
Büşra AS – 16 Şubat 2025
Dünyada değişim kaçınılmaz olarak yaşadığımız bir süreç. İyi ki de var olan bir süreç. Değişim, dönüşüm, gelişim bu kavramlar hayatımızda çok önemli bir rol üstlenirken, bu kavramların sonuçta bize neler kattığı daha da büyük bir önem taşıyor. Yaşadığımız toplumdaki ve dünyada ki değişimler kültürümüzü, ahlaki değerlerimizi, yaşam tarzımızı ve algılama biçimlerimizi de etkiliyor.
Ahlaki değerlerdeki değişim ve teknolojinin etkisi
Özellikle teknolojik gelişmelerin hızlı bir sıçrayış yaptığı son otuz yılı ele aldığımızda ahlaki değerlerimizde sert bir değişim gözlemliyoruz. Öncesinde nezaket ve görgü kuralları, adab-ı muhaşeret kuralları, örf, adet, gelenek ve töreler hayatımızda ön plandayken günümüzde ise bu kavramların önemini giderek yitirdiğini gözlemliyoruz. Geçmişte okullarda başlı başına bir ders olarak okutulan bu kavramlar Seksenli yıllardan itibaren Vatandaşlık Bilgisi, Hayat Bilgisi, Sosyal Bilgiler, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi gibi bazı derslerin alt konu başlığı olarak ele alınmaya başlandı. Bunun yanı sıra evlerde büyüklerin anlattıkları kıssadan hisseler, menkıbeler ve yaşanmış hayat hikayeleri de çocuklar ve gençlerde ahlaki değerleri öğrenme konusunda bir pekiştireç görevi görüyordu. Şuanda hem öğretmenler hem anne babalar ”Çocuğumuz odasından çıkmıyor, bizi dinlemiyor, ne anlatalım ki?” sitemini sıklıkla dile getiriyorlar. Peki gerçekten bizi ne değiştirdi? Ahlak kuralları empatiyi, hoşgörüyü, adaleti, büyüklüğü, özrün erdemini ve makbul bir vatandaş olmayı içerirken sadece kitaplarda kural gibi yazan yapmazsan cezalandırılacağın etik kuralların arkasına sığınacak hale neden ve nasıl geldik? Bir şey hukiki olarak yasalsa kendimizi yeterince ahlaklı sayıyoruz. Ama bir şey meşru mu? Doğru mu? Etrafımızdaki insanlara zararı dokunur mu? Günah mı? Sevap mı? bu soruların cevabını aramıyoruz.
Metrobüs sırasında birinin önüne geçersem cezalandırılmam o halde geçebilirim çünkü geçmezsem işe geç kalırım. Hastanede randevum olmamasına rağmen doktora beni muayene etmesi için baskı yapabilirim çünkü bu suç değil. Fakat bir yerde radar varsa aracımı yavaşlatırım çünkü ceza ödeyip maddi olarak sıkıntıya düşmek istemem… İşte bizi bu denli yozlaştıran artık maddiyatın maneviyatımızın önüne geçmiş olması. Neden mi böyle oldu?
Artık gün içinde düşünmeden hareket ediyoruz
Eskisi gibi yeni telefon almış birine sevinsin diye çağrı bırakmıyoruz. Aksine telefonu son model mi diye bir bakıyoruz. Bir heyecanla telefon numarasını ezberlemiyoruz. Telefon rehberi tutmuyoruz çünkü bunu yerine her şey zaten telefonumuzda kayıtlı. Cebimize her an lazım olur diye bir kalem ve not defteri koymuyoruz. Her şeyin fotoğrafını çekerek ya da telefonun not kısmını kullanarak işimizi kolaylaştırıyoruz. Hatta ilkokul çocukları bile ödevlerini öğretmen tahtayı ya silerse diye hemen defterlerine yazmıyorlar çünkü öğretmenleri akşam veli grubuna whatsapptan atıyor. Öğretmen yazmazsa yazan arkadaşa sormak saniyeler alıyor. Komşudan yemek tarifi almıyoruz. Zaten en güzel yemek tarifleri internette var. Eski püskü tarif defterleri hazırlamak tarih oldu.
Eskiden hayallerimiz vardı
Babam gerçekten bu ay istediğim oyuncağı alacak mı acaba? Ya almazsa? Okul çıkışı parka gitsem annem kızar mı? En sevdiğim kuzenimle bayramda gezebilecek miyim? Bu sene yeni okul ayakkabım nasıl olacak? Öğretmen istediği defteri almadım diye kızar mı? Ödevimi son geceye bıraksam yetişir mi? Hiç dolma kalemim kalmamış kurşun kalemle yazsam çok düşük not alır mıyım?
Sahi bu sorular nerde kaldı?
İstediğim her şeyi saniyeler içinde internetten alabilirim. Okul çıkışı parka ihtiyacım yok tabletim en güzel oyunlarla dolu. Kimseye ihtiyacım yok eğer arkadaşım olmazsa sanal arkadaşlarım olur. Öğretmenim ödevlerimi ve okul gereçlerimi hazırlamazsam o gün sadece kızar sonra geçer. Ödevimi son güne bırakırsam yapay zeka benim için en fazla otuz saniyede halledecektir. Ödevlerimi çıktı alırım yazmak sadece vakit kaybı hatta evde printer olsa iyi olur çünkü çıktı almak için evden çıkmakta vakit kaybı!
İşte tüm kaygılar tüm soru işaretleri tüm sorular bu cevaplarda kaldı
Oysa ki teknolojik gelişmeler hayatımızı kolaylaştıracaktı. Öylede oldu. Artık hızlıyız. Her işimiz çabuk halloluyor. Beynimiz hiç yorulmuyor çünkü bizim için yorulacak çok cihaz var. Bozulurlarsa yenisini almakta çok kolay. Artık teknolojik ürünler mahallenin marketinde bile var.
Ödememiz ve alacağımız varsa bankaya gitmeye ne gerek var. Yatağımızda uzanırken cep şubeden her işimizi bitiriyoruz. Çok özlediğimiz dostumuz uzaklardaysa bir görüntülü arama hasret gidermeye yeter. Saniyeler içinde bağlanmak varken onca yolu çekmek neden?!
Yetişkin olmak bu dünyada daha da zor
Eski Türk romanlarını ve filmlerini hatırlayalım. Fakir ama gururlu gençler. Mahallenin hasta ama güzeller güzeli kızları. Zengin ama şımarıksa zenginliği işe yaramayan kızlar. Zekasıyla herkesi büyüleyenler. Gücü ve delikanlılığıyla nam salmış karakterler.
Araba sevdası romanında dönemin lüks aracına bindi diye asil ve zariftir diye aşık olup yanılan Bihruz Bey değil miydi? Yeşilçam filmlerinde Hülya Koçyiğit zekasına ve insanlığına bakmayan onu çirkin gören erkeklere süsüyle oyun oynayıp onlara güzelliğin geçici olduğu dersini vermemiş miydi? Türkan Şoraydan ”Sevgi neydi? Sevgi emekti” repliğini öğrenmemiş miydik? bu küçük klişeler bizi besliyordu.
Şimdi ruhumuzu hastanelerdeki estetik kuyruğu, en iyi estetik cerrahını bulma sorunu, makyaj hileleri ve ince görünmenin sırları, en iyi detoks sularını hazırlayabileceğim makinam, kısa sürede kas yapmak, araba anahtarımı ve cüzdanımı masaya koymak, direksiyonumu göndermeli müzikler eşliğinde videoya çekip story atmak gibi rutinler besliyor.
Bu dünyada yetişkin olmak daha da zor çünkü bunların hiçbirini yapmazsanız kabul görmeniz ve yetişkin dünyasında kendinze bir yer bulmanız çok zorlaşıyor. Güzel bir kadın, güçlü bir erkek ve saygıya layık biri olmak istiyorsanız yaşam tarzınızın bu kalıplara girmesi gerekiyor.
Bunun sonucunda da kendini sevemeyen; sırf başkaları onu sevsin, beğensin ve onaylasın diye uğraşan hayatı pratik ama kafası yoğun yetişkinler ortaya çıkıyor. Ve bu denli tahammülsüz bireylerin nasıl çocuk yetiştirdiğini izliyoruz.
Bebeklerin stresi daha doğmadan başlıyor. Cinsiyet belirleme partisi, baby shower, baby moon, yarım yaş kutlaması, yaş günü ve sayamadığım ve bilmediğim birçok aktivite. Tabiki bunlar bebeklerin kolik, hareketli, huysuz olmasına neden olamaz. Tek suç folikasitte…
Her şey güzel ama neden aklımız hala eskide?
Herkes bizim zamanımız diye konuya giriyor. Herkeste bir nostalji güzellemesi, geçmişe özlem. Eski tat yok hiç diye yakınmalar. Anne babalarından kaçan çocuklar. Sohbet edilmeyen evler. Sadece çıkar için kurulan dostluklar. Maddi alışkanlıklar ve yarışlar. Biz böyle değildik edebiyatı. Değerler ve ahlaki konuların gençlere sıkıcı ve ”cringe” gelmesi.
Değerlerimizi kaybediyoruz çünkü;
Her şey pratik, her şeyin muadili var. Bir şeyi kullanıp atarsan yenisi var. Cebimizde işlenmiş mendiller yok tek kullanımlık peçeteler var. Dostun yenisininde eskisininde farkı yok çünkü kimseye güven yok. Kendimizede güvenimiz yok. Eğer maddi koşulları sağlıyorsak; zenginsek, makam sahibiysek, güzelsek bunları maneviyatla beslemeye ihtiyaç olmadan özgüvenli olma hakkımız var. Ama bunlar yoksa dürüstlük, zeka, kültür, zarafet, adil olma gibi vasıflar hiçbir işe yaramıyor. Bir yerden başlamak öze dönmek gerek ama hangi birinden?