süper güçlerin büyük stratejilerine bakıldığında Çin ve RF’nin uyumlu olduğunu görmek mümkündür. İki ülkenin en önemli önceliği Batı şeklinde tanımlanan Bloğun Doğu’ya doğru her ne şekilde olursa olsun ilerlemesini engellemek ve çok kutuplu bir sistemin oluşmasını sağlamaktır. Ayrıştıkları nokta ise bu hedeflere ulaşmak için kullandıkları metodoloji olduğunu ifade etmek gerekir. Yani RF teritoryal, askeri ve politik gücünü kullanarak ABD, AB ve NATO karşısında jeopolitik ve jeoekonomik kazanımlarını korumaya çalışırken, Çin üretim için gerekli girdileri temin etmek, ticari koridorlarını inşa etmek ve güvenlileştirmek maksadıyla yumuşak güç vasıtalarını sahaya sürmektedir.
ABD İçin En Önemli Rakip: Çin
Özellikle Çin 7 Eylül 2013 tarihinde Astana’da “Kara İpek Yolu” ve 3 Ekim 2020’de Endonezya’da “Deniz İpek Yolu” projelerini ilan etmeyi müteakip toplam 65 ülkede yatırım faaliyeti ile ticari tesisler ve ulaşım ağları, kara ve demiryolları inşa etmeye başlamıştır. Bu sayede yaptığı yatırımlarla küresel yeni hegemonya kurmayı başarmış ve ABD için en önemli rakip haline gelmiştir. Avrupa Kafkasya Asya Ulaştırma Koridoru (TRACECA) projesinin bile Çin’in Kuşak-Yol Konseptine yetişebilmesi mümkün gözükmemektedir.
Dolayısıyla geçmişte kaybettiği Tarihi İpek Yolu eko-stratejik avantajını yeniden elde ederek çok kutupluluğu başarmak üzeredir. Çin askeri anlamda şimdilik ABD ile baş edebilecek kuvvet yeteneklerine sahip olmasa da 2030’lu yıllarda özellikle denizlerde Amerikan donanmasına ciddi bir tehdit olabileceği değerlendirilmektedir. Yakın gelecekte Afrika, Orta Asya ve kısmen Latin Amerika’da bölgesel “güç geçişkenliği” ABD’den Çin Halk Cumhuriyeti’ne doğru ivme kazanmış durumda olacaktır.
Aslında dünya üzerinde reel mal ve hizmetlerin genel döngüsü karasal güzergâhla başlamış ve ardından denizlere ve hava sahasına kaymıştır. Özellikle günümüzde deniz yoluyla yapılan ticaretin genel ticaret hacminde %83 lük bir oran teşkil etmektedir. Bunun temel sebebi “denizler yoluyla yapılan ticaret, demir yoluna göre üç, kara yoluna göre yedi, hava yoluna göre ise 21 kat daha ekonomik” (İMEAK Deniz Ticaret Odası Başkanı Tamer Kıran)olmasıdır.2023 itibariyle “dünya deniz ticaret filosunun büyüklüğü bir önceki yıla göre %3,6’lık bir artıșla yaklașık 2,24 milyar detveyte (deadweight longtons veya metrictons)çıkarken dünya deniz yolu ticaret hacminin ise %3’lük bir artıșla 12,37 milyar tona”(Denizcilik Genel Müdürü Ünal Baylan) ulaşmıştır.
Güzergahları Birbirine Bağlayan Düğüm Noktaları, Su Geçiş Yerleridir
Gezegenin en çok kullanılan güzergahları; Kuzeybatı Avrupa limanları ile Kuzey ve Güney Amerika arasındaki Kuzey Atlantik yolu, Avrupa limanları ile Güneydoğu Asya(Hindistan, Çin, Güney Kore ve Japonya) limanları ve Güneydoğu Asya limanları ile Kuzey Amerika limanları olduğu bilinmektedir. Bu durumda bu güzergahları birbirine bağlayan en önemli düğüm noktaları (pivot) doğal ve suni su geçiş yerleridir. Elde bulundurana çok önemli stratejik ve politik avantajlar sağlarken diğer taraftan da büyük risk ve tehditler üreten bölgelerdir. Boğazlar: Çanakkale ve İstanbul (Türkiye), Malakka (Malezya), Hürmüz (İran-Umman), Bab-ül Mendep (Yemen -Somali), Cebelitarık (İngiltere, İspanya ve Fas), Dover (Fransa – İngiltere), Macellan (Şili -Arjantin), Bering Boğazı’dır (ABD-Rusya).Kanal statüsünde ise Panama ve Süveyş Kanalları olmak üzere iki önemli su geçiş hattı bulunmaktadır.
Panama Kanalı, Pasifik ile Atlantik Okyanuslarını birbirine bağlarken (öncesinde Macellan Boğazı kullanılırdı) aynı zamanda Atlas Okyanusu ile Büyük Okyanus arasındaki geçiş süresi ve maliyeti oldukça düşürmektedir. 17 Kasım 1869’da açılan Süveyş Kanalı ise Hint Okyanusu’nu Kızıldeniz yoluyla Akdeniz’e (öncesinde Ümit Burnu kullanılırdı)bağlamaktadır. Bundan dolayı deniz güzergâhlarının düğüm noktaları olan bu lokasyonlar ve etrafındaki sahip ya da komşu ülkeler tarihte sürekli savaş, çatışma veya müdahalelere sahne olmuşlardır.
Deniz yollarının yanında üç ana karasal yolu kapsayan ve65 ülke, 5 milyar nüfus ve küresel ticaretin yaklaşık üçte birini (21 trilyon dolar)içeren Kuşak ve Yol Projeleri karayolu, demiryolu ve hatta enerji nakil hatları, fiber optik kablo hatları, su boru hatları gibi transfer hatlar da dâhil oldukça büyük önem kazanmaya başlamıştır. Mevcut koridorların maliyeti, güvenliği ve ihtilaflı birçok noktayı barındırması, geçişlerin boğaz ve kanallara tabi olması ve ilaveten kuzeydeki buzulların erimeye başlaması sebebiyle geleneksel kıtalararası bağlantı yolları yerini kuzey hatlarına bırakma fırsatını/zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Yani yeni jeopolitik düzen ve eksen birden bire gezegenin kuzey aksına kaymış gözükmektedir. Bu yüzden ABD, Çin, RF, AB gibi süper patronlar dünyanın kuzeyinde ortaya çıkan milenyum şansını kaçırmak istememektedirler.
ABD’nin Arktik Bölge Üzerindeki Planı
ABD kutup savaşlarında hedeflerini net olarak ortaya koymuştur. İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya dâhil olması çabaları, Danimarka Krallığı’na bağlı 2.166.086 km².lik Grönland’ın satın alınması, Panama Kanalı’nın işletmesinin ABD’ye devredilmesi ve nihayet Kanada’nın Amerika’ya doğrudan bağlanması gibi somut talepler yakın gelecekte güç mücadelesinin hangi coğrafi alanlarda geçeceğinin temel göstergeleri haline gelmiştir. Kutupların ekonomik değeri buzullar eridikçe arttığından ülkeler de bölgedeki kaynaklara ulaşmak için çeşitli yetenekler geliştirmek zorunda kalacaktır. Orduların derin kar ve buzlu zeminde intikal, derin sulardan geçiş, aşırı soğuklarda harekât, özel sağlık, eğitim, üs kurma ve işletme, ikmal, iaşe, ibate gibi yetenekleri haiz olması Arktik bölgenin kontrolü için oldukça önemlidir.
Bu anlamda bazı politik ve diplomatik çalışmalar da göze çarpmaktadır. Örneğin 19 Eylül 1996 tarihinde Ottawa Deklarasyonu ile Arktik Konseyi kurulmuş ve Kuzey Kutup Dairesi içinde yer alan toplam sekiz ülkeyi (ABD, Danimarka, Finlandiya, İsveç, İzlanda, Kanada, Norveç ve Rusya) merkez ülke olarak belirlemiştir. Bunun dışında daimî katılımcı sayısı altı, gözlemci ülke sayısı on üç, sivil toplum örgütlerinin sayısı on iki, çalışma gruplarının sayısı altı ve Diğer Bağlı Ortaklıkların sayısı ise ikidir. Türkiye ve AB gözlemci statüsü için hala onay beklemektedir.
Amerika Jeoloji Araştırma Enstitüsü verilerine göre, demografik ve topoğrafik olarak 4 milyon nüfuslu ve 30 milyon kilometrekarelik bir alanı (dünyanın %6’sı) ihtiva eden Arktik bölgenin 4 milyon kilometrekarelik kısmı buzullar, 14 milyon kilometrekarelik kısmını karalar ve 16 milyon kilometrekarelik kısmı denizlerden ibaret olan bölgede, dünyanın keşfedilmemiş petrol yataklarının %13’ü ve doğalgaz yataklarının %30’u yer aldığı ifade edilmektedir. Toplamda dünya hidrokarbon rezervlerinin üçte birinden fazlasını ihtiva ettiği ve uranyum, balık, altın, elmas gibi değerli ürünlerin de bolca bulunduğu bilinmektedir.
TÜBİTAK Bilim ve Toplum Başkanlığı Popüler Bilim Yayınları yazarı Yılmaz Demir’in çalışmasına göre Kuzey Kutup Dairesi içinde yer alan ABD’ye ait Alaska eyaletinde kurşun, çinko, altın, gümüş; Norveç’in Svalbard Adası’nda kömür; İsveç’in Kiruna Kasbası’nda demir; Finlandiya’nın Kevitsa Kasabası’nda Ni-Cu PGE; Kadana’nın Diavik ve Nunavut bölgesinde elmas ve demir; Danimarka’nın Grönland ve Kvanefjelt bölgelerinde demir, uranyum ve nadir metaller; Rusya’nın Kola Peninsula, Murmansk ve Arkhangelsk bölgelerindeki kurşun, çinko, uranyum, baryum, manganez, stronsiyum, nikel, bakır, alüminyum, fosfat, demir, apatit, titanyum, boksit, altın, gümüş, platin, elmas, nikel, krom, kobalt, titanyum, volfram şeklinde önemli yer altı kaynakları mevcuttur.
Bu bölgede kıyısı olan ülkeler Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) alanları içinde kalan kısımlarda bazı arama faaliyetleri gerçekleştirmektedirler. Rusya’nın “Arktik Bölgesinin Kalkınması ve Ulusal Güvenliğin Teminat Altına Alınması Stratejisi” belgesine göre Rusya Federasyonu’nun Kuzey Kutbu’ndaki kıta sahanlığında85,1 trilyon metreküpten fazla doğal gaz ve 17,3 milyar ton petrol bulunmaktadır. ABD’nin Grönland adasında Thule Hava Üssü yer almaktadır.
Çin eski ticaret yollarını 10-12 gün kısaltmak için Arktik bölgesini “Yeni İpek Yolu” olarak değerlendirilmektedir. Hindistan, Kanada, Çin, AB, Fransa, Almanya, Norveç, Polonya, Rusya, İsveç ve İngiltere, Arktik coğrafyası ile ilgili yeni strateji belgeleri yayınlamış ve kaynak paylaşımı süreçlerine dâhil olmuşlardır. Ancak bölgenin açık denizler statüsünde yer alan kısmında henüz ciddi bir çalışma yoktur ve bu konuda bir düzenleme de söz konusu değildir. Yani tüm bu ülkeler kutuplar bölgesini sadece sürdürülebilir kalkınma, çevre koruma, iklim değişikliği, küresel ısınma ve okyanusların yükselmesi konuları ile ilişkili olarak değil de mevcut zenginliklerden maksimum pay almak için bir güç mücadelesi alanı şeklinde görmektedirler.
“Arktik, Bir Barış Bölgesi Olmalı”
Hatta yakın gelecekte bölgeyle ilgilenen ülkeler kutuplara müdahale konusunu beka sorunu, yüksek politika ya da güvenlik sorunu şeklinde ilan edip kamuoyu desteği arama yoluna dahi gidebilirler. Oysa Sovyetler Birliği Genel Sekreteri Mihail Gorbaçov’un1987 yılında yaptığı “Murmansk Konuşması”nda “tüm dünyanın çıkarlarının ortaklığı ve askersizleşmenin tarafı olduğu” ve Arktik’in bir “barış bölgesi” olması gerektiği ifade edilmiştir.
Bu çerçevede dünya kendini yeni bir sistem ile düzenlemeye çalışırken ülkeler de kendi jeopolitik ve jeoekonomik konumlarını bu değişime göre yeniden tanımlamaya çalışmaktadır. Yeni düzenin temel çekirdek prensipleri içinde akıllı güç, dinamizm, esneklik, hızlı karar süreçleri, cüret, istikrar, yapay zekâ, kitleleri kontrol altında tutmak için farklı mekanizmalar, yeni kanaat önderi tipolojisi ve yeni medya platformları yer almaktadır.
Yeni “Yer Siyaseti” de kuzey bölgesine doğru sessiz ve derinden kaymaktadır. Gelecekte olasılığı yüksek olan bu yeni duruma intibak eden ülkeler Süper Ligde konumlanabileceklerdir. Aksi halde Aydınlanma Dönemi, Sanayi Devrimi ve Bilgi Çağı gibi, Arktik Çağ fırsatlarından yararlanamayan devletler yeni düzenin pazar ve ucuz emek kaynağı statüsünden kurtulamayacak ve yoksulluk çemberinden çıkamayacak gibi gözükmektedir.