ceyhun bozkurt 800-563 yeni

Ceyhun BOZKURT – 17 Nisan 2025

 

Batı, Türk devletleri ile ilgili bugünlerde gündem ağırlıklı olarak eleştiri mekanizmasıyla birlikte çalışıyor. Oysa bu dili kullanmak, sadece ve sadece düşmanlarımızı sevindirir. “Türk dünyası birbirine düştü” başlıklarını görmek istemiyorsak, onların gerilimi tırmandırmasına zemin bırakmak istemiyorsak öncelikli olarak sakin bir dil kullanmak gerekiyor.

Çünkü bu krizi veya gerilimi fırsata çevirmek de mümkün.

Nasıl mı?

İlerleyen satırlarda bunu yazacağım.

Öncelikle olayı hatırlayalım:

Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan, Semerkant’ta düzenlenen ilk Orta Asya-Avrupa Birliği zirvesinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımayan ve garantör ülke Türkiye’yi Ada’da işgalci ilan eden Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 541 ve 550 sayılı kararlarına uyma sözü verdi. Ardından da Türkiye’nin tanımadığı Rum Kesimi’ne büyükelçi ataması yaptılar.

Üç Türk devletinin, Türk Devletleri Teşkilatı’nda da gözlemci olarak yer alan KKTC’nin aleyhine gözüken bu adımları büyük sıkıntı oluşturacağa benziyor. Orta veya uzun vadede teşkilata üye olması planlanan ve Türkiye ile beraber “iki devletli çözüm için” yoğun çaba gösteren KKTC’nin önümüzdeki dönemde bu devletlerimizin başkentleri ile yoğun teşriki mesai yapacağını söyleyebiliriz. Diplomatik temasların mutlaka bu tahribatı onarmada katkı yapacağını söyleyebiliriz.

Ancak Ankara’ya da ciddi görevler düşüyor. Öncelikle değerli yazarımız Prof. Dr. Celalettin Yavuz’un 8 Nisan’da yazdığı “Kıbrıs, Türk Dünyası ve Suriye Derken Türk Dış Politikası Nereye?” başlıklı yazısında da uyardığı üzere Ankara dış politikada iç siyasete yönelik algı yönetimlerine dayanırsa bu sonuç kaçınılmaz hale geliyor.

Ek olarak 2023 seçimleri sonrasında dış politikada Batı’ya yaslanma eğilimi, Trump’ın seçilmesi sonrasında daha da artmışa benziyor. Batı’dan bize hayır gelmeyeceğini, Batı dahil olmak üzere kendi kardeşlik ve dostluk bağımızın olduğu ülkeler haricinde tamamen Türk çıkarına göre hareket etmenin zorunluluğunu ne zaman göreceğiz. 15 Temmuz 2016 saldırısından 2023 Mayıs’ına kadar bunu gördük ve milli sonuçlar aldık. Tamam, Batı emperyalizmi bize baskı yapıyor ve dönem dönem taktik çekilmeler söz konusu olabilir. Ama bu taktik çekilme yapacağımız alan Türk devletleri olursa, stratejik darbeler yiyebiliyoruz.

İlginizi çekebilir!  Turizmde nicelik mi, nitelik mi?

Diplomasi, Batı’nın Her Dediğine “Evet” Demek Değildir

Bu kapsamda geçen yazımızda aktardığımız üzere Türk Dışişleri üstüne düşen mücadeleyi, gerekirse kora kor bir şekilde vermeli. Diplomasi, Batı’nın her dediğine “Evet” demek değildir. Türk için ise hiç değildir. Batı ile de Doğu ile de bağımsız Türkiye için politika üretmemiz gerekiyor.

1945 sonrasındaki dünyada Sovyet “tehdidi” gerekçesiyle Batı’ya yaslanmıştık. Ama Sovyetler Birliği ile ilişkilerimizi düzeyli tutmayı başardık. Oysa genelde kritik sorunlarımızı hep Batı ile yaşadık. Örneğin NATO müttefikimiz (!) Yunanistan adım adım Türk adalarını işgal edip, Lozan’a ve diğer uluslararası anlaşmalara aykırı olarak adaları silahlandırırken, Washington ve Londra hattı asla tepki göstermedi.

Doğu Akdeniz’i sınırı olmayan Yunanistan’ın donanmasına Doğu Akdeniz görevi, Türkiye’yi Kıbrıs Türk’ünden ve Doğu Akdeniz’den uzak tutmak için verildi.

Ada’da Türkler katliama uğrarken, Batı dünyası sesini bile çıkarmadı.

Özetle, Türk devletleri, Avrupa Birliği zirvelerinde, ABD ile maden anlaşmalarında Batı’ya yakınlaştıkça “Rusya-Çin etkisinden uzaklaşmakla” kalmıyor, Batı etkisine, nüfuzu altına giriyor.

Türk Dışişleri’nin Batı emperyalizminin gerçek yüzünü, 12 milyar Avro alırken neleri kaybedebileceklerini Türk devletlerine anlatması lazım.

Peki son hamle ne olabilir?

Türkiye’nin, Azerbaycan’ı da yanına alarak Türk Devletleri Teşkilatı üzerinden yapacağı hamle ile KKTC Teşkilata üye yapılmalı, tüm devletlerin KKTC’de elçilik açması sağlanmalı. Üç devletin o diğer bildiriye imza atması sonrası bunun hukuki altyapısı ne kadar mümkün bilmiyorum ama ABD, AB ve İsrail gibi hukuk tanımaz devletlerin olduğu bir dünyada bir kez de biz Türkler hukuk tanımayalım. Değmez mi?

  1. Veysel Daldaban dedi ki:

    Sayın yazar,
    Binlerce teşekkürler…
    İşbu yazınız,şovenist duygularımı,okşadığı için değil; şahsiyetli tavır önerdiği için,teşekkür ediyorum!..
    Bu gazetedeki,bazı yazarlara bakınca,böyle bir yazıyı görmek,ayrı bir moral olmuştur!..
    Okullarımızda,yeterli kalitede eğitim alsak da gerçek hayatta,sahte esnaf,sahte sanayici ve sahtekar siyasetci örnekleri ile yüz-yüze gelince,çocuklarımızın nasıl alt-üst olduğunu,yaşayarak görüyoruz!..
    GÜÇLÜYE TAPINMA alçaklığını telkin eden,onlarca ATASÖZÜ de çocuklarımızın kalitesini düşürmekte etkili oluyor!..
    Türk tarihinde toplumu,doğru ve dik durmaya ve üstün karakter sahibi olmaya yönlendiren METE HAN,BİLGE HAN,2.ALPARSLAN ve MUSTAFA KEMAL ATATÜRK,eğitimi düşük ve yarınına güvensiz yetişmiş insanlarımıza,bir sahtekar yönetici kadar etkili olamamaktadır.
    Bu yazıyı,becerebilirsem,birkaç sevdiğime de göndereceğim.
    Keşke; bu yazıyı,
    KENDİSİNİ AMERİKANIN EMRİNDE SANAN SİVİL-ASKER; herkes hatta; lise seviyesindeki öğrencilerimize de okutabilsek!..
    Yazının özeti,esasen; şu manayı doğrulamaktadır:
    KENDİNE SAYGI DUYMAYANI VE GELİŞMEYENİ kimse,adam yerine almaz!..
    Önerim şudur:
    TDT ÜYESİ KARDEŞ DEVLETLER,GKRY elçiliklerini kapatmasalar bile; SEMERKANT ANLAŞMASINDAN ÇEKİLDİKLERİNİ YA DA BAZI ŞARTLAR OLUŞMADIKÇA,ASKIYA ALDIKLARINI AÇIKLAMALIDIRLAR!..
    Kıbrısla ilgili Londra ve Zürih anlaşmalarına nasıl uyulmamış (ve ne yazık ki; Türkiye de bu uyulmamaya,çanak tutmuşsa) ve keza;BM kararlarının israille ilgili hiçbir kararı nasıl uygulanmıyor ve bundan da İsrail, bir zarar görmüyorsa TDT,ayni şekilde ve kimseye de zararı olmayacak,Semerkant anlaşmasından çekilme ya da şartlara bağlama eylemini gerçekleştirebilir.
    TÜRKLER,HER GÜÇLÜ GÖRDÜĞÜ DEVLET VE ÖRGÜTLERİN,-ya şeyimi tutarsın ya da üstüne işerim-blöfüne teslim olup TUTMA alışkanlığından vazgeçmelidir!..Bu dilek,yaşı 80’e dayanmış,bir Türk çocuğunun acılarının,yansımalarıdır!..
    Türkiye Türkleri,1699 tarihinden beri, (hadi; toleranslı olayım da 1774 tarihini baz alayım) Türklüğe yakışmayan davranışlar içine girmiştir.Atatürk sayesinde,1919-1938 arasında,kendine saygılı davranmışsa da 1944 tarihinden itibaren,BOYUN BÜKEN-HİZMETKAR ROLÜNE GİRMİŞTİR!..
    Bu sebeple 1974 Kıbrıs barış harekatı, bir mucize sayılabilir. De; bu dik duruş da bir gece,ansızın;Helsinkiden gelen Havier Solana ile sona ermiştir!..
    Derin üzüntüme ve ulusal onuruma merhem olan bu tazınız için,tekrar teşekkür ederek yazılarınızın devamını diliyorum.
    Saygılarımla…

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.