
Ceyhun BOZKURT – 22 Nisan 2025
ABD’nin Suriye’den peyder pey bir şekilde asker azaltması yapacak olması İsrail’de ve Amerikan muhiplerinde büyük panik oluşturdu. Oysa panik oluşturmalarına gerek yok. Çünkü Pentagon’dan ‘tamamen çekilme’ diye bir açıklama henüz yapılmadı. Sadece asker sayısının azaltılacağı üzerine bir açıklama yapıldı. Bu da şu aşamada bin askerin altına düşecek diye hesaplanıyor. New York Times 1400 asker, AP ise binden az askerin kalacağını söylüyor.
Zaten Aralık 2024’te Pentagon, ‘Biz 900 biliyorduk ama 2000 askerimiz varmış’ dememiş miydi?
Demişti.
Bu nedenle aktardığımız gibi İsrail ve terörizm yandaşları ile Amerikan muhiplerinin üzülmelerine gerek yok.
Şu aşamada görünen, ABD ordusunun, Suriye’deki varlığını yaklaşık bir yıl önceki sayıya çekecek olması.
Sonuçta Suriye, Türkiye ve bölgemiz aleyhine tüm hamlelerini de o 900 askerle yapmışlardı.
Ancak yine de şu sorular havada uçuşuyor:
ABD askerleri çekilirse/azalırsa Suriye’de;
-DEAŞ yeniden canlanır mı?
-Başka çatışmalar gelişir mi?
-İran etkisi artar mı?
Tek tek detaylandıralım:
DEAŞ/IŞİD YENİDEN CANLANIR MI?
Batı’da en fazla dile getirilen tez bu. Bu teze göre; ABD güçlerinin Suriye’den çekilmesi/azaltılması, DEAŞ’a karşı elde edilen kazanımları tersine çevirme riski taşımaktadır. DEAŞ terör örgütü yok edilmemiştir. Irak ve Suriye’deki ABD güçlerinin ve müttefiki PYD-YPG terör örgütünün baskısı tarafından kontrol altında tutulmaktadır. ABD güçlerinin çekilmesi bu baskıyı ortadan kaldıracak ve DEAŞ’ın muhtemelen hızlı bir şekilde yeniden tehlikeli seviyelere yükselmesine olanak sağlayacaktır.
Aslında bu gerçekçi bir bakış açısını temsil etmiyor.
DEAŞ’ın, Irak’ın Ambar vilayeti merkezli olarak İsrail ve ABD istihbaratı ile CENTCOM tarafından kurulduğunu düşünmeyen yok. Zaten illa bir terör örgütünün kuruluşunu ilan etmeniz gerekmiyor. Eğer tüm şartları olgunlaştırır, altyapıyı hazırlarsanız (Örneğin işgal altındaki Irak’ta Sünnileri baskılar ve radikalizme yönlendirirseniz) radikal ve vahşi bir terör örgütü de çıkar o altyapıyı kullanarak güçlenir.
Üstüne kontrol altında tuttuğunuz Irak ordusunun Musul’dan kaçarak tüm araç, gereç ve mühimmatı bu terör örgütüne bırakması da cabası. Özetle ABD’deki tartışmasının esas derinliği şudur: DEAŞ ile işimiz bitti mi bitmedi mi?
Biden’i ve destekçilerini oluşturan müesses nizam, namı diğer küreselcilere göre bitmedi. Çünkü daha Türkiye’yi bölemediler, Suriye’yi İsrail için 5-6 parçaya ayıramadılar vs. vs. Yeni dönemin aktörleri ise biraz daha rasyonel yaklaşıyor. Muhtemelen Türkiye’ye bakış açılarında bir farklılık yok ama şu an kâr-zarar dengesinde bölgesinde bu kadar güçlenen ve etki alanını genişleten bir Türkiye’yi karşılarına almak, Washington’daki yönetimin işine gelmiyor. Bu kapsamda saf-temiz Türk insanının da yüreğini kazanacak bir iki cümle söylüyorlar. Örneğin “Suriye’den çekiliyoruz”, “Türkler Suriye’de büyük bir güç” gibi…
Ama bakmayın Ankara’dan Washington’a gönderilen sıcak mesajlara. Müslüman aynı delikten iki defa sokulmaz misali ABD’ye güven sıfırın altında… Evet, parmakla sayılabilecek sayıdaki bazılarımızın kıblesi halen Mekke değil Washington olsa da, Türk devleti öyle badireler atlattı ki, bu saatten sonra ABD’ye arkasını dönecek hata yapmaz.
Hele ki Türk devletinin, bazı “Amerikaperest solcu(!)lar” için de acı gerçek olmak üzere artık anti emperyalist bir devlet olduğu gerçeği de göz önünde bulundurulursa, ABD’deki hiçbir kanada güvenmediğimizi söyleyebiliriz.
Peki ne yapabiliriz?
Özellikle de DEAŞ’ın yeniden canlan(dırıl)maması konusunda.
Çok net söyleyelim: Kahraman Türk ordusunun hem de 15 Temmuz saldırısını püskürttükten 40 gün sonra yaralıyken gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı Harekatı’nda ne yaptıysak çok daha fazlasını yapabilecek güce, imkana, istihbarata ve kabiliyete sahibiz.
O tarihte müttefiklerimizin bile bizi engellemeye çalıştığını, El Bab’a girmememiz için ellerinden geleni yaptıklarını kahraman Komutan Zekai Aksakallı ve kurmay heyeti çok iyi biliyor.
Türk ordusunun başı Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler Paşa çok iyi biliyor.
Türk ordusunun Başkomutanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan çok iyi biliyor.
Bu kapsamda Türkiye ikinci kez ısırılmamak için DEAŞ’ı ezecek her türlü donanıma sahip. Hatta El Hol ve Roj kampları gibi DEAŞ’lıların ve ailelerinin tutulduğu kampların çözüme en yakın konular olduğunu Dışişleri Bakanı Hakan Fidan yaklaşık bir ay önce açıklamıştı.
Gelelim diğer başlıklara…
İSRAİL’İN ENDİŞESİ İKİ ÜLKE
Maddelendirdiğimiz DEAŞ harici iki çekincenin sahibi ise ağırlıklı olarak İsrail kanadı. DEAŞ konusunda İsrail’in sesinin çıkmaması da nedense bizi hiç şaşırtmadı. İnternette küçük bir tarama yaparsanız eski İsrail Savunma Bakanı Moşe Ya’alon’un, DEAŞ’ın İsrail’e ateş açtığını, daha sonra ise bu ateşten dolayı özür dilediğini açıkladığını göreceksiniz.
İsrail’in rahatsız olduğu şey başka. Tel Aviv’deki akıl:
-Türkiye’nin Suriye’de artan etkisi,
-ABD askerlerinin çekilmesi/azalması durumunda İran veya vekil unsurlarının yeniden boy göstermesi.
Ancak İran unsurlarının Suriye’de BAAS döneminde en güçlü olduğu dönemi hatırlayacak olursak, İsrail hemen hemen hiç zarar görmemişti. Hatta İsrail uçakları, deyim yerindeyse ellerini kollarını sallayarak güney komşumuzun hava sahasından giriş yapıyor, İran hedeflerini bombalıyor sonra yine aynı şekilde ülkelerine dönüyordu. Bu nedenle İsrail’in esas derdinin ülkemiz olduğu açık.
Suriye’nin yeni döneminde Türkiye ile İsrail arasında yaşanabilecekleri, birkaç yazı ile aktarmıştım. ABD askerlerinin azaltılması veya çekilmesi durumunda neler olabileceğinin senaryolarını da ayrı bir yazıya saklayalım.