
Deniz İSTİKBAL – 04 Mart 2025
21. yüzyıl bilenen kabullerin ve kam politikalarının değişim geçirdiği bir yüzyıl oldu. Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla tek süper güç olarak ayakta kalan liberal dünya sosyalist modelin hâkim olduğu ülkeleri derinden etkiledi ve değiştirdi. Bu değişim beraberinde yeni kurum ve politikaların gelişmesine neden oldu. Kamu diplomasisi şeklinde kendine işlerlik kazandıran yeni iş ve politika üretme biçimleri TİKA, Yunus Emre Enstitüsü, YTB, Türk Kızılayı, Dış İşleri Bakanlığı ve diğer kurumlarda hayat buldu. Global yolsuzluk tartışmalarının aksine günümüzde ABD Kalkınma Ajansı da kamu diplomasi olarak tanımlanan olgunun bir parçası.
Ülkeler etki alanlarını genişletmek için yeni kamu diplomasi alanlarını günümüzde daha fazla kullanıyorlar. ABD başta olmak üzere Çin, Japonya, Almanya ve Fransa gibi aktörlerde kamu diplomasisine ciddi anlamda yatırımlar yapıyor. Bu yatırımlar dil, kültür, yardım ve diğer alanları kapsarken oluşan ilişkiler bütünü gelecek yıllarda yatırım yapan ülkeye karşı hayranlık ve iyi ilişkiler biçimine dönüşüyor. Uzun vadeli şekilde tasarlanan ilişkiler Türkiye’nin son çeyrek asırda daha fazla dahil olduğu bir alan.
Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin bağımsız olması Türkiye’yi kalkınma yardımları konusunda teşvik etti. Yeni Türk Cumhuriyetleri iktisadi olarak kamu merkezli yapısıyla verimsiz bir altyapıya sahipti. Basit hizmetler bile sunulamıyor ve liberalleşme adımları istenilen etkiyi yaratmıyordu. Bu nedenle TİKA, YTB ve diğer kamu diploması kurumları kuruldu ve Orta Asya’da ilk deneyim ve tecrübeler elde edildi.
TİKA aracılıyla başlayan kalkınma yardımları ilk yıllarda milyon dolar üzerinden ifade edilirken 2010 sonrası milyar dolarlar miktarına ulaşmış ve yıllar ilerledikçe ciddi anlamda artış göstermiştir. Milli gelire oranla dünyada en fazla kalkınma yardımı yapan ülkelerden birine dönüşen Türkiye 2024’te 9,67 milyar dolar kalkınma yardımı yapmış ve Avrupalı aktörlerle rekabet eder konuma erişmiştir. ABD’nin yıllık ortalama 50 milyar dolar kalkınma yardımı yaptığı göz önüne alındığında Türkiye’nin miktar olarak daha düşük kaldığı söylenebilir.
Fakat benimsenen politik öncelikler ve az gelişmiş coğrafyalara odaklanılması Türk devletinin küresel imajına çok olumlu anlamda yansımıştır. Bu yansıma Türkiye’yi insani diplomasi alanında öne çıkarmış ve yumuşak güç olarak isimlendirilen etki sahası küresel ölçekli bir şekil almıştır. Özellikle Afrika, Latin Amerika ve Güney Doğu Asya gibi görece yoksul bölgelere kalkınma yardımlarını yönlendiren Türkiye uzun vadeli, stratejik ve insana odaklı bir ilişki bütünü oluşturmuştur. Oluşturulan ilişkiler insan odaklı merkezli şeklinde tercih edilmiş ve tarihsel bir perspektifle hayata geçirilmiştir (Grafik 1).
GRAFİK 1. TÜRKİYE’NİN RESMİ KALKINMA YARDIMLARI (MİLYAR DOLAR)
Kaynak: T.C. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı
KAMU DİPLOMASİSİNDE İNSANİ YARDIM
Kamu diplomasisi kavramı içerisinde insani yardımlar özel bir yer ifade eden olgudur. İnsani yardım kalkınma olgusuna kıyasla acil ve insani ihtiyaçların karşılanmasını kapsamaktadır. Yemek, sağlık, temiz su ve diğer insani ihtiyaçları içeren yardımlar daha çok az gelişmiş (aşırı yoksul) ülkelere yapılmaktadır. Örneğin, Çad, Nijer, Venezüella, Suriye, Lübnan ve diğer yoksulla mücadele eden ülkeler ciddi düzeyde insani yardım almaktadır.
Bu ülkelere en fazla insani yardım yapan aktörlerin başında Türkiye gelmektedir. Hastane, sağlık ocağı, hemşire eğitim merkezleri, su kuyuları, tarım eğitimleri ve diğer insani ihtiyaçlar için Türkiye hem finansal destek vermekte hem de projeler yürütmektedir. Yürütülen projeler TİKA öncülüğünde yapılırken kız çocuklarının eğitime dahli için özel bir çalışma küresel ölçekte yapılmaktadır. Örneğin Kolombiya’da kız çocuklarının okula erişimi için yol masrafları aşırı yoksul bölgelerde TİKA tarafından üstlenilmiş ve ülkenin gelecek yıllarına ciddi anlamda katkı yapılmıştır.
Türkiye’nin benimsediği kamu diplomasi öncelikleri arasında önem taşıyan ve ilerleyen dönemde etkisi daha fazla görülecek olan olgu yabancı öğrencilerdir. Türkiye’de eğitim gören ve farklı ülkelerden gelen sayıları milyona yaklaşan yabancı öğrenci vardır. 2024’te 338 bini aşan yabancı öğrenci sayısıyla Türkiye dünyada en fazla yabancı öğrenciye ev sahipliği yapan ilk on büyük aktör arasında girmiştir. Suriye, Somali, Kırgızistan, Özbekistan, Nijer ve diğer ülkelerde Türkiye’de eğitim görmüş öğrencilerin üst düzey görevler üstlendiği bilinmektedir. Öğrenciler aynı zamanda ülkeye iktisadi olarak katkı sunarken yetişmiş insan kaynağı şeklinde Türk ticaret firmaları tarafından da tercih edilebilmektedir.
Yunus Emre Enstitüsü, TİKA ve YTB gibi kurumlara kıyasla Türkçe’nin yabancılara öğretimi için önem taşımaktadır. Bir benzer işlev Millî Eğitim Bakanlığına bağlı olan Maarif Vakfı tarafından Türk okulları üzerinden yürütülmektedir. Bu iki kurum Türkçe’nin yaygınlaştırılması için önem taşır. İlerleyen yıllarda ülkeye çekilecek olan turist sayısında da bu iki kurum daha fazla görev üstlenebilir. 2024’te ülkeye gelen 62 milyon turist ve 61 milyar dolarlık turizm geliri izlenen mevcut politikaların doğruluğuna işaret etmektedir. Ek olarak Türk yemeklerinin tanıtılması ve global ölçekteki tanınırlığının artırılması için T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı öncülüğünde kamu diplomasisi yürütülmektedir. Mevcut izlenen politikalar ülkenin imajını olumlu etkilemekte ve ticari ilişkilerin orta, uzun vadede gelişimine katkı sunmaktadır.
İnsani yardımlarla birleşen ve Türkiye isminin markalaşmasına katkı veren bu politikalar yumuşak güç olarak isimlendirilen olgunun da kuvvetlenmesine yardımcı olmaktadır. Özellikle Müslüman ülkelerde ciddi anlamda etki kazanılmasına katkı veren kamu politikaları Osmanlı ve Selçuklu coğrafyalarında Türkiye’nin strateji konumu da katkı sunmuştur.
DEVLET-BİREY İLİŞKİLERİNDEKİ DEĞİŞME
Bir bütün halinde kamu diplomasisine yaklaşıldığında devlet-birey arasındaki ilişkilerin şeklini ve kabullerini değiştirdiği söylenebilir. Günümüzde Almanya, İngiltere, Fransa, Japonya ve Çin kendi dil, kültürlerini yaymak için milyarlarca dolar harcama yapmaktadır. ABD’deki yolsuzluk sarmalıyla daha fazla gündeme gelmesi muhtemel mevcut harcama ve yardımlar doğru yapıldığında küresel ekonomideki eşitsizlikleri azaltabilecek potansiyele sahiptir.
Türkiye’nin ortaya koyduğu kamu diplomasi modeli ise mevcut global şartlar göz önüne alındığında farklı bir alternatif olarak öne çıkmaktadır. Özellikle insani yardımlarda verilen hibeler kronik yoksullukla mücadele için Birleşmiş Milletler (BM) misyonuyla örtüşmekte ve Türkiye’nin global kapasitesinin genişlemesine yardımcı olmaktadır. Sonuç olarak Türkiye’nin kamu diplomasi vizyonu ve insani yardımları gelecek yıllara yapılmış en stratejik ve kalıcı yatırımların başında gelmektedir. İnsan odaklı olarak tasarlanan ve kardeş ülkelerle ilişkilerin gelişmesine yardımcı olan kamu politikaları daha iyi tasarlanabilir.
Toplum üzerindeki fiyat baskısı göz önüne alındığında tasarruf tedbirleri bağlamında kamu diplomasisine ayrılan bütçeler yeniden ele alınabilir. Enflasyonun düşüşüyle birlikte tekrar normal seviyelere getirebilecek olan kamu diplomasisi için harcanan bütçe Türkiye’nin global itibarına da zarar vermemeli ve uzun vadeli misyon çerçevesinde ele alınmalıdır.