Rumları Tanıyarak KKTC’yi Dışarıda Bırakan Türk Devletleri 1 – Ceyhun BOZKURT

Ceyhun BOZKURT – 20 Nisan 2025

 

Günlerdir konuşulan, yazılan mesele…

Ben de bir iki yazı yazdım. Konuyla ilgili son iki yazıyla mevzuyu kendi açımdan şimdilik kapatacağım. Çünkü çok önemli bir mesele önümüzde duruyor ve bu mesele 15 Ağustos 1984’ü baz alırsak Türkiye’nin yaklaşık 41 yılını ipotek altına almış durumda. Terörsüz Türkiye’nin arifesindeyiz. Öyle ya da böyle Türkiye KCK/PKK teröründen kurtulmak için günleri sayıyor.

Öyle ya da böyle diyoruz, çünkü ya kadife eldivenli eli görecekler ya da o eldiven altındaki demir yumruk son kez tepelerine inecek. Ben örgütün militan kesiminde artık bu işe inancın sıfırlanmasından dolayı silah bırakma ve örgütün feshedilmesi eğiliminin ağırlıkta olduğunu gözlemliyorum. Nereden? Elbette ki terörle mücadeleye ömrünü adamış (yani canını ortaya koymuş) ve halen adayan tanıdıklarımdan duyuyorum.

Gelelim Türk dünyasındaki malum gelişmeye. Biraz araştırdım. Konuyla ilgili düşünen, kalem oynatan ve özellikle de geçmişte Türk dünyasında görev yapan uzmanların fikrine, bilgisine başvurdum.

Türk Devletleri Teşkilatı üyesi bu ülkeler, gözlemci üye olarak kabul ettikleri KKTC’ye karşı neden böyle bir pozisyon aldılar. Bunun arka planında ne gibi gelişmeler var?

Bu süreç Dışişleri Bakanlığımızın ve İstihbaratımızın gözünden kaçmış olamaz. Peki bu süreç atlanmadığına göre engellenemez miydi?  Ve neden sessiz kalındı?

AB Komisyonu Başkanı Von der Leyen’in mimarı olduğu 1. AB-Orta Asya Ülkeleri zirvesinde, zirveye iştirak eden Türk Devletlerini ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ni adanın tek meşru idaresi olarak tanımaları için yönlendirdiği, AB ile ekonomik işbirliğinin devam edebilmesi için önümüzdeki AB Dönem Başkanlığını üstlenecek olan Rumların adanın tek yasal temsilcisi olarak tanınması gerektiğini ancak bu takdirde imzalanacak olan 12 milyar euro’luk yardımın serbest kalabileceği belirtmesi üzerine Türk Devletleri Teşkilatı üyesi Kazakistan  Özbekistan ve Türkmenistan yine bir Türk Devletleri Teşkilatı Gözlemci üyesi olan KKTC’nin hilafına Kıbrıs Rumlarının devleti durumuna gelen sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımış, bu arada 541 ve 550 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararlarına da atıfta bulunup imzayı atmışlardır.

Bu kararın Türk Devletleri Teşkilatı üyesi ülkelerce imzalanması her ne hal ve şartta olursa olsun Teşkilatın kuruluş felsefesine uygun değildir.

Bu Türk Devletleri imza attıkları maddeleri ve içeriğini bilmiyorlar mı? Bu kararlar Türkiye’yi ‘işgalci’ olarak niteliyor.

Türkiye’nin Kıbrıs Tezleri Güçlü

Ancak bu kararlar Türkiye Cumhuriyeti bakımından objektif, uluslararası hukuk ve hakkaniyete dayalı olarak kabul edilmiyor. Bu konuda Türkiye’nin kuvvetli tezleri var.

İlginizi çekebilir!  KKTC’den Biden'ın GKRY Kararına Tepki

Hafızaları tazeleyelim:

Türkiye, 1959 tarihli Zürih ve Londra anlaşmaları çerçevesinde kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu ve garantör ülkelerinden biridir. Kıbrıs Anayasası’nda Kıbrıs Türk Toplumu kurucu toplumlardan biridir ve temsiliyeti Kıbrıs Anayasası’nda net bir şekilde belirlenmiştir. Ancak, Rum liderleri tarafından gerçekleştirilen bir darbe ile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Anayasası ortadan kaldırıldı. Ardından da Türk toplumuna karşı vahşete varan katliamlara girişildi. Bir taraftan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası çiğnenirken diğer yandan Türkler Ada’da adet soykırımı andıran saldırılara maruz kaldı.

Türkiye, garantörlükten doğan hakkını kullanarak, Kıbrıs Türk toplumunun hak ve hukukunu korumak amacıyla askeri müdahalede bulundu.

Kıbrıs’ın bir barış adası olması için Birleşmiş Milletlerce yapılan bütün girişimleri destekleyen Ankara, 2004 yılında BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın adını taşıyan plana da desteğini sunmuştur. Oysa plana Türkiye içinden ve KKTC’nin Rauf Denktaş liderliğindeki kesimlerinden ciddi eleştiriler vardı. Buna rağmen plan oylandı. Gelin görün ki, plandakiler Rumlara yeterli gelmedi ve planı Türkler onaylarken Rumlar reddetti. Rumların reddetmesi durumunda üye olarak almayacağını söyleyen AB yönetimi bu sözünü çiğnedi ve Rumları planın oylamasından sadece bir hafta sonra gözümüzün içine baka baka AB’ye üye olarak aldı. Türkler, Ada’da, Doğu Akdeniz’de, Ege’de istenmiyordu. Belki de uzun vadede Anadolu’da da…

Annan Planı Oylaması BM Kararlarını Önemsizleştirdi

Dolayısıyla Annan Planı oylamasında ortaya çıkan bu tablo sonrasında BM Güvenlik Konseyi’nin Türkiye’yi işgalci olarak niteleyen bu kararlarının artık bir önemi de yoktur. Ancak TDT üyesi kardeş Türk Devletlerinin AB ile yaptıkları zirve toplantısında alınan ekonomik yardım ve teşviklerin hayata geçmesi için öne sürülen bu karara imza atmaları şayet bilgi eksikliğinden kaynaklı ise tam bir kepazeliktir, hele para için atıldıysa zavallılıktır.

Bu sorularımızın yanıtını ararken görünürde olan gelişmelerin ötesinde bazı ayrıntılara da bakmamız ve bazı tespitlerde bulunmamız gerekiyor. Şöyle ki Türk Devletleri 1991 yılında bağımsızlıklarını kazandıkları tarihten bu yana 34 yıl gibi oldukça uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen bu ülkelerde gerçek bir hukuk düzeninin ve demokrasinin yerleşmesi oldukça ağır seyretmektedir. Bunun farklı nedenleri vardır. Ancak bu yazımız bir inceleme ve araştırmaya dayalı bir tez olmadığı için görüştüğüm uzmanların gözlemleri ve okuduklarımızdan hareketle daha basit bir anlatımla temas edeceğiz.

İlginizi çekebilir!  Ramazan Mektuplarına Övgü – Serkan Üstüner

Tarihsel Perspektif

Tarihi seyirden baktığımızda bir zamanlar parlak bir medeniyetin temsilcisi olan Türkistan, ticaret yollarının değişmesi ile birlikte zamanla çağın gelişmelerine ayak uyduramamış, iç çekişmeler ve iktidar kavgaları ve savaşları gibi sebeplerle güçsüz duruma düşmüş, toplumsal değerlerinden ve hukuktan uzaklaşmış, Rusya Çarlığının baskısına ve nihayetinde işgaline uygun bir ortama sürüklenmiştir.

Türkistan’ı işgal eden Çarlık tıpkı batılı sömürgeci güçlerin uyguladıkları oryantalist bakışın bir benzerini Rus Oryantalizmi olarak Türkistan’da uygulamışlardır. Türkistan’da yaşayan Türk Boylarının aralarında, yaşadıkları çevreden oluşan gelenek ve görenek gibi ufak kültürel farklılıkları veya iktidar çekişmelerine dayalı anlaşmazlıkları kullanarak ayrışmayı büyüterek bölmüşler ve farklı özerk bölgeler oluşturmuşlardır. İletişimin de kesilmesi için Kiril Alfabesini kullanmaya başlamışlar, farklı lehçelerdeki Türk dillerinin daha da farklılaşarak anlaşmalarını zorlaştırmışlardır. Böylece Rusça üzerinden anlaşabilmeleri üzerinden Rus Kültürü de Türk dünyasına nüfuz etmeye başlamıştır.

Bu sürecin etkileri halen görülmektedir. Örneğin Sovyetler Birliği’nin dağılması ve bu devletlerin bağımsızlıklarını kazanması üzerinden 34 yıl geçmiş olmasına rağmen halen Rusça baskın bir dil olarak kullanılmaya devam etmektedir. Eski Sovyet sistemine Rusya’da dahi özlem duyulmaz iken Türk halkları, Sovyet dönemine özlem duymaktadırlar.

Neden?

Çünkü iş başında olan yönetici elitler, eski Sovyet döneminden kalma yönetici elitler ile onların oğulları ve akrabalarıdır. Yıllarca bu bölgeyi yöneten Komünist Parti’nin dağılmakla birlikte iktidardaki yerel parti aynı kadrolar tarafından sevk ve idare edilmekte, bu kadro aynı zamanda devleti yönetmektedir.

Bunun sonucunda özellikle Türkmenistan çok büyük ölçüde doğalgaz zengini bir ülke olmasına rağmen bu zenginliğini halkının refahına yansıtamamış, halkının yaşam kalitesini yükseltememiş, eğitim alanında, sosyal ve kültürel alanda gelişememiş, halkın desteğini almak yerine baskı ve korku yönetimi ile devleti ve halkı yönetmeyi tercih etmiştir.

Yönetimlerdeki bu tutuma hem Rusya hem de ABD çok ses çıkarmamaktadır. Çünkü yönetimler Rusya’ya yakın kadrolardan oluşmaktadır. ABD’de ise yönetime ‘radikal İslamcı kadrolar gelir’ yönetime gelir endişesini dillendirmektedir.

Üstüne bir de AB’nin enerji ihtiyacı eskiye göre daha da artınca geçmişte AB için “diktatör, otokrat” olan liderler, siyasi partnere dönüştü.

Devam edeceğiz….

  1. Veysel Daldaban dedi ki:

    Sayın Ceyhun Bozkurt,
    Yazınızı,keyfle okudum.
    Sade ve öze dokunan bir yazı!..
    Türklerde,birçok düşünce sakatlığı var; okuduğum kitaplar ve makalelerde,bu sakatlığı görüyorum.
    Nedir?
    1-Türkler,bilim ve teknolojiye yakın değildir!
    2-Türklerin başına ne bela gelirse,başkaları yüzündendir! Türk yöneticiler,kusursuzdur!..Yani; gelişen ve ulus bilinci ile hareket eden milletler,ayıp ediyorlar!..Ve daha; bir sürü!..
    Bu arada; Rusya ve ABD ile AB’nin,TÜRKLER RADİKAL DİNCİLERİN ELİNE GEÇİP AFGANLAŞIRLAR endişesini de kabül etmek gerekir!..
    Siz,keşke;Rus çarlarının işgaline uğramış Türklerle,ayni kaderi yaşamış Baltık milletlerini de kıyaslasanız!..
    Yazınızın devamını,bekliyorum…
    Saygılarımla…

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.