M. Mustafa YILDIZ – 03 Şubat 2025
ABD Başkanı Donald Trump’ın, “esirler benim sayemde bırakıldı.” açıklaması sonrasında Gazze konusunda endişelerimizi dile getirmiştik.
Trump şimdi de tam olarak ilk döneminde olduğu gibi İsrail’in yanında olduğunu gösteren yeni adımlarını izliyoruz.
Bu kez Gazze’deki Filistinlilerin Mısır, Ürdün ve diğer Arap ülkelerine yerleştirilmesi yönündeki önerisi, bölgede yeni bir gerilimi tetikledi.
Bahsi geçen Arap ülkelerinden şimdilik cılız tepkiler var.
Trump’ın “sürgün” planı, sadece uluslararası hukuku ihlal etmekle kalmıyor, aynı zamanda bölgede çatışmayı daha da körükleyecek tehlikeli bir yaklaşım.
Bu plan, ABD’nin geçmişte Gazze’yi Filistin devletinin parçası olarak gören politikalarından belirgin bir sapma.
Açıklamada ilk bakışta kulağa hoş gelen ifadeler var. Trump “Filistinliler şiddetin olmadığı bir yerde daha iyi durumda olurlar” dedi.
+Gazze’nin baştan imarı yapılacak
+Filistin ekonomik açıdan desteklenecek
+Bir liman oluşturulacak.
+Gazze’deki Filistinliler Ürdün ve Mısır’a taşınacak
+bu ülkeler ABD’den aldıkları mali destek karşılığında bu sürece yardımcı olacak.
Bütün bunlar yapılırken – sözde zarar görmemeleri için – Gazze’de yaşayanlar başka ülkelere gönderilecek.
ABD lideri, “(Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el) Sisi Filistinlilerin bir kısmını alır. Sisi’ye çok yardım ettik, eminim o da bize yardım eder.
Ürdün Kralı da bunu yapar” ifadelerini kullandı.
Aslında Trump’ın önerisine esir takasını Yahya Sinvar’ın evinin önünde yaparak cevap verildi.
Filistinliler’in “ölürüz ama bir yere gitmeyiz!” dediğini bir kez daha haykırdılar.
7 Ekim 2023, bölgedeki İsrail sorununu dünyaya anlatmak açısından Filistinliler açısından dönüm noktalarından biri haline geldi.
Hamas’ın düzenlediği saldırıların ardından İsrail, Gazze’ye yönelik ağır bombardımanlara başladı.
+Siviller hedef alındı
+binlerce Filistinli hayatını kaybetti
+İsrail, Gazze’yi acımasızca abluka altına aldı
+temel insani ihtiyaçların bile karşılanmasını imkânsız hale getirdi.
+Hastaneler, okullar ve mülteci kampları bombalandı,
+uluslararası kuruluşlar durumu “insanlık krizi” olarak nitelendirdi.
Böylesine büyük bir insani dram yaşanırken, dünya “İsrail sorunu” ile yüzleşmek durumunda kaldı.
Bu açıdan bakıldığında Trump gibi isimlerin Filistinlilerin zorla göç ettirilmesini savunması, yalnızca trajediyi derinleştiren bir yaklaşım.
Trump’ın bu önerisi, sadece hukuki açıdan değil, insani açıdan da büyük bir felaketi beraberinde getirecek bir senaryodur.
Trump’ın bu önerisi, kendi ülkesi başta olmak üzere çok sayıda uzman ve siyasetçi tarafından “etnik temizlik” olarak nitelendirildi.
Örneğin ABD’li Senatör Bernie Sanders, bu plana sert çıkarak, “Trump Gazze’yi ‘temizlemek’ ve orada yaşayan milyonlarca Filistinliyi komşu ülkelere sürmek istiyor. Bunun adı etnik temizliktir ve bu bir savaş suçudur” ifadelerini kullandı.
Bunun yanında, insan hakları savunucuları ve hukukçular da, Trump’ın sözleri ile 1948’deki Nakba felaketini hatırlattığını ve Filistinlilerin zorla yerlerinden edilmesini savunmanın uluslararası hukuka aykırı olduğunu vurguladı.
Öneri, Filistinli yetkililer, Hamas, Ürdün ve Mısır tarafından reddedilirken, örneğin İsrailli aşırı sağ politikacı Itamar Ben-Gvir tarafından desteklendi.
Trump’ın önerisinin muhataplarından biri olan Ürdün, böyle bir girişime kesinlikle izin vermeyeceğini duyurdu.
Ürdün Kralı II. Abdullah, ülkesinin yeni bir Filistinli göç dalgasını kaldıramayacağını vurgulayarak, “Filistin halkı kendi topraklarında yaşamaya devam etmelidir” dedi.
Benzer bir çıkış da Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’den geldi. Kahire, Trump’ın önerisini “Mısır’ın ulusal güvenliğine tehdit” olarak görüyor ve Gazze’ye böylesine zorla müdahale edilmesine karşı olduklarını belirtiyor.
Hatırlatmakta yarar var ki, Mısır ve Katar’ın arabuluculuğunda İsrail ve Hamas arasında bir ateşkes sağlandı ve Gazze’nin kuzeyine dönen Filistinliler, geniş çaplı yıkımla karşılaştı.
Trump yönetimi bir yandan da İsrail’e yönelik askeri yardımlardaki önceki kısıtlamaları kaldırarak, Biden yönetiminin politikasını değiştirdi.
Bu aslında Trump’ın birinci döneminden hatırladığımız bir yaklaşım.
Filistinli liderler, bu öneriyi kınayarak, topraklarından edilme ve yerlerinden olma korkularını dile getirdi.
Arap ülkeleri ve ABD Kongresi üyeleri de planı uygulanamaz ve insanlık dışı olarak eleştirdi.
Özellikle 2020 yılında açıkladığı “Yüzyılın Anlaşması” olarak adlandırılan barış planı, Amerikan medyasında İsrail yanlısı ve Filistinlilerin beklentilerini karşılamayan bir girişim olarak eleştirilmişti.
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, ise karşı öneriyle cevap verdi. Trump’ın Grönland açıklamalarına atıfla “Başka bir önerim var. Filistinlileri çıkaracaklarına İsraillileri çıkarmayı denesinler, onları Grönland’a falan götürsünler. Böylece bir taşla iki kuş vururlar” dedi.
Ve gelelim Türkiye’ye…
Türkiye, uzun yıllardır Filistin meselesinde aktif bir rol oynamakta ve Filistinlilerin haklarını savunmakta. Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada Trump’ın bu önerisine sert bir tepki verildi:
- “Filistinli kardeşlerimizin zorla yerlerinden edilmesi kabul “
- “Bu tür planlar, bölgedeki barış çabalarına zarar “
- “Türkiye, Filistin halkının yanında olmaya devam “
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da son konuşmasında, “Filistin’in toprak bütünlüğüne saldıran her girişimin karşısında olacağız” diyerek Ankara’nın duruşunu net bir şekilde ortaya koydu.
Türkiye, İsrail’in Gazze’deki saldırılarını kınayarak, Filistinlilere insani yardım göndermeye devam etti.
Trump’ın Gazze ile ilgili önerisi, uluslararası hukuk açısından da ciddî sorunlar taşıyor.
Bir halkın zorla yerinden edilmesi, Birleşmiş Milletler’in 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Konvansiyonu’na göre insanlık suçu olarak kabul edilmektedir.
Ayrıca, 1949 tarihli Cenevre Sözleşmesi, işgal altındaki topraklarda zorunlu nüfus transferini kesin bir şekilde yasaklamaktadır. Trump’ın bu çağrısının uluslararası hukuk açısından bir dayanağı olmadığı ortadadır.
Kaldı ki Filistin davası, yalnızca Filistinlilerin değil, küresel adalet ve insan hakları mücadelesinin bir parçasıdır.
İsrail’in işgal politikalarına karşı çıkmak, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını savunmak, tüm dünya için bir insanlık meselesidir.
Türkiye başta olmak üzere birçok ülke, Filistin davasına olan desteğini sürdürmektedir. Bu destek sadece diplomatik değil, aynı zamanda insani yardımlarla da devam etmektedir.
Filistin halkı, onlarca yıldır süren zulme ve işgale karşı direnmeye devam etmektedir. x
İsrail’in işgal politikaları ve uluslararası hukuku hiçe sayan adımları karşısında, küresel vicdanın sesini yükseltmesi gerekmektedir. Trump gibi isimlerin önerileri, ancak yeni bir kaos ve yıkım getirebilir.
Gerçek çözüm, Filistin halkının özgürlüğü ve haklarının tanınmasından geçmektedir.
Trump’ın Gazze hakkındaki önerisi, bölgede barış getirmek bir yana, daha fazla kaosa yol açacak bir yaklaşım.
İsrail’in Filistin topraklarındaki haksız işgalini görmezden gelip, Filistinlileri kendi topraklarından sürmeyi bir çözüm olarak sunmak, ahlaki ve hukuki olarak kabul edilemez.
Daha adil ve kalıcı bir çözüm için, uluslararası toplumun Filistin halkının haklarını garanti altına alan politikalar üretmesi gerekmekte.
Gerçek barış, Filistinlilerin kendi topraklarında, onurlu ve özgür bir şekilde yaşama hakkını tanımaktan geçer.
Trump ve benzeri görüşleri savunanlar, tarihsel gerçekleri ve hukuki sorumlulukları göz ardı etmek yerine, bölgeye kalıcı barış getirecek adil bir yaklaşım benimsemelidirler.