
Kemal Kısa – Dış Politika ve Güvenlik Araştırmacısı – 18 Mart 2025
Rusya-Ukrayna savaşı, Avrupalı devletlere geleneksel Rus yayılmacılığının aslında hâlen ne kadar canlı ve ne kadar tehlikeli olduğunu göstermiştir. Rusya’nın devasa askeri kabiliyeti karşısında Avrupa, Ukrayna’yı destekleyerek sonuç almaya çalışsa da gelinen noktada başarısız olduğu açıktır. Bu süreçte, Polonya’nın ve Baltık ülkelerinin öne çıkması Rusya’nın bir sonraki adımının bu ülkelerin kendisi olacağını tahmin etmelerinden ve tehdit algılarından kaynaklanmaktadır. Rusya açısından bakıldığında ise Ukrayna jeopolitik açıdan adeta son kale olarak görülmekte ve eğer Ukrayna’ya müdahale edilmezse NATO’nun jeopolitik satrancında bir sonraki adımın Rusya toprakları olduğu varsayıldığı için Putin 2022 yılında bu savaşı doğrudan başlatmıştır.
Üç yıldır devam eden bu süreçte, Ukrayna Biden iktidarındaki ABD’den ve Avrupalı devletlerden sınırsız askeri ve siyasi destek aldığı için yakın zamana kadar avantajlı bir konumda savaşı sürdürmüştür. Ancak, Trump’ın iktidara gelmesiyle beraber Ukrayna’ya olan destek kesilmiş ve durum tam tersine dönmüştür. Trump, Avrupa ve ABD arasındaki Atlantik ruhunu her geçen gün daha da zedelerken, Ukrayna’yı yalnız bırakmıştır. Her alanda Çin’in durdurulmasına yönelik siyaset ve stratejiler izlemeye girişen Trump, tarihte Kissinger’ın stratejik anlayışına benzer şekilde Rusya’yı Çin’den koparma amacıyla Rusya’ya her geçen gün daha da yakınlaşmaktadır.
Trump ve ekibinin Avrupa’da aşırı sağ gruplara destek vermesi de bu bağlamda açıklanabilir. Hatta bir devlet başkanı olmamasına rağmen Elon Musk bile Avrupa siyasetine karışmakta, aşırı sağ partilere destek vermekte ve tıpkı Trump gibi devlet başkanlarını küçük düşürücü ifadelerle hedef almaktadır. Burada amaç, ABD’nin Avrupa’yı parçalı ve kendine muhtaç bir durumda tutmak istemesidir. Bütün bu gelişmeler Rusya’nın lehinedir.
Rusya-Ukrayna Savaşında Avrupa’nın Çaresizliği
Avrupalı devletler tüm bu süreçte, Rusya-Ukrayna savaşı ve Trump’ın izlemekte olduğu Amerika’yı önceleyen politikaların sonucunda askeri güvenlik alanının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha idrak etmişlerdir. 21. yüzyılda savaşın daha çok teknoloji, kültürel, ekonomik alanlarda geçtiği ve askeri olarak da vekil unsurlar üzerinden yürütüldüğü bilinen bir gerçektir. Buna rağmen Rusya, devasa ordularıyla egemen bir ülkeyi direkt olarak karadan işgal etmiştir. Yani, konvansiyonel bir savaş harekâtı gerçekleştirmiştir. Bu hem Avrupa’yı hem de dünyayı şoke eden bir gelişme olmuştur ve Avrupa’nın çaresizliği ortaya çıkmıştır.
Avrupalı devletler bu gelişmeler sonucunda NATO etrafında kenetlenmişler ve NATO, belki de hiç olmadığı kadar birlik ruhuna sahip olmuştur. Ancak bahsedildiği üzere, Trump bu birlik ruhuna her geçen gün yeni bir darbe indirmektedir.
Türkiye’ye gelince, Türkiye her zaman olduğu gibi iki blok arasında bir denge siyaseti yürütmektedir. Zelensky – Erdoğan görüşmesinde Erdoğan’ın tuttuğu şemsiye “Türk güvenlik şemsiyesi” olarak yorumlandı. Türkiye aynı zamanda bir NATO üyesi olarak Ukrayna’nın işgaline tıpkı Kırım’da olduğu gibi karşı çıkarak net bir tavır aldı. Ancak, Türkiye ihtiyatlı diplomatik tutumu sayesinde Rusya’yı da tam olarak karşısına almamış, diyalog kanallarını her zaman açık tutmuştur. Türkiye, hem Rusya hem Ukrayna tarafının arabulucu olarak güvendiği tek ülkedir denilebilir.
Diğer taraftan, birkaç gün önce Zelensky’nin davet edildiği ve Avrupa’da gerçekleşen zirvede Türkiye cumhurbaşkanı düzeyinde değil, dışişleri bakanı düzeyinde temsilci gönderdi, bu da Avrupa’ya önemli bir mesaj olarak tarihe geçmiştir. Bunlara ek olarak Türkiye, AB üyeliği kozunu da ustaca kullanmaktadır.
Avrupa Ordusu Kurulabilir mi?
Avrupa bugün geldiğimiz noktada, güvenlik açısından esasen tam bir çıkmazın içine girmiş durumdadır. Bu çıkmazdan kurtulabilmesinin tek yolu da Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirmesinden geçmektedir. Çünkü, NATO’nun Amerika’dan sonra ikinci güçlü ülkesi olan Türkiye, aynı zamanda Avrupa’nın en güçlü ve savaş kabiliyeti en yüksek ordusudur. Avrupa, bölgesel güvenliğini sağlamada Türkiye’ye muhtaç durumdadır.
Son olarak, bir Avrupa ordusu kurulması fikri yıllardır dile getirilmektedir. Ancak bunun için çok geç kalınmıştır. Avrupa Birliği ülkeleri konuya maddi olarak yaklaşmakta olduğu için ‘insan’ boyutunu gözardı etmektedir. Oysaki mevcut durumda savaşa hazır bir ordu için genç bir nüfusun yanında yıllarca sürecek askeri hazırlıklar gereklidir ve bu da günümüz Avrupa konjonktüründe mümkün gözükmemektedir.