Ferhat ÜNLÜ – 24 Aralık 2024
Dünyadaki en uzun ülke sınırları başlığıyla bir sınıflandırma yapıldığında 911 kilometrelik Türkiye-Suriye sınırı ilk 10 içinde rahatlıkla yer alır. Ancak Türkiye-Suriye sınırını misal dünyanın en uzun sınırı olan Amerika Birleşik Devletleri-Kanada sınırından ayıran nüans, özellikle iç savaş sonrası bütün karmaşıklığı ile kendini gösteren güvenlik ayrıntısıdır.
2011 yılında iç savaşın başlamasından sonra Türkiye-Suriye sınırı, dünyanın en güvensiz sınırlarından biri haline gelmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nin sürekli gündemde tuttuğu Meksika Sınırı -ki toplam 3 bin 145 kilometredir- 2011-2024 zaman diliminin en çok konuşulan Türkiye-Suriye sınırı kadar güvenlik sorunu üretmemiştir. Türkiye; bu 13 yıllık süreçte sınırını, yoğun göçe ve onca terör tehdidine rağmen güvende tutmayı başarmıştır.
ABD-Kanada sınırı 8 bin 991 kilometre ile en uzun ülke sınırıdır. Rusya-Kazakistan sınırı 7 bin 644 kilometre ile ikinci sıradadır. Onu 5308 kilometre ile Arjantin-Şili, 4 bin 677 kilometre ile Çin-Moğolistan ve 4096 kilometre ile Hindistan-Bangladeş sınırı takip eder. Ve bunların tamamı sorunsuz sınırlardır.
Son 13 yılda sınırları en sorunlu ülke olan güney komşumuz Suriye, büyük bir iç savaştan çıktı. Ülkedeki yangın söndürüldü, soğutma çalışmaları hızlı gidiyor. Ve ülkenin haritası yeniden çizilecek. Daha doğrusu yeni Suriye bayrağının da belirlenmesinden sonra ülkenin topraklarındaki PKK/YPG terör unsurlarının silahtan arındırılması ve ülkenin üniter yapısının korunması gibi bir temel amaç var. Ve Türkiye, güney sınır komşusuna bu konuda her türlü desteği veriyor. Tıpkı Suriye İç Savaşı boyunca Esad rejimi zulmü altında inleyen Suriye halkına Türkiye’nin kucak açmasında olduğu gibi…
ŞAM ZİYARETLERİNİN TARİHTE BENZERİ YOK
Dolayısıyla hepimizin gözünün önünde yaşanan bu süreçlerden sonra; savaş biter bitmez, daha dumanı üstündeyken Türkiye’nin önce Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı, sonra da Dışişleri Bakanı seviyesinde Şam’a ‘çıkarma’ yapmasında şaşılacak bir şey yok. Gerçi sebepler, dünya istihbarat ve diplomasi tarihinde daha önce görülmemiş bu durumun orijinalliğini ve önemini ortadan kaldırmaz. Ama bu ziyaretleri bu sayede yaptık, onu demek istiyorum.
Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın’dan sonra, MİT’te Suriye İç Savaşı’nın süresi kadar başkanlık yapmış olan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da Şam’a gitti. Gizli servis başkanı ve dışişleri bakanının savaştan yeni çıkmış bir ülkeye gitmesi dünya istihbarat ve diplomasi tarihinde nadir rastlanacak türden bir olaydır. Fidan, Suriye’nin yeni lideri Ahmet El Şara ile Kabil’in Habil’i öldürdüğü yer olduğuna inanılan Kasiyun Dağı’nda Şam manzarasına bakarak kahve bile içti.
İmdi… Bundan sonra ne olacak. Her şeyden önce üniter Suriye yeniden kurulacak. Türkiye, başından beri ne söylediyse arkasında. Astana sürecinde de Suriye’nin toprak bütünlüğü diyorduk, şimdi Rusya ve İran devreden çıktığı halde yine toprak bütünlüğü diyoruz. Ancak onlardan farklı olarak Esadsız bir üniter Suriye istiyorduk, onun da kurulması işten bile değil.
Savaş boyunca Esad’ın örtülü desteğiyle Suriye haritası -teşbihte hata olmaz- sürekli bukalemun gibi renk değiştirdi. Terör örgütü PYD/YPG yüzünden…
Artık Suriye’nin asli rengine dönme zamanı. Bunu da Türkiye yapacak, eşyanın tabiatı gereği. 13 yıl bu işe emek verdik, yemeğini yemek hakkımız; yemek derken komşumuz huzurlu olsun, ticaret yeniden canlansın ve orada Türkiye’yi örnek olan bir rejim kurulsun yeter.
SURİYE; TÜRKİYE MODELİYLE AYAĞA KALKACAK
Ben malumunuz, hamasetçi bir insan değilim. Ama şunu söylemek elzem: Yüz yıl önce İngiliz Gertrude Bell (Bu ablamız Lawrence’dan daha önemlidir) nasıl ki Irak, hatta Suriye haritasının çizilmesinde rol aldıysa Türkiye de bugünkü Suriye haritasının kendi rengine dönmesine öncülük ediyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Şam’da Suriye’nin, seçimle gelecek müstakbel başkanı Ahmet Şara ile yaptığı görüşme, Türkiye’nin modernleşmesinin Suriye iç savaş öncesinde olduğu gibi ülkeye model olacağını gösteriyor. Yeni Suriye, Türkiye modeliyle ayağa kalkacak.
Geldiğimiz noktaya bakıldığında bunun, tarihin gecikmeli tekerrürü olduğunu söylemek mümkün. Suriye İç Savaşı için hep kuyruğunu yiyen yılan benzetmesi yaptım. Muhaliflerin savaşın başladığı yerden, İdlib’ten Halep, Hama, Humus ve sonra Şam’a yürümesiyle bitti savaş.
‘Örgütçülük’ten geldiği için takma isim kullanan (Golanlı olduğu için Golani deniliyordu) Ahmet Şara, Hakan Fidan’ı kendi kimliğiyle karşıladı. Şara’nın siyasete epeydir hazırlandığına kuşku yok. Pek çok insandan, “İngilizler bu adamı yetiştirmiş” minvalinde cümleler işittim. Fidan’ın ziyaretinden sonra Şara üzerinde en çok etkide bulunanın İngilizler değil, biz olduğumuz anlaşılmıştır. İngilizler, yüz yıl öncesinden Orta Doğu’yu bildikleri için Suriye konusunda emin olun bizi takip ediyor ve destekliyorlar.
KABİL HENÜZ CEZASINI BULMADI, AMA HABİL KAZANDI
Çünkü kendileri olmasa da Türkiye’nin bunu tek başına yapabileceğini gördüler. Bu tür durumlarda sahaya uyum sağlamayı Amerikalılardan da iyi becerir İngilizler. Ne diyordu kendi yazarları John Fowles. “Ne de olsa İngilizdik, doğuştan maskeli ve yalan söylemek için yaratılmış…” Genelleme, ama haksız da sayılmaz. Maskeyi takmış, bizi izliyorlar.
Aslında zamanı şöyle eskinin teyplerinin tuşlarına basar misali geriye sararsak 2010’daki noktaya döndük. 2010’da savaş başlamadan, Hakan Fidan yine Suriye’ye gitmiş ve Esad Rejimi’ne reform önerileri sunmuştu. Esad, “Sizin 80 yılda yaptığınızı ben 8 ayda nasıl yapayım” bahanesine sığındı. İnat etti, halkını katletti, şimdi mülteci. Cezasını çekmedi henüz, Rusya koruduğu müddetçe de yargılanması zor. Belki kötü, yani Kabil henüz cezasını bulmadı ama iyi, Habil (mazlum Suriyeli halkı) kazandı. Zamanımızın Kabil’i Esad, sistematik zulümlerinin bedelini henüz ödemedi, ama halkın (Habil’in) savaşı kazanmış olması ve sonrasında Türkiye ile Kasiyun Dağı’na çıkması tarihi bir başlangıçtır. Tarihten beri oradayız, 13 yıldır oradaydık, yine orada olmaya devam edeceğiz.