Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Macaristan ziyareti dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı.
İsveç’in NATO üyeliği konusunda Erdoğan, “Gerek Amerika’nın F-16 konusu, gerekse Kanada’nın verdiği sözleri tutması noktasında beklediğimiz olumlu gelişmeler, inanıyorum ki parlamentomuzun da konuya olumlu bakışını hızlandıracaktır” dedi.
Gazze’de ateşkes konusundaki “Adil bir dünya mümkün, ama Amerika’yla değil” sözleri hatırlatılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Daha adil bir dünya için adil adımlar atmak şart. Amerika Birleşik Devletleri’nin bu süreçte tarihi bir sorumluluğu olduğuna ve bunu yerine getirmesi gerektiğine inanıyorum. O sorumluluk İsrail’i bu canilikten vazgeçirmek, Gazze’deki bu katliamı durdurmaktır. Biden ile görüşmemizde ABD’ye o tarihi sorumluluğu hatırlattım. Tüm dünyanın beklediği o tavrı takınmaları çağrısında bulundum” diye konuştu.
Erdoğan bazı İslam ülkelerinin Gazze konusunda sessiz kalmaları hakkında, “Herkes kendinden sorumludur. Başkalarının sessizliğinin hesabını biz vermeyeceğiz” dedi.
AVRUPA BİRLİĞİ MESAJI
Avrupa Birliği’nin Ukrayna ve Moldova’yla katılım müzakereleri başlatması, Gürcistan’a ise ‘aday’ statüsü vermesi sorulan Erdoğan, “Onlarla bir süreç başlatılacak, onlar da oyalanacak. Bu ülkelerin hiçbirisi, bir Türkiye değil. Avrupa Birliği’nin, bundan sonra Türkiye’nin konumunu iyi değerlendirmesi lazım. Artık AB bu yanlıştan vazgeçmelidir” ifadelerini kullandı.
Erdoğan, ziyarete ilişkin genel değerlendirmesinde şunları söyledi:
Değerli dostum Macaristan Başbakanı Sayın Viktor Orban’ın daveti üzerine Budapeşte’ye resmi bir ziyareti gerçekleştirdik. Türkiye-Macaristan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin altıncı toplantısını bugün Budapeşte’de başarıyla icra ettik. Malumunuz Macaristan’ı son olarak geçtiğimiz Ağustos ayında ziyaret etmiştim. Budapeşte’ye varışımın ardından Cumhurbaşkanı Sayın Katalin Novak ile ikili görüşme gerçekleştirdik. Sonrasında Başbakan Sayın Orban ile bir araya geldim. İkili temasların ardından ilgili bakanlarımızın da katılımıyla konseyimizin altıncı toplantısına kendisiyle birlikte başkanlık ettik.
Türkiye-Macaristan ilişkilerini çeşitli boyutlarıyla ayrıntılı olarak ele aldık. Son on yılda gerçekleştirdiğimiz beş konsey toplantısı iki ülke olarak münasebetlerimizi derinleştirmemize büyük katkılar sağladı. Muhtelif alanlarda imzaladığımız 50 kadar anlaşmayla ilişkilerimizin ahdi zeminini güçlendirdik. Bugün 17 yeni anlaşma metni daha imzalayarak iş birliğimizi perçinledik. Sayın Orban’a ülkemizin gurur kaynağı olan yerli ve milli otomobil markamız TOGG’u hediye ettim. Sağ olsun o da bize güzel bir at hediye etti. Yılsonu itibarıyla 4 milyar dolar düzeyine yaklaşacak ikili ticaret hacmimizi 6 milyar dolar hedefine ulaştırmak istiyoruz. İlkini Türkiye’de düzenleyeceğimiz Ekonomi ve Ticaret Ortaklık Komitesi Toplantısı ile bu hedefimize bir adım daha yaklaşacağız.
İkili münasebetlerin yanı sıra Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileriyle Ukrayna ve Gazze başta olmak üzere işgal edilmiş Filistin topraklarındaki gelişmeler de gündemimizde yer aldı. Macaristan, önümüzdeki yılın ikinci yarısında Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı’nı deruhte edecek. Stratejik ortağımız Macaristan’ın Avrupa Birliği üyeliğimize olan desteğini yeniden teyit etmesi bu minvalde önemliydi. Macaristan ile Türk Devletleri Teşkilatımızda tesis ettiğimiz iş birliği de bizler için çok kıymetli. Tüm görüşmelerimde 7 Ekim’den beri Gazze’de yaşanan insani drama özellikle dikkat çektim. Kalıcı ateşkesin tesisi ve insani yardımların akışının temini noktasında yapılabilecekleri istişare ettik. Sayın Orban’la imzaladığımız ortak siyasi bildiri ile stratejik ortaklık düzeyindeki ilişkilerimizi, geliştirilmiş stratejik ortaklık seviyesine yükselttiğimizi ilan ettik.
Aldığımız kararlar ve imzaladığımız yeni anlaşmalar, ilişkilerimizin ulaştığı seviyenin ve stratejik vizyonumuzun birer göstergesi olmuştur. Ziyaret vesilesiyle Cumhurbaşkanı Sayın Novak ve Başbakan Sayın Orban ile Türkiye-Macaristan Kültür Yılı’nın açılışını da gerçekleştirdik. Ülkelerimiz ve halklarımız arasındaki köklü dostluk bağlarını 2024 yılı boyunca düzenlenecek kültür yılı etkinlikleri ile taçlandıracağız. Ayrıca 2025 senesini Türkiye-Macaristan Bilim ve İnovasyon Yılı olarak kutlayacağız. Bilim ve teknoloji alanında atacağımız müşterek adımlarla ülkelerimizin önünde yeni fırsat pencereleri açacağız. Görüşmelerimizin ve aldığımız kararların hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
SORU CEVAP
Soru: Macaristan, Türkiye ile birlikte İsveç’in NATO üyeliğine onay vermeyen ülkeler arasındaydı. Sayın Viktor Orban ile görüşmeniz sırasında bu hususa dair bir değerlendirme yaptınız mı? İsveç’in NATO üyeliğine katılım protokolünü TBMM’ye sevk ettiniz, son tahlilde parlamentonun onayına sunulacak. Cumhur İttifakı olarak tutumunuz ne olacak?
Biliyorsunuz İsveç’in NATO üyeliği ile katılım protokolünü Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne biz gönderdik. İsveç konusu Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Sayın Joe Biden ile yaptığımız görüşmede de gündeme geldi. ABD ile aramızdaki F-16 meselesini de bu çerçevede değerlendirdik. Görüşmede kendisinin “Siz bunu Meclis’ten çıkarın, aynı şekilde ben de Kongre’den bunu geçiririm.” şeklinde bir ifadesi oldu. “ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan eş zamanlı olarak bu süreci işletsin. Eş zamanlı olarak bunu işletirsek, bunu parlamentodan çok daha rahat bir şekilde bizim de geçirme imkanımız olur.” dendi. Parlamentodaki sürece ilişkin bir başka zorlaştırıcı konu da savunma tedarikinde Kanada ve bazı müttefiklerin olumsuz tavırları… Bunların hepsi birbirine bağlı. Gerek Amerika’nın F-16 konusu, gerekse Kanada’nın verdiği sözleri tutması noktasında beklediğimiz olumlu gelişmeler, inanıyorum ki parlamentomuzun da konuya olumlu bakışını hızlandıracaktır. Diğer taraftan İsveç’in bize Vilnius’ta verdiği sözler bulunuyor. Bunların tutulmasını bekliyoruz ve gelişmeleri yakından takip ediyoruz.
Soru: Türk Devletleri Teşkilatı sizin yüksek gayretlerinizle 2009’da kuruldu. Sizin özel gayretlerinizle Macaristan da gözlemci ülke olarak Türk Devletleri Teşkilatı’nın bir parçası haline geldi. Bugün mevcut durumda da Türkiye ile birçok noktada aynı istikamette kararlar aldıklarını görüyoruz. Türk Devletleri Teşkilatı ile Macaristan arasındaki bu ilişkinin acaba politikalarına da bir etkisi oluyor mu?
Macaristan ile Türk Devletleri Teşkilatı bağlamında gayet olumlu ilişkilerimiz söz konusu. Macaristan, teşkilatımız ile Avrupa Birliği arasında adeta bir köprü vazifesi görüyor. Macaristan’ın Türk Devletleri Teşkilatı ile Avrupa Birliği arasında ilişkilerin güçlendirilmesine katkı sağlayan bir konumu var ve bu çok kıymetli. Tabii ki bu Türkiye-Macaristan ilişkilerine de yansıyor. Macaristan Başbakanı Sayın Viktor Orban’la ilişkiler bugüne kadar hep olumlu istikamette gelişti. Avrupa Birliği’nde Türkiye’nin haklarına bakışta Orban’ın duruşu hep olumlu istikamette seyretmiştir. 2024’ün ikinci yarısında Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı görevini alacaklar ve o süreçte çok daha farklı gelişmeler olabilir. Bugün kendisiyle bu hususu da konuştuk. Şu ana kadar 21 kez kendisiyle bir araya geldik. Sayın Orban, karşılıklı olumlu ilişkileri sürdürdüğümüz bir lider. Temenni ediyorum ki bundan sonraki süreçte de bakanlarımızın muhataplarıyla görüşmeleri ve mutabakatları işimizi çok daha kolaylaştıracaktır. Macaristan ile ikili ilişkilerimizde güzel gelişmeler var, o bakımdan ümitliyiz. Bundan sonraki süreçte de bunun böyle devam edeceğine eminim.
Soru: BM Genel Kurulu’nda 7 Ekim’den bu yana ilk defa geçen hafta ivedilikle ateşkes çağrısı ezici bir çoğunlukla kabul edildi. Macaristan bir önceki oylamada ret oyu vermişti bu defa çekimser kaldı. Acaba Macaristan Başbakanı’na bu konuda bir telkininiz oldu mu?
BM Genel Kurulu oylamasının küresel sistemin sakatlığı neticesinde doğrudan bir yaptırım gücü maalesef yok ancak oylamada verilen 153 kabul oyu, son derece değerlidir. Bu karar bütün dünyaya bir şey söylüyor. Oylamanın neticesinde ezici çoğunluk “Biz İsrail’in katliamlarına karşıyız ve Filistin’in yanındayız. Bir an önce bu saldırılar durmalıdır.” diyor. Bunu diyen ülkelerin içinde Güvenlik Konseyinin daimi üyeleri de bulunuyor. Hatta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinden sadece Amerika Birleşik Devletleri İsrail’in yanında yer aldı ve ret oyu verdi. Bunun bile dünyaya bir şey anlatması lazımdır. Sadece 10 ülkenin, ki onlardan ikisi ABD ve İsrail, ateşkese hayır demesi ve kalıcı ateşkesin hala sağlanamamış olması düşündürücüdür. Bu yüzden her yerde “Dünya beşten büyüktür” ve “Daha adil bir dünya mümkün” diyoruz. Bir ülke, küresel sistemi kilitleyebiliyor. Macaristan çekimser kaldığına göre, demek ki o da ateşkesi destekleme tarafına doğru herhalde geçecektir. BM Genel Kurulu oylamasında ateşkese destek veren ülkelerin sayısı 121’den 153’e çıktı. Şimdi bu 153 kabul oyu ile bizim açımızdan olumlu yaklaşım daha da artacaktır ve İsrail-Filistin süreci çok daha farklı gelişecektir. Ben mesela ABD Kongresinde İsrail’e yardım ile ilgili kararın reddedilmesini de önemli buluyorum.
Soru: İsrail’in, Hamas’ın Gazze’deki etkinliğini sona erdirme gerekçesiyle başlattığı, çoluk çocuk yaşlı demeden bölgedeki katliamı maalesef devam ediyor. Herkes şu soruyu soruyor, “Peki sonrası ne olacak?” Orada yeni bir yönetim mi kuracak, ilhak mı edecek, Mahmud Abbas yönetiminde, El Fetih liderliğinde yeni bir oluşum mu olacak? Hamassız bir çözüm mümkün mü? Acaba bu süreçte Hamas ile El Fetih arasında bir temas oldu mu? İki devletli çözüme bu ateşkes sonrasında ne kadar yakın bölge? Burada Türkiye’nin rolü konusunda neler söylemek istersiniz?
Hamas’ın terör örgütü olmadığını ve bir siyasi parti olduğunu defalarca söyledim. Yine söylüyorum. Bir siyasi parti olarak da kazanacakları hakların mücadelesini vermektedirler. El Fetih ile Hamas’ı, yani İsmail Heniyye ile Mahmud Abbas’ı makamımda bir araya getirdim. Medyaya da zaten o görüşme yansımıştı. El Fetih ile Hamas’ın görüşmemesi diye bir durum söz konusu değil. Görüşüyorlar, bu görüşmeleri daha ileri taşımaları da mümkün. Bu konuda Türkiye olarak bizim yaptığımız ve yapabileceğimiz çok şeyler olduğuna inanıyorum. Çünkü El Fetih ile Hamas’ın birbiriyle barışık yaşaması şart. Şu anda Hamas denince Filistin konuşuluyor. Demek ki bunlar birbiriyle adeta et ve kemik gibiler. Bizim şu anda bu birlikteliği korumak ve bu birliktelikle beraber de inşallah bu işi bir sonuca kavuşturmanın gayreti içinde olmamız lazım. Neticeyi de böyle almamızın gereğine inanıyorum. Şu anda bütün derdimiz Gazze’den yaralı ve hastaların ne kadarını ülkemize alabiliriz, ülkemizde bunların tedavilerini yaptırabiliriz… Ondan sonra bu saldırılar biter, bir nokta konulursa gündemimiz Gazze’nin inşa ve ihya çalışmaları olacak. İslam dünyasını, bunun için seferber etmemiz lazım. Bu konuda da biz yine görev almaya, inşa ve ihya konusunda da elimizden gelen gayreti göstermeye hazır olduğumuzu görüştüğümüz Körfez ülkeleriyle, İslam İşbirliği Teşkilatı’yla değerlendiriyoruz.
Soru: Birleşmiş Milletler Genel Kurulundaki ateşkes oylamasının ardından yaptığınız “Daha adil bir dünya mümkün ama Amerika’yla değil” çıkışı çok ses getirdi. Aslında birçok ülkenin aklında olan ama dile getiremediği bir ifade bu. Amerika Birleşik Devletleri ile ilgili yaptığınız bu yorum, görüştüğünüz diğer dünya liderlerinde nasıl bir yankı buldu, kendileri bir şey söyledi mi? Amerika karşısında diğer dünya liderlerini yeteri kadar cesur buluyor musunuz? Bu çıkışın hemen birkaç gün sonrasında da ABD Başkanı Biden ile bir telefon görüşmeniz oldu. Burada dile geldi mi, kendisiyle ne konuştunuz?
Daha adil bir dünya için adil adımlar atmak şart. Amerika Birleşik Devletleri’nin bu süreçte tarihi bir sorumluluğu olduğuna ve bunu yerine getirmesi gerektiğine inanıyorum. O sorumluluk İsrail’i bu canilikten vazgeçirmek, Gazze’deki bu katliamı durdurmaktır. Fakat ABD bugüne kadar İsrail’i durdurmak şöyle dursun adeta teşvik etti. ABD’den cesaret ve güç alan İsrail ise ne uluslararası hukuk tanıdı ne insan hakları. “Nasıl olsa arkamda ABD var ve beni her şartta korur.” yaklaşımı ile hareket eden bir İsrail’den söz ediyoruz. Biden ile görüşmemizde ABD’ye o tarihi sorumluluğu hatırlattım. Tüm dünyanın beklediği o tavrı takınmaları çağrısında bulundum. Dünya İsrail’in durdurulması gerektiğini daha nasıl haykırabilir? BM zemininde de ülkelerin meydanlarında da haftalardır insanlık “yeter” diyor. Beyaz Saray önünde hatta ABD kongresinde bile bu haykırış yankılandı. Artık Amerika Birleşik Devletleri bu çağrılara kulak tıkamayı bırakmalıdır. İsrail sadece Filistinlileri, Gazze’yi değil insanlığı vurmaktadır.
Tarih buna sessiz kalanları yargılayacak ve mahkum edecektir. Adalet sadece Gazze’de sükunet ile sağlanmayacak maalesef. Dünyada çok çeşitli sorun alanları bulunuyor. Mesela Tahıl Koridoru mekanizması daha adil bir dünya için atılmış olumlu bir adımdı. Tahıl Koridoru’nu yeniden işletmemiz lazım. İhtiyacı bulunan Afrika ülkelerinin, buradan nasibini almalarını sağlamamız lazım. Rusya, Katar, Türkiye olarak üçlü bir dayanışma oluşturmuştuk. Bu koridordan gelecek tahılı mali noktada Katar destekleyecek, fabrikalarımızı çalıştırmak suretiyle bunları una çevirmek noktasında biz devreye girip işleyecek ve sonra da Afrika ülkelerine bunları gönderecektik. Bu planın takibini yapıyoruz. Yakında Rusya Devlet Başkanı Sayın Vladimir Putin ile görüşme yapıp, “Ne yapıp edip Tahıl Koridoru’nu işletelim” diyeceğiz. İnşallah ondan da olumlu cevaplar alarak yolumuza devam ederiz.
Soru: Siz ilk günden beri hep Gazze’deki masumlar için çaba sarf ediyorsunuz. Fakat daha çok çaba sarf etmesi gereken bazı İslam ülkelerinin sessiz kaldığını görüyoruz. Bu sessizliği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Herkes kendinden sorumludur. Başkalarının sessizliğinin hesabını biz vermeyeceğiz. Biz ‘durmak yok, yola devam’ diyoruz, çok çalışacağız, uyaracağız. Bu bizim vazifemizdir. Filistinli kardeşlerimizin yanında olduğumuzu onların haklılığını durmak dinlenmek nedir bilmeden haykırmak zorundayız. Herkes bilmelidir ki haklı olan, yıllardır ülkeleri işgal edilmiş, evlerine teröristlerce el konulmuş, topraklarını korumak için yıllardır bedel ödeyen Filistinlilerdir. Dünya bizim gibi onların çığlığını duyurmaya çalışanların vesilesiyle bu haklılığı birçok defa tescil etmiştir. En son BM oylamasında İsrail barbarlığına karşı en güçlü mesajlar verilmiştir. Artık Filistin’in çığlığını duymayanlara da anlatmak, suçluların cezalandırılması için gerekeni yapmak vaktidir. Bugün eğer biz, Riyad Zirvesi’ne katıldıysak, bundan dolayı katıldık. Eğer Doha’ya katıldıysak, bundan dolayı katıldık. Bundan sonra da yine oralarda toplantılar yapılacaksa bundan dolayı ben ve arkadaşlarım oralarda olacağız. Mesela şimdi Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan Riyad Zirvesi sonrası oluşturulan yedili temas grubu toplantılarına katılıyor. Bu yedili grup niye çeşitli ülkelere gidiyor? İşte bu işleri takip etmek için. Aynı şekilde buna devam edeceğiz. Bazı İslam ülkelerine çeşitli vesilelerle özel görüşmemizde “Biz sizden çok daha farklı adımlar bekliyoruz, farklı gayretler bekliyoruz ve bu adımları sizin atmanız şart” dedik. Ben de arkadaşlarım da bunun takibini yapıyoruz.
Soru: Kasım ayı başlarında İsrail Başbakanı Netenyahu için “Netenyahu gidicisin” diye bir ifade kullanmıştınız, sonrasında da bunu tekrarlamıştınız. Aradan bir aydan fazla süre geçti. Baktığınızda yaşanan gelişmeler, sizin bu öngörünüzün haklı olduğunu gösteriyor. Amerika Birleşik Devletleri’nden dahi artık Netenyahu’yu eleştiren açıklamalar gelmeye başladı. Bundan sonraki süreçte İsrail kabinesinde bir değişiklik olmasını öngörüyor musunuz?
Netanyahu’nun gidici olduğunu söylediğimizde kulak asmayanlar, haklılığımızı ifade etmekte zorlananlar da dahil herkes onun gittiğini görecektir. Ancak koltuğunu bırakıp gitmek onu kurtarmayacak. Mazlumların hesabını sormak için hukuk zemininde peşinde olacağız. İsrail kabinesinde yapılacak değişiklik sonrası umarım bu katliam biter. Yoksa Netanyahu’yu koltuğundan eden bu süreç onları da tarihe karıştıracaktır. Sadece Netanyahu değil, bu soykırımda parmağı bulunan herkes hukuk önünde işledikleri savaş suçlarının hesabını verecek. İsrail’de de Netanyahu yönetimine karşı güçlü sesler yükselmeye başladı. Mesela rehinelerin, İsrail tarafından öldürülmesi olayı var ki tepkinin dozunu artırdı. En büyük intikam sahibi Allah’tır.
Soru: Avrupa Birliği yakın zamanda üç ülkeye ilişkin önemli kararlar aldı. Savaş halindeki Ukrayna ve aynı zamanda Moldova’yla katılım müzakerelerini başlattı. Gürcistan’a da aday statüsü verdi. Türkiye yıllardır AB kapısında bekletilirken bu kararları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Onlara adaylık statüsü vermesi demek, bunların gelip de Avrupa Birliği’ne üye olması anlamına gelmez. Onlarla bir süreç başlatılacak, onlar da oyalanacak. Bu ülkelerin hiçbirisi, bir Türkiye değil. Avrupa Birliği’nin, bundan sonra Türkiye’nin konumunu iyi değerlendirmesi lazım. Avrupa Birliği’ne katılmaya birçok üye ülkeden daha hazır durumda bulunan Türkiye’nin, yıllardır siyasi engellemeler nedeniyle kapıda bekletilmesi yanlıştır. Türkiye’nin gerek stratejik gerek ekonomik potansiyeli Avrupa Birliği’ne tam üyeliği çoktan elde etmiş olmasını gerektirirken, yıllardır çeşitli bahanelerle oyalandık. Türkiye’nin ne kadar önemli ve ne kadar etkili bir ülke olduğu son yıllarda yaşadığımız süreçlerde bir kez daha ortaya çıkmıştır. Artık AB bu yanlıştan vazgeçmelidir. Belki de Macaristan’ın dönem başkanlığında bu konu masaya çok daha farklı bir şekilde yatırılıp ona göre yeni bir adım atma durumu gündeme gelebilir.
Soru: Cumartesi günü “İlim Yayma Ödülleri” töreninde yaptığınız konuşmada “Biz, kendi kavramlarımızı kaybettiğimiz ve yenilerini üretemediğimiz için fikir kuraklığı yaşıyoruz.” tespitinde bulundunuz. 21 yıllık kesintisiz iktidarlarınız döneminde eğitim, kültür ve sanat alanlarında arzu ettiğiniz ilerlemeyi sağladığınızı düşünüyor musunuz? Bu konuda siyasilerden, kurumlardan, ilim ve fikir adamlarından beklentiniz nelerdir?
Bu söylediğimiz alanlarda netice almak kolay bir iş değil. Hala eksiklerimizin olduğu ortada. Fikir alanı da sanat alanı da ilim de uçsuz bir deniz. Ne kadar çalışırsak, ne kadar gayret edersek edelim bunun sonunu bulmak mümkün değil. Onun için ilim adamlarımız, profesörlerimiz, doçentlerimiz, hepsi bize katkı verecekler ve bütün bu katkılarla beraber de bu işi zirveye taşıyacağız. En güzel şekliyle de bu asrın sonuna çok farklı bir şekilde gireceğiz diye düşünüyorum. Dünya gün geçtikçe fikri ve ahlaki çölleşmenin girdabına doğru çekiliyor. Bundan kurtulmak, bu fırtınada sürüklenmemek için sağlam dallara tutunmalı, köklerimizi daha derine salmalıyız. Sözünü ettiğimiz kendi kavramlarımız, aslında bizi bu fırtınada savrulmaktan kurtaracak yegane sığınak.
Kavramlarımız aslında bizim kimliğimiz. Yapmamız gereken onları hatırlamak, kıymetlerini fark edip onları ihya etmektir. Kendi fikir atmosferimizde, öz cevherimizi kullanarak ürettiğimiz her yeni fikir bu topraklara asırlardır saldığımız köklerimize tutunmamızı sağlayacaktır. Kendi cümlelerimizi kilitlediğimiz odaların kapılarını açıp o cümlelerin aleme yayılması için çaba göstermek görevimizdir. Gözlerimizden sanal gerçeklik gözlüklerini çıkartıp, hakikatin izinde yürüme vakti gelmiştir ve geçmektedir.