deniz istikbal kapak 2025

Deniz İSTİKBAL – 25 Şubat 2025

 

Keynesyen politikalar farklı dönemlerde kamunun öne çıktığı iktisadi tercihleri içerir. Bu politikalar kamu karar alıcıları daha fazla ekonomiye müdahaleye teşvik eder ve bürokrasi denilen olgu güç kazanır. Toplumdan alınan vergi yükü ilerleyen dönemlerde artış göster ve alınan hizmet kalitesi düşmeye başlar. Keynesyen teoriye karşı liberal yaklaşımın öne sürdüğü bu eleştiriler farklı dönemlerde öne çıkarken kriz dönemlerinden tersine bir süreç işler.

Kovid-19 salgını başladığında kamu kurumları bir kurtarıcı olarak göreve çağrıldı. Bu çağrı teşvik paketlerini beraberinde getirdi ve 20 trilyon doları aşan miktar firmaları kurtarmak için küresel ölçekte seferber edildi. Dönemin şartlarına göre gerekli görülen ve yüksek düzeyli işsizliği önleyen Keynesyen yaklaşım global borçluluk düzeyini 2020-2025 döneminde neredeyse yüzde 65’ten fazla artırdı. Piyasaya verilen ve düşük faiz politikasıyla desteklenen kurtarma paketleri 2021’in ikinci çeyreğinden itibaren global enflasyonu tarihi yüksek seviyeye çıkardı.

Ukrayna Savaşının da mevcut gelişmelere eklenmesi fiyat istikrarını Batı ülkeleri başta olmak üzere negatif etkiledi. Çift haneli rakamlara çıkan enflasyon petrol krizindeki tarihi zirveleri gördü ve ardından alınan tedbirlerle normal seviyelerine dönmeye başladı. Ancak 2019’daki iktisadi ortamın 2026’da tam olarak yakalanması ve ekonomik büyümeye geri dönülmesi bekleniyor.

Kamu Harcamalarında Dengeleme

2020-2025 döneminde yaşanılan iktisadi bunalım, yüksek enflasyon ve tedarik krizi mevcut siyasi yönetim ve partileri seçimlerle değiştirmeye başladı. İngiltere, Almanya, ABD, Fransa ve Polonya’da meydana gelen siyasi iktidar değişimleri bu pencereden bakıldığında küresel bir krizin ardından gelen dönüşümlere işaret ediyor. Salgın döneminin siyasi partileri ikinci ve üçüncü en fazla oy alan hareketlere dönüşürken yeni hükümetler kamu harcamalarını dengelemeye ve yüksek borçları döndürmeye çalışıyorlar.

Böylesine bir dönemde tekrar başkan seçilen ABD Başkanı Trump ise küresel ticareti ve kamu harcamalarına yeniden şekil vermeye çalışıyor. Bütçe ağının azaltılması için kamu kurumlarında işten çıkarmalara başlayan Trump yönetimi yolsuzlukların üzerine giderek vergileri azaltacağını vurguluyor. Salgının ilk aylarında 20 trilyon doların biraz üzerinde bulunan ABD’nin toplam borcu günümüzde 33 trilyon doları aşarak tarihi yüksek seviyelere tırmandı. Faizlerin yükselmesiyle birlikte mevcut borca ödenen yıllık faiz miktarı 1,1 trilyon dolarlık seviyeyi aşarak borcun finansmanında zorluklar oluşturmaya başladı.

İlginizi çekebilir!  Ukrayna’nın satrançtaki yeni Kırım Tatar atı Karadeniz’i kan gölü mü yapacak?

Örneğin 7 trilyon dolarlık harcama kapasitesiyle ABD federal hükümeti 1,1 trilyon dolarlık faiz ödemesi gerçekleştiriyor. Toplam gelirin 6 trilyon civarında olması da borçlanmayı zorunlu hale getiriyor. Bu nedenle yeni Trump yönetimi yolsuzluğun üzerine gidileceği ve böylelikle harcamaların düşeceğini öne sürüyor. Buna bağlı şekilde Elon Musk’ın başında bulunduğu Kamu Verimliliği Departmanı göreve geldiğinden itibaren 50 milyar dolarlık sözleşmeyi iptal ettiğini açıkladı.

Trump’ın “Kamuda Tasarruf” Planı 

Eğitim Bakanlığını kapatan ve ABD Kalkınma Ajansının faaliyetlerine son veren Başkan Trump farklı kamu kurumlarında da benzer işlerin yapacağını dile getiriyor. Kamu harcamalarını yolsuzlukla mücadele üzerinden azaltan Trump farklı ülkelere gümrük vergilerini artırarak gelirlerini artırma yolunu seçiyor. Çin, Kanada ve Meksika gibi ülkelere karşı gümrük tarifelerinin artırılmasında dile getirilen mevcut yaklaşım ilerleyen günlerde Avrupa Birliği için de işleme alınabilir. AB ile de dış ticaret açığı veren ABD’nin tercih ettiği politikalar küresel ticarete hem orta hem de uzun vadede tehdit oluşturuyor.

Fakat yaşanılan gelişmelerin ABD’nin kamu gelirlerine olumlu yönde yansıması beklenebilir. ABD’nin uyguladığı politikalar gümrük tarifeleri dışarıda bırakıldığında Anti-Keynesyen olarak görülüyor. Trump’ın vergileri indirmeye başlaması ve vergi ihtiyacını kısarak kurumları tasfiye etmesi veya yeniden dizayn etmesi yeni bir liberal trende işaret ediyor. Bu trendin yansımasını Arjantin örneğinde de görmek mümkün. Arjantin’deki yönetim birçok kamu kurumunu tasfiye ederken ciddi anlamda kamu harcamalarında kesintiye gitti. Ayrıca yeni harcama yaratabilecek yatırımları askıya aldı ve kamunun ekonomiye müdahalesini azaltmaya başladı. Peru, Kanada ve Türkiye gibi ülkelerde de benzer girişimleri görmek mümkün.

2024’te Türkiye’de açıklanan tasarruf paketi, kamu ihale reformu ve verimlilik yaklaşımı küresel trendlerle birlikte düşünüldüğünde olumlu yönde değerlendirilebilir. Ancak enflasyonla mücadele ve kamu harcamalarında verimlilik için daha hızlı ve fazla aksiyon alınması gerekebilir. Türkiye’de kamu harcamaların milli gelir içerisindeki payına bakıldığında ciddi bir düşüşün olmadığı görülmektedir. Strateji ve Bütçe Başkanlığının hazırladığı veriler üzerinden değerlendirme yapıldığında da benzer bir tablo karşımıza çıkmaktadır (Tablo 1).

TABLO 1. TOPLAM KAMU HARCAMASI (2020-2025)

YılMilli Gelir (Trilyon Dollar)Kamu Harcaması (Milyar Dolar)Milli Gelir / Kamu Harcaması (%)
20200,717260,6236,35
20210,807270,3433,50
20220,905259,2828,65
20231,129400,1135,44
20241,344492,7136,66
20251,455496,8834,15
İlginizi çekebilir!  Made In China: 2025 Hedefleri - Deniz İstikbal

Kaynak: IMF ve T.C. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı

Haziran 2023’te göreve gelen yeni ekonomi yönetiminin kamu gelirlerinde verimlilik için aldığı önlemlerin kısmi bir başarı getirdiği ancak henüz tam anlamıyla enflasyonu dizginleyecek şekilde hareket edilmediğini söylemek mümkün. Fakat küresel trendlerin bir parçası olarak doğru zamanda atılan adımların orta vadede sorunlara çözüm üretmesi beklenebilir. 2025’te milli gelirin yüzde 34,15’i kadar harcama yapması tahmin edilen kamunun neredeyse 500 milyar dolarlık bir kaynağı kontrol edeceği anlaşılmaktadır. IMF’e göre 1,455 trilyon dolarlık milli gelire sahip Türkiye’nin yeni bir kamu reformunu gündeme alması gerekebilir.

Özellikle alt ve orta gelir grupları üzerinde vergi yükünün hafifletilmesi ve kamu harcama ihtiyacının düşürülmesi kritik bir çözüm yoludur. Vergilerin 2023’ten itibaren artırılması enflasyonla mücadele ve deprem bölgesinin yeniden inşası için gereklilik arz ederken günümüzde vergi ihtiyaçlarına duyulan zorunluluk hafiflemektedir. Ayrıca kamuda istihdam edilen kişilerin zamanla azaltılması ve devletin ekonomiye müdahalesini zorunlu hale getiren fiyat istikrarsızlığının dengelenmesi, 2025’te 500 milyar dolara ulaşan harcamaların azaltılmasına işarettir.

Küresel bir trendin takip edilmesi ve gerekli reformların hızlandırılması ülkeye çekilecek olan yabancı yatırımcıların da cesaretlenmesine yardımcı olabilir. Böylelikle dış finansman ihtiyacı azalırken bürokrasi de mevcut eğilime eşlik edebilir.

Sonuç

Sonuç olarak ABD, Arjantin, Kanada ve Peru gibi ülkelerde küresel bir trend haline gelen kamuda verimlilik ve harcamaları dengeleme eğilimi Türkiye’de de işleme alınmaya başlandı. Yaşanılacak değişim sürecinde kamunun harcamalarını azaltması ve vergilerde düşüşe izin vermesi için sürecin olgunlaştığı söylenebilir. Deprem harcamalarına olan zorunluluğun ortadan kalması ve dış finansmanın cari acık gibi kronik sorunları çözebilecek bir miktara ulaşması olgunlaşma sürecinin birer göstergesi olarak değerlendirilebilir.

Ek olarak ABD’de daha görünür hale gelen vergi indirimleri, kamu harcama kısıtları ve tasfiyeler Türkiye’nin de öncülük yapması gereken bir olgudur. Bunun için kamu ihale reformu, yeşil dönüşüm ve teknoloji odaklı sanayi politikaları gibi reformların hızlandırılması ve böylelikle kamu harcamalarının düşürülmesi öncelenmelidir.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.