144 kez görüntülendi.
yusuf alabarda

Yusuf ALABARDA – 28 Ocak 2025

 

O meşhur Kızılderili sözü ne kadar sarih bir sadelikte her şeyi izah etmiş: ‘Yeryüzü bize atalarımızdan miras kalmadı, biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık’. Bu cümleler o zamanlarda nasıl bir çevre tehdidi karşısında söylendi bilemem lakin içinde yaşadığımız zaman her bir kurumun, ailenin ya da bireyin kulağına küpe yapması gereken zaman.

Gıda güvenliği, enerji güvenliği, iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik, tedarik zincirleri, tatlı su havzaları, havzalar arası su transferi, düzensiz göç hareketleri, sığınmacılar’ gibi kavramlar artık yeni güvenlik anlayışı çerçevesinden hayatımızda daha fazla duyacağımız cümleler.

Geçtiğimiz yaz Avrupa Komisyonu Ortak Araştırma Merkezi, Avrupa’da son 500 yılın en kurak günlerinin yaşandığını duyurdu. İşin daha da vahim olan yönü bu kuraklığın önümüzdeki yıllarda daha da şiddetleneceği.

Yaşamın kaynağı: Su

Biz bu yazıda tüm bu kavramları değil tatlı su kaynaklarını bir değerlendirmeye tabii tutacağız.

James C. Davis, ‘İnsanın Hikayesi’ isimli eserinde, insanoğlunun tarihin başlarından bu yana yaşam alanının su kaynakları ile irtibatlı olduğunu, su havzaları üzerinden çok güzel örnekler ile açıklar. Tarihte ilk medeniyetlerin bu coğrafyadaki verimli hilal denilen topraklarda nasıl kurulduğunu ve bunların tamamının su havzaları ile nasıl alakalı olduğunu öğrenmek isteyen mezkûr eseri okuyabilir.

Tatlı su kıtlığı

Yerküre üzerindeki suyun tamamı beş litrelik bir şişeye koyulsa, insanoğlunun erişebileceği tatlı su miktarı sadece bir yemek kaşığı kadar.

Sanırım bu mukayese tatlı su kaynakları konusunda nasıl bir tehlike ile karşı karşıya kaldığımızı göstermeye yeter de artar zira bu denli az tatlı su kaynağı sadece sanayi ve evlerde kullanılmıyor, asıl tüketim tarımsal sulamada. Tarımsal sulama, tatlı su kaynak tüketiminin %75’ini oluşturmaktadır. Bu yüzden su kaynaklarının korunması gıda güvenliğinin de en temel şartıdır.

Bu yıldan itibaren 48 ülkede 2,8 milyar insan su kıtlığı ile karşı karşıya kalacağı bilinmektedir. 2050 yılındaysa 7 milyar insan çok yoğun su sıkıntısı çekecektir.

Gelelim Türkiye’ye

Türkiye, dünyada kabul edilmiş değerlere göre yıllık kişi başına düşen 1.520 m³’lük su miktarı ile su sıkıntısı çeken ülke kategorisinde. 2030 yılına gelindiğinde bu miktarın 1.120 m³ seviyelerine düşeceği öngörülüyor. Bu kısıtlı miktarın da kirletildiği ve hor kullanıldığı bir ülkede gelecekteki en büyük sıkıntının tatlı su kaynağına erişim olacağı aşikârdır.

Suyun azlığı bir yana kullanılabilir nitelikteki tatlı su kaynakları da her geçen gün hunharca kirletilmeye devam ediyor. Türkiye’nin sahip olduğu 25 tatlı su havzasının yaklaşık 20 adedi tatlı su niteliğini yitirmiş vaziyette ya da yitirmek üzere.

İlginizi çekebilir!  Belediye Hizmetlerine Göre Yaşlılar Kime Oy Verir?

Durumu özetlemek gerekirse, Türkiye hem su fakiri statüsünde kabul edilen bir ülke hem de bu kıt kaynağını depolayan 25 tatlı su havzasının 20 tanesi kirletilmiş vaziyette.

Bu tablodan daha vahim bir tablo olabilir mi?

Ama durun, sorun burada da bitmiyor. Bu 25 tatlı su havzasının coğrafi olarak bulundukları yerler ile nüfus yoğunluğunun yaşadığı yerler birbiri ile uyumlu olmadığı için Türkiye’de artan nüfus ile birlikte havzalar arası su transferi artık yaşamımızda olan bir konu haline geldi.

Başkent Ankara ve İstanbul gibi metropol şehirlerine farklı coğrafyalardaki su havzalarından su transferi yapılmaktadır. Aksi takdirde iki şehrin de tatlı su ihtiyacını karşılamak mümkün değildir. Bu kapsamda halihazırda 32 km uzunluğunda ve 4,5 m çapında bir tünel ile pompa sistemi kullanmaksızın cazibe yolu ile Ankara’ya yılda 226 milyon m³ tatlı su kaynağı sağlanmış durumdadır.

 

Elbette sorun burada da bitmiyor zira küresel iklim değişikliği sebebi ile yeteri kadar yağmur ve karın yeterli yağmadığı yılları yaşıyoruz ve bir vakit sonra havzalar arası su transferi de su sıkıntılarımızı çözmeye yetmeyecek.

O yüzden hem su tasarrufu hem de geri dönüşüm konusu, su havzalarının temiz tutulması ve havzalar arası su transferi kadar önemli bir konuya dönüşmüştür.

Arıtma tesislerinde durum nedir?

Son 20 yılda arıtma tesisleri alanında çok büyük adımlar atılmış olsa da hâlihazırda Türkiye’deki 1.393 belediyenin tamamında yeterli atık su arıtma tesisi hala mevcut değil. Ayrıca ileri derece biyolojik arıtma tesisi alanında hâlâ alınacak oldukça önemli mesafeler var.

Bu rakamları ortaya çıkartmak için zaman harcarken, belediyelerin su havzalarına temiz su deşarj etmek için gayret göstermek yerine, ‘biyolojik arıtma tesisi temel atmama töreni’ icra etmeleri ve bu paralar ile çalgı-çengi belediyeciliği yapmaları akıl alır gibi değildir.

Hatta Anadolu’nun kurak bozkırlarında, bozkır iklimi ile uyumlu kurakçıl iklim peyzajı uygulamak yerine, gördüğü her yere çim eken bir belediyecilik anlayışından söz edebiliriz.

Peki mesela Ankara şehrindeki kayıp kaçak su oranın yüzde 40 gibi, Türkiye ortalamasının ise yüzde 50 civarında olması ne ile izah edilebilir?

Gelelim şişelenmiş su sektörüne

Şişelenmiş su sektörü, Türkiye’de hızla büyüyen ve gelişen bir sektör. Artan talep ve değişen tüketici alışkanlıkları, bu sektörün büyümesini desteklemektedir. Şişelenmiş su, hem güvenilir bir içme suyu kaynağı olarak tercih edilmekte hem de pratikliği nedeniyle günlük yaşamda yaygın olarak kullanılmaktadır.

İlginizi çekebilir!  Az Laf, Çok Konser – Yusuf Alabarda

Türkiye’de şişelenmiş su üretimi, Sağlık Bakanlığı ve Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından belirlenen standartlara uygun olarak gerçekleştirilmektedir.

2024 yılında Türkiye’de yıllık kişi başına ortalama şişelenmiş su tüketimi 67 lt PET & Cam, 63 lt damacana olmak üzere toplam 130 litre olarak gerçekleşmiştir. 2023 yılında ise pazar büyüklüğü 31 milyar TL’yi aşmıştır. Ambalajlı su sektörü bu yönden ele alındığında, 14 bini aşkın kişiye doğrudan, 80 bin kişiye de dolaylı olmak üzere toplamda takribi 94 bin kişiye istihdam olanağı sağlamaktadır.

Sektörde faaliyet gösteren firmalar

Türkiye’de şişelenmiş su sektörü alanında faaliyet gösteren firmalar genel olarak şunlardır. Damla (Coca Cola), Erikli (Nestle), Hayat (Danone), Nestle Pure Life (Nestle), Sırma (Danone), Saka Su Abant (DyDo Drinco), Assu, Uludağ ve Özkaynak.

Kuşkusuz bu liste tüm firmaları kapsamasa da sektör genelde bu firmaların hakimiyeti altındadır. Listede hepimizin dikkatini çeken ana unsur ise mezkûr firmaların büyük çoğunluğunun yabancı menşeili firmalar oluşudur.

Elbette ülkenin ticaret kanunları çerçevesinde faaliyet kurmak üzere kurulmuş bu firmalar, Türkiye’deki yasal mevzuata uygun üretim ve ticaret yaptıkları sürece bir sorun bulunmamaktadır. Peki bu kadar çok yabancı firmanın, içme suyu gibi alternatifi mümkün olmayan bir konuda yabancı sermaye tekeli oluşturması stratejik bir zamanda stratejik sorunların da oluşmasına sebep olur mu?

Buna peşinen evet demek mümkün olmasa da deprem, sel ve yangın gibi olağanüstü haller ile savaş gibi genel seferberlik gerektiren durumlarda su üretim ve dağıtımına dair bazı özel ve istisnai şartlar ilgili mevzuatın içerisine mutlaka koyulmalıdır. Bu yazı kapsamında yaptığım araştırmada bu amaca matuf hazırlanmış özel bir yasal mevzuat bulamamış olsam da savaş ve seferberlik durumlarında bu türden acil durumlara cevap verebilecek bazı genel hükümler mevcuttur.

Geçtiğimiz günlerde Bolu-Kartalkaya mevkiinde meydana gelen otel yangınında nasıl birçok yasal boşluğun olduğu büyük acılar sonucunda ortaya çıkmışsa, su başta olmak üzere bazı temel gıda ve besin malzemelerinde de aynı sorunlu konular gündeme gelebilir.

Başta su ve toprak konusu olmak üzere bu türden stratejik değeri olan konuları farklı boyutlarıyla ele almaya devam edeceğiz.

  1. Yücel Yüksel dedi ki:

    Yazıyı çok karamsar buldum. Birkere bir iklim krizi yok. İklim döngüleri var. Türkiye su kaynaklarını kısmen kirleten bir ülke. Ama son 70-80 yılda temiz su kaynaklarını koruma hususunda ciddi yatırımlar yapıldı. Suyun bulunduğu yer ile tüketildiği yer arasındaki dengesizlik birçok ülke için mevcut. Bunu da zamanla çözeriz. Sadece sehirlesmeti su kaynaklarindan uzak tutma hususunda eksikliklerimiz var.

    1. Önder e. dedi ki:

      Siz İyimser olmaya devam edin.! Felaketi sen yaşamassan merak etme çocuğun yaşayacaktır.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.