
Prof. Dr. Celalettin Yavuz, Güvenlik Politikaları Uzmanı – 22 Nisan 2025
16 Nisan 2025 tarihinde Yunan gazetesi Ekathimerini’de yayınlanan, Ege’yi dört parçaya ayırarak hazırlanan, “Deniz Mekansal Planlama” çalışmasına ait bir harita üzerine Türkiye tepki gösterdi. Daha sonra anlaşıldı ki Türkiye’nin de Ege ile ilgili olarak hazırlamakta olduğu diğer bir “Deniz Mekansal Planlama” haritası da bitmek üzere imiş.
Ege’deki en küçük bir sorun bile 1973’te Yunanistan’ın, Ege’nin uluslararası sularındaki deniz tabanında bir Norveç şirketine petrol arama ruhsatı vermesi ile başlayan gerilimli yılları hatırlatmaktadır. Bu sebeple bugün bu konu üzerinde duruldu. Çünkü uzlaşma sağlanamaz ise sorunlar yumağına dönüşen Ege sorunlarına bir yenisi daha eklenmiş olacak.
Yunanistan’ın Deniz Mekansal Planlama Haritasının Gerekçesi
Öncelikle “Deniz Mekansal Planlama” (DMP) ne demektir, açıklamakta yarar var. DMP; “Denizlerin ve okyanusların kullanımını tutarlı bir şekilde yönetmek, insan faaliyetlerinin verimli, güvenli ve sürdürülebilir bir şekilde gerçekleşmesini sağlamayı amaçlayan çalışmadır.”
Avrupa Birliği (AB)’de uzunca bir süredir uygulanan bu DMP çalışması Yunanistan’dan da istenmiş. Aslında 2021 yılına çalışmayı bitirmesi gereken Yunanistan’ın, yeni tamamlamış olduğu bu çalışma 16 Nisan’da Çevre ve Enerji Bakanlığı çalışması olarak yayınladı.
Aslında konunun 1999-2001 dönemine kadar uzanan, gene AB’nin denizlerdeki habitatın korunması ile ilgili projeye kadar gittiği söylenebilir. O dönemde de Yunanistan, AB üyesi olarak tüm ana karasının kıyılarına ilaveten Ege’deki tüm ada ve kayalıkların habitatlarının (canlı varlıkların) korunması maksadıyla bir çevre koruma projesini hayata geçirmeye karar vermişti. Ancak Yunanistan’ın bu tarihteki çalışmasında, 1996 başlarında Türk kamuoyunun Kardak Krizi ile ilk kez haberdar olduğu, Ege’de aidiyet açısından tartışmalı ada/adacık ve kayalıklar da bulunmaktaydı. Türkiye o dönemde de Yunanistan’ın gelecekte bu adacık/kayalıklar üzerinde “egemenlik” iddiasında bulunabileceği endişesiyle itiraz etmişti.
Yunanistan’ın 2025 tarihli son DMP çalışması, AB yönergesi gereğidir. Ancak haritaya bakıldığında Türkiye’nin itirazını gerektiren bir kaç husus hemen dikkati çekmektedir.
Yunan deniz sahaları; XE.1, XE.2, XE.3 ve XE.4 şeklinde dört kısma ayrılmış. Bunlardan dördüncüsü Yunanistan’ın batısındaki İyon Denizi ile ilgili ve Türkiye’yi pek ilgilendirmemektedir. XE.3 ise Girit adasının çevresi (kuzeyi, doğusu, güneyi ve batısı) ile ilgili olup kısmen Türkiye’yi ilgilendirmektedir. Kuzey Ege’deki XE.1 ile Orta Ege ve Güney Ege’deki XE.2 bölgeler ise Türkiye ile doğrudan ilgilidir.
Kaynak: “Greece finalizes marine spatial planning, releases official map”, 16.04.2025, https://www.ekathimerini.com/politics/foreign-policy/1267174/greece-finalizes-marine-spatial-planning-releases-official-map/
Yunanistan’ın bu DMP haritasının sınırları Türkiye’nin kıta sahanlığını hiç dikkate almadığı gibi, karasularını bile dikkate almadan Türk sahillerine kadar uzatılmaktadır.
Türkiye Yunanistan’ın Deniz Mekansal Çalışmasına Neden İtiraz Etti?
Yunan Çevre ve Enerji Bakanlığı’nın çalışması ve ilgili haritanın Yunan gazetesinde yayınlanmasıyla birlikte Türk Dışişleri ve Savunma bakanlıkları ayrı ayrı itirazda bulundular. Dışişleri Bakanlığı’nın bu konuda tüm dünyaya servis edilen açıklamasının bir kısmı şöyledir:
“Yunanistan tarafından AB mevzuatı gereği ilan edilen “Deniz Mekansal Planlaması”nda (DMP) belirtilen alanların bir kısmı, Ege Denizi’nde ve Doğu Akdeniz’de ülkemizin deniz yetki alanlarını ihlal etmektedir. Yunanistan’ın tek yanlı tasarruflarının ve iddialarının ülkemiz açısından hiçbir hukuki sonuç doğurmayacağını bir kez daha vurguluyoruz.
Ege ve Akdeniz gibi kapalı ya da yarı kapalı denizlerde tek taraflı tasarruflardan kaçınılması gerektiğini, uluslararası deniz hukukunun söz konusu denizlerde kıyıdaş devletler arasında çevre konuları dahil iş birliğini teşvik ettiğini, bu bağlamda ülkemizin Ege Denizi’nde Yunanistan’la iş birliğine her zaman hazır olduğunu hatırlatıyoruz. Söz konusu tasarruflar ve oldubitti teşebbüsleri ülkemiz açısından dün olduğu gibi bugün ve yarın da hiçbir hukuki sonuç doğurmayacaktır.”
Türkiye’nin bu itirazının gerekçeleri şu hususlarla da desteklenebilir:
İki ülke arasında 2000 yılında Türkiye’nin, içerisinde proje yöneticisi olarak yer almış olduğum, Yunan tarafına da teklif edilen ve daha sonra geliştirilen “Ege’de Güven Arttırıcı Önlemler” paketinin büyük etkisi var. Bu çalışma sonucunda her iki ülkenin Dışişleri bakanlıklarının oluşturduğu heyetler arasında “İstikşafi Görüşmeler” (daha sonra adı “İstişari Görüşmeler” olarak değiştirildi) yapılmaya başlanmış, Ege’de gerilim yaşanmaksızın ağır ağır da olsa çözüm yolları üzerinde çalışılması kararı alınmıştı.
Ancak Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları üzerindeki hak iddiaları üzerine giderek artan gerilim üzerine bu çalışmalara ara verilmiş, ama Şubat 2023’te Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından yeni bir yumuşama dönemi başlamıştı. Bu yumuşamanın ardından iki ülke arasında 7 Aralık 2023’te “Dostane İlişkiler ve İyi Komşuluk Hakkında Atina Bildirgesi” imzalanmıştı. Buna göre iki ülke arasındaki sorunların “uluslararası hukuk, hakkaniyet ve iyi komşuluk temelinde çözümü için samimi ve kapsamlı bir yaklaşım” üzerinde mutabık kalınmıştı.
Dışişleri Bakanlığı, Yunanistan’ın bu son faaliyeti üzerine Atina Bildirgesi’ne atıfla, Türkiye’nin aynı ruhla ilişkilerin sürdürülmesi gerektiği üzerinde durmaktadır.
Burada okuyucuların aklına şu soru gelebilir: “Yunanistan’ın çalışması bir egemenlik çalışmasından ziyade çevre korunmasıyla ilgili iken Türkiye neden itiraz ediyor?”
Bu haklı sorunun cevabı için sadece bir iki örnek vermekle yetinilecektir:
-Türkiye-Yunanistan arasında FIR (Uçuş Malumat Bölgesi) Hattı sınırlandırması: İkinci Dünya Harbi sonrasında artan hava trafiğindeki kazaları ve sorunları azaltmak maksadıyla iki ülke arasında 1952’de “Sivil Havacılık trafiğini” düzenlemek maksadıyla FIR hattı belirlendi. Yunanistan’ın Ege’de çok daha fazla adası olduğu ve bu adalarda telsiz ile radar ağı daha geniş olduğu için iki ülke arasındaki FIR hattı, Anadolu ile Ege’deki Anadolu’ya yakın Yunan adaları arasındaki ortay hat esas alarak belirlenmişti. Ancak zamanla Yunanistan bu hattı iki ülke arasındaki “deniz hududu” olduğunu iddiayla kabul edilmesi mümkün olamayacak bir sorun çıkardı.
-Benzer husus, 1970’li yılların ortasında Ege’deki kıta sahanlığı üzerinde çıktı. Yunanistan, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi hilafına Ege’deki adalarının kıta sahanlığı olduğunu ileri sürünce, Türkiye itiraz etti.
-Benzer deniz yetki alanları sorunu yakın tarihlerde Doğu Akdeniz’de de yaşandı. Yunanistan, AB ve ABD’ye sırtını yaslayarak, Yunanistan-Rodos-Mesis ve Kıbrıs arasında çizdiği hatlarla Türkiye’yi kıyılarına hapsetmeye kalktı, ancak Türkiye bunu Kabul etmedi.
Yunanistan’ın bu tür tutumları; Ege’de arama kurtarma sahaları, Lozan’a göre “Askersizleştirilmiş statüdeki adalar”ı silahlandırma çalışmalarıyla ihlali, 6 millik karasuları hududu kadar olması gereken hava sahası sınırlarını 10 mil olarak ısrarla kullanması gibi kabulü mümkün olmayacak örneklerle arttırılabilir.
Öte yandan, Atina Bidirgesi’ne rağmen son dönemde Yunanistan’la ilişkilerde tansiyon tekrar “yükseltilmeye” çalışılıyor. Özellikle eski Dışişleri, yeni kabinede Savunma Bakanı olan Dendias olmak üzere Yunan savunma, dışişleri bakanları ile genelkurmay başkanı Türkiye’nin savunma sanayiindeki gelişmesini Yunanistan için ciddi bir tehdit gibi göstermekte, kendisi de ABD ve Fransa’dan silahlanma çalışmalarına hız vermektedir.
Ege’de 12 millik karasuları haklarının olduğunu tekrarlamayı sürdüren Yunanistan; İsrail projesi gereği İsrail-Kıbrıs-Girit arasında, Türkiye’nin iddia ettiği deniz yetki alanlarının tabanından, Türkiye’nin onayı alınmaksızın elektrik kablosu çekme projesini başlatma aşamasındadır.
Nisan 2025’te iki ülke arasında yapılması planlanan “Üst Düzeyde İşbirliği Konsey Toplantısı” da, İmamoğlu türbülansı gerekçesiyle Yunanistan tarafından tek taraflı olarak ertelenmiştir.
Türkiye’nin Ege Denizi’nde Deniz Mekansal Planlama Çalışmaları Var mı?
2014’te kurulması kararı alınan Ankara Üniversitesi bünyesindeki Deniz Hukuku Ulusal Araştırma Merkezi de başlamış olduğu konu üzerindeki çalışmasını tamamlamak üzeredir.
Milli Savunma Bakanlığı (özellikle Deniz Kuvvetleri ve Hava Kuvvetleri), Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı dahil bazı bakanlıklarla da koordineli olarak çalışan bu merkez de, Yunan tarafının haritası üzerine kendi çalışması hakkında Türk medyasında açıklamalarda bulundu.
Buna göre Türkiye de AB ile uyumlu bir şekilde DMP çalışmalarını tüm deniz sahalarında başlatmış. Karadeniz’de herhangi bir sorun yok iken, Ege ve Doğu Akdeniz’deki çalışmalarda sorun olabileceği de peşinen belirtilmektedir. Zira bu iki denizde Türkiye ile Yunanistan arasındaki deniz yetki alanları konusundaki anlaşmazlıklar devam etmektedir.
Ankara Üniversitesi Deniz Hukuku Ulusal Araştırma Merkezi’nin hazırladığı çalışmada haritanın dış sınırı üzerinde hassasiyetle durulmuş. Özellikle ortay hatlar dikkate alınmış ve Yunan karasularına girmemeye özen gösterilmiş.
Yunan çalışmasının aksine ayrıca, kıta sahanlığına esas olmak üzere de Ege’de Kabul edilebilecek bir hatla iki ülkeye ait deniz yetki alanları da belirlenmiş.
Kaynak: Aydın Hasan, “Türkiye, Deniz Mekansal Planlama çalışmasını tamamlama aşamasına geldi: Mavi Vatan derinleşiyor”, 16.04.2025, https://www.milliyet.com.tr/gundem/turkiye-deniz-mekansal-planlama-calismasini-tamamlama-asamasina-geldi-mavi-vatan-derinlesiyor-7351692
Ancak gene de ilgili kurum yetkilileri “Mavi Vatan” adını verdikleri bu harita için “devleti bağlayan resmi bir deniz yetki alanı olmadığı, bilimsel ve hukuka uygun bir çalışma” olduğu yönünde not düşüyorlar.
Sonuç
Gönüller, Ege’nin iki kıyıdaş ülkesinin karşılıklı iyi niyet ve dostluk ilişkileri içerisinde bir arada yaşamasını arzu etmektedir. Buna karşılık özellikle 1973’ten itibaren Ege’nin, 2007’den itibaren Doğu Akdeniz’de yaşatılmaya çalışılan pek çok oldubittiler hatırlandığında Yunanistan’ın, Türkiye ile ilgili dolaylı ya da dolaysız hiç bir faaliyetinin ıskalanmaması gerektiği unutulamaz. Yunanistan “iyi niyet ve dostane ilişki” adı altında yaklaşılsa bile, “sütten ağzı yanan” bir ülke olarak, yeni oyunlara karşı uyanık olmakta yarar vardır.
Tebrikler hocam yine önceden uyarmışsınız. Umarım dikkate alırlar.
Teşekkürler Mustafa Bey.