
Bercan TUTAR – 17 Mart 2025
ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna’da vardığı 30 günlük ateşkes kararına hemen ‘evet’ demeyen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, jeopolitik hinlik peşindeki Avrupa ülkelerinin foyasını birer birer ortaya çıkarıyor. Aslında barış istemeyen Avrupa ülkeleri olduğu halde Putin’i hedef tahtasına koymaya çalışıyorlar. Fakat Avrupa’nın ‘barış’ı sadece daha fazla güçlenmek ve silahlanıp yeniden Rusya’ya saldırmak için istediği çok açık.
Zaten Rus lider Putin’in 30 günlük ateşkes anlaşmasını hemen kabul etmeyişinin nedeni de bu. Putin, kalıcı bir barışı getirecek ateşkeste ısrar ediyor. Aksi halde ABD ve Avrupa ülkelerinin ateşkes ve geçici barış sürecini suistimal edip yeniden Rusya’ya karşı harekete geçeceklerini çok iyi biliyor. Zira Ukrayna’nın Donetsk Halk Cumhuriyeti (DPR) ve Lugansk Halk Cumhuriyeti (LPR) bölgelerinde Rusya destekli silahlı gruplarla Kiev rejimi arasındaki Donbas savaşını sonlandırmayı öngören Minsk anlaşmalarında da benzer bir ihanet süreci yaşandı. İpe un seren ABD ve Avrupa, sorunu çözmek yerine daha da derinleştirmeyi seçti.
Çatışmaları Durdurma Çabaları Sonuçsuz Kaldı
İlk Minsk protokolü Ukrayna, Rusya, Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı (AGİT), Fransa ve Almanya arasında Belarus’un Minsk kentinde 5 Eylül 2014’te imzalandı. Hedef çatışmaları sonlandırmak ve bir uzlaşıya varmaktı. Bu hamle başarısız oldu. Ardından 12 Şubat 2015’te güncellenmiş Minsk II anlaşması imzalandı. Bu anlaşma da çatışmaları durduramadı.
Anlaşmanın şartlarına uymayan taraf ise Kiev ve onu destekleyen ABD, Almanya ve Fransa’ydı. Zira uzlaşılan şartlara göre ağır silahların cepheden çekilmesi, esirlerin bırakılması, Ukrayna’da Donbas’ın belirli bölgelerine özyönetim verilmesi ve bunun karşılığında da Ukrayna’nın Rusya ile olan sınırının kontrolünün Kiev’e verilmesi öngörülmüştü. Kalıcı barışı seçmeyen ABD ve Avrupa ülkeleri ile Kiev rejimi Donbas bölgesine yönelik saldırılarını devam ettirdi.
Oradaki Rus kökenli sivil halka yönelik katliamlar sürdürüldü. 2014 ile 2022 arasındaki Donbas savaşında binlerce Rus kökenli sivil katledildi. 1 milyon 200 bin Donbaslı Rus evini terk etmek zorunda kaldı. 650 bini Rusya’ya giderken diğerleri ülke içinde başka yerlere göç etti. Sivil katliamların artması ve Kiev’in askeri operasyonlarını devam ettirmesi üzerine Rusya, 21 Şubat 2022’de Donetsk ve Luhansk’ı resmen tanıdı. Bir gün sonra da Putin Minsk anlaşmalarının artık geçersiz olduğunu ve Ukrayna’nın çöküşünden ABD ve Avrupa’nın sorumlu olduğunu ilan etti. İki gün sonra 24 Şubat 2022’de de Ukrayna’ya karşı askeri harekâta geçti ve Ukrayna savaşı başladı.
Şimdiye kadar savaşın üzerinden bin 117 gün geçti. Putin’e ihanet edip ateşkes ve barış şartlarına uymayan ABD ve Avrupa şimdi yeniden Mink benzeri bir süreci başlatmak istiyor. Fakat Batı’nın oyunlarına karşı şerbetli olan Putin bu kez sağlam güvenceler istiyor. Avrupa’ya güvenmiyor. Haklı da. Çünkü ciddi bir güven bunalımı var şu an taraflar arasında. Putin, ABD’nin çabalarına bile ihtiyatlı iyimserlikle yaklaşıyor.
Putin Verdiği Sözü Tutuyor
Fakat tarafta Putin ile ilgili bir güven sorunu yok. Putin verdiği sözü tutuyor çünkü. Nitekim ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Putin’e güvenilip güvenilmeyeceği sorusunu ‘uygunsuz’ olarak nitelendirerek dış politikanın güven meselesi değil, eylemler ve alınan kararlarla ilgili olduğunu belirtti. Barışın sağlanması için sadece niyet belirtmenin yeterli olmadığını vurgulayan Rubio, uluslararası ilişkilerde bazen hoşlanılmayan kişilerle çalışmak zorunda kalındığını ifade etti.
Bir bakıma ABD de bu yeni süreçte Rusya’dan ziyade Avrupa’ya güvenmiyor. Çünkü masa dışında kalan Avrupa Ukrayna’daki barışı sabote etmek için her tür yolu deniyor. Unutmayalım ki Ukrayna’da barışın sağlanması için Avrupa ülkelerinin girişimlerine öncülük ettiklerini söyleyen Fransa ve İngiltere, müzakereler adı altında aslında savaş çığırtkanlığı yapıyor.
Çünkü bir yandan barıştan bahseden Avrupa ülkeleri bir yandan da yeni bir ordu kurmaktan, Ukrayna’ya Avrupa askeri konuşlandırmaktan ve Rusya tehdidine karşı 800 milyar avroluk bir savaş bütçesi ayırmaktan bahsediyor.
Nitekim İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Rus lider Putin’in ABD Başkanı Trump’ın ateşkes teklifine verdiği rasyonel tepkiyi “zaman kazanma çabası” diye çarpıtıyor. Starmer, “Eğer Rusya nihayet müzakere masasına oturursa, ateşkesin ciddiyetini ve kalıcılığını garanti altına almak için süreci yakından takip etmeliyiz” diyerek bir bakıma varılacak her tür anlaşmaya şimdiden şerh koyuyor ve kendileri için bu anlaşmanın bir sonraki savaşa hazırlık safhası olarak kullanılacağını da itiraf etmiş oluyor.
Oysa Avrupa’ya verilecek en güzel yanıtı Donald Trump vermiş zaten. Ukrayna’nın Kurs operasyonunu eleştiren Trump, panik içindeki Ukrayna’ya ve destekçilerine “Kendinden çok daha büyük birini kışkırtmamanız gerekirdi” diye fırçalamış.
Batı, Rusya’ya Karşı Tek Blok Olma Şansını Kaybetti
Hâsılı kelam olmayacak duaya ‘amen’ diyen Avrupa’yı önümüzdeki süreçte zor günler bekliyor. Batı bölünmeye doğru ilerliyor. Batı dünyası artık Rusya’ya karşı tek blok olarak hareket etme şansını ve imkânını kaybetti. Atlantik’teki bölünmeyi yakından izleyen Putin, buna göre adımlar atacak. Putin’in en büyük hedefi zaten Batı’nın yeniden tek blok olmamasını sağlamaya yönelik stratejiler olacaktır. Putin, tek blok olarak hareket ettikleri için Soğuk Savaşı kazanan ve SSCB’yi dağıtan tarihi süreçten gereken dersleri çıkarmış görünüyor.
Napolyon’u İngilizlerle ve Hitler’i de ABD ile yaptığı ittifak ile alt eden Rusya, Soğuk Savaş’ta tek blok halinde hareket eden ve hatta Çin ile İslam dünyasını da yanına alan Batı karşısında yenilmişti. Fakat Ukrayna savaşına Soğuk Savaş’tan çıkardığı bu dersle hazırlanan Putin, tek blok olan Batı’yı bu kez içeriden bölerek hezimete uğrattı.
Putin’in bundan sonraki hedefi kuşkusuz Batı’nın yeniden tek blok halinde Rusya’ya karşı hareket etmesini engelleyecek kalıcı bir stratejiyi hayata geçirmek olacaktır. Bu nedenle ABD’ye bazı tavizler vererek Atlantik’teki çatlağı daha da derinleştirmek ve kalıcı hale getirmeye çalışıyor. Avrupa da bunu görüyor. Fakat geç kaldılar. Atı alan Üsküdar’ı geçti. Bundan sonraki süreçte Avrupa ülkelerindeki panik ve beka kaygısı daha da derinleşecektir. Ve günün sonunda Rusya’yı bırakıp birbirlerine düşeceklerdir. Gidişat bunu gösteriyor.